Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10-02-2007, 11:55   #251
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Kişilik Gücü
Kendi karizmasını üretmekte kullandığı yöntemin 1923 yılındaki bir başka
görüntüsünü İsmail Habip Sevük anlatıyor:
--Muhtar Bey (şakacı bir adam olan İngiliz Muhtar) kadehini kaldırıyor:
--Yaşasın Başkomutan!--
--Niye Mustafa Kemal demiyorsun da, Başkomutan diyorsun?--
Muhtar Bey, üstü kapalı bir davranışla: --Hele,-- diyor, --ne olur ne olmaz,
daha uzun süre şu Başkomutanlık üzerinde kalsın!-- Şakalaşıp duran Gazi,
kartallaşıveriyor:
--Vay, sen beni Başkomutanlıktan mı kuvvet alır zannediyorsun? (Sesini
tabiileştirerek) Dinle bak öyleyse, sana bir hatıra anlatayım: Hani ben
Erzurum'da ordu müfettişliği nişanlarını yakamdan atarak --ferdi millet--
kalmıştım ya? O zamana kadar emirlerimi dinleyen komutan (ismini söyleyecekti,
söylemedi) ondan sonra verdiğim emirleri dinlememeye başlamasın mı? Makamına
gittim:
--Paşa, paşa,-- dedim, --size o emirleri bu yakadaki yıldızlar vermiyor,
Mustafa Kemal veriyordu, o yine karşınızdadır, yazınız!--
Yazdı. Emir gideceği yere gitti. Fakat çıktıktan sonra aklıma gelmişti. Ya
komutan düğmeye basıp da, --Posta, bunu dışarı çıkarınız!-- deseydi?..
Sesi yine heybetleşerek: --Fakat diyemezdi. Muhtar, karşısında Mustafa Kemal
vardı, diyemezdi.--
Muhtar Bey kadehini kaldırarak yürekten bağırıyor: --Yaşasın Mustafa Kemal!----
(Arıburnu, 1976:19).
Bu öyküden de açıkça görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği mesaj
açıkça şudur: Keramet Başkomutanlık yetkisinde, üniformada ya da omuzlardaki
yıldızlarda değil, kendi kişiliğindedir. Kişisel karizmasını yaratmakta ne
denli titiz olduğu bu ve benzeri anılarda çarpıcı bir biçimde ortaya
çıkmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:55   #252
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dikkat edilirse, karizmatik niteliklerini özellikle yazarlara, ya da not
tutanlara ve yabancı devlet adamlarına karşı özenle sunar. Hiç kuşkusuz bu
tutum, onun gününe ve toplumuna olduğu kadar, uluslararası ilişkilerde
ülkesine ve tarihe karşı olan sorumluluğunu belirtir.
:::::::::::::::::::
3) Karizmasını Ulusa Mal Etmesi
Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi karizması konusundaki tutumu çok ilginçtir.
İlk olarak, önceki bölümde gösterdiğim gibi, hiç kuşkusuz bu karizmayı yalnız
eylemleri ve başarılarıyla değil, kendi özenli çabalarıyla da üretmiş ve
canlı tutmuştur. Bu tutumu içindeki en önemli öge, her şeyden önce, kendine
olan güveninde yatar. Bu güvenin ardında da, kişisel yeteneklerini pekiştiren
ve bu yeteneklerin kullanılabileceği toplumsal ortamın ona sağladığı eylemini
gerçekleştirme olanağını işlevsel duruma getiren, uzun bir hazırlık dönemi
vardır.
Mustafa Kemal'in içinde bulunduğu koşulları, kendi yetenekleri açısından
çok gerçekçi değerlendirdiğini görüyoruz. Koşullar uygun olduğu anda hiç
duraksamadan, liderliğini ortaya koyabilmekte, gerçek bir liderden beklenen
girişkenliği ele alabilmektedir. Kendisinin bizzat anlattığı şu olay,
liderliğinin en önemli özelliklerinden olan cesaretinin ve girişkenliğinin
tipik bir örneğidir:
--Arıburnu kumandanıydım. İngilizler, Anafartalar'a çıkmıştı. Vaziyet
buhranlı ve çok tehlikeliydi. Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya kadar doğrudan
doğruya müracaat mecburiyetinde kaldım. Şafi cevap gelmedi. Karargahı
Yalova'da bulunan ordu kumandanı Leyman Fon Sanders Paşa telefonla beni aradı,
mükalememizde delalet eden, yine Erkanıharbiye Reisi Kazım Bey'di, sorduğu
sual şuydu:
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:55   #253
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Vaziyeti nasıl görüyorsunuz, nasıl bir tedbir tasavvur ediyorsunuz?..--
Vaziyeti nasıl gördüğümü ve kademe kademe nasıl tedbirler almak lazım
geldiğini çoktan, bütün alakalılara bildirmiştim. Bütün bu müracaatlarımın
cevapsız kalmasından hasıl olan bir teessür içinde alelfevr şu cevabı verdim:
--Vaziyeti nasıl gördüğümü çoktan size iblağ etmiştim. Tedbire gelince: Bu
dakikaya kadar çok müsait tedbirler vardı, fakat bu dakikada tek bir tedbir
kalmıştır...--
--O tedbir nedir?--
--Bütün kumanda ettiğiniz kuvvetleri tahtı emrime veriniz, tedbir budur.--
Müstehzi bir cevap aldım: --Çok gelmez mi?--
--Az gelir!-- dedim. Telefon kapandı. Bundan sonra da uzun hikayeler var, en
nihayet Anafartalar grubu kumandanlığının bana tevdii ve saire...--
(Altay, 1955:66-67).
Bu ünlü öyküde dikkati çeken ögelerin başında, Mustafa Kemal'in
girişkenliği ve sorumluluktan çekinmeyişi vardır. Onun ardından, zaten
hoşlanmadığı yabancı komutanlar sorununa bir olumsuz yaklaşım görüyoruz.
Bunlardan başka, Enver Paşa ile olan çekişmesinin izlerini de görmemek
olanaksız. Son olarak da öyküyü bizzat anlatmasına dikkati çekmek isterim:
Kendi karizmasını pekiştirmenin öğelerinden biridir bu olayı anlatması. Falih
Rıfkı'ya bu anlattıkları Nutuk dışında kendi ağzından, kendi yaşamına ilişkin
ikinci belgedir ve 1926 yılında, o yılların koşulları içinde
değerlendirilmelidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:56   #254
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ulusla Bütünleşen Lider
Buraya dek, Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi liderliği konusunda, önce çok
dikkatle hazırlandığını, sonra, toplumsal ve çevresel koşulları çok iyi
değerlendirdiğini, bu arada kendi karizmasının yaratılmasına özenle katkıda
bulunduğunu gördük. Şimdi bu karizmayı nasıl kullandığını irdeleyelim.
Burada hemen iki noktayı vurgulamak gerekiyor: Birinci olarak, Mustafa
Kemal Atatürk'ün bütün yeteneklerine ve kendisinin bunları özenle çevresine
sunmasına karşın, sürekli olarak, doğaüstü, insanüstü gösterilmesine karşı
çıktığını belirtmeliyim. İkinci olarak da, hem kendisinin, hem de çevresinin
kanıtladığı ve tüm topluma sunduğu (doğaüstü ya da insanüstü olmamakla
birlikte) --olağanüstü-- kişiliğini ve özelliklerini Türk toplumuna mal etmek
istediğini kaydetmeliyim. Şimdi, Atatürk'ün kendi --keramet-- ine karşı
tutumunu belirleyen bu iki ögeye daha yakından bakalım.
Her şeyden önce, bu iki niteliğin, yani kendisinin de herkes gibi bir insan
olduğunu vurgulamasının ve özelliklerini tepluma (daha doğru bir deyişle,
Türk Ulusu'na) mal etmek istemesinin, aynı ilkenin iki ayrı yansıması olduğu
belirtilmelidir. Bu ilke, liderliği dahil olmak üzere, bütün eylemini yeni bir
toplum yaratmaya yöneltmiş olması ve bu yöneltme içinde Türk ulusçuluğunu
işlevsel bir araç olarak kullanmakta bulunmasıdır. Bir başka deyişle, Mustafa
Kemal Atatürk için, liderliği dahil tüm nitelikleri, ancak, yaratmak için
çaba harcadığı yeni toplumun üretilmesinde işlevsel olduğu oranda anlam
taşımaktadır. Çünkü, bir açıdan, kendisiyle yeni Türk toplumu tam bir
özdeşlik içindedir. Böylece, kendisinin yüceltici nitelikleriyle, toplumun
yüceltici nitelikleri tam bir bütünleşme gösterir. Lider ile toplum ve bu
toplumun tam bir simgesi olan Ulus, birbiri içinde erimişler, tarihe birlikte
geçmişlerdir. Atatürk, bu işi başaran kişi olarak, olayın tam bilincindedir.
Bu nedenle de, kişisel nitelikleriyle, ulusal nitelikleri bütünleştirmeye
özel bir özen göstermiştir. Bu özenin altında, yeniden güçlendirmeye çalıştığı
Türk Ulusçuluğu'nu pekiştirnıek arzusunun bulunduğu gözden kaçmamalıdır. Bir
yandan --olağanüstü-- niteliklerini vurgularken, öte yandan, en önemli
niteliğinin --Türk Ulusunun bir bireyi olmak-- biçiminde ortaya konulacağını
öne sürmesinin başka nedeni olabilir mi? .
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:56   #255
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Son derece bilinçli ve yetenekli bir --toplum yaratıcısı-- olan Mustafa Kemal
Atatürk'ün kendi karizması karşısındaki; (1) gerçekçi ve (2) ulusuyla
bütünleşici tutumunu sergileyen pek çok olay vardır. Gerçekçiliğini ve
ulusuyla bütünleşme yönelimini aynı anda yansıtan bir öykü şöyledir:
--Yıllar sonra, bir akşam Çankaya sofrasında hayatının çocukluk günleri
konuşuluyordu. Bir misafiri Atatürk'e, --Paşam,-- dedi, --çocukluğunuzda
kimbilir ne müstesna bir insandınız. Ne güzel harikulade anılarınız vardır!--
Atatürk bu çeşit övünmelerden, kendisine insanüstülük veren abartmalardan
hiç hoşlanmazdı. Ama buna güldü: --Nuri anlatsın-- dedi.
Nuri, Atatürk'ün çocukluktan beri en yakın arkadaşı, mahallelisi, asker
olarak da çok yerde beraber bulunmuş meslekdaşı, sofranın devamlılarından
Nuri Conker'di.
Conker, Atatürk'e yakınlığına sığınarak, biraz da mizacı öyle olduğundan,
Mustafa Kemal'e ağır şakalar yapar, kimsenin söyleyemediğini o rahatça
söylerdi.
--Mustafa o zaman dayısının çiftliğinde bakla tarlasında karga çobanlığı
ederdi-- dedi.
Konuyu açan misafir, sorusunun böyle bir mecraya dökülmesinden çok üzülmüş,
hatta ürkmüş, Atatürk'ün şimdi kimbilir nasıl kızacağını düşünerek bin kere
pişman olmuştu. Bu hizmeti ona hiç yakıştırmayarak:
--Aman Efendimiz...-- diye durumu kurtarmaya çalışırken, Atatürk, son derece
sakin:
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:56   #256
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Doğrudur, öyle yapardık,-- dedi ve ilave etti: --Bana insanlar üstünde bir
doğuş atfetmeye kalkışmayımz. Benim doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak
dünyaya gelmiş olmamdır.-- -- (Gençosman, Banoğlu, 1971:32-33).
Görüldüğü gibi, bu öyküde karizmatik liderin kendi kerametini yadsıması ve
olumlu niteliklerini ulusuyla bütünleştirmesi, tam bilimsel terimlerle
yapılmaktadır. Hiç kuşkusuz, Atatürk, Weber'in --Karizmatik Liderlik-- kuramını
incelememişti, ama kendisi böyle bir lider olarak, karizmatik liderin
davranışlarını, Weber'in tanımladığından da iyi yerine getiriyordu.
Bu konuda daha renkli ve daha duygusal bir anı, üstelik de kendi
karizmasını pekiştirme ögesini de içine alarak, öteki iki öge (kendi
karizmasını kendisinin yadsıması ve olumlu niteliklerini ulusuna bağlaması)
ile birlikte Behçet Kemal Çağlar'ın Şiirsel diliyle şöyle anlatılmıştır:
--Ankara'ya ayak basışının yıldönümünü kutlamaya, Halkevinde ilk defa karar
vermiştik. Reşit Galip nutuklarının en güzelini söylemiş, ben de --Ergenekon--
ismindeki manzum bir perdelik piyesi bir arkadaşımla oynamıştım. Birinci
efsane Ergenekon'la ikinci gerçek Ankara Ergenekon'u birbirine birleştiren bu
piyeste dağlar, demircinin çekici ile parçalanınca Turan illeri yerine Ankara
görünüyor ve kaybolan Bozkurt'un yerine Ata'nın silueti ufukta güneş gibi
parlıyordu...
Ankara dekorunun önünde seymenler türkülerine ve rakslarına başlıyorlardı.
Ankaralıların gönülden kopan değerbilirliği ile gündüzden beri heyecan içinde
olan Atatürk, bu geceki gösteride duygulanmış, bizi sofrasına davet etmek
lütfunda bulunmuştu.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:56   #257
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Piyesten okuttuğu parçalarla memnun, perde sonunda oyuna koyulan
seymenlerin de çağrılmasını emretmişti. Biraz sonra kapıdan --Efeler geldiler--
haberi verildi. --Ne efeleri?-- diye bir an irkildi, deyimi beğenmediğini belli
etti. --Şimdi,-- dedi, --size soframdakileri tanıtayım...--; karşı baştan işaret
ederek tanıtmaya başladı.
--Bu, büyük bir bilgindir, tarih yazar ve okutur.--
--Bu, büyük yazardır, olanı ve olacağı dile getirir.--
Dikkat ediyorduk; sofrasındakilerin hepsi için özel iltifat ve abartma dolu
nitelikler buluyor, keskin, özlü övgüler sıralıyordu.
Sıra seymenlere geldi; onlara döndü ve onları bize tanıttı:
--Bunlar da,-- dedi, --dünyanın en kahraman milletinin en yiğit insanları.--
Birden durdu, o herkesin birden ta ruhunun içine bakıyor görünen gözleriyle
hepimizi birden süzdü ve biraz kısılan bir sesle şöyle devam etti:
--Bana gelince: Eğer bundan daha iyi tarihimizi bilmesem, bundan daha iyi
dertlerimizi dile getirmesem, bundan daha iyi asker, bundan daha iyi
konuşmacı... Ve sizden daha çok yiğit olmasam bu milletin başı olamazdım...--
Hepimiz O'nunla dolu olduğumuzu, hepimiz O'ndan bir parça olduğumuzu,
güneşe kavuşmuş zerreler olduğumuzu duyuyor ve ürpererek susuyorduk...
Bir an başını önüne eğdi, bir an yüzünde koyu bir pembelik dolaştı; ilah
gururu, yerini insan alçakgönülülüğüne terkediyordu. Gülümseyerek seymenin
birine seslendi:
--Bırak şunu bunu... Ne Mustafa Kemal, ne Cumhurbaşkanı...İkimiz de Türk;
ikimiz de efe. Sen beni bilmiyorsun, ben seni...Dağda karşılaştık; benden
korkar mısın, korkmaz mısın?--
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:57   #258
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Seymen karşılık verdi:
--Sayende düşmandan korkmadık ki, senden korkalım...--
Hepimiz karşılığı beğenmiştik; karşılık Atatürk'ün hoşuna gitmemişti.
--Düşmandan tabii korkmayacaksın. Düşman bir başka Türk değil ki, korkasın.
Gel bakalım, tam efe misin?--
Başını dizine doğru çekti: --Gel bana desteklik et bakalım-- dedi ve onun
boynuna namlusunu dayadığı tabancadan duvarın bir yerine nişan almaya başladı.
Kurşun boynunun tüylerini yalayarak geçen seymende hiçbir kımıldama yoktu;
bizler korkudan bayıldı sanıyorduk; kurşunlar bitmişti; seymen doğruldu,
yüzünde ne bir pembelik, ne bir sarılık vardı; hiç titremeyen, belki biraz
gürleyen ve gülen bir sesle:
--Kurşunlar bitti mi Paşam?-- diye sordu.
