Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10-02-2007, 09:27   #91
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

13 Ağustos’dan 23 Ağustos’a kadar önemli bir harekette bulunamayan ve fakat daha önce almış oldukları tertiplerin yanlışlığını anlamış olan Yunanlılar, bu süre içinde yeniden tertiplenmişlerdi. Buna göre onlar Türk ordusunu, sol kanadını kuşatmak suretiyle “imha etmek” istiyorlardı. İşte bu planı gerçekleştirmek üzere Yunan ordusu, 23 Ağustos 1921 sabahı bütün askerlik bakımından önemi olan tepelerden bazılarını, bu arada Mangal Dağını ele geçirdi ve bütün çabalara rağmen bu dağdan geri atılamadı. 24 ve 25 Ağustos Savaşları çok kanlı oldu, 25 Ağustos’da Türbetepe, iki taraf arasında alınıp verildi, büyük kayıplara sebep oldu ve sonunda Türklerde kaldı. Bununla beraber Yunanlılar, ertesi gün, şiddetli bir saldırıya geçtiler. O gün “Yunan ordusunun kuşatmadan çok çevirmeye benzeyen hareketleri en son noktaya varmıştı”. Grup komutanlarının raporlarını da dikkate almış olan Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa, Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa’ya, orduyu daha gerilerde sağlam bir çizgiye çekerek savunmanın orada yapılmasını teklif etti ise de Fevzi Paşa bunu kabul etmemiş ve “Adım adım savunmakla başarılı sonuca varılacağını” söylemişti. Bunun üzerine Batı Cephesi Komutanı, “Gece yarısı yayımladığı emirle Grupların, bulundukları yerlerde savunmalarını” bildirdi
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:28   #92
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Halbuki, 27, 28 ve 29 Ağustos’da Türk kuvvetleri çok sıkışık bir duruma düşmüş ve yanlış düzenlendiği iddia olunan Türk savunma hattı, yer yer parçalanmıştı. Gerçekten yüz kilometre uzunluğundaki bu hat üzerinde yapılan savaşlarda, sol kanadaki Türk kuvvetleri, Ankara’nın 50 kilometre güneyine kadar itildi ve batıya doğru kurulmuş olan Tük cephesi, yön değiştirerek güneye döndü. Bunun üzerine bütün cephedeki Türk kuvvetleri biraz daha gerideki bir hatta alındı. Bundan umutlanan Yunanlılar 30 ve 31 Ağustos’da şiddetli ve başarılı saldırılarda bulundular. Fakat bu günden sonra Yunanlılar, Türk sol kanadına karşı giriştikleri taarruzdan vaz geçerek 1 Eylül’de Türk kuvvetlerinin sağ kanadı ile merkezine saldırdılar. 2 Eylül’de aynı hareket devam eti. Çal dağı Yunanlıların eline geçti. Türk kuvvetleri Çal dağının 500 – 1000 metre doğusundaki bir hatta çekildi ve bu suretle çok kritik bir durum ortaya çıktı. Şimdi Mustafa Kemal Paşa bile umudunu yitirmiş görünüyor, “Geri çekilme emri verip vermemekte tereddüd ediyordu”.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:28   #93
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ancak cephede umudunu kaybetmemiş ve zafere olan inancı sarsılmamış olan tek bir komutan vardı. herkesin güvenini kazanmış olan bu komutanın, o gece saat ikide Mustafa Kemal Paşa ile yaptığı bir telefon konuşması, sonucu nereye varacağı kestirilemeyen ve pek kanlı bir surette devam etmekte olan Sakarya meydan savaşının seyri üzerinde her halde büyük bir etki yapmıştı. Çünkü Mustafa Kemal Paşa’nın en sinirli halde bulunduğu ve neye karar vereceğini kestiremediği bu saatlerde, telefonun öteki ucundan Fevzi Paşa, durumun Türkler lehinde olduğunu ve Yunanlıların çekileceklerini bildiriyordu. Fevzi Paşa’nın görüşü isabetli idi. Çünkü Yunanlılar ertesi gün yani 3 Eylül’de sukunet içinde kaldılar. Gerçi 4 ve 5 Eylül’de de saldırılarını sürdürdüler. Fakat bu taarruzlar, büyük kayıplar verdirilmek suretiyle durduruldu. Bundan sonradır ki, “Taarruza devam kabiliyet ve kudretinden mahrum” kalmış ve bütün cephe üzerinde taarruzdan vazgeçerek savunma haline geçmişlerdi. Türk ordusu, onların savunmadaki direnme derecelerini yoklamak için, 6 Eylül’de bir taarruz yapmış ve bu hareketini 8 Eylül’de de tekrarlamıştı. Her iki taarruzda da başarı kazanıldığı için Türk komuta heyetince “Düşman ordusunun tepelenmesi zamanının geldiğine kanaat getirildi ve bu sebeple de 10 Eylül 1921’de “Beylikköprü şarkında” genel taarruza geçildi. Bu taarruzdaki başarı pek büyük olmuş ve düşman, mevzilerini bırakarak, Beylikköprü’ye doğru çekilmeye başlamıştı. 12 Eylül’de yapılan şiddetli taarruzdan sonra ise, morali büsbütün bozulan düşman birlikleri, “Artık muntazam bir ric’at manzarasını da kaybederek perişan bir halde bir an evvel nehrin garbına atılmaktan başka bir şey” düşünmedi.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:28   #94
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

13 Eylül 1921’de Sakarya’nın doğusunda artık Yunan kuvveti bulunmuyordu. Gerçekten 11 Eylül’de Yunan kolordularına, çekilmeleri için emir verilmişti. Bazı Yunan komutanları ve bu arada Sariyanis’in dediği gibi oyun kaybedilmiş ve 1683 tarihinde başlamış olan hayasız bir akının son kanlı ve korkunç dalgası, 1922 Eylül’ünde Sakarya’nın bu kesiminde kırılmıştı. Sözün kısası, uzun süreli ve büyük bir meydan savaşı kazanılmıştı. Bu sonucun alınmasına, Başkomutan’ın, “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın, her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz. Onun için küçük, büyük her cüz’i tam, bulunduğu mevzi’den atılabilir. Fakat küçük, büyük her cüz-i tam, ilk durabildiği noktada, tekrar düşmana karşı cephe teşkil edip muharebeye devam eder” prensibinin uygulanması ve istenilen noktada düşmanla savaşmak, “Evvela onu çarpmaya mecbur etmek ve çarptıkça kırmak” taktiği; Fevzi Paşa’nın “Muharebe meydanlarının hemen her noktasında gece ve gündüz hazır bulunmuş ve pek isabetli ve değerli tedbirlerini mahallinde gerekenlere tebliğ” etmiş olması; İsmet Paşa’nın “Yorulmaz bir azim ve iman ve faaliyetiyle gece gündüz harekatın ufak noktalarına varıncaya kadar nafiz” olması ve ordusunu fevkalade bir suretle sevk ve idare etmesi; Müdafaa-i Milliye Vekili Re’fet Paşa’nın, bu savaşın süresi boyunca “Ordunun ihtiyaç duyduğu her şeyi muvaffakiyetle ve zamanında” yetiştirmesi; öteki komutanların birbirleriyle “Müsabaka edercesine fedakarlık, kahramanlık ve dirayet” göstermeleri; Türk subaylarının ölümü hiçe sayarak ateş ve çeliğe karşı göğüslerini siper etmeleri; Türk erlerinin ise “Meth-ü senânın” çok üstündeki fedakarlıkları sebep olmuştur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:28   #95
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu savaşta Yunan ordusunun taarruz kudreti kırılmış ve üçte biri yok edilmişti. Yunan ordusunun daha sonra uğrayacağı büyük felaketin bir başlangıcı sayılan bu savaş, aynı zamanda, Yunan ordusu ile Yunan milletinin zafere olan inançlarını yok eden bir savaştır. Böyle olmakla beraber bu savaşın sonunda Yunan Kralı askerlerine hâlâ, “Düşmanın kalbine vurdunuz, esarette bulunan kardeşlerinizi kurtarmak için ve ecdadlarınızın (cedlerinizin, denmek lazımdır) şanlı eserler vücuda getirdiği memlekete yeniden medeniyet götürmek için kanınızı döktünüz, kıymetli olan kanınızı döktünüz” gibi yersiz sözler söylerken Başvekil Gounaris de ondan daha manalı konuşmuyordu. Fakat askerler, yenilmiş olduklarını kabul ediyor ve bunun için bazı sebepler gösteriyorlardı. General Papoulas, yenilmenin sebeplerini, Türk ağır toplarının çokluğunda ve üstünlüğünde buluyordu. Albay Bujac ise bu yenilginin sebeplerini Yunanlıların, “Kendi kuvvet ve vasıtalarına gurur ile güvenmelerine”, düşman kuvvetini daha aşağı bir değerde görmelerine ve Yunan ordusundaki komuta heyetinin yetersizliğine bağlamaktadır. Yunan Generali Xsenefon Stratikos ise “Gazi Kemal, etrafındaki zabitlerle Türkiye’nin son kalesini müdafaa etti; önüne geçilmez azm-ü irade ile onu kurtarmak istedi. Yunan faaliyetinin pek gerilmiş olan sinirleri Ankara önündeki sinirler karşısında tamamiyle gevşedi”… “Yunan azm ve iradesi, Kemal’in azm-ü iradesini daha kuvvetli görerek önünde baş eğdi” demektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:28   #96
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

12 Eylül 1921’de cepheden gönderilen bir telgraf, Ankara’ya zaferi müjdelemiş ve bu suretle Tanrı’nın, “Ehl-i Salîb’in asırlarca evvel ta’kib ettiği dini gayeleri ihya etmek için” kendisinin Hazret-i İsa tarafından memur edildiğini sanan Kral Constantin’e ve ordusuna değil, Türklere yardım ettiği anlaşılmıştı. Fakat düşmanın ordusunu gerektiği şekilde takip etmek mümkün olmadı. Çünkü Türk ordusunun “o günkü hali; durumu; şartları ve vasıtaları” buna müsait değildi. Ayrıca Yunanlılar, kendi ordularının “Pek o kadar ta’ciz edilmeden geri çekilebilmesini ve Eskişehir’le Afyonkarahisar önlerinde tedafüi bir cephe kurabilmesini, sırf geçilen yerlerin yakılması gibi vahşiyane bir taktiğe borçlu idiler”.
Kazanılan büyük zafer yurdun her yanında çeşitli surette kutlanırken, aynı zamanda birer milletvekili olan Fevzi (Çakmak) Paşa ile İsmet (İnönü) Paşa, 14 Eylül 1921’de Büyük Millet Meclisi Başkanlığına bir önerge vererek, Sakarya zaferinin büyük kahramanı Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’ya, Osmanlı imparatorluğunun en büyük askeri rütbesi olan Müşirlik rütbesiyle Gazilik unvanının verilmesini istediler. Bu isteği Meclis, 19 Eylül 1921 tarihinde yerine getirdi.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:29   #97
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sakarya Zaferinden Sonra Ankara, İ’tilâf Devletleri ve Yunanistan.
Türkiye’de Savaş Hazırlıkları ve Taarruz Plânı
Sakarya zaferinden sonraki iç ve dış olayları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür:
I- Sakarya zaferinden hemen sonra Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir ahenksizlik baş gösterdi, özellikle, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlık yetkisini sürdürmek için meclis’e sevkedilen kanun müzakereleri sırasında bazı milletvekillerinin muhalif tutum içine girdikleri görüldü. Gerçi kanun kabul edilerek Başkomutanlık süresi, 5 Kasım 1921’den itibaren üç ay daha uzatılmış oldu. Fakat muhalefet devam etti ve bir an geldi ki, “Ta’kîb olunan askeri siyaset nedir?” diye sorulan bir soru ile belirli bir hal aldı. Soruyu soranlar, “Behemahal muharebeye devam ile netice alınması mümkün müdür? Mümkün olmadığı ihtimaline nazaran, daha şimdiden başka tedbir ve çarelere” başvurmak ve “İçinde bulunduğumuz badireye nihayet vermek münasip olmaz mı?” demek istiyorlardı. Fakat Gazi Mustafa Kemal Paşa, bu meselenin ne hükümette ne de Grupta tartışılmasına izin verdi. Bundan dolayıdır ki, soruyu soranlar istifa ettiler.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:29   #98
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ancak Başkomutanlığın ve Genelkurmay Başkanlığının Ankara’da karargah kurmasını bile eleştiren muhalifleri, tatmin etmiş olmak için Mustafa Kemal Paşa, batılı devletlerin Türkiye hakkındaki gerçek düşüncelerini öğrenebilmek, Türk milli davasını onlara anlatabilmek ve o zamanki bir deyimle “Tenvir ve tenevvür maksadıyla”, Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) Beyi Avrupa’ya göndermeyi faydalı mütalea etmişti. Yusuf Kemal Bey, önce İstanbul’a uğrayacak, İstanbul Hükümeti Hariciye Nazırı İzzet Paşa ve arkadaşlarıyla, hatta gerçek bir istek gösterildiği takdirde, Padişahla görüşecek, Büyük Millet Meclisinin, Hilafet makamına olan bağlılığını muhafaza ettiğini ve edeceğini, söyleyecek, buna karşılık Padişahın, bu meclisi tanımasını isteyecekti. Bundan başka Yusuf Kemal Bey, İzzet Paşa ve arkadaşlarına “Aynı hedefe yürümeyi” ve işbirliği yapmayı teklif edecekti. 7 Şubat 1922’de Ankara’dan hareket eden ve 15 Şubatta, İngilizlerin hazırladığı özel bir trenle İstanbul’a varan Yusuf Kemal Bey’in orada geçirdiği günler içinde yaptığı konuşmalardan bir sonuç alamadığı ve İstanbul hükümetinin de kendi başına hareket etmeyi daha faydalı bulduğu görüldü. Gerçekten, bu sıralarda İngiltere’nin İstanbul’daki Yüksek Komiseri Sir Horace Rumbold, Osmanlı Hariciye, Nazırını (Dışişleri Bakanı) ziyaret ederek, “Lord Curzon’un kendisini kabule müheyya olduğunu” bildirmişti.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:29   #99
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu durum karşısında İstanbul Hükümeti işin gereğini düşünmüş ve bu davete katılmamayı sakıncalı gördüğü için, Ahmet izzet Paşa başkanlığında, “Mütareke Komisyonu reisi Ethem, kalem-i mahsus müdürü Haydar ve kâtip Kadri Beylerden” kurulan, bir heyetin hemen yola çıkarılmasını ve fakat “Ankara heyetiyle ahenk ve uygunluk sağlanmasına gayret edilmesini hal ve maslahata muvafık” görmüştü. Ahmed İzzet Paşa heyeti bu talimatla, kara yolundan, hemen Paris’e hareket etti. Anlaşılıyordu ki, İstanbul hâlâ kendini her şeyin üstünde görmekte, fakat milli menfaatları korumak üzere Ankara ile ahenk içinde bulunmayı da gerekli saymakta idi. Ancak onların tutumu Ankara’ca hoş karşılanmamış ve İstanbul’un yerilmesine sebep olmuştu. Öte yandan 7 Martta Marsilya’ya varan ve orada Franklin Bouillon ile görüşen Yusuf Kemal Bey, daha sonra Paris’te, Poinacaré ile de konuştuktan sonra Londra’ya gitmişti. Burada verdiği bir demeçte, “Ankara ile İstanbul arasında fikir birliği var. Ben yalnız İ’tilâf devlet adamlarıyla fikir teatisi için geldim” diyen Yusuf Kemal Bey, 16 Martta Lord Curzon ile de konuşmuştu. Fakat ne Poincaré ne de Lord Curzon, Türk milli davasını henüz kabul edecek halde değillerdi. Nitekim, Fransız devlet adamları, Türklere sempati göstermekle beraber, müttefikleriyle birlikte hareket etmeyi daha uygun buluyor ve bu sebeple de Misâk-ı Millîyi kabul ettiklerini açıkça söylemiyorlardı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 09:29   #100
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bununla beraber Türk askeri müşavirler, Fransa’dan, acele “Silah ve malzeme” elde etme teşebbüslerinde pek başarılı olmuşlardı. İngilizlere gelince onlar, bir Türk taarruzundan çekindikleri için, müttefikleriyle birlikte kendilerinin de, Yunanlıların Anadolu’dan ayrılmalarını esas itibariyle kabul ettiklerini, yakında Müttefik Devletler Dışişleri Bakanlarının toplanarak bu hususu karara bağlayacaklarını ve fakat her şeyden önce Türklerle Yunanlılar arasında bir mütarekenin imzalanması gerektiğini söylüyorlardı. Her ne kadar Yusuf Kemal Bey, “Konferansın evvela Anadolu’nun tahliyesine karar verip tarafeyne tebliğ etmesinin mütarekeden daha kuvvetli olacağını” söyledi ise de Lord Curzon, mütareke fikrinde ısrar etmişti. Anlaşılıyordu ki, sadece politik yollardan yürüyerek Türkiye meselesini halletmek mümkün değildi ve bunun böyle olduğunu daha önceden kestirmiş olan Mustafa Kemal Paşa, kurtuluşun kesin bir zafere bağlı olduğunu kabul ediyordu. Ancak muhalifleri böyle bir zafere şüpheli gözlerle bak4ıyorlardı. “Meclis müzakerelerinin hüsn-i cerayanını te’min” maksadiyla kurulmuş olan Müdafaa-i Hukuk Grubundan ayrılmış ve dıştaki bazı muhaliflerle birleşerek “İkinci Grub’u” kurmuş olan bu muhalifler ise gittikçe tehlikeli bir hal almışlardı. Özellikle bunlar, “Meclisde ordu aleyhinde bir cereyan vücûde” getirmek istiyorlardı.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 20:20 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580