Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 13-02-2007, 08:47   #1
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Halifeliğin Kaldırılması

HALİFELİĞİN (HİLAFETİN) KALDIRILMASI

I. Halifeliğin Önemi
İç Siyaset Açısından
Bilindiği üzere esasen hilafet dinin korunması ve dünyanın dini siyasete göre idare edilmesi için şeriat sahibine(Peygambere) niyabet ve vekalet olarak kavramlaştırılmıştır. Peygamberin “Benden sonra hilafet 30 senedir” sözünden sonra bu söz üzerinde çeşitli yorumlar yapılmış ve dört halifeden sonra hilafet müessesesi konusunda farklı yorumlar ortaya çıkmışsa da İslam toplumlarında Cumhuriyet hükümetlerine kadar istikrarlı, bundan sonra tartışmalı olarak varlığını sürdüren “hilafet icmaya dayanmıştır.” “Sadece İslam dininin hamisi olarak kavramlaştırılan” hilafetin bu dini boyutunun Osmanlının Müslüman tebaası üzerindeki etkisi kaçınılmaz olacaktır.
Ancak Mısır seferinden sonra Osmanlı’ya geçtiği inancı hakim olan hilafet makamının gücüne uzun süre Osmanlı başvurmamış; bu kavram bir unvan olarak nadiren kullanılmıştır. Bununla birlikte İslam toplumları ve Osmanlı’nın Batı’nın güçlü etkisiyle yüzleştikleri çözülme sorunları karşısında hilafet önemli bir güç kaynağı olarak başvurulan bir müessese olmuştur. Hilafet kavramının yükselişi ve önem kazanışı II. Abdülhamit dönemine rastlar. II. Abdülhamit Araplar gibi Türk olmayan imparatorluk unsurlarının Osmanlıya bağlılıklarının güçlendirilmesini istedi. Hilafet kurumunu kullanmak suretiyle Müslümanların birliğini ve dayanışmasını sağlamaya çalıştı. Bu arada 1876 Anayasasının 4. maddesinde “Padişahı hasbel halife dini İslam hamisidir” hükmünün yanı sıra 7. Maddede padişahın adının hutbelerde okunacağı hükmünü koydurdu.
Osmanlı sınırları içinde bedevi aşiretleri kontrolde güçlük çekmiştir. Hilafeti asayişi bozan , asker ve vergi vermekten çekinen aşiretleri karşı itibar sağlayıcı bir kurum olarak başvurmuştur. Görülüyor ki bu gelişme sürecinde hilafetin dini içeriğine yapılan vurgu yükselmiştir. Bedevilerin -yerleşik hayatı olmayanların- çoğunlukla Şafiî mezhebinden oldukları bir yana, Şafiî mezhebine göre hilafete itaatin zaruriyeti bir inanç olarak işlenebilmektedir. daha da ötesi örneğin Şafiî inanç geleneğine “Halifeye isyan edenlerin nikahlarının bozulacağı” şeklindeki bir rivayetin eklenmesi hilafete bağlılığın dini boyutlarının vardığı noktaya işaret etmektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:48   #2
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Önemi yükselen hilafetin bu şekilde anlaşılışı v yorumlanışı İslâmcı kapalı bir çerçevede dini bir kimlik olmaktan çıkararak kitleselleştirmiş ve hariçteki Müslümanları da kapsayan bir İslamcılığın temelini atmıştır. Bu gelişmeyle birlikte Osmanlı Müslümanlarının dikkatleri sınırlarının dışındaki İslam halklarına çevrilmekte ve bu arada hariçten gelen ve kamuoyuna bilgi olarak sunulan yardım taleplerinin de etkisiyle Türkiye Müslümanlarında yeni bir bilinçlenme oluşmaktadır.
Görülüyor ki uzun süre unutulmuş olan hilafet artık iç siyasette önemli ve etkin bir rol oynayabilecek konuma gelmiştir. Artık “hilafet” makamının talimatıyla İslam toplumları dini gerekçelerle harekete geçebilecek ve belli eylemleri yapabilecek konumdadırlar. Askeri olarak zayıflamış olan Osmanlı’nın elinde yeni bir güç vardır artık.
Ancak hilafet makamının iç siyaset açısından taşıdığı bu önemin varlığının Anadolu kurtuluş hareketi açısından iki farklı boyutu vardır. Türkiye Büyük Millet Meclisi bir taraftan hilafet makamının kurtarılmasının birinci vazifelerinden olduğunu ilan etmektedir. hatta öyle ki saltanatın kaldırılması ve Abdülhamit’in yurt dışına çıkmasından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi 163 Mebusun katılmasıyla yeni halife seçimi yapmıştır. büyük millet meclisi 148 üyenin oylarıyla Abdülmecit’i yeni halife seçmiştir. Bu yönüyle Ankara hükümeti hilafetin dış siyaset için olduğu kadar iç siyaset açısından da önemini ve gücünü kavramış ve hilafeti milli mücadeleyi güçlendirici bir unsur olarak kullanmıştır.
Ancak diğer yandan aynı hilafet milli zaferden sonra Ankara için zarar verici bir konuma gelmiştir. Aynı hilafet makamı milli kurtuluş hareketine karşı kullanılmış; ülkedeki Müslümanlar halife adına ve halife tarafında toplanıp Anadolu “asilerine” karşı savaşa çağrılmış ve bu amaçla “kuvayı intibatiye” kurulmuştur. Bundan sonra üstelik İngilizler İngiliz muhipleri Cemiyeti vasıtasıyla İslam ülkelerinden temsilcilerden oluşacak bir “Meclis-i Hilafet”in oluşumunu da tasarlamışlardır. Hilafet makamının gücü ve Anadolu hareketine karşı kullanılmaya çalışılmasına rağmen birinci Büyük millet Meclisinde muhalif gurup olarak adlandırılan gurubun halifeliğin dine dayalı devlet sisteminin varlığı ve korunması arzusunda olduklarını görüyoruz.
Bundan sonra hilafet iç siyaset açısından zararlı ve tehlikeli bir müessese olarak görülecektir. Burada yüzleştiğimiz şöyle bir soru vardır: Hilafet Türk Milli Kurtuluş hareketini iç siyaset açısından desteklediği gibi bundan sonra da destekleyemez miydi? Yoksa gerçekten hilafet kaldığı sürece hilafet etrafında toplanılarak Ankara’ya karşı isyanlar gelişip devam mı edecekti? Acaba Türkiye Büyük Millet Meclisi hilafet makamını üstlenmiş olsaydı bu makam iç siyaset açısından birliği sağlayıcı ve güçlendirici olmayacak mıydı? Bu soruların cevabı üzerinde tüm değerlendirmelerden sonra sonuç bölümünde durulacaktır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:48   #3
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dış Siyaset Açısından
İslam tarihînde hilâfetin önemsizleştiği bir dönem yaşanmıştır. Dört halife döneminde İslam toplumlarının birlikteliğini ifade eden hilafet Abbasiler döneminden sonra yaşanan mülk parçalanmaları, mülk sahiplerinin devlet düzenine müdahale çabaları halifeliğin gücünü 750-1258 arasında iyice azaltmıştır. Arap Müslümanlar Arap olmayan halife düşüncesine karşı iken Şiiler Hz. Ali soyundan halife olanı tanımak istiyorlardı. Hilafet Osmanlı’ya geçmişti ama Osmanlı Arapların kabul etmediği bir hilafeti üstlenmiş oluyordu. Halide Edip Adıvar “Halifenin Kureyş’ten olacağına” ilişkin hadis varlığını ileri süren Mavardi’nin “El Ahkamussultaniyye” adlı eserinin bu yüzden Abdülhamit tarafından yakıldığını yazmaktadır. Esasen Osmanlı imparatorluğu II Abdülhamit devrine kadar halifelik sorunuyla karşılaşmamış ve padişahlar bu unvanı genellikle kullanmamışlardır.
Ancak Osmanlı 16. asırdan itibaren başı sıkışan Müslümanların yardım talepleriyle karşılaşıyor ve bu yardım taleplerine olumlu cevap veriyordu. Batı yayılmasının tehdidi altındaki devletler İslam dünyasının güçlü devleti Osmanlı’dan yardım istemeye başlamışlardı. Bu gelişme bir yandan Osmanlı Müslümanlarının dikkatini dış dünyaya yönlendiriyor, diğer yandan İslam dünyasında dünya İslam dayanışmasının zeminini hazırlıyordu. Hilafetin İslam birliği kavramı ekseninde gelişimi Müslümanların sömürgeci Batı devletleri karşısında zor durumda kalmalarının bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Burada vurgulanması gereken, İslam birliğini hilafetin varlığının geliştirmediği, fakat hilafetin varlığının İslam birliğiyle birlikte yüceltildiğidir. 1876 yılında bir Hind gazetesinde “İster Hindistan’da ister diğer ülkelerde Müslümanların layık görüldüğü şeref ve saygınlık büyük Türk imparatorluğunun varlığına bağlıdır. Eğer bu imparatorluk var olmaktan çıkarsa Müslümanlar birden bire önemsizleşecek ve bütün bütün yüz üstü bırakılacaktır.
Abdülhamit hilafetin gücünden yararlanmaya çalışırken hazır gelişmekte olan İslam birliğini kendi tezi olan “hilafetle” kurumlaştırmayı amaçlamıştır. Bu çerçevede hilafete dayalı bağlılığı Cava, İran, Türkistan, Çin, Hindistan ve Afrika Müslümanları nezdinde geliştirmek için temsilciler göndermiştir. Osmanlı 1768 Kaynarca anlaşmasının 3. maddesiyle Rusya devleti sınırlarında ya da komşusu olan küçük Müslüman toplulukların serbestiyeti ve halifelik unvanıyla Osmanlıya bağlılığı hüküm altına alınmıştı. Bu olay yukarıda sözü edilen halifeliğin ön plana çıkışının uluslararası hukuki metinlere resmen ilk geçiş örneğini oluşturur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:48   #4
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Rusya 1850’li yıllarda Orta Asya’ya yönelmiş; Taşkent. Buhara ve Hive Rusya’nın eline geçmiş Güney doğu Asya ve Afrika’da Açe Gana, Kaçkar, Afganistan ve Hindistan bölgelerinde Müslümanlar sömürgecilerle boğuşmak zorunda kalmıştı. Tüm bu olaylar olurken 1850 yılında Abdülhamit Açe üzerindeki korumasını ve sultanları İbrahim’in statüsünü onaylamış ve bu arada Açe Kırım savaşında Osmanlı’ya 10 bir dolar yardım göndermiştir. Ancak Osmanlı Açe’ye gösterdiği bu ilgiyi 1855 yılında Zambik sultanı Taha Safiuddin’e gösterememiştir. Safiuddin Hollanda yapılan anlaşmayı reddederek topraklarının Osmanlı mülkü olduğuna dair bir ferman verilmesini istemişse de; aynı yıl Avrupa’lı müttefikleriyle Rusya’ya karşı savaşan Osmanlı bu talebe olumlu cevap verememiştir. Nihayet Hollanda 1874’te Açe’nin başkentini işgal eder. Ancak 1910 yılına kadar bölgeyi tamamen ele geçiremez. Açelilerin Osmanlı devletine duygusal bağlılıkları Açe vatanseverliğinin bütünleştirici öğelerinden biri olmuştur.
Hilafetin İslam toplumlarında karşılanma biçiminin farklılıklar arz ettiğini görüyoruz. Örneğin Açe’de olduğu gibi Hindistan’da İslam dayanışmasını uzun süre ayakta tutan, Müslümanlar arasında örgütlenmeye, politik hareketliliğe esas teşkil eden unsur Osmanlı hilafetine bağlılık hissi olmuştur. Uzak Doğu Müslümanlarının Osmanlı hilafetine bağlılığı bilahare üzerinde durulacağı gibi, Batı için ciddi bir caydırıcılık kaynağı olacaktır. Hazar’ın doğusunda yaşayan Sünnî Müslümanlar ve küçük devletçikler de bölgedeki Şii İran varlığı karşısında Osmanlı’ya sempati duymaktadırlar. Ayı şekilde Orta Aysa Hanlıklarının sürekli çatışmaları ve bölgedeki iç huzursuzluklar bölge halkının bir huzur merkezi olarak gördükleri Osmanlı’ya sempati ve bağlılığı artırmıştır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:48   #5
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu arada Mısır’da Osmanlı hilafetine karşı özerklik çabaları olmuş; Mısır fırsat buldukça Osmanlı’ya muhalefetle kendi hilafet davasını gündeme getirmiştir. Bu arada Orta Asya Hanları Osmanlı padişahlarına “Rum Sultanı” diye hitap etmektedirler ki bu durum Osmanlı hilafetine bağlılığın bu bölge için halkla sınırlı olduğunu göstermektedir. Osmanlı hilafeti genel olarak kendi tebaası olan Araplar arasında kabul görmemiş olsa da Hindistan’ın yanı sıra Maveraunnehir halkları arasında değişik boyutlarda kabul görmüştür. Araplar kabile çekişmelerinin taktik icapları dışında Osmanlı hilafetine bağlılık göstermemişler ve hilafeti kendilerinden gasp edilmiş bir kurum olarak görmüşlerdir. Osmanlının iç ve dış gailelerle zaaf emareleri gösterdiği her dönem Arap hilâfeti davasının gündeme geldiği; isyanların çıktığı dönemlerdir. Örneğin 1873’de Osmanlı İstanbul’a yardım talebiyle gelen Müslümanlarla ilgilenirken aynı zamanda Yemen isyanıyla mücadele etmektedir.
Sonuç olarak şu söylenebilir: Osmanlı hilafeti Türkler ve Rusya’dan hicret eden Kafkas kavimleri hariç ancak yönetmediği Müslümanlar üzerinde ilgi ve tasvibe mazhar olmuştur. Buradan hilafet kurumunun ön plana çıkmasıyla, batı yayılmasına karşı anti sömürgeci İslam dayanışması arasındaki ilişkiyi rahatlıkla kurabiliriz.
Her ne kadar tüm Müslümanlar Osmanlı hilafetine tam bir bağlılık göstermeseler de mevcut bağlılık düzeyi bile Batı ve özellikle İngiltere açısından ciddi caydırıcı bir etki oluşturmuştur. Osmanlı hilafetine en sıkı bağlılık örneğini Hindistan Müslümanları gösteriyor ve var oluşlarını hilafetin varlığına bağlıyorlardı. Ama bu arada Hindistan İngilizlerin en önemli sömürgelerindendi. Avrupa devletleri Müslümanların sömürgeleşmiş olsalar da Osmanlıya duydukları yakınlıklarını hesaba katmak zorundaydılar. Sömürgeci devletler toplu isyanlardan korkuyorlardı ki doğuda bu isyanlar genellikle dini renklerle ortaya çıkıyordu. Osmanlı’ya bağlı Sünnî Müslümanların büyük bir bölümünün Hindistan’da toplanmış olması bu bölgeyi sömürgelerine katma peşindeki İngiltere için endişe kaynağı idi. İngiltere Hind Müslümanlarının gösterebilecekleri tepkinin endişesiyle hilafet merkezine karşı son derece dikkatli bir politika izliyordu. Zira Hind Müslümanları Osmanlı’ya inen darbeler karşısında “Türkiye’den kopardığınız her karış toprakta bizim en değerli kutsal kurumumuza darbe vuruyorsunuz.” demeye gelen protestolar yükseltiyorlardı. Bu arada Hindistan Müslümanlarının yönlendirdiği “Hilafet hareketi” de bir yandan Osmanlı hilafetine bağlılığı güçlendirme yolunda çalışıyor; diğer yandan Osmanlı’ya ve kurtuluş mücadelesi boyunca Türklere devamlı parasal yardımlar gösteriyorlardı.
Osmanlı hilafetin sağladığı bu gücü siyasi alana kaydırmıştır. II.Abdülhamit hilafetin manevi yönüne önem vermiş; siyasi davranışları ihtiyati tutmuş ve bu suretle Avrupa’ya karşı hilafet gücünün caydırıcı bir tehdit olmasını sağlamaya çalışmıştır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:48   #6
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Batı, İslam toplumlarındaki toplu isyanların örgütlü tahriklerin sonucu olduğu görecek ve bu tahriklerin panislamist politikanın üretildiği hilafet merkezince yönetildiğini düşünecektir.
Batı basını örneğin Pall Mall gazetesi dünya Müslümanlarının Osmanlı hilafetine bağlılık göstermeye başladıklarına işaretle bu gelişmenin Avrupa için yol açacağı tehlikelere dikkat çekmektedir. Pall Mall ve The Levant Herald gazetesine göre Arapça gazeteler Osmanlı padişahlarının hukuken bütün Müslümanların halifesi olduğu propagandasını yaptıklarını ileri sürmektedir. Batı’nın Sevr’i Türkler’e kabul ettirişinde silahlı mücadeleyi göze alamamasında Güney Asya hilafet hareketinin oluşturduğu kavganın rolü vardır. Hatta daha da ötesi Heyet-i Temsiliye dış ilişkilerinde halifelik akımına ve tüm Müslüman ülkelerin yardımına güveniyor; genel bir İslam ayaklanmasını göz önünde tutuyordu.
Anlaşıldığı üzere hilafet hareketi Batı için ciddî bir tehdit halini almıştır. Batı ve özellikle İngiltere hilafet hareketini tahrip etmek istiyordu. Ama bunu yaparken hilafete doğrudan cephe almaktan da çekiniyor, bunun yerine “Hindistan’da hilafet hareketindeki azimli Müslümanları pasif direnişte ısrar eden Hindularla frenlemeye çalışıyordu.”
Sonuçta özetle söylenebilecek olan şudur: Hilafetin önem kazanışı Müslümanların Batı sömürgeciliğiyle yüzleştiği Osmanlının son dönemine rastlamıştır. Osmanlı hilafeti Osmanlı tebaasından Arapların bir kısmı hariç diğer tebaa ile Osmanlı tebaası olmayan bilhassa Uzak Doğu Müslümanlarınca destek ve bağlılık görmüştür. Bu yönüyle hilafet Osmanlı için kesin ve kurtarıcı bir güç olmasa da Batı karşısında ciddi şekilde caydırıcı bir rol oynamıştır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:48   #7
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Değerlendirme ( Aksam gazetesi ozel eki): Hilafetin önem kazanışı 19. Yüzyıl sonlarına doğru olmuştur. Hilafetin siyasi boyutunu ihtiyati tutarak dinî yönü itibariyle belirleyiciliğini kullanma düşüncesinin güçlenişi II. Abdülhamid’in dönemine rastlar.
Bu dönemden itibaren hilafet önem kazanan bir müessese olmuştur. Ancak hilafeti bu dönemde Müslüman toplumlarının yüzleştiği sömürgeleşme tehlikesi karşısında “İslam birliği” anlayışının yükselmesi önemlileştirmiştir. Bu yönüyle Müslümanlar sömürgeci Batı güçleri karşısında din birliğinin manevi gücüne dayanmaya çalışmışlardır.
Bu arada Osmanlı hilafeti tüm İslam dünyasınca kabul görmemiştir. Şii Müslümanların kabul etmemesi bir yana Sünnî Müslümanlar arasında bilhassa Araplar tam bir kabul ve bağlılık sergilemişlerdir. ancak Kafkaslar, Afrika, Orta Doğu ve bilhassa Hindistan’da bulunan Müslümanların hilafete destek ve bağlılık gösterdikleri bir gerçektir. Burada özellikle Hindistan Müslümanları hilafetin varlığı ve korunmasının kendi varlıklarının da bir yolu olarak gördüklerinden Osmanlı’nın hilafetini desteklemek üzere “Hilafet hareketini” kurmuşlar ve çeşitli maddi yardımlar göndermişlerdir. Hindistan Müslümanlarının bu tutumlarında Türklerle olan yakınlıklarının yanı sıra çoğunlukla Sünnî-hanefi mezhebine bağlı olmalarından da etkilendiği söylenebilir.
İslam dünyasının hilafete bu bağlılığı Batı dünyasının Osmanlı’ya karşı tutumunu etkilemiştir. Batı sömürgeleştirme emelini taşıdıkları Müslüman bölgelerde çıkabilecek toplu isyan ve tepkilerden kurtulduklarından Osmanlı hilafetine karşı dikkatli bir politika izlemişlerdir.
Ancak bu arada hilafet kurumunun gücünü zayıflatmak için de hilafetin Araplardan olması gereği tezini de işleyerek bu konuda Müslümanların tam birliklerini engellemeyi hedeflemişlerdir.
Bu arada hilafetin yeni kimliğini Osmanlı, kendi tebaasının Osmanlı’ya bağlılığının güçlendirilmesi amacıyla da kullanmıştır. Hilafetin kazandırdığı bu dahili ve harici güç ve destek Ankara’dan yönetilen milli kurtuluş hareketinin zafere ulaşmasına dek kullanılmıştır. Ancak bu arada İstanbul’da bulunan hilafet merkezinin de saltanat makamının varlığı süresince- işgal kuvvetlerinin etkisiyle hilafet adına Ankara’ya karşı hareketlere giriştiği; bu hareketlerin Anadolu halkı tarafından itibar görmediği bir diğer noktadır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:49   #8
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

II. HİLAFETİN KALDIRILIŞI
Hilafetin Kaldırılışının Arka Plânı
Mustafa Kemal önderliğinde Anadolu’da örgütlenen milli kurtuluş hareketinin kahramanlarının Müslümanlar olduğu tartışmasızdır. Ancak Anadolu mili kurtuluş hareketinin mücadele ittiği işgal kuvvetlerinin İstanbul yönetiminin tutumuyla desteklendiği de görülmektedir.
Şehhulislam Dürrizzade Esseyyid Abdullah tarafından verilen bir fetva dikkat çekicidir. Bu fetvada Anadolu’nun kurtuluşu için örgütlenen harekete karşı hilafet makamı adına savaş yapılmasının gerektiği ve bu savaşın dinen vacip olduğu, Anadolu’daki “isyancılara” karşı savaşmaktan çekinenlerin büyük günah işleyeceği, böyle bir savaşta ölenlerin ise şehit olacağı hükmü yer almaktadır. Osmanlı hilafeti bu tutumuyla Anadolu’yu karşısına almış ve topuma anlatılabilecek bir köklü tepkinin yerleşimine zemin hazırlamıştır. Milli mücadelenin zaferle sonuçlanmasının ardından 1922’de ilki Mustafa Kemal Paşaya, ikincisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına İstanbul hükümetinin Sadrazamı Tevfik Paşa tarafından çekilen telgraflarla Ankara ve İstanbul hükümetlerinin Lozan Barış Konferansına birlikte çağrıldıkları bildirilmektedir. Bu telgrafın içeriğinden anlaşıldığı üzere Türk Milli kurtuluş hareketinin tek temsilcisi olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi kabul edilmemektedir. Mustafa Kemal Paşa bu telgrafa verdiği cevabında halkın tek temsilcisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi olduğunu açık bir ifadeyle ortaya koymuştur. Artık Ankara ve İstanbul arasındaki ipler iyice gerilmiş; nihayet Rıza Nur ve Hüseyin Avni tarafından hazırlanan saltanatın kaldırılmasına ilişkin kanun teklifi 1 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülmüş ve saltanat kaldırılmıştır. Böylece Ankara İstanbul hükümetini tanımadığını ortaya koymuştur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:49   #9
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Saltanatın kaldırılışının ardından Vahdettin bir İngiliz savaş gemisiyle İstanbul’dan ayrılmıştır. Konu 18 Kasım 1922’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşülürken Vahdettin’in bu tutumu konuşmacılar tarafından kınanmış; söz alanlardan Rauf Bey Vahdettin hakkında “İslam hilafetini İngiliz himayesine terk edecek kadar büyük ve görülmemiş bir tarihi hıyanet işlediğini” dile getirmiştir. Söz konusu meclis toplantısında söz alan Konya Mebusu Şeriye Vekili Vehbi Efendi hilafet makamı münhal(boş) bulunduğundan yeni bir halife seçilmesi gereğini gündeme getirmiş; Vehbi Efendi’nin bu yönde hazırladığı fetva okunarak oya sunulmuş ve kabul edilmiştir. Fetvanın kabulü üzerine 162 üyenin katıldığı oturumda yeni halife seçimi yapılmış, muhtelif adaylar için oy verilmiş; 4 üyenin çekimser kaldığı bu oylamada adaylardan Abdülmecid Efendi 148 oy alarak halife seçilmiştir.
Halifenin seçilmesi ve seçim sonucunun Mustafa Kemal Paşa tarafından yeni halifeye iletilmesinden sonra Mustafa Kemal paşa Akşam Gazetesine verdiği bir demeçte “Tarihimizin en mutlu dönemi hükümdarlarımızın halife olmadıkları zamanlardır.... Ne Acemler, ne Afganlılar ne Afrika Müslümanları İstanbul halifesini asla tanımadılar... Biz halifeyi eski ve saygıdeğer bir geleneğe saygı duyarak yerinde bıraktık. Halifeye saygımız vardır.” demiştir. Mustafa Kemal Paşa bu beyanatıyla aslında hilafetin bir fonksiyonunun mevcut olmadığını, hilafetin Türklere fazla bir şey kazandırmadığını anlatmakta ve ileride takip edilecek olan siyasetin ip uçlarını vermektedir.
Buraya kadar sözü edilen gelişmeler hilafet yanlısı Mebusların gücü olduğu birinci meclis döneminde gerçekleşmiştir. Sonunda birinci meclis dağılmış ve seçimler yapılarak daha yenilikçi yapıdaki ikinci Büyük Millet Meclisi 2 Ağustos 1923 günü açılmıştır. Yeni meclis 29 Ekim 1923’te Cumhuriyeti ilan etmiştir. Bu gelişmeyi takiben Mustafa Kemal Paşa ile Abdülmecid arasında ^çok samimi olmayan” tebrikleşme telgrafları çekildi. Bu telgraflar İstanbul’la Anara arasındaki soğukluğun su yüzüne çıkarak tartışılmasına yol açmıştır. Bu arada Rauf Bey gibi birinci mecliste Mustafa Kemal’in yakınında önemli roller oynayan bir kısım kişiler de dahil bir gurup eski mebuslar “halifeyi” ön plana çıkarmaya dönük bir tutum sergilemeye başlamışlardır. Bu gelişmenin ardından Türkiye Büyük Millet Meclisi ile halife arasındaki gerginlik ve şüphe ilişkilerin kopma noktasına kadar varmıştır. Hilafeti Ankara üzerinde bir otorite konumuna yükseltmek isteyenlerin sesleri çoğalmaya başlamıştı.
Tüm bu gerginlik ortamında İsmailiye Mezhebinin Londra’da bulunan lideri Ağa Han ve Hindistanlı Emir Ali Başbakan İsmet Paşa’ya hitaben hilafet hakkında ortak bir mektup yazmışlardır. Mektup daha Ankara’ya gelmeden bazı gazetelerde yayınlanmış ve bu yayınlar nedeniyle bir dizi tutuklama vuku bulmuştur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 13-02-2007, 08:49   #10
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu mektupta halifenin şeref ve kudretine, nüfuz ve etkisine yönelik zaafın ehli sünnet Müslümanlarının arasındaki İslamiyet gücünün gevşemesine yol açtığı, dolaysıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanı olan Gazi Mustafa Kemal Paşanın halifenin kuvvet, şeref ve haysiyetini koruması gerektiği savunuluyordu. Bu mektupta halife adı zikredilmemekle birlikte ifadelerden halife Abdülmecid’in kast edilmediği açıktır. Ağa Hanın İngiliz ajanı olduğu iddialarına bakılırsa Abdülmecid’in Ankara’ya karşı konumunun İngiliz siyasetine uygun düşeceği düşünülebilecektir. Zira mektupla istenen mesela Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hilafet makamını üstlenerek şanını yüceltmesi değil, Türkiye Büyük Millet Meclisi dışında zaten gönülsüzce tutulan ayrı bir makamın-otoritenin korunması ve yüceltilmesidir. Türkiye Cumhuriyetinin iç işlerine karışmak olarak nitelenen bu mektup çok sert bir karşılık bulmuştur.
Artık saltanatın kaldırılmasından sonra hilafetin kaldırılması da iyice gündeme gelmiştir. Vatan gazetesi “60 milletvekili hilafetin kaldırılmasına ve hanedanın memleketten çıkarılmasına taraftar” haberini vermiştir. Sonuçta hilafetin kaldırılmasına ilişkin kanun teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sevk edilmiş ve meclisin 3 mart 1924 tarihli toplantısında görüşülmüştür.
Meclisin 1 Mart 1924 tarihli açılış toplantısında konuşma yapan Gazi Mustafa Kemal Paşa “millet, Cumhuriyetin şimdi ve gelecekte bütün saldırılardan kesin ve ebedi olarak masun(dokunulmaz) bulundurulmasını istemektedir. Türk Milleti üzerinde kabus bulundurulamaz.” demiş ve bu ifadeyle hilafetin kaldırılacağının işaretlerini zaten vermişti.
Bundan sonraki bölümde yapılacak olan analizlerde görüleceği gibi hilafetin kaldırılışına ilişkin meclis tartışmalarında Gazi Mustafa Kemal Paşanın adı geçmemiştir. Ancak buraya kadar verilen nakillerden de anlaşılacağı üzere, hilafetin kaldırılmasının fikri temellerinin atılmasında en büyük çabanın onun tarafından gösterildiği, arka planda üyelerle görüşmelerde ve fikir teatilerinde başrolü oynadığı görülmektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 14:39 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580