Bu yüzdeki rahatlık ve hayranlığı bir anlık bakışla sezen Atatürk, seymenin
--Ata kurşunu insana zarar vermez-- imanıyla öyle dimdik ve sessiz kalabildiğini
anlamıştı; birden tabancayı yere attı; hıçkırıktan omuzları sarsılıyordu:
--Yanlış, büyük yanlış... Asılsız, yalan!-- diye haykırıyordu; biz şaşkın,
susuyorduk. O, aydınlattı:
--Demin söylediklerim yalandı, yanlıştı. Ben her şey değilim, ben hiçim. Ben
hiç olurdum, eğer bu millet bana böyle inanmasaydı...--
--Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna ve benim uğruma, canını vermeye
hazır olmasaydı, ben hiçbir şey yapamazdım.--
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:57   #259
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Hepimizin ve demin dimdik gülümseyen seymenin bile gözleri doluyordu.--
(Arıburnu, 1976:115-117) .
Gerek kendi karizmatik liderliğini vurgulaması, gerekse kerametin kendinde
değil, ulusunda ve ona inananlarda olduğunu belirtmesi bu öyküde çok açık bir
biçimde görülmektedir. Ayrıca, dikkat edilmesi gereken bir nokta da, Behçet
Kemal'in olayı anlatış biçimi ve daha da önemlisi, olayın onun gibi yetenekli
bir şair-yazarın önünde geçmiş oluşudur.
Atatürk Bizden Biridir
Ulusuyla bütünleşme yöneliminin en tipik göstergelerinden biri de şu kısa
öyküde belirlenir:
--Cumhuriyetin onikinci yıldönümü için bir sıra dövizler hazırlanmıştı.
Bunlar içinde şöyleleri vardı: --Atatürk bizim en büyüğümüzdür--, --Atatürk bu
milletin en yücesidir--, --Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal
çıkardı--.
Listeyi dikkatle gözden geçirdi. Bunlar ve bunlara benzeyenleri çizdi.
Hepsinin yerine şunu yazdı: --Atatürk bizden biridir..-- -- (Banoğlu, 1954-b:11).
Mustafa Kemal Atatürk gerek liderlik niteliklerini, gerekse bu niteliklerle
ulusal özelliklerin bütünleşme gerekliliğini çok iyi biliyordu. Bandırma
vapuru Karadeniz'e çıkmadan önce son kez durdurulduğunda, Mustafa Kemal
sorar: --Bu herifler niçin gelmişler?-- Kaptan bu soruya işgal devleti
subaylarının silah ve cephane aradığını söyleyince şu yanıtı verir: --Sersem
herifler, cephane ve silah değil, biz kafa götürüyoruz! --
(Banoğlu, 1954-a:87). Bu yanıtta bütün bir plan, program, bütün beklentiler
ve ihtiraslar yatmaktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:57   #260
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

İhtiras, bir lider için en gerekli ögelerden biridir. Mustafa Kemal kendi
ihtiraslarının tümüyle bilincindedir. Bunları 1914 yılı Ocak'ında Sofya'dan
Madam Corinne'e yazdığı bir mektupta şöyle tanımlıyor:
--Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri, fakat bu ihtiraslar, yüksek
mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddi emellerin
tatminine taalluk etmiyor.
Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini vatanıma , büyük faydaları dokunacak,
bana da liyakatle ifa edilmiş bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek
büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın prensibi bu olmuştur.
Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu muhafaza
edeceğim.-- (Borak,1970:74).
Sofya'daki Mustafa Kemal, henüz Anafartalar Kahramanı bile olmamıştır.
Üstelik de İttihatçılar tarafından bir anlamda sürgüne yollanmıştır Sofya'ya.
Buna karşılık, --hazırlık-- bölümünde de anlattığım gibi, en azından ruhsal
olarak hazırdır tarihsel görevine. Bu açıdan da attığı her adımın hesaplı,
ölçülü, biçili olması çok doğaldır. Nitekim, bu hesaplılık, hemen hemen hiçbir
ögeyi şansa bırakmak istemeyişi, onu hem keramet sahibi bir lider yapabilmiş,
hem de ulusuyla bütünleşmesini sağlamıştır.
Aslında bu yargımın ne denli doğru olduğu yine kendi bilinçliliğine
bakılarak anlaşılabilir. Mustafa Kemal Atatürk, kişisel nitelikleriyle,
ulusal liderliğini farklı olarak kullanan ve ancak gerektiğinde ve yararlı
olduğunda bunları birleştiren bir davranış içindeydi. Kendisi bu
farklılaşmayı şöyle özetliyor:
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 00:00 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580