![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
|
![]() | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yukardaki satırlar, sınıfsal devrim kuramı ve uygulaması açısından, en yetkili ağızdan, Rusya'da bu devrimi gerçekleştirmiş olan olan liderin, Lenin'in ağzından, Türk Kurtuluş Savaşı'nın değerlendirmesini vermektedir. Ayrıca, daha önce Atatürk'ün sözlerini aktarırken, dış ilişkilerdeki temel ögenin ulusal bağımsızlık olduğunu ve Sovyetler Birliği'ne de bu açıdan yaklaşıldığını vurguladığımda bu yargının, her iki taraf için doğru olduğunu da kanıtlamaktadır. Lenin'in Aralov'a sözünü ettiği Frunze de, Türklerin Kurtuluş Savaşı ile Sovyetler Birliği'nin ilişkilerinin karşılıklı saygı ve antiemperyalist bir ideolojik birlik çerçevesinde geliştiğini yazıyor: --Sovyet devletler, Batı Avrupa ve Amerika'nın esareti altında bulunan Doğu ülkelerindeki ulusal-demokratik hareketlere daima kendi sorunları doğrultusunda yardımcı olmuşlardır... Bundan başka, benim gidişim Türkiye'nin içinde bulunduğu son derece ağır koşullar sırasına rastlıyor. Ağustos ayında, Türk ordusunun Yunanlılar tarafından yenildiği, Ankara'nın bile Yunan ordularınca alınma olanağı belirdiği bir zamanda Sovyet Ukrayna, Rusya'nın da onayıyla oraya bir elçi göndererek Türkiye'ye karşı dostluk eğilimini herkesten önce göstermek gereğini duymuştur.-- (Frunze, 1978:120). | ||
![]() |
![]() | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Türkiye Komünist Partisi İlginç olan nokta, dış ilişkiler düzeyinde resmen, bu olaylar görülürken, Türkiye Komünist Partisi, Mustafa Suphi ve arkadaşları tarafından Sovyetler Birliği'nde kurulmuştu bile. Bu arada, Baku'da toplanan Doğu Ulusları Kurultayı'na Enver Paşa dahil, pek çok Türk katılmıştı. Topçuoğlu bu grupları şöyle tanımlıyor: --Kendini Komünist sayan, sosyal demokrat sayan, Müslüman bolşevik sayan, mukaddesatçı sosyalist sayan ve doğrudan doğruya bolşevik sayan gruplar müracaat etmiş, iştirak belgesi almışlardı.-- (Topçuoğlu, 1976:67). Baku'da daha önce oluşmuş bulunan Türkiye Komünist Fırkası'nı eski İttihatçılardan temizleyerek yeniden kuran Mustafa Suphi, hemen Anadolu ile temasa geçmişti (Tunçay, 1978-a:204; İnfo, 1977: 27) . Uzun hazırlıklar ve yazışmalardan sonra, Türkiye'ye geçmeye karar veren Mustafa Suphi, Türkiye'ye geldikten sonra, Ankara'ya gidemeden, Trabzon'dan Baku'ya geri dönerken, kayıkçılar kahyası Yahya'nın adamları tarafından adamlarıyla birlikte öldürülerek denize atılmıştı. Bu olayın değerlendirilmesi, kanımca, --dıştan yönetilme-- ile --tam bağımsızlık-- arasındaki tercihte aranmalıdır. Nitekim, yalnız Mustafa Kemal ve arkadaşlarının değil, Sovyetler'in de konuyu aynı biçimde gördükleri anlaşılıyor. Bu konuda Mete Tunçay'ın aşağıdaki değerlendirmesi oldukça ilginçtir: | ||
![]() |
![]() | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Mustafa Suphi ve arkadaşlarının yokedilmeleri karşısında Sovyetler'in ve Komintern'in takındığı tavır, dünya solculuğunun gelişme süreci bakımından da çok önemli bir başlangıç olmuştur. Bu olayda, --sosyalist ana vatan--ın dış politika çıkarlarıyla bir --kardeş parti--nin varlık sorunu çatışmış ve komünistler bir yeğleme yapmak zorunda kalmışlardır. Mustafa Kemal'i tutmayı seçmiş olmaları, sonradan (özellikle Troçkistler tarafından) Stalin'e yakıştırılan bir fırsatçılık kalıbının ilk örneğini vermiştir. Oysa, bu siyaset kararı alındığı zaman, Lenin resmen ve fülen Sovyet devletinin başında bulunuyordu.-- (Tunçay, 1978-a:242). Resmi Türkiye Komünist Partisi Aslında, Baku Kurultayı ve onu izleyen gelişmelerle, Mustafa Suphi'nin Anadolu'ya gelişi arasında, 18 Ekim 1920 tarihinde Mustafa Kemal Paşa, Süreyya Yiğit, Tevfik Rüştü, Kılıç Ali, Mahmut Esat, Mahmut Celal ve Yunus Nadi gibi güvendiği arkadaşlarına resmi kimliği olan bir Türkiye Komünist Fırkası kurdurmuştur. Bu Fırka'nın kuruluşu, birçok iddialarda öne sürüldüğü gibi, yalnızca içerdeki solcuları denetim altına almak, ya da Sovyetler Birliği'ni aldatmak olamaz. Tunçay'ın deyişiyle, --T.K.F. (pek sağlam olmayan) teorik bir Bolşevizm-Komünizm ayrımına dayanmaktadır. T.K.F., Bolşevik değildir, ama kendi söylediği gibi, Komünist olduğu da su götürür. Partinin daha çok, Komünist adının duygusal değer yükünden faydalanmak için bu terimin anlamını zorladığı görülmektedir.-- (Tunçay, 1978-a:163-164). | ||
![]() |
![]() | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Mustafa Kemal Paşa'nın daha önce aktardığım gizli oturumlardaki konuşmalarına bakılırsa, ayrımın anlamı açıktır: Komünizm uluslararası bir düşünce akımı, yeni bir kuramsal düzendir. Bolşevizm ise, bunun Rusya'daki uygulamasıdır. Ulusal bağımsızlığı her şeyin üzerinde tutan Mustafa Kemal Paşa, bu ayrım ile, hemen Rusya'ya karşı da (aynı düşünce ve sistemde birleşse bile) bağmısızlığını güvence altına almak istiyor. Nitekim, Yunus Nadi'nin Eskişehir'deki Yeni Dünya'ya yanıt olarak Yeni Gün'de yayınladığı makale şöyle bitiyordu (Yeni Dünya'ya Ali Fuat Paşa'nın da çok duyarlı olduğu anlaşılıyor. Dinamo, Kutsal İsyan'da bu konuda Ali Fuat ile Mustafa Kemal Paşa arasındaki yazışmalardan söz eder (Dinamo, 1975:280).) : --Biz Türkler, emperyalist ve kapitalist dünyaya karşı savaşmakta bugün Ruslarla aynı safta yürüdüğümüz gibi; davranıştaki bu tenazurdan ilham ve kuvvet alacak olan iç reformlarımızı başarmak kanaat ve mecburiyetindeyiz de. Bu bir inkılaptır, amenna; fakat, BiZİM İNKILABIMIZ RUS İNKILABININ -öyle bazılarımızın yaptığı gibi unvanına varıncaya kadar, kelimesi kelimesine, noktası noktasına- KOPYASI OLACAK DEĞİLDİR. İnkılap, idrak ve imana dayanan bir harekettir ki, tatbikat itibarıyle, her memleketin kendi özelliklerine ve icaplarına intibak ederek tekevvün eder ve yürür. Hülasa; BİZ DE SOSYALİZM VADİSİNDE İNKILAPÇIYIZ. HATTA, AYNI PRENSİPLERE TARAFTARIZ VE ONLARI İLTİZAM ETMEKTEYİZ. FAKAT, TAKLİTÇİ VE BİNAENALEYH BOLŞEVİK DEĞİLİZ.-- (Cerrahoğlu, 1975:390). | ||
![]() |
![]() | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Resmi Türkiye Komünist Partisinin Amacı Kanımca, resmi Türkiye Komünist Fırkası'nın asıl kuruluş nedeni, işgalci kuvvetlere karşı savaş yitirilirse, Mustafa Kemal Paşa'nın, Sovyet desteğini sağlamayı planlaması ve bu sırada bağımsızlığı korumak için, kendi başkanlığında bir parti kurdurmuş olmasıdır. O sıradaki siyasal ve askeri durumun henüz çok kötü olduğu anımsanırsa, Mustafa Kemal Paşa gibi hem askeri, hem siyasal alanda büyük bir lider, hem de bağımsızlık aşığı olan bir kişinin bu olasılığı hesaplamamış olması düşünülemez. Mete Tunçay da bu olasılığın çok yüksek olduğunu kabul etmekte, ayrıca Kinross'un da böyle düşündüğünü belirtmekte ve Doğan Avcıoğlu'nun Tevfik Rüştü ile yaptığı bir konuşmayı da ek kanıt olarak vermektedir (Tunçay, 1978-a:176). Tekeli ve İlkin'in çalışması da, bu görüşün desteklenmesine yol açan Talat Paşa-Mustafa Kemal Paşa mektuplaşmasını ortaya koymuştur (Tekeli ve İlkin, 1980:340-341). Tunçay'ın ve başkalarının değerlendirmelerine şu satırlar da oldukça uygun düşmektedir: | ||
![]() |
![]() | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Mustafa Kemal Paşa herhangi bir zaman Türkiye'de sosyalist ve hatta komünist bir rejim kurmak istemiş midir? Bu sorunun cevabını --komünist-- rejimin niteliği yönünden değil de, yine Mustafa Kemal Paşa tarafından yapılan Türkiye'nin durum muhakemesi yönünden vereceğiz. Kemal Paşa öyle bir zorunluk duysaydı bu rejimi kurardı, ancak KENDİSİ KURARDI, bütün çelişki buradan gelmektedir. Paşa, Lenin'in öngördüğü, proleterya devrimini hiçbir zaman kabul edemezdi, devrim olacaksa, onu yukardan, kendi kadrosu ile gerçekleştirecekti. Türk proleteryasının o dönemde bilinçli ve örgütlü bir sınıf olarak varolmaması da zaten başka bir olanak vermemekteydi. 1913 yılında Türkiye'deki sanayi işçisi sayısı 16.000 civarındaydı (bkz: Yıldız Sertel: Türkiye'deki İleri Akımlar). Mustafa Kemal Paşa, İstiklal Savaşımızda 20.000 işçiden söz etmektedir. Kaldı ki işçilerin çoğu işgal altındaki birkaç şehirde toplanmış bulunmaktaydı. Komünizme doğru kayışın nedeni, Sevr Anlaşması ile milletçe yaşantımıza son verilmesindedir. İnönü ve Sakarya'da ordularımız yenilseydi Mustafa Kemal Paşa'nın bu yolu seçmesi zorunlu olabilirdi, kaldı ki Enver Paşa pusuda beklemekteydi. (Bu konuda Atatürk de şunları söylüyor: --Sakarya'dan önce ordu bozulup da Eskişehir'i bıraktığımız vakit, Batum'da Enver ve arkadaşlarının bir kongre yaptıgını duyduk... O sırada Enver'in bir mektubunu yakalamıştık. Bir tertibe göre Karadeniz bölgesinde gönüllüler toplanacak, Enver de bir nefer gibi aralarına karışacaktı. Ankara'da kendi yetiştirmelerine güveniyor ve gelir gelmez bir darbe ile başa geçebileceğini sanıyordu. Ben bu gönüllülerin toplanmasını teşvik ettim. Enver'i tutturacaktım. Fakat Sakarya harbi kazanıldığı için onun teşebbüsü de, bizim hesabımız da geri kaldı.-- (Altay, 1969:344).), (İleri, 1974:14). Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Paşa'nın sınıfsal devrime karşı tutumu, gizli oturumlarda yaptığı konuşmaların içtenliğine uygun bir biçimde değerlendirilmektedir. | ||
![]() |
![]() | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Konuya örgüt açısından da yaklaşıldığında, Kurtuluş Savaşı'nın İttihatçılar değil, onlara karşı çıkanların da içinde yer aldığı --Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri-- çerçevesinde yürütülmüş olması anımsanmalıdır. Mustafa Kemal Paşa'nın ulusal bütünlüğü zedeleyici bir biçimde --anti-komünist-- bir tutum değil, tam tersine, --sol akımları--da içine alan bir ulusal liderlik benimsediği ve dış dinamik açısından da --sınıfsal devrim-- modelini, ulusal eylemin askeri yönü yeterince güçlenene dek sürekli bir biçimde bir seçenek olarak gündemde tuttuğu açıktır (Perinçek, 1999:24). Üstelik, --sınıfsal devrim-- modelini benimsememiş olmakla birlikte, Mustafa Kemal Atatürk, Çetin Altan'ın da işaret ettiği gibi İzmir İktisat Kongresi'nde yaptığı konuşma ile Osmanlı tarihini, ilk kez, tarihsel maddeci açıdan çözümlüyordu (Altan, 1965:21-23). Hiç kuşkusuz bu, onun Marxçılığının değil, pozitivizminin bir sonucuydu. Aynı akılcı tutum, içteki askeri durum ve dış politika açısından, --sosyalist-- çözümlerin, hem ulusal bütünlüğü koruma ve tüm kaynakları seferber etme, hem de Sovyetler Birliği ile yardım ilişkilerini sürdürme bakımından canlı ve denetim altında tutulmasında da kendini göstermiştir. | ||
![]() |
![]() | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Atatürk'ün Siyaseti İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gizli oturumlarından birinde söylenmiş şu sözler, sanırım Mustafa Kemal Paşa'nın ağzından, Anadolu'da komünizm konusunda izlenen siyasetin ana çizgilerini tümüyle belirtmektedir: --Şüphe ,yok ki bolşeviklik cereyan ve istilası ve muvaffakiyatı cümlece malumdur.-- Bunun hakkında söz söylemeyeceğim. Fakat, yine söylemek isterim ki, bolşevikliği lüzumu kadar ehemmiyetle herkes gibi Heyeti İcraiye de, biz de mütalaa etmiş ve layık olduğu ehemmiyeti vermişizdir ve zannediyorum Müdafaa-i Milliye Vekili Paşa Hazretlerinin izahatlarında Şark'tan bahsolundu ve Şark'tan bir şemsin tuluu intizarında bulunduğu zikredildi (bir güneşin doğuşunun beklendiği söylendi) . Evet, demek oluyor ki, biz bolşevikliğe ve harekatına ve bolşeviklerden edebileceğimiz istifadeye bigane değiliz. Binaenaleyh kemali emniyet ve itimatla arzederim ki, bolşeviklerle ittifak ve ihtilat (görüşme) temin teşriki harekat (hareket birliği) için maddeten Heyeti İcraiye esbabıiza tevessül etmiştir (Bakanlar Kurulu işe girişmiştir). Yalnız Heyeti İcraiye bu baptaki teşebbüsünde gayet müdebbir (tedbirli) olmak lüzumunu kabul etmiştir. Şöyle ki: Bir defa muhafazai mevcudiyet ve temini amali milliyemiz için (varlığımızı korumak ve ulusal amaçlarımızı gerçekleştirmek için) istinatgahı hakikiyi (gerçek dayanağı) hariçte değil, dahilde, kendi vicdanımızda bulmak prensibini Heyeti İcraiye kabul etmiştir. Çünkü kendi kuvvetimizi nazarı dikkate almaksızın hariçten, şuradan buradan gelecek kuvvetlere istinaden emel takip edersek ve o kuvvetten ve o imdattan muavenet (yardım) de gelmezse sukutu hayale uğrarız. Bunun için iptida (önce) kendi kuvvetimize ehemmiyet veriyoruz. Fakat, kendi kuvvetimize düşmanların adedinin çokluğunu nazarı dikkate alarak kuvvet ilave etmek bir farizedir (gerekliliktir) . Bu suretle bittabi Şark'tan gelmesi muhtemel olan müsbet kuvvetlere iltifat edeceğiz. Ancak bu nokta da iki ciheti birbirinden tefrik etmek lazımdır. Biri bolşevik olmak, diğeri bolşeviklik Rusya'sıyla ittifak etmeli. Biz Heyeti İcraiye bolşeviklik Rusya'sıyla ittifak etmekten bahsediyoruz. Yoksa bolşevik olmaktan bahsetmiyoıuz. Bolşevik olmak büsbütün başka bir meseledir. Böyle bir mesele ile iştigale (uğraşmaya) bizim ihtiyacımız yoktur. Fakat ittifak meselesi kemali ciddiyet ve ehemmiyetle takip edilmektedir ve muvaffak olacağımıza ümidimiz berkemaldir (tamdır).-- (TBMM, I:47-48). Bu sözlerde belirtilmiş olan, --bolşevik olmak değil, bolşevik Rusya ile ittifak etmek--, konjonktürel değişmelerin getirdiği farklı görünümlerin altında yatan temel siyaset olarak, Türk Kurtuluş Savaşı'nın genel stratejisini oluşturmuştur. | ||
![]() |
![]() | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| II- GERİ TEKNOLOJİYE SAHİP ÜLKELER İÇİN GELİŞTİRİLMİŞ DEVRİM MODELLERİ --Azgelişmiş-- ülkeler, --geri bıraktırılmış-- ülkeler, --çevre-- ya da --uç-- ülkeleri denilen ülkeler, gerek iç dinamik, gerekse dış dinamik bakımından ileri teknolojiye sahip ülkelerden tümüyle farklıdır. Kimi zaman, kendilerine --gelişmiş ülkeler--, --endüstri ülkeleri--, ya da --merkez ülkeleri-- denilen bu tür ülkelerin geliştirdiği devrim kuramları, genellikle --geri teknolojiye sahip-- ülkeler bakımından ya geçerliliklerini yitirmekte ya da önemli ölçüde değişikliklere uğramaktadır. Geri teknolojiye sahip olan ülkelere verilen çeşitli isimler, bu toplumların nasıl bir görüşle ele alındığını da gösterir. Örneğin, --geri bıraktırılmış-- ülkeler terimi, yalnızca dış dinamiğe ağırlık veren, iç dinamik ögelerini dışarda bırakan bir yaklaşımı belirler. --Azgelişmiş-- ülke terimi ise, dış dinamiği de içine almakla birlikte, vurguyu genel koşullara kaydırarak, dış dinamiğin önemini azaltmaktadır. --Çevre--, ya da --uç-- ülke terimi ise yine dış dinamiği vurgulamakta, gelişmiş endüstri ülkelerinin --merkez-- olduğu bir sistem içindeki bağımlı ülkeleri belirtmektedir. İşte bu çalışmada, böyle terimler yerine --geri teknolojiye sahip ülkeler-- teriminin kullanılış nedeni, bu terimin hem kuramsal açıdan, hem de iç dinamik-dış dinamik ayrımı açısından daha nesnel bir nitelik taşımasıdır. | ||
![]() |
![]() | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1-) Teknolojik Bakımdan Geri Ülkelerin Özellikleri Teknolojik bakımdan geri ülkeler için geliştirilen devrim kuramlarına bakarken, önce bu ülkelerin genel niteliklerini bilmek gerekmektedir . Siyasal özellikleri bakımından bu ülkeler genellikle dışa bağımlılıkları yüksek ülkelerdir. Bir bölümü Batı, bir bölümü Doğu bloku ve büyük bir bölümü de --Bağlantısızlar-- ya da --Üçüncü Dünya-- gibi isimlerle nitelenen grup içinde yer alan bu ülkelerin dünya üzerindeki yerleri genellikle ya büyük ülkeler arasındaki anlaşmalara, ya da paylaşılmış nüfuz bölgeleri arasındaki dengelere bağlıdır. İçerideki siyasal rejimleri genellikle dengeli ve sürekli bir görünüme sahip değildir. Gerek otoriter olanlarda, gerekse daha demokratik gözükenlerde hem iktidar, hem rejim, sürekli tartışma konusudur. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |