![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #31 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1) Tam bağımsız bir Türk Hükümetinin kabulü ile bu hükümetin sınırlarının, Meriç ırmağına kadar Trakya’yı içine alması, doğuda Gürcistan ve Ermenistan devletlerinin sınırlarına, güneyde de Arap çoğunluğunun bulunduğu noktalara kadar uzanması ve Musul ile İskenderun, Halep, Antakya şehirlerinin bu sınırlar içinde kalması; 2) İstanbul’un güvenliğini bozmayacak şekilde Boğazlara bir serbestlik tanınması; 3) Kapitülasyonların kaldırılması. Bekir Sami Bey’e göre bir Kürdistan meselesi söz konusu olamazdı. Çünkü, Büyük Millet Meclisi içinde bulunan “Kürdistan vilayatı Meb’ûs-i muhteremlerinin de her vesile düştükçe söyledikleri veçhile”, Türklerle Kürtler “İnfikâk kabul etmez surette” birbirlerine “Rabt-ı mukadderat” etmişlerdi. Nitekim, bir Kürt meselesi olmadığına dair Van’dan ve daha bir çok yerlerden gelen telgraflar vardı. | ||
![]() |
|
![]() | #32 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 24 Şubat’ta Tevfik paşa, hasta olduğu için, toplantıya katılamadı. Onun adına Konferans’ta konuşan Reşid Paşa’nın, Ankara heyetiyle fikir birliğine vardıklarını bildirdikten sonra, Bekir Sami Bey’e söz verilmesini istemesi ve o konuşurken, “Bekir Sami Beyefendi bütün Türkiye namına söz söylüyor” demesi, İstanbul ile Ankara’nın, Türkiye meseleleri üzerinde anlaştıklarının bir işareti idi, aynı gün Ankara hey’eti adına, doktor Nihad Reşad Bey tarafından yapılan Fransızca bir konuşma ise, Türk da’vasını bütün açıklığı ile ortaya koyuyordu. Fakat ne Sadrazam Tevfik Paşa’nın hasta hali ve asil tavırları, ne doktor Nihad Reşad (Belger) Bey’in güzel bir Fransızca ile yaptığı açıklamalar, ne de İstanbul ve Ankara hey’etlerinin birleşmiş halde görünmeleri, Türkler lehine bir hakaret meydana getirdi. Çünkü İtalya ve Fransa Sévres Antlaşmasının kaldırılmasını değil, sadece bu antlaşma hükümlerinde bazı değişiklikler yapılmasını istiyorlardı. İngilizler ve Yunanlılar ise Sévres antlaşmasında herhangi bir değişikliğin yapılmasına kesin olarak karşı idiler. Bazı delegeler, Sévres adının bile değiştirilmesine taraftar olmuyorlardı. Bu düşüncede olanlar Türk delegelerine, “Biz Sévres ahidnamesini bir izzet-i nefs meselesi yaptık. Binaenaleyh ismi kat’iyyen tebdil ve tağyir edemeyiz. Bunu ber-vech-i peşin kabul ediniz. ondan sonra muahedenin mevadd-ı mündericesi hakkında sizinle münakaşa ve müşafehe edebiliriz” diyorlardı. Halbuki Bekir Sami Bey, “Misak-ı Milli”den fedakarlık yapılamayacağını, Anadolu’nun mutlaka boşaltılması ve Türkiye’ye, “Avrupa’da 1913 sınırlarının geri verilmesi” gerektiğini açıklamıştı. Türklere göre Sévres adının bir önemi yoktu, fakat bu antlaşmanın “Mevadd-ı mündericesi mutlaka Misak-ı MiIli’de münderiç bulunan esasata” uygun olarak değişmeli idi. Fakat, Türklerin Misak-ı Milli üzerinde ısrarla durmaları, Türkiye hakkındaki düşüncelerini değiştirmek istemeyen öteki delegeleri sinirlilik içinde gülümsetmiş hatta bunlardan birisinin “c’est ridicule” (Gülünç şey) demesine bile sebep olmuştu | ||
![]() |
![]() | #33 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bununla beraber delegeler, Doğu Trakya ile İzmir bölgesinde Müslüman ve Hıristiyan nüfusun tespiti için bir komisyon kurulmasını istediler, Bu teklifi Türk delegeleri kabul etmiş, Ankara red etmişti. Yunanlılar ise buna asla yanaşmamış1ar Çünkü, “Yeni Kral için Venizelos’un istihsal etmiş göründüğü şartlardan daha fena şartlar kabulü ma’nen imkansızdı”. İşte bu şartlar altında konferans, Sévres antlaşmasında bazı değişiklikler yaptı ve bir ay zarfında bunlara cevap verilmesi gereğini Türklere ve Yunanlılara duyurdu, Türk delegelerine verilen projeden anlaşıldığına göre Müttefiklerce Türkiye’nin “Cemiyyet-i Akvâm’a” girmesi kabul ediliyor; “Bazı kayıtlarla Türkiye’nin İstanbul’dan ihracına dair muahede’de mevcut” olan kayıt çıkarılıyor; Boğazlar Komisyonu’nun başkanlığı Türklere bırakılarak başkanın iki oy’a sahip olması esası kabul olunuyor; Türk jandarma ve yardımcı kıt’aları biraz fazlalaştırılıyor. Türkiye’de kalacak yabancı subayların sayısı azaltılıyor ve maliye komisyonuna da Türk Maliye Nazırı fahri başkan oluyordu. İzmir şehri ise bu projeye göre, Türk hazinesine bir miktar para ödenmek; Cemiyet-i Akvam tarafından atanacak bir Hıristiyan vali tarafından idare edilmek; İzmir vilayeti dahilindeki güvenlik, İ’tilâf Devletleri subaylarının idaresi altında çeşitli unsurlardan meydana gelecek bir jandarma kuvveti ile korunmak ve şehirde bir miktar Yunan askeri bulunmak şartıyla Türkiye’ye verilecekti, fakat, Türkler ve Yunanlılardan her biri beş yıl sonra bu idare tarzının değiştirilmesini Cemiyyet-i Akvamdan isteyebilecekti. Yine bu konferans’ta Müttefikler, Kürdistan için Türklere bazı haklar tanıyabileceklerini, Ermenistan sınırlarının ise “Cemiyyet-i Akvam’ın göndereceği bir komisyon” tarafından ta’yin edileceğini kabul ediyorlardı. | ||
![]() |
![]() | #34 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3 — Şimdiye kadar Türklerle ilgili meseleleri, haklı olsun veya olmasın, daima onların aleyhinde halletmeğe alışmış olan batılılar, bu defa da Londra konferansında vardıkları kararların Türkler tarafından benimsenmesini istemiş, aksi takdirde Sévres antlaşmasının zorla uygulanacağı tehdidinde bulunmuşlardı. Ancak, bunun sadece lafla olabileceğini de kabul etmiyorlardı. Bu sebeple Lloyd George’un özel Kalem Müdürü M. Kerr, daha 1 Mart 1921’de Yunan başbakanı ve Yunan askeri müşavirleri ile yaptığı görüşmede Yunan ordusunun malî bakımdan Anadolu harekâtını sonuna kadar devam ettiremeyeceğini söylemiş ve Londra konferansı bir sonuca varamadığı takdirde, Yunan Hükümetinin ne yapacağını sormuştu. Yunanlıların bu soruya verdikleri cevap gerçekten ilgi çekici idi. Çünkü bu cevaptan onların, Ankara’ya kadar gitmeği, bu yetmediği takdirde, Pontus kıyılarına asker çıkarmak, yerli Rum ve Ermenileri harekete geçirmek suretiyle, Sivas’a doğru ilerlemeyi planlaştırdıkları anlaşılıyordu. Ancak, böyle bir plan’ın uygulanabilmesi için üç aylık bir zamana ve bir milyar drahmi’ye ihtiyaç olduğu ileri sürülünce Yunan Genelkurmay ikinci Başkanı Sarıyanis 300 milyon drahmi harcandığı takdirde bir ay zarfında Ankara seferinin tamamlanabileceğini söylemişti. | ||
![]() |
![]() | #35 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bunun üzerine M. Kerr, Lloyd George’un Eskişehir -Afyon hattını işgale önem verdiğini ve bu hat tutulduğu takdirde Anadolu’daki Türk milli kuvvetinin sarsılacağı kanaatinde olduğunu söyledi. Yunanlılar bu işin, Londra’dan verilecek bir emirle altı günde gerçekleşebileceğini ifade etmişlerdi. Öte taraftan Londra Konferansı’nın bir sonuca bağlanamayacağını, daha müzakerelerin devam ettiği sıralarda anlamış olmalılardır ki, Fransız, İtalyan ye İngiliz devlet adamları Ankara hey’etinin başkanı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin Dışişleri Bakanı Bekir Sami Bey ile bazı meseleler üzerinde anlaştılar. Bunları aşağıdaki şekilde özetlemek mümkündür: A — Fransız basınının bir kısmı, Fransa Hükümeti’nin Türkiye hakkında uygulamakta olduğu politikayı yermeğe başladığı bu sıralarda Antep’de durum, Fransızlar lehine bir hal almış bulunuyordu. Çünkü onlar tarafından kuşatılmış bulunan bu şehirde yiyecek sıkıntısı o kadar artmıştı ki, 10 Ocak 1921’den itibaren, ekmek yapılan arpa un’una, “Yarı yarıya acı zerdali çekirdeği unu katılmaya başlanmıştı”. Durum yazı ile ve hatta düzenlenen bir açlık bildirisiyle her tarafa duyurulmuş olmasına rağmen Antep, hiç bir taraftan yardım alamadı. Bunun üzerine Milli komutan Özdemir Bey, 30-3l Ocak 1921 tarihinde, şehir çevresindeki düzenli birliklerle de anlaşarak, bir çıkış hareketi yapmayı kararlaştırdı; Fakat vakit geldiği halde dışarıdaki kuvvetler harekete geçmediler. Buna rağmen çıkış noktalarına kadar gelip yerleşmiş olan içteki kuvvetlerin geri çekilmesini uygun bulmayan Özdemir Bey, çıkış hareketini yalnız bunlarla yapmış ve düşman çemberini bir noktada parçalayarak dışarıya çıkmayı başarmıştı. Ancak savunma haltının her tarafında aynı fedakârlık gösterilmemiş, özellikle bir yerde hücuma bile kalkılmamıştı. | ||
![]() |
![]() | #36 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Onun için çıkış hareketi bütünü ile başarılı olmamış, milli kuvvetlerden çok kişi şehid düşmüş, bir çok kişi de yaralanmıştı. Bu bal şehir içinde büyük bir matemin meydana gelmesine ve açlıktan duyulan izdıraba bir yenisinin katılmasına sebep oldu. Öte taraftan, halkın moralinin bozulduğunu sezer. Fransızlar, 4 şubat 1921’de Antep halkına bir bildiri yayımladılar. Bu bildiride: 1) Şehir teslim olduğu takdirde ne halka ne de şehri şimdiye kadar savunmuş olanlara asla kötülük yapılmayacak, evler işgal olunmayacak ve Ermeniler Türk mahallelerine giremeyecekti. 2) Herkese hemen yiyecek dağıtılacak ve yaralılar tedavi altına alınacaklar 3) Herkes mallarını tasarruf edebilecek ve şehirde yağma yapılmayacaktır. 4) Esirler, karşılıklı olarak geri verilecektir’ deniliyordu. Fakat Fransızların bu bildirisine bir cevap verilmedi. Çünkü milli kuvvetler yeni bir çıkış hareketiyle kuşatma hattını yararak dışarı çıkma kararını almışlar ve bu iş için yine Antep dışındaki nizamiyye kuvvetleriyle anlaşmışlardı. 6 - 7 Şubat 1921 gecesi yapılacak olan bu hareket sırasında bazı aileler de dışarıya çıkacaklardı. | ||
![]() |
![]() | #37 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yeni çıkış hareketi tam vaktinde başladı ve kuşatma hattı yarılarak bir kısım kuvvetler ve aileler şehrin dışına çıktı. Ertesi gece yapılan ikinci bir hareket ile de “Hey’et-i merkeziyye” üyelerinden bazıları ile bir kısım savaşçı şehri terk ettiler. Fakat bu yüzden şehrin savunulması biraz daha zayıflamıştı. Zaten uzun süreden beri, yalnız başlarına .şehirlerini savunan Antepliler de artık savunma gücü de tükenmiş bulunuyordu. Fransızlar ise şehri, hâlâ insafsızca bombardıman etmekte idiler. Onun için şehrin ileri gelenleri 8 Şubat 1921 sabahı Şıh camiinde bir toplantı yaparak teslim olma kararı almış ve bu kararlarını, Franzsız komutanının isteğine uyarak, ka1eye beyaz bayrak çekmek suretiyle onlara bildirmişlerdi. Onun için 9 Şubatta iki taraf arasında konuşmalar başladı ve II maddelik bir teslim şartı düzenlendi. Bu şartnamede özet olarak: 1) Şehir Fransızlara teslim edilecek “Sévres antlaşması gereğince “Antep Sancağı’nın” Fransız mandasına girdiği kabul olunacaktır. 2) Jandarmalar ile askeri birliklere bağlı kişiler., savaş esiri kabul edilecek Kemalistler’in elinde bulunan Fransızlar bırakıldığı vakit bunlar da silahsız olarak serbest bırakılacaklardır 3) Antepli nizamiye askeriyle Antepli milisler, hüviyetleri tespit edildikten sonra, hemen serbest bırakılacak, fakat Antep köylerinden olan savaşçılar, köyleri teslim oluncaya kadar, savaş esiri sayılacaklardır. 4) Silahlar ve cephaneler Fransızlara teslim edilecektir. 5) Türk mahallelerinde yapılmış olan bütün “Tahkimat tahrib” edilecektir. 6) Silahlı Türkler ve Ermeniler, karşılıklı olarak birbirlerinin mahallelerine girmeyeceklerdir 7) Fransızların kontrolü altında yeniden bir Türk idaresi kurulacaktır. 8) Güvenlik için yeniden yerlilerden polis ve jandarma teşkil olunacaktır. 9) Antepli “Rüesâ-yi milliye ile müşevvikler affolunacak, şahsa ve dine” saygı gösterilecektir, deniliyordu. Aynı gün Fransızlar Arıtep’i işgal ettiler. Buna rağmen onlar, Güney ve Güneydoğu Anadolu’da bir yerleşme imkânının kolay, hatta mümkün olamayacağını ve Türklerle uzlaşmanın, Fransa’nın çıkarlarına daha uygun düşeceğini anlamış bulunuyorlardı. Bekir Sami Bey de, Londra Konferansından faydalı bir sonuç alınamayacağını anladığı için müttefiklerle ayrı ayrı anlaşmayı lüzumlu saydı ve 9 Mart 1921’de bir mukavele imzaladı. Bu mukavele gereğince: | ||
![]() |
![]() | #38 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| a- Fransızlarla yapılmakta olan savaş durdurulacak, b- Onların saflarında çarpışan çetelerin silahları onlar tarafından, Türk Mücâhitlerinin silahları da Ankara Hükümeti tarafından toplanacak, c- İki taraf arasında esirler değiştiri1ecek, d- Savaş bölgesindeki Türk zabıta kuvvetlerine Fransız subayları katılacak, e- Daha önce “Fransızlarca teşkil olunan zabıta muhafaza edilecek, f — Fransızlarca kullanılmış olan me’murlar makamlarında kalacak, | ||
![]() |
![]() | #39 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| g- Fransızların boşaltacakları yerlerle Kilikya, Adana, Elazığ, Diyarbakır ve Sivas illerinin ekonomik gelişmesi için gerekli teşebbüslerde, o iş yerli sermaye veya hükümetçe yapı1madığı takdirde, “Fransızlara rücban hakkı” tanınacak ve Ergani ma’den imtiyazı da onlara bırakı1ac. Yine bu mukaveleye göre Payas’ın hemen güneyinden başlayan Türkiye - Suriye sınırı, Meydanıekbez Suriye’de kalmak suretiyle, Çobanbey istasyonuna varıyor oradan itibaren Nusaybin’e kadar demiryolu Türkiye’de kalmak üzere doğuda Fırat’a varıyordu. İskenderun bölgesinde Fransızlar hususi bir idare (Un régime administratif spécial) ile buradaki Türklerin kültürleri gelişmesi hususunda her türlü kolaylığı göstermeyi kabul ediyorlardı. Fakat, öteden beri kabul edilmiş olan prensiplere aykırı düşen ve Bekir Sami Bey’in kimseye danışmadan imzaladığı bu mukaveleyi, Türkiye Büyük Millet Meclisi reddetti. Buna rağmen Fransız Türklerle yeniden bir anlaşma yapmayı lüzumlu saydılar ve Ankara Hükümetinin bu husustaki görüsünü anlamak üzere, Franklin Bouillon’u, resmi olmayarak Ankara’ya gönderdiler. 9 Haziran 1921’de Ankara’ya gelen Bouillon, 13 Haziran’da konuşmalara başladı. Bu konuşmalarda Mustafa Kemal Paşa, Türkler için “Nokta-i hareketin Misak-ı Milli muhteviyatı” olduğunu söyledi. | ||
![]() |
![]() | #40 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| . Buna karşı Bouillon, Bekir Sami. Bey ile yapılan anlaşmanın esas olarak ele alınmasını, bu arada Misak-ı Milli’ye aykırı düşen noktalar üzerinde tartışma yapılmasını ileri sürdü. Fakat Mustafa Kemal Paşa’nın ısrarı karşısında Misak-ı Milli’yi okuyup anlamak için konuşmaların geri bırakılmasını istedi. Bu sebeple Misak-ı Milli’nin maddeleri teker teker kendisine okundu, açıklandı. Üzerinde en çok durulan mesele kapitülâsyonların kaldırılması ve Türkiye’nin tamamıyla özerk bir hale gelmesi meselesi idi. Ankara “Siyasi mâli, adli, askeri, harsi ve ilâ... her hususta istiklâl-i tam ve serbesti-i tam” istiyor, “Bunu te’min ve istihsal etmeden sulh ve sükuna mazhar” olunacağına inanmıyordu. İşte bu önemli meseleler yüzünden konuşmalar pek çetin oldu ve sonunda Bouillon, “Bunun zaman meselesi olduğu kanaatini izhar etti”. Bir ara müzâkerelere, Adana bölgesinde Yenice yakınındaki Kütüklü köyünde devam olunmuş, bu arada Ankara’ya gidip gelinmiş, fakat bir türlü bir uzlaşmaya varılamamış ve Franklin Bouillon Fransa’ya dönmüştü. Bu sıralarda Türkler lehine bazı olaylar cereyan etti, 20/21 Haziran’da, küçük Türk kuvvetleri karşısında Fransızlar Zonguldak’ı Yunanlılar Adapazarı’nı, biraz sonra da İtalyanlar (5 Temmuz 1921’de) Antalya’yı terk ettiler. Ancak 5 Temmuz’da başlayan Yunan saldırısı hızlı bir gelişme göstermiş ve Türk ordusu Sakarya doğusuna çekilerek orada yaptığı savaş sonunda büyük bir zafer kazanmıştı. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |