|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
12-02-2007, 17:33 | #21 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bir Türk geleneği olarak da feth edilen şehir ve kalelerde lüzum görülen kiliseler camiye çevrilmiş ve ilk ezan okunup namaz kılındıktan sonra, Sen-Nicoles Kilisesi Sultan İbrahim adına “Hünkar Cami”, San- Franscesko Kilisesi Serdar adına “Yusuf Paşa Cami”, San-Sava Kilisesi Serdar Muavini Koca Musa Paşa adına "Musa Paşa Cami”sine çevrilmiştir. Silahdarlıktan Kaptan-ı Deryalığa terfi ettirilen Yusuf Paşa kumandasındaki Osmanlı ordusu Girit’te Hanya kalesini 54 gün süren bir kuşatmadan sonra Hicri 1055-Miladi 1645 yılında feth etmeyi başardı.(24) Öte yandan Hanya’nın feth edildiği haberini İstanbul’a bildirmek için kapıcılar Kethudası Hüseyin Ağaya gönderildi. Haberi alan Sultan İbrahim son derece sevinmiş ve İstanbul tarihi günlerinden birini yaşamıştır. Girit uğrunda şehit olanlar için dualar edildiği gibi gaziler içinde destanlar düzülmüştür. Yusuf Paşa 20 Kasım 1645 yılında Serdar-ı Ekrem olarak iki kadırgası ile İstanbul’a gelmiş ve doğruca padişahın huzuruna çıkıp etek öptükten sonra, zaferi birde kendisi müjdelemiştir. Padişahta Yusuf Paşaya iltifatlarda bulundu ve tebrik etti. | ||
|
12-02-2007, 17:33 | #22 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Öte yandan Girit seferine pek taraftar olmayan Sadrazam Semin Mehmet Paşa, Yusuf Paşayı bu başarısından ve yerine geçeceğinden dolayı onu kıskanmıştı. Bu yüzden de padişahı Yusuf Paşanın Girit’te pek çok ganimet elde ettiğini ama İstanbul’a hiçbir şey getirmediği yolundaki telkinleriyle devamlı kışkırttı. Sultan İbrahim kriz geçirdiği bir dönemde de tarihin ibret sayfalarında Dürüst ve Cesur bir Komutan olan Yusuf Paşanın idam fermanı çıkmıştır. Girit’te büyük başarı göstererek “Hanya Fatihi” olarak tarih sayfalarında kalacak olan Yusuf Paşa, İstanbul’a gelişinin iki ay gibi süreden sonra idam edilmiştir. Girit’in fethi Osmanlı devletine çok pahalıya mal olmuştu. Başlangıçta elde edilen bu başarılar büyük ümit verdi. Ancak Venedik’in Çanakkale Boğazını ablukaya alması ve Osmanlı Devletinin Girit’e kuvvet göndermesine engel olmasından dolayı savaş uzamıştır. Lakin bozca ve Limni adalarını zapteden ve Çanakkale Boğazı’nı abluka altına alan Venedikliler, denizlerde kazandıkları bu üstünlüklere rağmen Osmanlı Devletini, ne Girit adasının fethinden vazgeçirmeye, nede güç bir durumda bulunan Girit’teki Türk kuvvetlerinin diğer kaleleri teker teker almasına engel olabildiler. | ||
12-02-2007, 17:33 | #23 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| b.Resmo’nun Fethi Hanya’nın fethinden sonra Girit Muhafızlığına tayin edilen Budin Beylerbeyi Gazi Deli Hüseyin Paşa, Girit’e gelir gelmez Hanya’nın etrafında hala direnen Kisomo, Apokorono veGranbosa gibi önemli kaleleri ele geçirdikten sonra Resmo’yu fethetmek için harekete geçti. Deli Hüseyin Paşanın her çarpışması zaferle sonuçlanıyordu. Bu çarpışmalar sonunda 10.000. kağır ev, 50 kilise ve 150 den fazla saray ve konak ile bezenmiş olan Resmo’yu daha sonra’da Milopotomo’yu zaptetmeyi başarmıştır. Resmo’nun fethi, Osmanlı devleti için büyük bir zaferdi. Deli Hüseyin Paşa, her zaman olduğu gibi askerlerinin önünde yalın kılıç ile saldırırken bu esnada başından yaralanmış, kanlar içinde kalmıştı. Fakat bu kahraman komutan hala “ileri, hücum...” diye haykırıyordu. 15 Kasım 1646 Perşembe günü Resmi kalesinin anahtarları Deli Hüseyin Paşaya verildi. Mağlup olan Venedikliler, bu kahraman Osmanlı Paşasının büyük yiğitliğini ve cesaretini alkışlamaktaydılar. Bir rivayete göre de, Venedikliler Deli Hüseyin Paşanın savaşlardaki, başarısına ve yiğitliliğine öylesine hayran kalmışlar, Onu at üstünde bir tablosunu yapmışlar ve Venediğe göndermişlerdir. | ||
12-02-2007, 17:34 | #24 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Resmo kalesinin fethide Hanya zaferi gibi İstanbul’da üç gün, üç gece şenliklerin düzenlenmesine sebep olmuştur. Deli Hüseyin Paşa de Resmo’da teslim olan Venediklileri serbest bırakmış, Kandiya kalesine gitmelerine müsaade etmiştir. c. Kandiya’nın Fethi Venedikliler bir yıl önce aldıkları Limni ve Bozcaadasını tekrar kaybettiler. Bu yüzden savaş Girit’te Kandiye kuşatması ile kilitlenmişti. Uzun bir süre kuşatma altında olan Kandiye de devamlı savaş, her savaşta Türklerin zaferleri ön plandaydı. Ancak Kandiye bir türlü zaptedilemiyordu. Çünkü kale en zayıf döneminde bile otuzbin asker ile korunuyordu. Öte yandan Türk, askerinin gösterdiği kahramanlık büyüktü. Çünkü İstanbul’dan yardımcı kuvvet ve yiyecek gelmiyordu. Bunun sonucu olarak ta muhasara uzuyor, kışın dondurucu soğuğuna ve düşmana karşı Türk askeri göğüs geriyordu. Bütün bu olumsuzlukları ortadan kaldırmak için Türkler, Kandiye yakınında İnâdiye denilen büyük bir kale yaparak burayı baskı altında tutmaya başladılar. | ||
12-02-2007, 17:34 | #25 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 19-20 Mayıs 1647 günü dörtbin kadar Venedikli askerin kaleden çıkıp, Türk kuvvetlerinin üzerine bir saldırı düzenlemesiyle büyük kanlı çarpışmaya sahne olmuş, düşman kuvvetlerinin ilk etapta binikiyüz kadarı kılıçtan geçirilmişti. Beş saat süren bu çarpışmada 3 tabya zaptedilmiş, 8 top, 500 tüfek ve pek çok mühimmat alınmıştı. Ancak Kandiye alınamamıştı. Yapılan bu mücadelede büyük kahramanlık sergileyen Türk askerinin yanı sıra Başkomutan Deli Hüseyin Paşanın gösterdiği yiğitlik anılmaya değerdi. Paşa,mücadele esmasında vücuduna iki yara almasına rağmen yılmak nedir bilmeyen bu gözü pek Türk komutanı yanındaki askerlerine yaralandığını belli etmemek için akan kanlarını mendili ile sildiği gibi savaş sona erdikten sonra da gizlice harp meydanında yaralarını sarmıştı. Kandiye Kalesine Türk akınları tekrar başladığı bir sıralarda Venedikliler teslim olmayı düşünmüşler, ancak beklenmeyen bir anda Yardıma gelen Venedik donanmasının sayesinde ümitleri kırılmış olan kale savunucuları tekrar dirilip, mücadeleye başlamışlardı. Osmanlı Devleti Avusturya ve Erdel meselesini istediği gibi hallettikten sonra, çok uzayan maddi ve manevi kayıplara yol açan Girit savaşına kesin bir çözüm getirmek amacıyla Sadrazam Fazıl Ahmet Paşa idaresinde büyük bir kuvveti adaya gönderdiler (1666) | ||
12-02-2007, 17:34 | #26 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hanya’ya 47 gemi ile gelen Fazıl Ahmet Paşa kuvvetlerine kısa zamanda İstanbul’dan 120 gemi daha katılmıştı.. Venedikliler bu defa ise; görülmemiş bir plan tatbik ediyorlardı. Türk ordusunu ve askerlerini dağıtıp bozguna uğratmak için karadan saatte 400 mermi atıyorlardı. Venedik Tarihleri, bu savaşı “Büyük kahramanlık” diye yazarlar. Ancak Serdar-ı Ekrem Fazıl Ahmet Paşa bu savaşı kazanmak için hiçbir fedakarlıktan çekinmemekte idi. Savaş 6 ay 21 gün sürmüş, Türkler sekizbin şehit vermişlerdi. Artık kış gelmiş Türk askeri ve komutanı toprak altında yaşıyordu. Padişah IV.Mehmet, Girit zaferi için hiçbir şeyi esirgemiyordu. Kış mevsiminde dört defa adaya Türk donanması asker ve mühimmat getirmişti. | ||
12-02-2007, 17:34 | #27 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Öte yandan Venedikliler Osmanlı devleti ile bir barış anlaşması yapmak istediklerini belirttiler ve Girit’in kendilerine bırakılması karşılığında Osmanlı devletine her yıl 20.000. Altın haraç vermeyi önerdiler. Serdar-ı Ekrem Fazıl Ahmet Paşa bu teklifi müzakereye bile gerek görmeden reddetti. Padişahın kararı kât’i idi, Girit fethedilecekti. Venedikliler bir yandan Osmanlı devletine bir barış ve sulh görüşmesi teklif ederken, diğer taraftanda Fransa’dan, Papalık’tan ve Malta’dan durmadan yardım alıyordu. Bu durum üzerine Türk ordusu Venediklilere karşı yeni bir taktik takip etmeye başladılar. Buna göre de Türkler, hergün 1000 el kumbarası yapıyor ve bu kumbaraları da düşmanın stratejik yerlerine fırlatıyorlardı. Böylece kale bedenlerinde gedikler açılıyordu. Buna benzer olaylar bir birini takip ettiği bir sırada Türk askerinden biri düşman cephaneliğine kadar sokulmuş ve cephaneliği havaya uçurmuştu. Düşman cephaneliğinde bulunan 20.000 kantar barut ve bilerce kumbaraların patlaması ile kale bedenlerinin yıkılmasına ve bir çok Venedik askerinin zayiatına sebep olduğu gibi Venediklilerin bütün maneviyatı kırılmıştı. | ||
12-02-2007, 17:34 | #28 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1 Haziran 1669 yılında Fransız kuvvetleri Kandiye kalesinden çıkarak Türk ordusuna karşı hücuma geçti. Bu saldırı Venedikliler için son saldırı idi. Ellerinde kumbaralarla bekleyen Türk askerleri, Fransız askerlerinin ateş açmasına imkan vermeden onları dağıtmayı başardılar. Artık Türk askerlerinin son ihtarı idi. Venedikliler için artık iki yol kalmıştı. Ya teslim olmak, ya da ölmekti. Osmanlı kuvvetleri, fazıl Ahmet Paşa kumandası altında kuşatılan Kandiye kalesi ikibuçuk yıl sonra teslim olayı kabul etmiştir. Venediklilerin 13 yıldır Kıbrıs Valisi ve komutanı olan Francesco Morosimi teslim kararını bildirdi ve (6 Eylül 1669)’da sekiz maddelik bir sulh anlaşması imzalandı. Sulh anlaşmasına göre, Kandiye kalesi bütün silahları ve mühimmatı ile teslim oluyordu. Sadece Carabusa, Suda ve Spinaloğne kaleleri Venediklilere kalıyordu. Girit adasının fethi Osmanlı devletine çok pahalıya mal olmuştur. Öyleki, Girit 130.000 şehit kanı ile sulanarak, Türk hakimiyetine girmiştir. | ||
12-02-2007, 17:34 | #29 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Venedikliler ile yapılan bu anlaşmadan bir müddet sonra Venediklilere Girit’te bırakılan Carabusa, kalesi 1692’de Suda ve Spinoloğne kaleleride 1715 yılında Venedik’e karşı açılan Mora Seferi sırasında feth edildi. Kandiya’nın ilk kuşatılması 1647 yılı 7 Temmuz günü başlatılmasından teslim oluşuna kadar Venedikliler kaleyi 22 yıl 1 ay, 29 gün Türk ordusu karşısında durabilmişlerdi. (33) Girit’in Osmanlı devleti tarafından fethi gerçekleştikten sonra bütün Avrupa Hıristiyan devletlerini, adeta “din birliği” etrafında toplamıştı. Asırlarca birbirleri ile boğuşan, birbirlerini kırıp geçiren, durmadan kan döken devletleri katolik, ortodoks hatta protestan olsun Müslümanlara karşı önce bir “ düşmanlık havası” yaratmaya başlamışlardı. Bunun neticesi olarak ta “mukaddes ittifak” kurulmuştu. | ||
12-02-2007, 17:35 | #30 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Avrupa’da Müslüman Türklere karşı böyle bir zihniyet oluşurken, Osmanlı devleti de III. Ahmet’in Lâle Devrini yaşıyordu. Osmanlı devleti 1715 yılından sonra Girit adasını merkezi Kandiye olmak üzere imtiyazlı bir eyalet haline getirdi ve Kandiye, Hanya ve Resmo sancaklarına ayrıldı. İlk iki sancağa gönderilen muhafızlar vezirlik rütbesini haiz olmakla birlikte bazen Hanya muhafızlığına miri miranlar ve Resmo’ya da vezirler tayin ediliyordu. Hatta bu sancaklardan ikisinin veya üçünün idaresinin tek bir kişinin uhdesinde birleştirildiği de oluyordu. Bilhassa Mora ihtilali esnasında her üç muhafızlık Kandiye Valisi Süleyman Paşa’nın uhdesinde birleştirilmiş ve bu tarihten itibaren bu usul uygulanmıştır. II. BÖLÜM A.GİRİT’İN ELDEN ÇIKMASI 1. Yunanistan’ın Faaliyetleri Mora’da ilan edilen Yunan istiklali sırasında Osmanlı devleti en zayıf devresinde idi. Rusya’nın sonu gelmez baskıları, Yeniçeri Ocağının kaldırılması sonucu iç isyanlar ve huzursuzluk son haddini bulmuştu. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 2 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 2 Misafir) | |
| |