|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
24-05-2008, 15:04 | #1 | ||
Üyelik tarihi: May 2008 Yaş: 35
Mesajlar: 302
Tecrübe Puanı: 16 |
Bu başlıkta, kendi yaşamış olduğum anıları elimden geldiğince, dil bilgimin,sözcük haznemin yettiğince iyi bir betimlemeyle sizler aktarmaya çalışacağım. Bu işi, beğenseniz de yapacağım, beğenmeseniz de Şaka bir tarafa, zamanla daha iyi olacağımı sanıyorum, yazma konusunda. Merakım var açıkçası. Umarım memnun kalırsınız. SAAT Babamla Türkiye-Slovakya maçı esnasında su doldurmaya gideceğiz diye, sözleştik. Maçın son 15 dakikasında babam, erken kalkan yol alır düsturuyla kalkalım, dedi. E iyi bari kalkalım. Babamın düşüncesi, o esnada maçın devam etmiş olmasından mütevellit sıranın az olacağını düşünmesiydi; fakat öyle olmadı. Suya vardık. Bayağı sıra vardı, iki de çeşme. Ona mı geçelim, ona mı geçelim derken, birine geçtik.Babam bir ara diğer sıraya da gitti, geldi. Sırada sakin sakin, hiçbir münakaşa olmadan bekliyoruz. Olması da gerekmiyor münakaşanın. Ben öyle etrafa bakıyorum, insanlara da, yerdeki çöplere, onları atanlara küfür falan derken, babam: ”Git şu arabadaki saate bak”, dedi. “İyi baba, bakalım.” Arabaya girdim, saate baktım, geri döndüm. Saat, 1'e 16 vardı. “Kaçmış saat?” Ben düz hesap ve çok da fazla beklemediğimizi de göstermemek adına:” 1'e 20 var”, dedim. Sen misin, 20 var diyen. Yandan bir dakik adamın biri, “20 değil, 15 var”, demez mi. Bu laf bana dokundu biraz, sert bir surat ifadesiyle: ”A, evet bayağı fark varmış!”, dedim. -“Evet var, tam 5 dakika.” Adamın bu lafına ise bir karşılık vermedim. Ne de olsa Beşiktaşlıyız, uzatmadım. Babam, başladı kıkır kıkır gülmeye. Kendisi bu tip nevi şahsına münhasır insanlarla çok muhatap olduğu için, o günler geldi aklına herhalde. Neyse döndük yüzümüzü suya, benim de benzimde acı bir tebessüm olmadı değil ayrıca. Bu arada su sırası ilerliyor. Biraz sonra sıra bize geldi. Babam suları dolduruyor, ben de suları arabaya yavaş yavaş taşıyorum. Bu işi yaparken deminki dakik adamla yer yer bakışıyoruz. Bir iki sefer de hızımı azaltıp, bakış süresini uzatıyorum. Saat, biri geçti. Bu dakik adam, ben çeşmenin başında bulunduğum esnada:”Saat, 1'i 10 geçiyor.” dedi, bana hava atar gibi. Saati saniye saniyesine doğru da, ondan mıdır nedir. Ben yine tebessüm ederek, içimden:”Nah 10 geçiyor, 5 geçiyor, işte.” dedim. 20.05.2008 SALI Konu bentolga tarafından (24-05-2008 Saat 17:36 ) değiştirilmiştir.. | ||
|
24-05-2008, 15:06 | #2 | ||
Üyelik tarihi: May 2008 Yaş: 35
Mesajlar: 302
Tecrübe Puanı: 16 | Ses tonunu alçalt Bugün Kadıköy'de, şu Osmanağa Camiinin o taraflarda olan durakta otobüs bekliyorum. Üzerimde her zamankinden daha fazla rahatlık var. Çünkü, artık o meret pantolonları pek giymiyorum.Malum havalar sıcak ve sıcak dayanılmaz. Durakta çoğunluğun yaptığı gibi ayakta beklemiyorum; oturuyorum. Otobüsümün gelip gelmediğini görmek gibi bir devinimde de bulunmuyorum. Sağa sola bakıyorum, biraz aval. Yanımda bir hanımefendi var, güzel. Yer yer onun güzelliğini seyrediyorum, yer yer arkamdaki devinimliklere bakıyorum. Derken, o güzel hanımefendi yanıma daha da yanaştı, oturmak isteyenlere yer açmak için. Bir vakit, bu pozisyonda oturduk. Yanımdaki güzel hanımefendi otobüsüne koştu. İki çocuğu olan hanımefendinin, çocukları daha rahat oturmak için yanıma yanaştılar. Çocuklar yaşlarından beklenmeyecek uslulukla oturuyorlardı. Yaşları 4-5 falan. Derken çocuk, benim de anlayamadığım bir şekilde bağırarak annesine bir şey anlatmaya başladı. Hanımefendi, çocuğunun elalemin içinde böyle bağırmasına biraz kızdı ve kızına: ”Ses tonunu alçalt, ses tonunu alçalt”, dedi. Hayda, ses tonunu alçat ne demek ya. Çocuk anlar mı bunu. Çocuk, annesinin lafından değil de, mimiklerinden susması gerektiğini anladı. Çocuğa, “sus, kapa çeneni” dersin,o anlar ya da tişörtünün tek kolundan iki yana silkelersin gene susar. “Ses tonu alçalt”olmaz. Geleneklerimiz, göreneklerimiz böyle olmaz. Hem dilde bir sadelik olmalı öyle değil mi? Sizce hangisi daha kolay? 24.05.2008 Konu bentolga tarafından (24-05-2008 Saat 15:08 ) değiştirilmiştir.. | ||
24-05-2008, 15:08 | #3 | ||
ah mine'l-aşk Üyelik tarihi: Sep 2007 Yaş: 38
Mesajlar: 7.404
Tecrübe Puanı: 42 | ne desem ki şimdi yazın için
__________________ Yar gurbette can yürekte..Bir kafeste ne amansız..Sonsuz ayrılıktır geçmez zaman..Her gece hep aynıdır..Fırtınada ak ayazda..Sürgün her yerde hep yalnızdır..Gül açsada kuş uçsada..Görmez dargındır.. | ||
25-05-2008, 16:50 | #5 | ||
Üyelik tarihi: May 2008 Yaş: 35
Mesajlar: 302
Tecrübe Puanı: 16 |
Burası bisiklet yolu... Dün ailecen sözleştik pikniğe gidelim diye. Yalnız kardeşim sınavlarını bahane ederek gelmek istemedi. Kendisinin bu hafta on sınavı varmışta ona çalışacakmış. Gel orda çalışırsın, piknikte. Yok, olmazmış. İyi dedim, sen o sınavların üçünden geç, sana helal olsun. Ben helallik değil para istiyorum demez mi! Hay senin... Okuyan da para vermiyoruz sanır. Dün bitti; bugün oldu. Hergün erken kalkıldığından ben de uyanmış; yatakta yarı baygın yatıyorum. Tatlı uyku. Birazdan biri gelir, çağırır nasıl olsa. Öyle bayağı yatmışım. Sonra babam, ikisi normal, biri anormal üç ses tonuyla kalkma talimatını verdi. Kalktık. Kendisi her bir şeyi arabaya yüklemiş. Arabaya bindik, yola koyulduk. Bir fırının karşısında durduk. İki çiftli normal, bir çiftli kepekli ekmek aldım, arabaya döndüm. Herhangi bir kaza-bela olmadan gayet seri bir şekilde yola devam edildi. Radyonun sesi, sadece şöfor mahalinde olan kolonların neticesinde arkaya ulaşmıyor; ben de radyoyu duyamıyorum: -" Anne, şu radyonun sesini açsana." Ben anneme derim, babam atılır hemen: -" İyi sesi, yeter." -" Ya baba duyamıyoruz işte." -" Yeter oğlum, dikkatim dağılıyor." Yaşlandım demiyor da, dikkati dağılıyormuş. Peh. İşte biz, aç-kapa aç-kapa derken, babam gireceği yolu şaşırdı. Neymiş, biz dikkatini dağıtmışız. Takdir sizin... Neyse, sonra bir şekilde Suadiye, Caddebostan'a vardık. Sabah saatleri olduğundan yer bol, araba çok. Geneli sürekli yaya, oturan azdı gün boyu. Arabayı sahile yakın taraftan sürerekten bir yer arıyoruz: Ağaç gölgesi. Biraz tereddütlü bir yere oturduk. Yer masasını falan kurduk. Pek oturan falan olmadığında biraz dikkat çektiğimiz açık. Biz de onlara bakıyoruz. Neyse, babam koşusunu yapmaya gitti. Annem örgüye girişti: Lif. Ben de etrafa bakıyorum. Yanıma kitap almıştım, onlara bakıyorum. Az sonra yanında iki köpekle bir görevli geldi. Ya niye geldi bu adam; kalk git demese bari. -" Tüpü kaldırın. Yasak." -" Peki. Teşekkürler.", dedim ben. Tüpün üstünü bir örtüyle örttük. Çayı demleme zamanı geldi. Arabayı açtım, çayı orada demledik. Babamı bekliyoruz. Yanımızdan, sağımızdan solumuzdan insan seli akıyor. Bir iki firmanın düzenlediği bazı etkinlikler mi, ne varmış; herkes ona gidiyor. Bazıları bisikletli, bazıları yaya, bazıları çocuk, bazıları koşuyor. Bir adam gördüm. Adam koşuyor mu, koşar gibi mi yapıyor belli değil. Dili dışarıda, kafa önde, ayak içleri açık. Koşuyor işte. Biz de kıçımızı devirip yatıyoruz; bir de adama laf ediyoruz. Babam koşusunu bitirmiş. Üstüne denize de girmiş: Oh. Biz de ayağımız soksak bari. Kahvaltımızı, bin bir türlü bakış içinde yapıyoruz. Yahu tamam, bizim gibi keyfiniz yok; ama takmayın bu kadar. Siz de girin bir kafeye, o da kurtarır. Yan tarafımızdaki ağacın gölgesine, üç güzel hanımefendi ve bir de çocukları oturdu. Çocuk 5 yaşında falan. Şu iki kişilik bisikletler varya, onlar geldi yakınımıza. Haliyle o çocuk, daha önce görmediği belki de bir kere gördüğü bisiklete yoğun bir ilgi gösterdi. Annesine: -" Anne, anne baksana iki kişilik bisiklet." Hanımefendi, biraz balık eti olduğunda dönemiyor. Bir de o arada bir şey yiyor. O da dönmesine engel. -" Ya anne baksana, ya." Başı örtülü kadın:" İyi git atla bari." diyor çocuğa. Kadınlar çocuğun bu şaşkın ve heyecanlı hallerine kıkır kıkır gülüyor. Çocukta sinirleniyor: -" Ya anne,ya. Özlem abla." Otur, otur olmuyor. Şu kıçımızı kaldıralım dedik:" Ben gezeceğim biraz, çok eğlenmem." Gittim, denize yakın bir kayaya oturdum; ama sırtım boşta: Olmuyor. Rahatsız olduk; aslında olmadık da yaslanacak bir yer olsa daha iyi olur. Sait Faik beyefendinin bir-iki hikayesine takılıyoruz. Etrafta, bir sürü insan sesi, bir kadının çocuğunu çocukça azarlaması, deniz dalgasının hışırtısı, yan tarafta bira içtiğinden şüphelendiğim biri. Gölgede değiliz; güneş rahatsız etmeye başladı:" Git oğlum, manyak mısın nesin. Git gez. Git kız bul kendine." der gibi. Sıcak rahatsız etti yani. Kalktık. Bizim yere döndüm. Annemle babam yürüyüşe gittiler. Ben oturuyorum öyle. Kitabımı okudum biraz. Bizimkiler gelince, gene kalkayım dedim, kalktık. O etkinliklerin olduğu yere gittik. İlgi çekici pek bir şey bulamadık. Üstüne o kadar kalabalık arasında yürü; çabası. Orda bir sergilik gördüm. Bir telefon hat şirketi. Orda şu tepesinde anten olan şapkalardan gördüm. İlgimi çekti. İsteyelim bari: -" Merhaba." -" Merhaba." -" Şu şapkalardan bir tane alabilir miyim, acaba?" -" Tabii alabilirsiniz. Hattınız ......mi?" -" Evet.", hatta tuş kilidini açıp gösterdim; fakat bu soru tuzakmış. -" Hazır kart mı?" -" Evet." -" O zaman bizden bir hazır kart alın, size şapka ve diğer hediyelerimizi de verelim. Sadece ehliyet ve kimlik lazım." -" Sağolun. Teşekkürler. Şu an ihtiyacım yok!" Oradan ayrıldık, gene yürüyoruz o kalabalık içinde. Bir ara bir kalabalığa girdim. Allahım o nasıl koku:Parfüm kokusu. Parfüm sıkmışların, tesadüf bir noktaya toplanmaları, haliyle böyle rahatsız bir durum ortaya çıkarabiliyor. O koku silsilesiden kurtulduk, yolumuza devam ettik: Nereye gidiyorsak. Yürü, yürü, yürü yol bitti. Her zaman yaptığımız gibi geri döndük. Bisiklet yolunun biraz yakınından yürümeye devam. Derken arkadan bir takım anlamadığım sesler. Kadının biri, iki çocuğunu takmış peşine, çocuklar bisiklete biniyor, insanların yürüdüğü, bisikletlere ait olan yolu, çocukları için: " Bisiklet yolu. Hanımefendi bisiklet yolu. Hadi, hadi kenara bisiklet yolu", diyerek açmaya çalışıyor; fakat çok kalabalık. Bisiklet yolu falan mı olur. Kadın bir yerde haklı görülebilir; ama o ortamda bisiklete falan binilmeyip yayalara uyulmalı ki bisikletinden inip yürüyenleri de gördüm. Kadın hala:" Bisiklet yolu. Bisiklet yolu.", demeye devam ediyor. Arkadan eşi ve çocuğu ile seyir halinde olan bir kadın:"Manyak be bu kadın. Bu durumda bisiklet yolu mu, olur?", dedi. Ben de arka mı dönüp," Evet bence de manyak", dedim. Kadın sadece yolu açmıyor, milleti azarlıyor, karşı istikametten gelenleri dikkatli olması konusunda uyarıyor ve bunları da çok muntazam yapıyor. Demin bu kadına "manyak" diyen, kadın benden de almış olabileceği destekle bu kadına: -" Hanımefendi, görmüyor musunuz bugün çok kalabalık. Bugün bisiklet yolu mu olur?" -" Ben anlamam, devlet burayı bisiklet yolu yapmış. Burası bisiklet yolu", lahavle. -" Tamam hanımefendi haklısınız; ama bugün çok kalabalık, çocuklarınız insin de yayan devam etsin." -" Yok efendim, burası bisiklet yolu." Hanımefendi çocuklarıyla ve onların bisikletleriyle, yan bisiklet yoluna girdi. Eleştiren hanımefendi ise benim gerimde kaldı. Eşi ve çocuklarıyla deminki olayın muhakemesini ediyorlardı. Ben hep tebessümle izliyorum, bunları: İyi ki oluyor. Bir miktar daha yürüdük. Ters istikametten bir bisikletli kendi yolunda geliyor. Çirkef bir tavırla:" Görmüyorsunuz, bisiklet yolunda yürüyorsunuz. Nerede yürüdüğünüze baksanıza." Bisikletli hanımefendi, bunları derken aynı tüfek gibi. Yolu haksız olarak işgal edenler, oraları bilen birilerine zaten benzemiyor. Kibarca uyarılsa ne güzel olur. Yolu işgal edenler, bisiklet yoluymuş diyerek, kenara çekildiler. Yüzleri filan kızardı biraz. Az daha yürüdük. Gölgemizdeyiz. Babam, mangala girişelim mi?, dedi. İyi baba girişelim ,ne de olsa o yapıyor, dedim. Mangalı denize yakın indirdik. Ateşi yakmaya başladı, babam. Bizim ordan gözükmüyor, başlamıştır herhalde. Oturuyoruz annemle. Çocuğun biri yanımıza vardı: - "Abla be, bir suyun var mı?" Gönülsüz bir şekilde annem:" Var, al bakalım." Çocuk suyu içtiği esnada bana:" Abi be, buralarda dönerci var mı?" -" Yok." Neyse çocuk suyu bitirdi. Bize daha da yanaşarak, bizim masaya bardağı bıraktı. Ben o esnada diğer eldeyim. Bakıyorum, eli sağa sola dokunuyor mu, diye. Çocuk bu sefer de:" Abla be, ekmeğin var mı? Ben:" Yok", ki var." Yürü bakalım", dedim. Çocuk gitti. Ekmekte versek, arabanın anahtarını da isteyecek. Bir de dönerci var mı, diyor. Aslında param var da, alacak yer yok demek istiyor, şopar. Sonrasında biraz fıstık yedik. Arkadaşımı aradım. Evdeymiş. Bir-iki kelam ettik. Babam, mangal işini halletmiş. Bana seslendi. Aldım etleri, tabaklara doldurdum. Onları üzerinize afiyet bir güzel yedik. Elle de yiyince daha fazla dikkat çekiyor; ara da insan rahatsız olsa da takmıyoruz. Mangal işi bitti. "Çay demleyelim mi?", iyi demleyelim. -" Baba ben çay içmem." Babam, çayın kötü olacağını düşünerek böyle dediğimi sandı. -" İçmezsen içme, lan." -" Ya baba içeriz de. Uğraştırma beni şimdi, tuvaletle falan. 2,5 YTL imiş adam başı." İçmeyiz, dedik. İçtik biraz. Tesadüf, çay da zift resmen. Çay faslı da bitince, toplandık. Yola çıktık. Bir ambulans vardı: Acil. Ona yol verdik. Sonu hayır olsun. Arka bölümde oturuyorum. Dışarıyı seyrediyorum. Durağın birinde, çişi gelen bir çocuğu işetiyorlar. Duraktakiler de, kimi şaşkın, kimi sakin çocuğun işemesini izliyorlar. Otobüsleri kaçmasa bari... 25.05.2008 Konu bentolga tarafından (25-05-2008 Saat 18:36 ) değiştirilmiştir.. Sebep: yazım hatalarını düzelttim | ||
29-05-2008, 22:55 | #6 | ||
Üyelik tarihi: May 2008 Yaş: 35
Mesajlar: 302
Tecrübe Puanı: 16 |
KAVGA Bugün saat 19'da çeyrek final maçımız var. Sabah annemi doktora götürdüm, işimizi erken bitirdik. Annemi yolladım, ben gitmedim. Yol parasını göze alamadım. Kadıköy'e indim. Sahilde oturuyorum. Şu Beşiktaş İskelesi tarafında. Bir saat gibi bir süre geçti. Bir ayakkabı boyacısı yanımıza yanaştı. İlk önce yanımdaki beyefendiye: -" Boyayayım mı abi, bi siftah." -" Yok, sağol." Yan tarafta da ben varım ya, beyefendiye pek ısrar etmedi. Sıra bende: -" Abi boyayayım mı?" -" Yok, istemiyorum." Çocuk biraz daha bana yanaştı. Tam yüz yüze geldik. Daha kararlı bir ifade ile: -" Bari sileyim, bir siftah!" -" HAYIR kardeşim. İstemiyorum." Çocuk ısrarı kesti. Döndü giderken, -" HAYIRlı işler", dedim. -" Sağol." Biliyorum. Gel boya desem, vereceğim parayı beğenmez falan. Bir kere başıma geldi. Maç saatini beklemeye devam gün boyu. Bu geçen zaman dilimine etrafı seyretmek, kitap ve başkasının verdiği gazeteyi okumak, bulmaca çözmek gibi işlemleri sıkıştırdık. Saat 16 oldu. Kalktık. Maç yerine yola koyulduk. Vardık. O esnada bir maç daha varmış. Onu izledik. İki takım arasında bariz farklar vardı. Takımlardan biri daha önce oynadığımız ve haliyle yendiğimiz bir takımdı. Haliyle diyorum, iyi takımız. Kim oynuyor! Neyse bu maç bitti. 18' de bizim arkadaşların maçı varmış. Onların geldiğini gördüm. Selamlaştık. Konuştuk biraz. Onlar daha sonra üstlerini giymeye gittiler. Giyindiler geldiler. Sahada ısınmak için bir top bulmuşlar, başlamışlar oynamaya. Karşı takım da o top bizim diyerek topu istemiş. Onlarda vermemiş mi ne. Ufak bir sıcak temas olmuş. Ufak diyorum devamı var. Ben uzaktan izliyorum; ama hep onlara bakacak değilim ya. Hem onlara uzaktım, duymam zordu. Arkadaşlara sordum, ne oldu diye, o anlattı. Bana kavga çıkacak dedi, tanıdık arkadaş. Ben de, iyi ben ayırırım, dedim şaka yollu. Tanıdıkların takımında az tanıdık biri de, yanıma gelip, banko kavga var, dedi. Kendimi hazırladım, öyle bir şey olursa ayıracağım. Arada kaynama ihtimali yüksek. Bilen bilir. Maç bu sıcak hava ve ortamda başladı. Yenilmeyi baştan kabul eden ve bunu bana da diyen bizim tanıdıklar, 2-0 öne geçti. Bu esnada karşı takım dünyaları kaçırıyor. İkinci yarı bu maç 2-2 olur dedim, 2-4 oldu. Maçın sonlarına doğru bir pozisyon oldu. Bizim tanıdıklardan biri birine bayağı sert girdi, sert değil, girdi resmen. O arada aynı takımdan biri, bu sert girişe laf eden oyuncuya, kes lan, dedi. Tartışma büyümeye başlamıştı. Hepimizi bir heyecen sarmış, nelerin olacağını bekliyorduk. Olay bizim kulübeden, karşı kulübeye taşındı. Tartışma sürüyor derken, kes lan diyen oyuncuyu biri boynundan tuttuğu gibi kulübenin koltuklarına doğru taşımaya başladı. Biz izliyoruz, milletle. Ya kardeşim ayırın bari. Yok. O esnada bir cengaver atıldı. Kim: bentolga. Hafif tempo bir koşu ile kavgayı ayırmaya giriştim. Sen misin kavgaya giren. Arkadan bir insan sürüsü de benim peşimden. Beni bekliyorlarmış. Bir tanesi boğazıma bir sarıldı. Ya bırak kardeşim, ayırıyoruz. Adam ne bilsin ayırdığımı, arkadaşına dalıyorum sanıyor. Arkadan bana bir-iki kişi vurmaya çalışmış.İşte beni oradan çıkardılar. Ben: -" Ya kardeşim biz dalmıyoruz, ayırıyoruz." -" Biz de ayırıyoruz", dedi adam. Kavga sonlandı. Hasar pek yoktu kimsede. Tanıdıkların takımından biri, sizi okulda görmeyim, diyordu. Bunu derken komikti açıkçası. Adamlar orda yapacaksan bir şey, yap. Eskidendi onlar, abimi çağıracağım durumları. Bu arkadaşları bizim kulübeye aldık. Gitmelerine izin vermedik. Diğer takım gitsin, öyle gidersiniz. O kavgaya giren ben, artık herkesin gözünde farklı bir konuma gelmiştim. Benim bu davranışımı takdir edenler oldu. Kimi de, bırak yesinlerdi birbirlerini, dedi. Bırakamam abi, arkadaşlarım, dedim. Turnuvayı ayarlayan hoca yanıma geldi: "- Sen hiç gelmeyecektin." "- Millet seyrediyor." "- Vurmayacaktın." "- Ne vurması hocam, ayırdım. Millet seyrediyor. Orada arkadaşlarım var, ayırmaktan başka düşüncem yoktu." Hoca bir şey demedi. Kulübesine geri döndü. Ben de ısınmaya başladım. Çimlere bakarak, ısınmamı sürdürdüm. O esnada etrafa bakmıyordum. Milletin bana baktığından zerre şüphem yoktu. Milletin hoşuna gitmiş, herhalde bu devinimim. Maç öncesi son konuşmaları yaptık. Maça başladık. Bir serbest vuruş oldu. Arkadaşın yanına geldim: "- Kaleye vur", dedim. Arkadaş kaleye vurdu. Onların defans oyuncularından birine çarptı. Gol. Dakka da iki. Maçın başı erken gelen gol, iyi bir kazanımdı; fakat koruyamadık. 5-6 dakka sonra golleri geldi. Maç sert bir maç oluyordu; fakat kimsenin herhangi bir tartışmaya girme niyeti yoktu. Bunu şurdan anladım. Bir taç atışı esnasında rakibim dibine girmiştim. Beni görmedi, suratıma dirseği geldi. Adam çok üzüldü. Benden özür diledi. Bakışları içtendi. Bu oyunun geri kalan kısmında beni etkiledi. Oyun kurallarının izin verdiği seviyede, itmemi, çekmemi, yapıyordum. Tartışma olabilecek pozisyonlarda, etrafa sakinlik saçıyordum. Mevki olarak, ön libero idim, tek olarak. Şutum pek yoktur, atamam. Ama yakınlarımda top neredeyse, ben oradayım. Bas Allah bas. İkinci yarı oldu. Karşı takımdan biri ikinci sarı karttan atıldı. Oyunu karşı kaleye yığdık. Sağlı, sollu, ortalı her türlü atak kombinasyonunu yapıyoruz. Bir gol yok. Kalecileri bildiğiniz panter. Bir topumuz üst direkte patladı. Bu arada savunmada da hiç pozisyon vermedik. Tam bir AVRUPA takımı hüviyetindeydik. Gol geleceğim ben diyordu; fakat süre bitti. Biz uzatma beklerken, hoca penaltılar, dedi. İyi dedik, üzülerek. Penaltıları ilk 5'ten sonraki, ikinci penaltı da kaybettik. Ben altıncı penaltıyı attım. Topa bir vurdum. A, kaleci tutuverdi. Arkadan bir bağırtı, sevinen karşı takımdan. Hakem, kalecinin çizgiden öne çıktığını belirterek penaltıyı tekrarlattı. Kaptanımız, yanıma geldi, bir küfür etti, penaltıyı soluna vur, dedi. Tamam, dedim. Gene sağına vurdum. Gol. Yok atamıyorsun, o an top can kazanıyor sanki. 7. penaltıda kalecimiz penaltıyı kaçırınca, bu harika futbola rağmen, turnuya veda ettik. Üzüntülü değildik. Öyle bir maç akşamı idi ki, her şey mevcuttu. | ||
08-06-2008, 09:30 | #7 | ||
alayına isyann... ÇARŞI Üyelik tarihi: May 2008
Mesajlar: 338
Tecrübe Puanı: 16 | hepsini okuyamadım ve çok uzun olmuş | ||
08-06-2008, 09:53 | #8 | ||
Üyelik tarihi: May 2008 Yaş: 35
Mesajlar: 302
Tecrübe Puanı: 16 | Doğru uzun biraz. 3. ve 4. özellikle 3.'de çok diyaloğa yer verdim ve yazıyı böldüm mümkün mertebe. Bunların yüzden okunması zor olmaz ya da sıkmaz gibi geliyor. Yalnız şunu diyeyim, internette okunacak şeyler genelde kısa ve öz olmalı; ama hikayeler bazen öyle olmuyor. 4. ise konu futbol ve kavga olduğu için okunur, sanıyorum. Şunu da belirtmek istiyorum; yazarak hataları görmek ilk ereklerimizden biri. O da kendi kendimize yazarak olmaz. İnsanlara iyi veya kötü sunmalıyım ki, daha iyiye gidebileyim. Henüz başlangıcında olduğum yazma işinde, eser aday adaylarımı sunabildiğim için kendimi şanslı hissediyorum. Bu şansı verenlere teşekkür ediyorum. | ||
10-06-2008, 23:39 | #9 | ||
Kü... Üyelik tarihi: Jan 2008
Mesajlar: 2.376
Tecrübe Puanı: 27 | bazıları AnaLarıyLa bazıLarı anı LarıyLa anıLıR.
__________________ "Her Görevin Adamı" Biz Haykırırken Tribünde Sevdamız BEŞİKTAŞ Diye,Siz Manita Kollarında Bağırdınız Boş Sevdalara Aşk Diye ''Kalemimizi kırsalar kanımızla yazarız BEŞİKTAŞı'' | ||
10-06-2008, 23:46 | #10 | ||
Banned Üyelik tarihi: Oct 2007 Yaş: 38
Mesajlar: 1.415
Tecrübe Puanı: 0 | yazdıgın anıalrın guzelde tolga biraz daha akıcı analtsaydın keşke okurken bir heyecan hissetmedim. genel oalrka ele alınca guzel guzel bir şekildede analtmışsın ama azcık heyecan katsaydın bazı yerlerinde pufff demezdim ama guzel sonuçta eline yüreğine sağlık | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |