Eğer Türkiye hilafeti kaldırmamış olsaydı ne olurdu? Öncelikle hilafetin Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun hükümetinden bağımsız bir makam olmasının sakıncaları Vahdettin ve Abdülmecid’in konumlarıyla ortaya çıkmıştır. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi “mülga” kelimesini kullanmayarak hilafeti kendi şahsiyetinde kabul edebilirdi. bu durumda Türkiye üzerinde bir dizi yüklerin varlığını sürdüreceği açıktır. Ancak bu durumda tarihin seyrinin daha farklı olacağı tahmin edilebilir. Öncelikle Türkiye dine karşı konumu itibariyle daha farklı bir durumda olacaktı. Bu güne kadar İslam toplumlarının Türkiye liderliğinde Batı’ya karşı güçlü bloklar oluşturmuş olması da olasıdır. Zira hilafetin kaldırılmış olmasına rağmen İslam dünyası CHP’nin tek parti iktidarının bitmesinden bu yana Türkiye’nin liderliğini özler durumdadır ve bazı ülkelerle oluşturulan paktlar her şeye rağmen sınırlı da olsa, Türkiye’nin genel siyasetiyle hala uyuşmasa da işe yarayabilmektedir. Son olarak D-8 projesi bu olgunun bir işaretidir. Bu arada Türkiye halkı böyle bir oluşuma hala kendisini hazır tutmaktadır ve bu hazırlığın dozu gittikçe artmaktadır. Bu hazırlık Türklerin Bosna-Hersek, Çeçenistan, Filistin, Azarbeycan gibi bölgelere gösterdiği ilgi ve yardımlardan kendini göstermektedir. Hilafetin kaldırılışında temel tez hilafetin önce faydalı olmadığı, sonra da zararlı olduğu şeklindedir. Hilafetin faydalı olmaması kaldırılmasına gerekçe olamazdı. Zira faydasız da olsa zararsız olan ama toplum nezdinde kökleşmiş olan bir müessesenin kaldırılmasının yol açacağı infiale rağmen gereksiz yere böyle bir yük altına girilmesi devlet aklıyla bağdaşmaz. Şu halde tek dayanak hilafetin zararlılığı tezidir. Dikkat edilirse bu zarar siyasi açıdan sadece İşgal döneminde hilafet makamını taşıyan padişahın gösterdiği ihanetle oluşmuştur. Oysa padişah hilafet makamından azledilerek bu sorunun önüne geçilebilirdi. kaldı ki zararlı olduğu ileri sürülen hilafet Anadolu milli zaferinin kazanılmasına kadar ısrarla savunulmuş ve korunmuştur. bu durum hilafetin kaldırılmasının din konusundaki yeni anlayıştan kaynaklandığını göstermektedir. Devlet artık din birliğine değil, millet birliğine, diğer bir deyişle ırk birliğine dayanmaktadır. Ancak toplum analiz edildiğinde yukarıda sözü edilen örneklerden de görüldüğü gibi bugün iki farklı anlayış hala varlığını sürdürmektedir. Bir taraftan halk önemli bir kesimi “hilafet” kavramının anlam ve özüne paralel olarak diğer Müslüman toplumlara eğilimli olmakta; diğer yandan devlet Batı’yla giriştiği siyasal ve ekonomik ittifak arayışları kadar İslam toplumlarına da yönelmeyi düşünmemektedir. |