![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #61 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bir gün köyümüze dört beş kişinin zapt edemediği bir deliyi getirirler. Dört beş kişi olduğu halde bu delikanlıyı zapt edemezler. Kendini yerlere vurur ağaçlara, taşlara çarpar. Muhittin Dedenin kabrine getirdiklerinde sandukasını gördükten sonra delide bir yumuşama ve sakinleşme gözlenir. Zapt edilemeyen deli de hafif bir titreme olur ve deli kendi kendine yumuşayarak, beni bırakın der gibi kafa hareketleriyle etrafındakilere sesini duyurmak ister. Bunun üzerine deliyi tutanlar bırakırlar ve deli derin bir nefes alarak “Çok şükür, içimdeki sıkıntıyı atlattım. İçimden bir şey çıktı, gitti.” der. Kendi kendine sakinleştiğinin farkına varır. Kalkar ilerdeki çeşmeden abdest alır ve Muhittin Dedenin sandukasının başında iki rekat namaz kıldıktan sonra kendisini getirenlerle beraber huzur ve sükût içinde memleketine döner. Diğer bir olay ise şöyledir. Bu olay da köylüler tarafından bizzat gözlenmiştir. Yaşlı bir kadını Muhittin Dedenin huzuruna getirirler. Köylüler bu kadının kör olduğunu fark eder ve Muhittin Dedenin huzurunda kalmasını, burada yatmasını önerirler. Yaşlı kadın iki gece, iki gündüz kalır. Kör kadının gözlerinin üzerine bir tane sinek konar. Kör kadın sineği öldürmek maksadıyla gözünün üstüne kuvvetli bir şekilde vurunca gözleri açılır. O anda gözleri açılan kadın “Gözlerim görüyor, gözlerim görüyor” diye feryat eder. Daha sonra Muhittin Dedenin sandukası başında şükür duaları ederek oradan ayrılır. Muhittin Dedeye gelenler onun yüzü, suyu hürmetine Yüce Allah’tan çareler, şifalar beklerler. DURMUŞ ER | ||
![]() |
|
![]() | #62 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1.1.2.12. Gülnar Hatun Mersin’in Gülnar ilçesinin adı neden Gülnar olmuştur? Bu adı nasıl almıştır? Bununla ilgili bir efsane anlatılmaktadır. Gülnar bir Yörük kızıymış. Dünya güzeli, gülünce yüzünde güller açılır, ağlarken gözlerinden inciler saçılırmış. Gülnar Yörük beyinin biricik oğluyla nişanlıymış. Ama Gülnar’ın gönlü bu nişanlıyı pek tanımazmış. Gülnar’a sorsalar: “Nişan ne zaman?” diye iki omzunu çekerek, belik belik saçlarını sallaya sallaya “kısmet” der, güler gidermiş. Gülnar öyle kolay kolay yakayı ele vermeyen cesur, yiğit, serden geçti bir kızmış. Yörenin Yörük beyleri: “Bu kızın keşfi açık. Allah’ın eli onun üzerinde” derlermiş. Günün birinde obaya genç, yağız bir misafir gelir. Bilgili, erdemli olduğu her halinden bellidir. Gelen yiğidi Yörük çadırına misafir ederler. Üç gün üç gece kalır. Yiğit konuşur, Yörük gençleri can kulağıyla dinlerler. Gülnar’ın ise yiğidi ilk görmede içinde ona karşı bir sevgi belirir. Zaten o yiğit gelmeden üç gün önce Gülnar obalarına böyle bir yiğidin geleceğini bilir. “Zaten benim rüyalarıma girmişti.” demektedir. Ziyaretini tamamlayan yiğit oba beyinden izin isteyip yola koyulur. Obanın ileri gelenleri yiğidi yolcu ederler. Yoluna devam eden yiğidin yolu ileride Gülnar tarafından kesilir. | ||
![]() |
![]() | #63 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Ağam, beni yanına al, beni götür” der. Yiğit başını iki tarafa sallayıp “Gülnar, çadırlarınızda yattım, ekmeklerinizi yedim, ikramlarınızı gördüm. Ben bu adamlara kötülük edemem.” “Sen bilirsin ağam, ama ben bu dünyaya senin için geldim. Sen daha gelmeden ben seni rüyamda gördüm. Benim yiğidim sensin. Senden başkası bana haram olur” der. Yiğit söyler, Gülnar dinler; Gülnar söyler, yiğit dinler. Ama yiğit olmaz der ve reddeder. Çünkü törelerinde iyilik gördüğü yere nankörlük etmek yoktur. Gülnar’ın nişanlısı, Gülnar’ı bütün gece çadırda göremeyince aramaya başlar. Gülnar’la yiğidin yemyeşil çayırların üzerinde oturup, dertleştiğini, ağlaştığını gören nişanlısı, aldatıldığını sanarak Gülnar’ı başından tek kurşunla vurur. Gülnar pek sevinçlidir. “Madem ki kavuşmak yoktu. Yaşamak bana haramdı. Her gün bir türlü öleceğime bu gün bu türlü ölüm bana lütuftur” der. Yörük beyinin oğlu: “Ah! Ben ne yaptım, sana nasıl kıydım?” diye feryat etmeye başlar. Misafir yiğit, elindeki asayı yere vurup “Bu kanı yıka, bu toprağı ak et.” diye haykırınca yerden buz gibi bir pınar çıkar ve ortalık tertemiz olur. O esnada dağlar, taşlar dile gelir. “Gülnar temiz Gülnar” diye seslenirler. Gülnar’ın öldüğü yere mezarı yapılır. Geceleri mezarın üzerine nur yağar, geceleri miski amber kokusu sarar. Gülnar’ın hikâyesi böyle devam ettiği gibi, bazı söylentilere göre güllerin en güzeli, en kokulusu, en gösterişlisi buradadır. O civarlara ait narın da en güzelinin burada olmasından dolayı gülü çok güzel, narı çok tatlı anlamında Gülnar sözcüğünün ortaya çıktığı söylenir. Ama rivayetlere göre Gülnar bir Yörük kızının adıdır. Yanakları gül gibi, dudakları da nar gibi kırmızı olduğundan dolayı Yörük beyi kızına Gülnar ismini koymuştur. İçel’in batısındaki yerleşim alanında bulunan Gülnar kazasının isminin buradan geldiği rivayet edilmektedir. DURMUŞ ER | ||
![]() |
![]() | #64 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1.1.2.13. Muğdat Dede Muğdat Dede, bir semtte, bir camiîye adını veren evliyamızdır. Mersin’in, Yenişehir Beldesinin, Pozcu semtinde adına layık olan Muğdat Camiîsi`nin avlusunda, türbesinde sonsuz uykusuna yatmakta olan Muğdat Dedenin Hz. Muhammed’in sancaktarı olduğu söylenir. Asıl ismi Mithat Bin Yesvet olan yüce evliyamız, Peygamber efendimizin emri ile İslam dinini Çukurova’ya yaymakla görevlendirilmiştir. Muğdat Dedenin adı yıllarca Eğlence Dede olarak da bilinirdi. Bu isim onun eğlenceyi çok sevmesinden kaynaklanır. O tarihte kadınlar Muğdat Dedenin türbesi etrafında toplanır, semah gösterileri yaparlarmış. Muğdat Dede bir gün semah gösterisi yapan kadının rüyasına girerek: “Yanlış yapıyorsunuz. Bana şükür edin, dua edin. Benim etrafımda oyun oynamayın” der ve kaybolur. Kadın rüyasında gördüğünü diğer kişilere de anlatır ve ondan sonra Muğdat Dede türbesinin etrafında oyunlar oynanmaz olur. Muğdat Dedenin kerametlerini bir kadın şöyle anlatır: Buraya çocuğu olmayanlar, mutluluğu bulup onu korumak ya da arttırmak isteyenler evliyamızın türbesine gelip. Allah’a yalvarır, dilekte bulunurlar. Burada kesilecek adakların türü de önemli değildir. Bu evliyamızın Kıbrıs Barış Harekatı Sırasında mezarından gökyüzüne yükseldiği, Akdeniz’e yöneldiği ve Kıbrıs’ta savaşan askerlere yardımcı olduğu dilden dile anlatılmaktadır. Hatta Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra bir Yunanlı subay: “Kardeşim biz Türk askerlerinden çok, o yeşil cübbeli, beyaz sarıklı ak sakallı yaşlılardan oluşan dev bir orduyla savaştık. Onların kim olduğunu hâlâ anlayabilmiş değilim. Eğer o yeşil cübbeli, beyaz sarıklılar olmasaydı Kıbrıs’ın bir kum tanesini Türkler alamazdı” demiştir. DURMUŞ ER | ||
![]() |
![]() | #65 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1.1.2.14. Gelinli Kaya Çukurova’yı İç Anadolu bölgesine bağlayan sarp kayaların geçit verdiği bir yerde yani Gülek Boğazı’nda geçmiş şöyle bir efsane vardır. Gülek Boğazı’na gelindiğinde boğazın Adana tarafındaki yolun kenarındaki lokantalardan karşı kayalara baktığımızda gelin elbisesi giymiş, insan şekline benzeyen bir taş görürüz. Bunun hikayesi o yörelerce şöyle anlatılır. Ağanın çok güzel olan kızı ağanın çobanına aşık olur. Çobanla ağanın kızı birbirlerini çok severler ve evlenmek için sözleşirler. Civardaki başka bir ağanın oğlu da bu kızı görür ve çok sevdiğini anlar. Babasına bu kızla evlenmek istediğini anlatır. Babası da bu kıza dünürcü gider ve kızı ister. Kızın babası da “Benim kızım senin gibi bir ağanın oğluna layıktır.”diyerek kızını verir. Söz keserler. Söz kesildikten sona ağa kızına: “Bak kızım, seni falan ağanın oğluna verdim. Artık bundan sonra onların helalisin”der. Kız babasına karşı gelmez. Örf ve âdetlerinden dolayı karşı gelse bile affedilmeyeceğini bilir ve sesini çıkaramaz. Sabahleyin sevgilisine haber gönderir. Kendisini kaçırmasını, buradan götürmesini ister. Çoban ile kız buluşurlar. El ele tutuşarak o obadan kaçarlar. Kızının kaçtığını duyan köyün ağası etrafındaki adamlarını toplar, silahlandırır ve onların peşlerine gönderir. “Bulduğunuz yerde vurun, öldürün” talimatını verir. Ağanın adamları bunları takip etmeye başlar. Çobanla kız kaçarlarken karşılarına sarp bir kayalık, bir dağ çıkar. İşte bu dağın olduğu yer şimdiki Gülek Boğazı’nın olduğu yerdir. Arkadan da ağanın adamları onları yani kız ile oğlanı öldürmek için yaklaşmaktadırlar. Arkada ağanın adamları, önünde sarp kayalık ne kaçacak ne de saklanacak bir yerleri vardır. En sonunda ağanın adamları tarafından öldürülmektense intihar etmeyi düşünürler. Ağanın kızı Allah’a yalvarır: “Allah’ım, bizi ya bir taş et, ya bir kuş et! Taş olalım donalım, kuş olalım uçalım” der. Demek ki, Cenâb-ı Allah’ın kabul saatiymiş ki, gelinin bu isteği yerine gelir. Allah, ağanın adamları tarafından vurulmadan gelini bir taş eder. Sevdiği oğlanı ise bir kuş eder. O da uçup gider. Gülek Boğazı’nın Adana tarafına gelindiğinde, gelinliğini giymiş bir kız şeklinde duran kayayı herkes görebilir. DURMUŞ ER | ||
![]() |
![]() | #66 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1.1.2.15. Ulaş Ulaş köyü hakkında dilden dile dolaşan birçok efsane vardır. Bunlardan bir tanesi de şöyledir: Köyümüz Evliya Çelebi’nin Seyahatnâmesi’nde de geçmektedir. Tarihi eski bir köydür. Hatta bazı kayıtlarda kaza olduğu söylenir. Ulaş ismini nasıl aldığını anlatalım: Beylik zamanında burada bulunan bey, evine gelen misafirine izzet-i ikram yapmış. Bu misafirin üzeri tamamıyla silahla donanmış bir şekildeymiş. Bey, misafiri yolcu ettikten sonra kendi hizmetçisine “kısa yoldan git. Misafirin önünü kes. Onu geri getir gel” der. Ulaş yetiş anlamında bir tâbir kullanır. Yani “misafire ulaş, misafire yetiş” demiştir. Bu sözden dolayı köye “Ulaş” köyü denilir olmuştur. Hizmetçi kısa yoldan giderek misafirin önünü keser. Hizmetçinin elinde kırbaç vardır. Halbuki misafirin üzeri çeşitli silahlarla doludur. Hizmetçi kırbaçla misafirin kafasına vurur ve elinden silahlarını alarak geri getirir. “İşte beyim, istediğin misafiri getirdim. Hani ulaş geri getir demiştin.” der. O günden sonra köyümüzün ismi “Ulaş” olarak kalır. ARİF ZEKİ DEMİRCİOĞLU | ||
![]() |
![]() | #67 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. BÖLÜM 2.1. MANZUM TÜRLER 2.1.1. Türkü Sözlü ve yazılı edebiyatımızda duyulan, söylenen veya görülen türküler, atalar sözü, masallar, bilmeceler ve mâniler gibi yaygın mahsüllerdir. Bu mahsüllere Doğu ve Kuzey Türküleri aynı kökten gelen “yır” veya “cır” adını vermişlerdir. Batı Türkleri, Türk kelimesinden doğan ve Türkler’e mahsus ezgi (melodi) mânâsına gelen “türkü”yü kullanmaktadırlar. Bu kelimeden icâdetmek mânâsına gelen “türkü yakmak” deyimi türemiştir. Türküler, umumiyetle herkesin anlayabileceği ortak, sâde ve tabiî bir dilde, hece vezni ile söylenmekte ve yazılmaktadır; aruzla meydana getirilmiş örnekleri vardır. Bâzı ilim adamlarının hece vezni olarak da düşündükleri aruz vezni ve Divan edebiyatı nazım şekilleri ile ortaya konulan bu türkülere: “Divan, Selîs, Semâi, Kalenderî, Satranç ve Vezniâhır” adları verilmektedir. Hece vezni ile yaygın türküler ise mâni ve koşma tiplerine bağlı, muhtelif şekil hususiyetleri gösteren nakaratlı, nakaratsız lirik manzumeler olarak başlangıçta ferdî bir er yaratma eseridir; zamana ve muhite bağlı olarak anonimleşirler Türklerin özünü musiki teşkil eder. Musikisiz güfte düşünülemez. Bununla beraber hece ve aruz vezinleri ile söylenmiş veya yazılmış “türkü” başlıklı bestelenmemiş şiirlere de cönklerle mecmualarda rastlanmaktadır. | ||
![]() |
![]() | #68 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Halk edebiyatımızın bu zengin mahsullerini konularına, şekillerine ve ezgilerine göre üç şekilde tasnif etmek mümkündür. Oldukça itibari ve izafi karakter taşıyan bu tasnifler arasında beste esasına göre yapılanı daha dayanıklı görünmektedir. Buna göre türkülerimiz “uzun hava” ve “kırık hava” olmak üzere iki kolda toplanmaktadır. Usul ile çalınmayan, her sanatkarın isteğine bağlı, tam bir şekil göstermeyen ve Batı musikisinde mevcut resitatif karşılığı ezgiler “uzun hava” adını almaktadır. Bozlak, Maya, Divan, Egin, Hoyrat, Çukurova, Türkmani, vb. ezgiler bu guruptandır. Ölçüsü ve ritmi belli ezgiler ise “kırık hava” içinde düşünülmektedir. Karadeniz Horonları, Kuzey Doğu Bur’ları ve Batı Anadolu zeybekleri gibi oyunlarda kırık havanın sürekliliği göze çarpar. Türküler,dar bir çevrede, tarikat-tekke mensupları arasında veya bütün millet hayatındaki yayılışı ile geçmişte olduğu gibi bugün ve yarında milli ve beşeri canlılığını devam ettirecek mahsullerdir.* 2.1.1.1. Kına Türküleri İndir kavak, indir kavak Kavaktan dökülür uvak Eli kına başı duvak Hoş geldin gelin, hoş geldin Benim oğlana eş geldin Aldım geçtim eşiği Sofrada buldum kaşığı Büyük evin yakışığı Hoş geldin gelin. Hoş geldin Benim oğluma eş geldin İndim kavak yarısına Balta vurdum kurusuna Doğan ayın birisine Hoş geldin gelin, hoş geldin Benim oğluma eş geldin Sılaya bostan ekerler Vakti gelmeden sökerler Gurbete giden kızın Gözüne sürme çekerler Hoş geldin gelin, hoş geldin Benim oğluma eş geldin SALİME TAŞKIN | ||
![]() |
![]() | #69 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kız anası, kız babası Yok mu bunun öz anası? Atlar gelir gemini dever Develer gelir camını dever Kız anam kınan kuru muydu? Kızlara emir böyle buyrulmuş. Nar ağacı dagım dagım7 Gül ağacı dogum dogum Gelin arkadaşlar ayrılalım Alışalım ayrılık var bugün Kız anam kınan kuru muydu? Kızlara emir böyle buyrulmuş. ELİFE DEMİRCİOĞLU Baba kızın çok muyudu? Bir kız sana yük müyüdü? Körolası emmilerim, Hiç oğlunuz yok muyudu? Kız anası, kız anası Hani bunun öz anası Yazıya bostan ekerler Kökünü deste çekerler Gurbet ele giden kızın Gözüne sürme çekerler Kız anası, kız anası Çağır gelsin öz anası Elimi yuduğum arklar Belimi verdiğim dutlar Aha bindim gidiyorum Silip süpürdüğüm otlar Kız anası, kız anası Elinde mumlar yanası Gelinci geldi kapıya Dam başıma zindan oldu Gurbet ele varanaça Asbabım üzerimde soldu HATİCE KÜÇÜK | ||
![]() |
![]() | #70 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2.1.1.2. Ham Çökelek Amman ammaaan Yoğurt gibi ela gözlüm Ayran gibi şirin sözlüm yar yar... Gel sarılıp yatalım Çökelek derisine benzer yüzlüm Sensiz yerde ben bizim evde Oda yan yana Ger Alim heey hey Amman Ammaan Acımdan ölsem yemem yayık ayranı Acımdan ölsem yemem yayık ayranı yar yar... İlle Eşmeli ilen bal olsun Koca keçi kavurması Hiç olmazsa üstünde dört parmacık yağ olsun Anadan bellim heey hey. Geli geliver ah sekerek Boğazına dursun ham çökelek Geli geliver ah sekerek Boğazına dursun ham çökelek Amman Ammaaan Bre eşeğime biner şamlıbeli aşarım Bre eşeğime biner şamlıbeli aşarım Canımı sıkmayın hanımlar İkinizi birden boşarım Yandım Allah’ım yandım iki avradın elinden Küçüğü küçük hele kara domuzun dilinden Ger Alim heey hey. Geli geliver ah sekerek Boğazına dursun ham çökelek Geli geliver ah sekerek Boğazına dursun ham çökelek BÜLENT KİLİT | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
![]() LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/tarih/22980-mersinin-tarihcesi/ | ||||
Mesaj Yazan | For | Type | Tarih | |
Untitled document | This thread | Refback | 04-03-2008 13:48 |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |