![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #251 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kişilik Gücü Kendi karizmasını üretmekte kullandığı yöntemin 1923 yılındaki bir başka görüntüsünü İsmail Habip Sevük anlatıyor: --Muhtar Bey (şakacı bir adam olan İngiliz Muhtar) kadehini kaldırıyor: --Yaşasın Başkomutan!-- --Niye Mustafa Kemal demiyorsun da, Başkomutan diyorsun?-- Muhtar Bey, üstü kapalı bir davranışla: --Hele,-- diyor, --ne olur ne olmaz, daha uzun süre şu Başkomutanlık üzerinde kalsın!-- Şakalaşıp duran Gazi, kartallaşıveriyor: --Vay, sen beni Başkomutanlıktan mı kuvvet alır zannediyorsun? (Sesini tabiileştirerek) Dinle bak öyleyse, sana bir hatıra anlatayım: Hani ben Erzurum'da ordu müfettişliği nişanlarını yakamdan atarak --ferdi millet-- kalmıştım ya? O zamana kadar emirlerimi dinleyen komutan (ismini söyleyecekti, söylemedi) ondan sonra verdiğim emirleri dinlememeye başlamasın mı? Makamına gittim: --Paşa, paşa,-- dedim, --size o emirleri bu yakadaki yıldızlar vermiyor, Mustafa Kemal veriyordu, o yine karşınızdadır, yazınız!-- Yazdı. Emir gideceği yere gitti. Fakat çıktıktan sonra aklıma gelmişti. Ya komutan düğmeye basıp da, --Posta, bunu dışarı çıkarınız!-- deseydi?.. Sesi yine heybetleşerek: --Fakat diyemezdi. Muhtar, karşısında Mustafa Kemal vardı, diyemezdi.-- Muhtar Bey kadehini kaldırarak yürekten bağırıyor: --Yaşasın Mustafa Kemal!---- (Arıburnu, 1976:19). Bu öyküden de açıkça görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Atatürk'ün verdiği mesaj açıkça şudur: Keramet Başkomutanlık yetkisinde, üniformada ya da omuzlardaki yıldızlarda değil, kendi kişiliğindedir. Kişisel karizmasını yaratmakta ne denli titiz olduğu bu ve benzeri anılarda çarpıcı bir biçimde ortaya çıkmaktadır. | ||
![]() |
|
![]() | #252 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Dikkat edilirse, karizmatik niteliklerini özellikle yazarlara, ya da not tutanlara ve yabancı devlet adamlarına karşı özenle sunar. Hiç kuşkusuz bu tutum, onun gününe ve toplumuna olduğu kadar, uluslararası ilişkilerde ülkesine ve tarihe karşı olan sorumluluğunu belirtir. ::::::::::::::::::: 3) Karizmasını Ulusa Mal Etmesi Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi karizması konusundaki tutumu çok ilginçtir. İlk olarak, önceki bölümde gösterdiğim gibi, hiç kuşkusuz bu karizmayı yalnız eylemleri ve başarılarıyla değil, kendi özenli çabalarıyla da üretmiş ve canlı tutmuştur. Bu tutumu içindeki en önemli öge, her şeyden önce, kendine olan güveninde yatar. Bu güvenin ardında da, kişisel yeteneklerini pekiştiren ve bu yeteneklerin kullanılabileceği toplumsal ortamın ona sağladığı eylemini gerçekleştirme olanağını işlevsel duruma getiren, uzun bir hazırlık dönemi vardır. Mustafa Kemal'in içinde bulunduğu koşulları, kendi yetenekleri açısından çok gerçekçi değerlendirdiğini görüyoruz. Koşullar uygun olduğu anda hiç duraksamadan, liderliğini ortaya koyabilmekte, gerçek bir liderden beklenen girişkenliği ele alabilmektedir. Kendisinin bizzat anlattığı şu olay, liderliğinin en önemli özelliklerinden olan cesaretinin ve girişkenliğinin tipik bir örneğidir: --Arıburnu kumandanıydım. İngilizler, Anafartalar'a çıkmıştı. Vaziyet buhranlı ve çok tehlikeliydi. Başkumandan Vekili Enver Paşa'ya kadar doğrudan doğruya müracaat mecburiyetinde kaldım. Şafi cevap gelmedi. Karargahı Yalova'da bulunan ordu kumandanı Leyman Fon Sanders Paşa telefonla beni aradı, mükalememizde delalet eden, yine Erkanıharbiye Reisi Kazım Bey'di, sorduğu sual şuydu: | ||
![]() |
![]() | #253 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Vaziyeti nasıl görüyorsunuz, nasıl bir tedbir tasavvur ediyorsunuz?..-- Vaziyeti nasıl gördüğümü ve kademe kademe nasıl tedbirler almak lazım geldiğini çoktan, bütün alakalılara bildirmiştim. Bütün bu müracaatlarımın cevapsız kalmasından hasıl olan bir teessür içinde alelfevr şu cevabı verdim: --Vaziyeti nasıl gördüğümü çoktan size iblağ etmiştim. Tedbire gelince: Bu dakikaya kadar çok müsait tedbirler vardı, fakat bu dakikada tek bir tedbir kalmıştır...-- --O tedbir nedir?-- --Bütün kumanda ettiğiniz kuvvetleri tahtı emrime veriniz, tedbir budur.-- Müstehzi bir cevap aldım: --Çok gelmez mi?-- --Az gelir!-- dedim. Telefon kapandı. Bundan sonra da uzun hikayeler var, en nihayet Anafartalar grubu kumandanlığının bana tevdii ve saire...-- (Altay, 1955:66-67). Bu ünlü öyküde dikkati çeken ögelerin başında, Mustafa Kemal'in girişkenliği ve sorumluluktan çekinmeyişi vardır. Onun ardından, zaten hoşlanmadığı yabancı komutanlar sorununa bir olumsuz yaklaşım görüyoruz. Bunlardan başka, Enver Paşa ile olan çekişmesinin izlerini de görmemek olanaksız. Son olarak da öyküyü bizzat anlatmasına dikkati çekmek isterim: Kendi karizmasını pekiştirmenin öğelerinden biridir bu olayı anlatması. Falih Rıfkı'ya bu anlattıkları Nutuk dışında kendi ağzından, kendi yaşamına ilişkin ikinci belgedir ve 1926 yılında, o yılların koşulları içinde değerlendirilmelidir. | ||
![]() |
![]() | #254 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ulusla Bütünleşen Lider Buraya dek, Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi liderliği konusunda, önce çok dikkatle hazırlandığını, sonra, toplumsal ve çevresel koşulları çok iyi değerlendirdiğini, bu arada kendi karizmasının yaratılmasına özenle katkıda bulunduğunu gördük. Şimdi bu karizmayı nasıl kullandığını irdeleyelim. Burada hemen iki noktayı vurgulamak gerekiyor: Birinci olarak, Mustafa Kemal Atatürk'ün bütün yeteneklerine ve kendisinin bunları özenle çevresine sunmasına karşın, sürekli olarak, doğaüstü, insanüstü gösterilmesine karşı çıktığını belirtmeliyim. İkinci olarak da, hem kendisinin, hem de çevresinin kanıtladığı ve tüm topluma sunduğu (doğaüstü ya da insanüstü olmamakla birlikte) --olağanüstü-- kişiliğini ve özelliklerini Türk toplumuna mal etmek istediğini kaydetmeliyim. Şimdi, Atatürk'ün kendi --keramet-- ine karşı tutumunu belirleyen bu iki ögeye daha yakından bakalım. Her şeyden önce, bu iki niteliğin, yani kendisinin de herkes gibi bir insan olduğunu vurgulamasının ve özelliklerini tepluma (daha doğru bir deyişle, Türk Ulusu'na) mal etmek istemesinin, aynı ilkenin iki ayrı yansıması olduğu belirtilmelidir. Bu ilke, liderliği dahil olmak üzere, bütün eylemini yeni bir toplum yaratmaya yöneltmiş olması ve bu yöneltme içinde Türk ulusçuluğunu işlevsel bir araç olarak kullanmakta bulunmasıdır. Bir başka deyişle, Mustafa Kemal Atatürk için, liderliği dahil tüm nitelikleri, ancak, yaratmak için çaba harcadığı yeni toplumun üretilmesinde işlevsel olduğu oranda anlam taşımaktadır. Çünkü, bir açıdan, kendisiyle yeni Türk toplumu tam bir özdeşlik içindedir. Böylece, kendisinin yüceltici nitelikleriyle, toplumun yüceltici nitelikleri tam bir bütünleşme gösterir. Lider ile toplum ve bu toplumun tam bir simgesi olan Ulus, birbiri içinde erimişler, tarihe birlikte geçmişlerdir. Atatürk, bu işi başaran kişi olarak, olayın tam bilincindedir. Bu nedenle de, kişisel nitelikleriyle, ulusal nitelikleri bütünleştirmeye özel bir özen göstermiştir. Bu özenin altında, yeniden güçlendirmeye çalıştığı Türk Ulusçuluğu'nu pekiştirnıek arzusunun bulunduğu gözden kaçmamalıdır. Bir yandan --olağanüstü-- niteliklerini vurgularken, öte yandan, en önemli niteliğinin --Türk Ulusunun bir bireyi olmak-- biçiminde ortaya konulacağını öne sürmesinin başka nedeni olabilir mi? . | ||
![]() |
![]() | #255 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Son derece bilinçli ve yetenekli bir --toplum yaratıcısı-- olan Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi karizması karşısındaki; (1) gerçekçi ve (2) ulusuyla bütünleşici tutumunu sergileyen pek çok olay vardır. Gerçekçiliğini ve ulusuyla bütünleşme yönelimini aynı anda yansıtan bir öykü şöyledir: --Yıllar sonra, bir akşam Çankaya sofrasında hayatının çocukluk günleri konuşuluyordu. Bir misafiri Atatürk'e, --Paşam,-- dedi, --çocukluğunuzda kimbilir ne müstesna bir insandınız. Ne güzel harikulade anılarınız vardır!-- Atatürk bu çeşit övünmelerden, kendisine insanüstülük veren abartmalardan hiç hoşlanmazdı. Ama buna güldü: --Nuri anlatsın-- dedi. Nuri, Atatürk'ün çocukluktan beri en yakın arkadaşı, mahallelisi, asker olarak da çok yerde beraber bulunmuş meslekdaşı, sofranın devamlılarından Nuri Conker'di. Conker, Atatürk'e yakınlığına sığınarak, biraz da mizacı öyle olduğundan, Mustafa Kemal'e ağır şakalar yapar, kimsenin söyleyemediğini o rahatça söylerdi. --Mustafa o zaman dayısının çiftliğinde bakla tarlasında karga çobanlığı ederdi-- dedi. Konuyu açan misafir, sorusunun böyle bir mecraya dökülmesinden çok üzülmüş, hatta ürkmüş, Atatürk'ün şimdi kimbilir nasıl kızacağını düşünerek bin kere pişman olmuştu. Bu hizmeti ona hiç yakıştırmayarak: --Aman Efendimiz...-- diye durumu kurtarmaya çalışırken, Atatürk, son derece sakin: | ||
![]() |
![]() | #256 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Doğrudur, öyle yapardık,-- dedi ve ilave etti: --Bana insanlar üstünde bir doğuş atfetmeye kalkışmayımz. Benim doğuşumdaki tek fevkaladelik, Türk olarak dünyaya gelmiş olmamdır.-- -- (Gençosman, Banoğlu, 1971:32-33). Görüldüğü gibi, bu öyküde karizmatik liderin kendi kerametini yadsıması ve olumlu niteliklerini ulusuyla bütünleştirmesi, tam bilimsel terimlerle yapılmaktadır. Hiç kuşkusuz, Atatürk, Weber'in --Karizmatik Liderlik-- kuramını incelememişti, ama kendisi böyle bir lider olarak, karizmatik liderin davranışlarını, Weber'in tanımladığından da iyi yerine getiriyordu. Bu konuda daha renkli ve daha duygusal bir anı, üstelik de kendi karizmasını pekiştirme ögesini de içine alarak, öteki iki öge (kendi karizmasını kendisinin yadsıması ve olumlu niteliklerini ulusuna bağlaması) ile birlikte Behçet Kemal Çağlar'ın Şiirsel diliyle şöyle anlatılmıştır: --Ankara'ya ayak basışının yıldönümünü kutlamaya, Halkevinde ilk defa karar vermiştik. Reşit Galip nutuklarının en güzelini söylemiş, ben de --Ergenekon-- ismindeki manzum bir perdelik piyesi bir arkadaşımla oynamıştım. Birinci efsane Ergenekon'la ikinci gerçek Ankara Ergenekon'u birbirine birleştiren bu piyeste dağlar, demircinin çekici ile parçalanınca Turan illeri yerine Ankara görünüyor ve kaybolan Bozkurt'un yerine Ata'nın silueti ufukta güneş gibi parlıyordu... Ankara dekorunun önünde seymenler türkülerine ve rakslarına başlıyorlardı. Ankaralıların gönülden kopan değerbilirliği ile gündüzden beri heyecan içinde olan Atatürk, bu geceki gösteride duygulanmış, bizi sofrasına davet etmek lütfunda bulunmuştu. | ||
![]() |
![]() | #257 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Piyesten okuttuğu parçalarla memnun, perde sonunda oyuna koyulan seymenlerin de çağrılmasını emretmişti. Biraz sonra kapıdan --Efeler geldiler-- haberi verildi. --Ne efeleri?-- diye bir an irkildi, deyimi beğenmediğini belli etti. --Şimdi,-- dedi, --size soframdakileri tanıtayım...--; karşı baştan işaret ederek tanıtmaya başladı. --Bu, büyük bir bilgindir, tarih yazar ve okutur.-- --Bu, büyük yazardır, olanı ve olacağı dile getirir.-- Dikkat ediyorduk; sofrasındakilerin hepsi için özel iltifat ve abartma dolu nitelikler buluyor, keskin, özlü övgüler sıralıyordu. Sıra seymenlere geldi; onlara döndü ve onları bize tanıttı: --Bunlar da,-- dedi, --dünyanın en kahraman milletinin en yiğit insanları.-- Birden durdu, o herkesin birden ta ruhunun içine bakıyor görünen gözleriyle hepimizi birden süzdü ve biraz kısılan bir sesle şöyle devam etti: --Bana gelince: Eğer bundan daha iyi tarihimizi bilmesem, bundan daha iyi dertlerimizi dile getirmesem, bundan daha iyi asker, bundan daha iyi konuşmacı... Ve sizden daha çok yiğit olmasam bu milletin başı olamazdım...-- Hepimiz O'nunla dolu olduğumuzu, hepimiz O'ndan bir parça olduğumuzu, güneşe kavuşmuş zerreler olduğumuzu duyuyor ve ürpererek susuyorduk... Bir an başını önüne eğdi, bir an yüzünde koyu bir pembelik dolaştı; ilah gururu, yerini insan alçakgönülülüğüne terkediyordu. Gülümseyerek seymenin birine seslendi: --Bırak şunu bunu... Ne Mustafa Kemal, ne Cumhurbaşkanı...İkimiz de Türk; ikimiz de efe. Sen beni bilmiyorsun, ben seni...Dağda karşılaştık; benden korkar mısın, korkmaz mısın?-- | ||
![]() |
![]() | #258 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Seymen karşılık verdi: --Sayende düşmandan korkmadık ki, senden korkalım...-- Hepimiz karşılığı beğenmiştik; karşılık Atatürk'ün hoşuna gitmemişti. --Düşmandan tabii korkmayacaksın. Düşman bir başka Türk değil ki, korkasın. Gel bakalım, tam efe misin?-- Başını dizine doğru çekti: --Gel bana desteklik et bakalım-- dedi ve onun boynuna namlusunu dayadığı tabancadan duvarın bir yerine nişan almaya başladı. Kurşun boynunun tüylerini yalayarak geçen seymende hiçbir kımıldama yoktu; bizler korkudan bayıldı sanıyorduk; kurşunlar bitmişti; seymen doğruldu, yüzünde ne bir pembelik, ne bir sarılık vardı; hiç titremeyen, belki biraz gürleyen ve gülen bir sesle: --Kurşunlar bitti mi Paşam?-- diye sordu. Bu yüzdeki rahatlık ve hayranlığı bir anlık bakışla sezen Atatürk, seymenin --Ata kurşunu insana zarar vermez-- imanıyla öyle dimdik ve sessiz kalabildiğini anlamıştı; birden tabancayı yere attı; hıçkırıktan omuzları sarsılıyordu: --Yanlış, büyük yanlış... Asılsız, yalan!-- diye haykırıyordu; biz şaşkın, susuyorduk. O, aydınlattı: --Demin söylediklerim yalandı, yanlıştı. Ben her şey değilim, ben hiçim. Ben hiç olurdum, eğer bu millet bana böyle inanmasaydı...-- --Bu millet kılı kıpırdamadan dava uğruna ve benim uğruma, canını vermeye hazır olmasaydı, ben hiçbir şey yapamazdım.-- | ||
![]() |
![]() | #259 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hepimizin ve demin dimdik gülümseyen seymenin bile gözleri doluyordu.-- (Arıburnu, 1976:115-117) . Gerek kendi karizmatik liderliğini vurgulaması, gerekse kerametin kendinde değil, ulusunda ve ona inananlarda olduğunu belirtmesi bu öyküde çok açık bir biçimde görülmektedir. Ayrıca, dikkat edilmesi gereken bir nokta da, Behçet Kemal'in olayı anlatış biçimi ve daha da önemlisi, olayın onun gibi yetenekli bir şair-yazarın önünde geçmiş oluşudur. Atatürk Bizden Biridir Ulusuyla bütünleşme yöneliminin en tipik göstergelerinden biri de şu kısa öyküde belirlenir: --Cumhuriyetin onikinci yıldönümü için bir sıra dövizler hazırlanmıştı. Bunlar içinde şöyleleri vardı: --Atatürk bizim en büyüğümüzdür--, --Atatürk bu milletin en yücesidir--, --Türk Milleti asırlardır bağrından bir Mustafa Kemal çıkardı--. Listeyi dikkatle gözden geçirdi. Bunlar ve bunlara benzeyenleri çizdi. Hepsinin yerine şunu yazdı: --Atatürk bizden biridir..-- -- (Banoğlu, 1954-b:11). Mustafa Kemal Atatürk gerek liderlik niteliklerini, gerekse bu niteliklerle ulusal özelliklerin bütünleşme gerekliliğini çok iyi biliyordu. Bandırma vapuru Karadeniz'e çıkmadan önce son kez durdurulduğunda, Mustafa Kemal sorar: --Bu herifler niçin gelmişler?-- Kaptan bu soruya işgal devleti subaylarının silah ve cephane aradığını söyleyince şu yanıtı verir: --Sersem herifler, cephane ve silah değil, biz kafa götürüyoruz! -- (Banoğlu, 1954-a:87). Bu yanıtta bütün bir plan, program, bütün beklentiler ve ihtiraslar yatmaktadır. | ||
![]() |
![]() | #260 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İhtiras, bir lider için en gerekli ögelerden biridir. Mustafa Kemal kendi ihtiraslarının tümüyle bilincindedir. Bunları 1914 yılı Ocak'ında Sofya'dan Madam Corinne'e yazdığı bir mektupta şöyle tanımlıyor: --Benim ihtiraslarım var, hem de pek büyükleri, fakat bu ihtiraslar, yüksek mevkiler işgal etmek veya büyük paralar elde etmek gibi maddi emellerin tatminine taalluk etmiyor. Ben bu ihtiraslarımın gerçekleşmesini vatanıma , büyük faydaları dokunacak, bana da liyakatle ifa edilmiş bir vazifenin canlı iç rahatlığını verecek büyük bir fikrin başarısında arıyorum. Bütün hayatımın prensibi bu olmuştur. Ona çok genç yaşımda sahip oldum ve son nefesime kadar da onu muhafaza edeceğim.-- (Borak,1970:74). Sofya'daki Mustafa Kemal, henüz Anafartalar Kahramanı bile olmamıştır. Üstelik de İttihatçılar tarafından bir anlamda sürgüne yollanmıştır Sofya'ya. Buna karşılık, --hazırlık-- bölümünde de anlattığım gibi, en azından ruhsal olarak hazırdır tarihsel görevine. Bu açıdan da attığı her adımın hesaplı, ölçülü, biçili olması çok doğaldır. Nitekim, bu hesaplılık, hemen hemen hiçbir ögeyi şansa bırakmak istemeyişi, onu hem keramet sahibi bir lider yapabilmiş, hem de ulusuyla bütünleşmesini sağlamıştır. Aslında bu yargımın ne denli doğru olduğu yine kendi bilinçliliğine bakılarak anlaşılabilir. Mustafa Kemal Atatürk, kişisel nitelikleriyle, ulusal liderliğini farklı olarak kullanan ve ancak gerektiğinde ve yararlı olduğunda bunları birleştiren bir davranış içindeydi. Kendisi bu farklılaşmayı şöyle özetliyor: | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |