|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
26-02-2007, 10:52 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Dünyada kişi başına en çok dış yatırım yapan ve dış yatırım alan ülke İngiltere. ABD ikinci sırada yer alır. İngiltere’nin öncülüğüne iki iç sorunu neden gösterilir: Büyüme hızı 1990’lı yıllarda AB ortalamasının üstüne çıkmış olsa da uzun yıllar durgun kaldı; aynı şekilde yakın geçmişte işçi sendikalarının güçlü ücret talebi baskıları semayenin kar haddini içeride düşürdü, sermaye dışarı göçtü. Dışardan büyük sermaye girişinin nedeni ise,AB’de yabancı sermayeye en hoş görülü davranan birkaç ülkeden birinin İngiltere olması. ABD ile Japonya arasında önemli bir sürtüşme noktası, ABD’nin Japon sermayesine kapılarını açtığı halde, Japonya’nın pazarını ABD ve diğer ülkeler kaynaklı sermayeye kapalı tutması. Merkez ile Çevre arasında çok önemli bir fark var: Merkez, dolaysız sermaye ihracatçısı ,yani girenden çok dışarı çıkış var. Merkez iç yatırımlarda rizikonun düşüklüğü, satın alma gücü yüksekliğinin sağladığı geniş Pazar, yeni işletme teknikleri vb. bu yatırımların karlılığını yükselttiği ölçüde, ÇUŞ’un bu pazarlara yönelmesine yol açmakta. ABD için 1988-92 yılları, geri kalan Merkez içinse 1990 sonrası büyük depresyon’dan bu yana yaşanan en yoğun kriz yılları oldu. Yani dolaysız yatırımlarda küreselleşmenin ivme kazanması, kaynağını, kısıtlamaların kalkması kadar Merkez’deki durgunluktan aldı; tabi, Berlin Duvar’nın yıkılması ve SSCB’nin dağılmasının yarattığı fırsatlar buna eklendi. Dış yatırım Çevre’ye geldiğinde ise kar haddini düşürmek dışında sorunlar ortaya çıkabiliyor. Bunların başında aynı lana oligopolist rekabet gereği yabancı yatırım yığıldığında, üretim kaynakları kullanımındaki çarpılmalar gelir. Bu, özellikle otomotiv kesimi için geçerli. 2) Kısa Vadeli Parasal Sermaye ve Mali Krizler Dışsal mali serbestleşme, a) yurt sakinlerinin dış piyasadan serbestçe borçlanmasını ve yurt sakini olmayanların serbestçe iç mali piyasalarda plasman yapabilmesini sağlar; b) yurt sakinleri dışarı serbestçe sermaye transfer edip yabancı varlık kalemlerini tutabilir,yurt sakini olmayanlar da aynı şekilde iç mali piyasalardan borçlanabilir; c) yurt içinde sakinler yabancı paralar üzerinden serbestçe tüm işlemleri yapabilirler. | ||
|
26-02-2007, 10:52 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu üç öğeden ilk ikisi ödemeler bilançosunun sermaye hesabı serbestleşmesinin gereğidir; üçüncü ise, ilk ikisiyle birlikte mali serbestleşmeyi oluşturur.1970’li yıllarda birçok Çevre ülkesinde a ile başlayan serbestleşme Merkezle birlikte 1980’li yıllarda diğer ikisiyle tamamlandı. Portfolyo yatırımları son yıllarda ivme kazanan bir olgu. Bunlar da büyük ölçüde Merkez’in kendi arasında. Özelleştirme ise, İngiltere ve eski doğu Almanya ile Rusya dışında, Merkez’le sınırlı kaldı bugüne dek. Merkez’de faiz hadleri 1990’lı yıllarda düşük kaldığı için gözde olan finansal yatırımlar, orta gelirli Çevre’deki sermaye piyasalarında oldu.; rizikolar daha yüksek olsa da döviz kuru-faiz haddi ayarlamasıyla getiri oranı inanılmaz düzeylere varıyor. Ancak dolaysız yatırımlar gıbı burada da yoğunlaşma aynı bölgelerde. 3) Faiz Arbitrajı ve Mali Krizler Çevre’ye portfolyo yatırımları 1987 öncesinde neredeyse sıfırken 1987 sonrasında patladı. Patlayan portfolyo yatırımları 1994’e kadar Arjantin, Brezilya, Güney Kore, Meksika ve Türkiye’ye gidiyordu. Ancak Güney Kore dışındakiler 1994’te birbiri ardına krize girdiler. Sermaye bir kere bu ülkelere, kamu açıklarının iç borçlanmayla karşılanması durumunda, faiz-arbitrajından kar etmek için geliyor. Cari işlem açıklarının büyümesi ise devalüasyon beklentisiyle rizikoyu arttırırken, mali krizlere kapıyı açar. Kısa vadeli dış borçlar artarken, döviz rezervlerinin, dolayısıyla ödeme gücünün azalması, uluslar arası rating kurumlarının borç güvenilirliği derecesi düşünmesine yol açar. Böylece kriz hazırlanır. Bu tablo ekonominin nasıl çarpıklaştığının ortaya koyar: GSMH artışı çok istikrarsızdır. Yaşanan Asya krizine rağmen IMF istikrar programlarında yine ülke parasının dış değerini sabitleştirmeyi şart koşuyor. Hatta döviz fiyatını sabitleştirip ülkeye giren fonların rizikosunu düşürmek ve karlılığını arttırmak amacıyla getirilen Para Kurulu denilen ve Merkez Bankasıyla ticari bankalrın para-kredi yaratma gücünü sıfırlayıp para arzını %100 döviz rezervelerine bağlayan bir sistem mevcut. | ||
26-02-2007, 10:52 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 4)Spekülatif Fon Akımları ve Mali Krizler Spekülasyonların üç özelliği var: Birincisi, spekülatif çıkışların bir noktada çöküşle sonuçlanması. İkincisi kazanılanlar karşısında kaybedenlerin bulunması, toplamda spekülasyonla hiçbir gelir yaratılmaması. Reel üretim kesimlerinde sermayenin kar haddi düştüğünde, her nesne üzerinde spekülasyonların yoğunluk kazanması, fonlara talep yaratması. Bu süreçte mekanizma şöyle işler:Önce, reel üretim kesimlerinde sermayenin kar haddi düşer, yatırımlar için fon talebi azalır. Bu kez atıl kalan fonların getiri sağlayacağı yeni alanlarda spekülasyonla getiriyi yükseltme çabaları başlar; sermaye piyasalarında hisse senetleri, döviz piyasaları ve diğerleri bunun başlıca alanlarıdır. Kısacası sermaye girişlerinde krize götüren süreç sadece faiz arbitrajı değildir, aynı zamanda spekülatif faaliyetlerle de beslenir, öyle ki sonuçta krizin patlamasını sermaye girişlerinin yarattığı genişleme süreci hazırlamış olur 5)Kara Para Aklanması ve Mali Krizler Sermaye hareketlerinin serbestleşmesi, gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerde, kayıt dışı denilen ekonominin büyümesiyle birlikte gitmekte. Kayıt dışı ekonomi önem kazanmaya başladı. Merkez ülkelerinde, kayıt dışı ekonominin GSMH’nin %10’u civarında kaldığını göstermekte. GOÜ’deyse özellikle uyuşturucu ticaretine katılanlarda,bunun oranının %20-40 arasında değişebildiği anlaşıldı. Kayıt dışı ekonominin bir bölümü kayıt içi firmaların vergi kaçırmak, sosyal sigorta primi ödememek,ücretini düşük gösterme gibi yaygın uygulamalarla ilgili. Uyuşturucu ticaretinin yılda 300-500 milyar dolara vardığı söylendiğine göre, dünya’da dolaşan fonlar arasında küçümsenemeyecek tutarların kara para niteliği taşıdığı açık. Kara para ise yasal ticari kanallara girebilmek için mutlaka aklanmak zorunda. Sınır ötesi kısa vadeli parasal sermaye hareketleri işte bu kara parayı aklamanın bir aracına dönüştü. | ||
26-02-2007, 10:53 | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1. FİNANSAL SERBESTLEŞMENİN ÇEVRE’DE ve MERKEZ’DE GETİRİSİ 1) Çevre Hükümetleri Ne Kazanıyor? Kısa vadeli parasal sermaye hareketleri krizlerin nedeni olabiliyorsa, hükümetler bunu önlemek amacıyla politikaları niçin devreye sokmuyor? Bunun bir nedeni, orta gelirli Çevre ülkelerinin artık resmi dış yardımlardan yararlanamaması. Diğer nedeni ülkeye bol dış kaynak girişi sürerken ekonominin rahatlaması; çünkü krediler genişliyor; iç tasarruf oranı düşerken ithal mallarına dayalı bir tüketim furyası yaşanıyor; vergi almaya başvurmak gerekmeden hükümetler dı borç yoluyla kamu harcamalarını genişletebiliyor. 2) Merkez’in İstikrarsızlığı Dış Dünya’ya Transferi ve Dış Dünya’dan Kaynak Aktarımı Günümüz dünyasında büyük sermaye ihracatçısı olduğu bilinen birkaç ülke büyürken diğerleri peş peşe kriz yaşamakta. Merkez’in kaynak aktarımının kaynağı ise tefecilik. Eğer kendi ülkenizde %3-5 gibi getiri sağlayacak mali sermayeye ihtiyacının şiddeti dolayısıyle döviz kurunu sabitleştirme ve para arzını kısma yolunda dayatıp size %50 getiri sağlayan pazarlar yaratabiliyorsanız, kaynak aktarımı çok kolaylaşır. Yani Çevre’de biri krize girince Merkez’den birilerinin söz konusu ülkede çağdaş bir yağmaya girişmesi çok kolaylaşmakta: Tayland’ta Japonya gibi. Yani kaynak aktarımı salt yüksek getirili tahvil ve bono satın almakla bitmiyor bunun çeşitli yolları var. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |