![]() | |
| Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
| | #11 | ||
| Guest
Mesajlar: n/a
| Hemen koştum. Orta şekerli bir kahve yapıp getirdim. Daha kahveyi içmeden, --Senin tahammülün kalmamış, haydi git yat, arkadaşların gelsin!-- dedi. Söyleyecek hiçbir şey kalmamıştı. Sadece kekeleyerek, --Paşam, uyumadım. Kitap okurken içim geçmiş-- diyebildim. Gidip arkadaşları kaldırdım. Hizmeti devrettim ve yatmaya gittim. Akşam nöbet sırası yine bana gelmişti. Üçüncü gecedir ki, Atatürk gözünü kırpmıyordu. Kütüphanede yere serili bir ayı postunun üstüne uzanıyor ve çalışıyordu. Notların arasına gömülmüştü. Yerler tarih kitaplarıyla doluydu. Sadece duş yapıyor, kurulanıp tekrar odaya kapanıyordu. Yemeği bile kütüphaneye getiriyorduk. Yüzü hafifçe süzülmüş gibi geldi bana.-- (Granda, 1973:72-75). 2) Son derece cesurdu, ölümden bile korkmazdı. Özellikle savaş alanlarında gerek birliklerine ve ast komutanlarına, gerekse üst komutanlarına davranışları bunun kanıtları olarak anlatılır. Ayrıca, Bağımsızlık Savaşı'nı örgütlerken Ali Galip olayı ve Sivas'a gidişi, küçüklüğündeki savaş oyunlarında Asaf İlbay'ın anlattığı --baskın girişkenliği-- (Gençosman, Banoğlu, 1971:36), cesaret ögesini kişisel niteliği ile birlikte, toplumsal ve askeri eylemlerinin bir simgesi yapmıştı. Mahmut Yesari bu niteliğinden dolayı onu --korku bilmeyen adam olarak tanıdım-- der. Onu tedavi eden ünlü hekim Mim Kemal, cesaretini kastederek, hastalığı sırasında --Ölüm ondan korktu-- demiştir. | ||
|
| Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
| Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |