|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
12-02-2007, 09:54 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu dönemde imparatorluğun doğu illerini tehdit ile başlayan Pers tehlikesi, İmparator Valerian'ın (253-260) esir düştüğü 260 yılındaki savaştan sonra ciddi boyutlara ulaşmış ve nihayet 256 yılında kent ilk defa Şapur I (Sapor I) tarafından işgal edilmiştir. 260 yılı Haziran ayı sonlarında kenti ikinci kere ele geçiren Persler, Antakya'yı yağma ederek yakıp yıktılar ve bir harabe haline getirdiler. Suriyeli esirleri İran'a götüren Şapur, orada kendi adına yaptırdığı Cünd-i Şapur kentine yerleştirdi. Suriyeliler'in İran'a götürülmelerinde, Romalı sanatkarlar ve Suriyeli yapı ustalarından, İran'da istifade edilmesi amacı da yer almakta idi. Perslere karşı kazanılan bir kaç başarı üzerine bağımsızlığını ilan eden Palmura Kraliçesi Zenobia, 268 yılında Antakya'yı işgal etti. Ancak bir kaç yıl sonra İmparator Aurelianus ile girişilen ve Zenobia'nın esir düşmesi ile sonuçlanan mücadeleyi takiben Antakya eski günlerine döndürülmesi ve bu olaylarda uğramış olduğu tahribatın giderilmesi amacıyla İmparator Probus (276-282) döneminde özel ilgi altına alındı.Antakya'yı bir kaç kere ziyaret etmiş olan İmparator Diocletian (284-305) döneminde, ada üzerindeki hipodroma bitişik (İstanbul ve Selanik'te olduğu gibi) muhteşem bir saray inşa edildi. | ||
|
12-02-2007, 09:54 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Başkent Roma'dan bu kadar uzaktaki bir kentte imparator için bir saray inşa edilmesi, imparatorluğun doğu sınırlarının korunmasında Antakya'ya ne kadar önem verdiğini göstermesi bakımından ilginçtir. Bu dönemde ayrıca kentte beş yeni hamam ile bir savaş araçları fabrikası ve zahire ambarları inşa edildi. İmparator Büyük Konstantin'in (Constantinus Magnus, 306-337) Antakya'da inşa ettirdiği en önemli yapı, 327 yılında başlayıp 341'de tamamlanmış olan sekizgen planlı, iki katlı büyük kilisedir (Domus Aurea). Üst katı kadınlara ait olan, zemini taş döşeli kilisenin, ahşap olan kubbesinin iç yüzü altın yaldızla tezyin edilmiş, içi heykellerle süslenmiş, sütunları parlak mermerlerden yapılmıştı. Altın Kilise adıyla anılan bu mabed muhtemelen ada üzerinde, imparator sarayına yakın bir yerde inşa edilmişti. İmparator yeni başkenti Constantinople'a konmak üzere, Antakya'dan bazı hayvan heykelleri götürmüştür. Büyük Konstantin dönemi imparatorluktaki eyaletler asarı ticaret yanında Hint ve Uzak Doğu ile ticaretin geliştiği, bu nedenle Antakya'da ve diğer Suriye kentlerinde refah seviyesinin yükseldiği yıllardır. Pers hükümdarı Şapur II.'nin 337 yılında Mezopotamya'ya saldırması ile yeniden alevlenen Pers tehdidi karşısında Antakya, İmparator Constantius II (337-361) ve sonra İmparator Julian (361-363) tarafından İran'a yapılan seferlerde bir üs olarak kullanılmıştır. Büyük Konstantin döneminde 327 yılında yapımı başlamış olan sekizgen kilise 341 yılında ibadete açılmıştır. | ||
12-02-2007, 09:54 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Antakya'nın yerini suyunu ve havasını çok seven Valens'in imparatorluğu döneminde (364-378), 365 tarihindeki zelzeleden zarar gören kentler arasında Antakya'da vergiden muaf tutulurken, kolonadlı caddelerin kesiştiği yerde Valers Forumu olarak bilinen meydan inşa edildi. Bir kısmı örtülü olan meydanın üstü açık bölümünü çevreleyen portiklerin sütunları salona mermerleri ile yapılmış, döşemesi mozaiklerle kaplanmış, meydanın ortasındaki sütunun üzerine imparatorun heykeli konmuştu. Ayrıca ada üzerindeki hipodrom civarında Valens adına bir de hamam inşa edilmiştir. İmparator Theodosius I (379-395) döneminde kentin yerleşim alanı büyütülmüş, adayı kente bağlayan köprü genişletilerek üstü örtülü hale getirilmiş, Commodus döneminde yapılmış olan güreş alanı (Plethrion) genişletilmiş, Daphne'de bir saray inşa edilirken, suları ve yeşillikleri ile ünlü Antakya'nın bu güzel sayfiye yerindeki selvi ağaçlarının kesimi yasaklanmıştır. Pagan mabetlerinin yıkımı kampanyası sonucu elde edilen malzeme ile köprüler, yollar ve su kemerleri onarılmıştır. Theodosius I'in ölümünden hemen sonra, Kafkaslar üzerinden gelerek Anadolu'yu istila eden Batı Hunlarının doğu bölümüne ait olan, Kursık ve Basık komutasındaki Hun atlıları Çukurova'yı istila ettikten sonra, Ortadoğu'nun en sağlam surları ile korunan Urfa ve Antakya kalelerini kuşatmışlar ancak bu kentleri zaptetmeden güneye inmişlerdir. | ||
12-02-2007, 09:54 | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İmparator Theodosius II (408-450) Antakya'nın imarına çok ilgi göstermiş bir imparatordu. İmparatoriçe Eudocia'nın Mudüs'e giderken Antakya'yı ziyaret etmesi şerefine heykeller dikilmiş, kentin büyümüş olması nedeniyle surlar, güney yönünde bir Roma mili kadar genişletilerek tahkim edilmiştir. Daphne'ye giden yolda Altın Kapı adı ile yeni bir kapı kent içinde inşa edilen bazilikalar (ki 439'da inşa edilenin içi altın mozaiklerle kaplı idi) bir stoa ve Hıristiyanlığın ilk yıllarında, Trajan döneminde Roma'ya gönderilerek orada vahşi hayvanlara parçalatılan piskopos Ighatius adına St Ignatius Kilisesi bu devirde yapılmış belli başlı yapılardır. Antakya'nın Kapılarından demir kapı (Bab-ı Hadid) Tam ekran için Tıklayınız... İmparaton Justinus I (518-527) dönemi ile bunu takip eden dönemler 458 depreminin arkasından kısa aralıklarla bir zincir halinde devam ederek Antakya'nın ikbal döneminin sonunu belirleyen büyük felaketlerin cereyan ettiği yıllardır. 525 yılı Ekim ayında kentte çıkan büyük bir yangın çok sayıda binanın kül olmasına ve çok sayıda insanın ölmesine neden olmuştur. Bundan bir yıl sonra, 526 senesi Mayıs ayının 29. günü akşama doğru vukubulan deprem, Malalas'a göre 250.000, Procopius'a göre 300.000 kişinin ölümüne neden olurken, kentin hemen tamamı tahrip olmuş, ayakta kalabilen yapılar da depremden sonra çıkan yangında kül olmuştur. Bu felaketin yol açtığı kargaşada halk kenti yağma etmiş, birbirlerini öldürmüş ve korkarak kenti terk etmiştir. Daphane ve Seleucia Pieria da bu depremden büyük ölçüde zarar görmüştür. İmparator tarafından kentin süratle imarı, su kemerleri, hamamlar ve köprülerin onarımı için büyük meblağlar gönderilmiştir. Müstakbel imparator Justinianus I ve Thedora bu felaket üzerine Antakya'da kiliseler, hamamlar, sarnıçlar ve imarethaneler yaptırarak kente olan ilgilerini ifade etmişlerdir. Theodora'nın yaptırdığı Archangel Kilisesi'nin sütunları, İstanbul'dan gönderilmiştir. İmparator Justinianus I (Büyük Justiniyen 527-565) döneminde felaketler arka arkaya devam ederek Antakya'nın sonunu hazırlamıştır. 21 Kasım 528'de başlayan depremde hemen hemen bütün yapılar ile surlar yıkılırken, 526 depreminden yıkılarak onarıma alınan bütün binalar da yerle bir olmuştur. Tanrının gazabının üzerlerinde olduğuna inanan halk kenti terk ederek dağlara kaçmıştır. Hacı Kürüş deresi (Antik Çağda Parmenius) üzerinde o çağlardan kalma Demir Kapı (Bab-ı Hadid) Tam ekran için Tıklayınız... | ||
12-02-2007, 09:55 | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu tarihlerde Perslerin imparatorluk sınırlarını tehdit eden akınlara başlamaları karşısında son depremlerin surlar üzerinde yaptığı büyük tahribat nedeniyle savunmanın zayıflamış olması Antakya halkının kenti terk ederek kıyılara doğru çekilmesine neden olmuştur. Nihayet, Suriye toprakları 540 yılı Haziran ayında Husrev I (Chosroes 591-579) orduları tarafından Akdeniz kıyısına kadar istila edilirken,Haleb ve Apameia ile birlikte imparatorluğun doğudaki en önemli askeri ve kültürel merkezi olan Antakya'da işgal edilmiştir. Husrev'in kenti işgalden vazgeçmesi karşılığı istemiş olduğu fidyenin verilmemiş olması nedeniyle kent yağma edilmiş, yağma bittikten sonra yakılmış, hayatta kalanlar esir edilerek İran'a götürülmüştür. Daha fazla tahribat yapmaması ve bölgeden çekilmesi karşılığı bir fidye ödenmesi neticesinde İran'a dönen Husrev, Antakya'dan elde ettiği ganimet ve aldığı fidye ile yeni bir kent kurmuş ve getirdiği esirleri buraya yerleştirmiştir. Son 10-15 yıl içinde kentin başına gelen bu zincirleme felaketler sonucu, kentin nüfusu bir hayli azaldığından, İmparator Justinianus tarafından imparatorluğun prestijinin tekrar kazanılması amacını hedef alan, kentin yeniden imarı da o ölçüde lyavaşlamıştır. Örneğin, kolonadlı caddenin genişliği yarıya inerken, uzunluğu azaltılmış olan surların başka yönlere yapılan ilaveler ile savunma gücü arttırılmıştır. Bunun yanında kente su getiren sistem ile kanalizasyon tesisatı elden geçirilirken,harap olan kiliseler ve umumi yapılar onarılmış, yenilerinin inşaasına başlanmıştır. Şiddetli yağmurlar sonucu gerek Parmenius Inmağı'ndan (Bugünkü adı Hacı Kürüş) gelen sel sularının ve molozların yaptığı zararı önlemek, gerekse Antakya'nın su sorununa çare olmak amacıyla bu ırmak üzerinde bir bent yaptırılarak suların kontrol altına alınması, eskiden beri kentin önemli dertlerinden biriydi. Bu görevi yapmakta olan Bab-ı Hadid (Demir Kapı) civarındaki surlarda Justinian devri örgü tekniğine rastlaması, bu imparator zamanında Bab-ı Hadid'de bazı çalışmalar yapıldığını göstermektedir. İmparator Justin II | ||
12-02-2007, 09:55 | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Pers istilasından iki yıl sonra Antakya'nın onarım faaliyeti devam ederken Mısır'da ortaya çıkan ve 542'de Antakya'ya ulaşan veba salgını, 551 Temmuz ayında vukubulan bir dizi deprem, 557 yılındaki bir başka deprem ve 560 yılındaki ikinci veba salgını, felaketler zincirinin diğer halkalarını oluşturmuştur. 561 yılında, Perslerle dana önce yapılmış olan barış antlaşması gereğinde verilmesi gereken yıllık verginin İmparator Justin II (565-578) döneminde ödenmemesi üzerine, 573 yılında Antakya varoşlarının Pers suvarileri tarafından yakılmasının ardından, 577 yılındaki depremde Daphne yerle bir olmuştur. İmparator Maurice Tiberius (582-602) döneminde, talihi tekrar parlamaya başlayan Antakya'da 588 yılı Ekim ayının son günü saat 21.00'de başlayan bir dizi depremden 60.000 kişi hayatını kaybederken çok sayıda yapı, bazılarının temelleri toprak üzerine çıkacak kadar ağır tahribata uğramış, Büyük Kilise ile aşağı surların üstündeki kulelerin tamamı yıkılırken, depremin neden olduğu yangınlar felaketi daha da arttırmıştır. Bu felaket sonunda kentin onarılması için, imparator para yardımı yapmıştır. 606-607 yıllarında Persler'in Suriye ve Ön Asya'ya yaptığı hücumlar, İmparator Heraclius (610-641) dönemine rastlayan 613 yılında imparatorluk ordusunun Antakya yakınında büyük bir yenilgiye uğraması ile devam etmiş ve kent tekrar Persler'in işgaline uğramıştır. Bu işgal içinde Suriye'nin de bulunduğu imparatorluğun doğu topraklarının 628 yılında Bizans'a iade edilmesine kadar devam etmiştir.İmparator Maurice Tiberius | ||
12-02-2007, 09:55 | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2.f. Arap İstilası ve yeni bir dönem Hz. Muhammed'in ölümünden bir kaç yıl sonra başlayan Arap fütuhatı, on yıl içinde İran'ın yanısıra Bizans'ın doğu eyaletlerini de Arap hakimiyeti altına aldı. Halife Ömer yönetimindeki Araplar'ın 634 yılından itibaren Bizans topraklarına girmesi ile başlayan Suriye ve Filistin'in istilası, Heraclius döneminde 20 Ağustos 636'da yapılan Yermük savaşında, Bizans kuvvetlerine karşı kazanılan zafer sonucu Kudüs'e kadar uzanırken, bu arada Antakya hicretin 17. yılında (Miladi Mart 638) Ebü Ubeyde bin Cerrah kuvvetlerine karşı kısa bir direnmeden sonra teslim oldu. Bu olay ile 9 asırdan bu yana devam eden ve Roma İmparatorluğu döneminde Doğunun Kraliçesi olarak anılan imparatorluğun doğu sınırında önemli bir askeri üs, bir kültür ve ticaret merkezi olan Antakya'nın tarihinde bir dönem kapanmış, asırlar boyu Roma ve Bizans kültürü yanında Hıristiyanlık ile yoğrulmuş olan mahalli özelliklerin İslam medeniyeti ile karışmasından meydana gelen bugünkü İslam kenti karakterinin oluşmasına neden olacak yeni ve uzun bir dönem açılmıştır. Antakya, bundan sonraki yüzyıllarda da, Hıristiyan alemi için cazibisini daima korumuş, tekrar ele geçirilerek eski günlere dönmesi, her zaman gerçekleşmesi arzulanan bir rüya olmuştur. Bu rüya bir asır tekrar Bizans ve iki sıra yakın bir süre Haçlı Prensliği hakimiyeti sayesinde kısmen de olsa hakikat haline gelmiştir. Araplar ile Bizans arasındaki ilişkilerde Antakya, tıpkı Roma-Pers ilişkilerinde olduğu gibi bir uç şehir olarak askeri önemini sürdürmüştür. Sugur adı ile anılan Arap-Bizans sınır kentleri arasında Antakya, Adana, Tarsus, Misis, Anazarba kent ve kaleleri, Arap topraklarının Suriye ucunu diğer adıyla Sugurü'ş-Şammiyye'yi oluşturmakta idiler. BİZANS VE ARAP HAKİMİYETİ DÖNEMİNDE TİCARİ HAYAT Antakya'nın son parlak yıllarını yaşadığı Bizans tarihinin en kudretli imparatorlarından biri olan İmparator Justinianus döneminde özellikle Suriye ve Filistin'de zanaat ve ticaret hayatında büyük bir canlılık yaşandı. Bu dönemde Avrupa ile Asya arasındaki mal akışında Akdeniz ticareti, Grek ve Suriyeli tüccarların elinde olup, ilişkilerindeki esas ağırlığı, Hindistan ve Çin ile yapılan ticaret teşkil ediyordu. Persler'in, Suriye ve Önasya'ya hakimiyetleri bu ticari faaliyetin büyük oranda aksamasına neden olmuştur. Doğunun lüks tüketim malları içinde ipek, Bizans'ın özellikle ihtiyaç duyduğu bir meta idi. Bizanslı casusların ipeğin üretim biçimini ve ipek böceğini gizlice Bizans'a getirmeleri, ipek üretiminin kısa sürede özellikle Antakya ve İstanbul'da parlak bir seviyeye ulaşmasına ve devletin en büyük gelir kaynağı haline gelmesine imkan vermiştir. Roma Çağında Suriye'nin siyasi ve kültür merkezi durumunda olan Antakya'nın bu görevini Arap hakimiyeti süresince Şam yüklendi. Hatta bu dönemde Arap fütuhatında kurulan ikinci derece önemi olan bazı askeri karargahlar bile (Cabiiye ve Dabık gibi) zaman içinde gelişerek birer kent haline gelirken, merkez durumundaki eski şehirleri geride bıraktılar. | ||
12-02-2007, 09:56 | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| IX-X. yüzyıllarda Şam ile beraber Harran ve Bağdat yanında, Halife Ömer zamanında inşa edilmiş olan Basra ve Küfe, Arap alemindeki ilim hayatının merkezleri haline gelirken Antakya eski ihtişamını kaybetti ve giderek islam aleminin küçük ve önemsiz bir kenti haline geldi. Bu çağda kentte inşa edilen yapılan, yeni kurulan mahalleler açılan sokaklar gibi imar faaliyeti olarak ifade edilebilecek çalışmalar hakkında Roma dönemindekine benzer şekilde detaylı bilgilere hemen hemen hiçbir kaynakta rastlanmamakta, askeri ve siyasi olaylar içinde Antakya, yeri geldikçe sadece isminden bahsedilen bir kent olarak yer almaktadır. Bunun sebebi, yüzyıllar içinde değişmiş olan koşullar nedeni ile kentin artık askeri, siyasi ve ekonomik bir merkez olma niteliğini eskiye nazaran bir hayli yitirmiş olmasıdır. Roma ve onu takip eden Bizans döneminde, asırlarca devam eden huzur ve emniyeti, tüccarların denizden ve karadan korkusuzca ticaret yapmalarına imkan verirken, VII. yüzyıldan itibaren başlayan Bizans-Pers mücadelesi ve hemen sonrasındaki Arap fütuhatı, bu bölgede yer alan kentlerdeki huzur ve emniyetin kalkmasına ve bunun tabi bir sonucu olarak ticari hayattaki canlılığın azalmasına neden olmuştur. | ||
12-02-2007, 09:56 | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Halbuki VII. yüzyılda Hindistan ve Çin'den gelen malları pazarlayan Suriyeli tüccarlara Akdeniz'in hemen her limanında İstanbul'da, İskenderiye'de ve hatta Marsilya ve Napoli'de rastlamak mümkündü. Batılı tacirler de doğunun cazip ürünlerini İskenderiye, Sur, Beyrut ve Antakya gibi Doğu Akdeniz kentlerinde kurulan pazarlarda kolaylıkla bulunabilmekte idiler. Bizans döneminde imparatorluğun en mamur ve zengin eyaletlerinden biri olan Suriye'nin merkezi Antakya'dan bahseden Procopius, kentin zenginliği, yüzölçümü, nüfusu, güzelliği ve anıtları ile doğudaki Roma kentlerinin başında geldiğinden bahseder. Antakya'nın 570 seneleri civarındaki lüksü ve ihtişamı karşısında S. Antonin Martyr, hayretler içinde kaldığını ifade etmiştir. X. yüzyılda doğudan gelerek Suriye'nin ticari merkezi durumunda olan Haleb'e varan emtianın bir kısmının Akdeniz'e ulaştırılmasında Antakya adeta bir antrepo görevi yapıyordu. Bu yüzyılda Arap tacirler ile batılı tacirler arasında mal değiş-tokuşunun yapıldığı önemli pazarlar arasında Antakya, Trabzon ve İskenderun yer almakta idi. Arap, Bizanslı ve Vedenikli tacirlerin yanısıra Yahudi tacirleri de Asi'nin denize kavuştuğu yerden Asya topraklarına girip Antakya ve Haleb'i geçerek Fırat yatağını Bağdat'a kadar izledikleri ve oradan Basra Körfezi yoluyla Hind Denizi'ne çıktıkları bilinmektedir. Bu seferlerde batıdan doğuya hadımlar, kadın ve erkek esirler, Bizans'tan ipek ve ipekli mamuller, kürkler ve kılıçlar, doğudan batıya misk, sarısabır, kafur, tarçın ve buna benzer ürünler sevketmekte idi. Abbasi Halifeliği hakimiyetindeki Antakya'da Halife Mutasım devrine rastlayan 840 yılında Bizanslıların, deniz yoluyla kenti basarak tacirleri soymaları ve halkı esir etmeleri üzerine Mutasım'ın emri ile bir kale inşa olundu. 865 yılında vukubulan büyük zelzele, Lazkiye ile birlikte Antakya'da da büyük zarara neden olurken, 1500 bina tahrip oldu ve surlar üzerindeki 90 kule yıkıldı. | ||
12-02-2007, 09:56 | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2.g. Yeniden Bizans Dönemi İslamlık ile savaşmayı bir nevi kutsal görev sayan ve hükümdarlığı dönemi, Bizans'ın askeri bakımdan en parlak devri sayılan Bizans imparatoru Nikephorus Phokas (963-949), 966 yılında Antakya surları önüne geldi, fakat bir şey yapamadan geri çekildi. 968 yılında ikinci kez Antakya üzerine yürüyen imparator, kenti kuşattı. Güçlü bir savunma karşısında kuşatmanın uzaması üzerine kendisi İstanbul'a döndü. Harekatı devam ettiren ordu kumandanları Petros Phocas ve Mikhail Burtzes, 28 Ekim 968'de Antakya'yı ele geçirdiler. Haleb'in de düşmesi ile üç asırdan fazla bir süredir müslüman hakimiyetinde kalan ve doğudaki patriklik merkezlerinin en önemlilerinden biri olan Antakya tekrar Bizans hakimiyetine girdi. kentin işgali sırasında geniş ölçüde kan döküldü. Esir alınan 20.000 kadar genç erkek ve kadın Bizans'a gönderildi. 1084 yılına kadar bir asırdan fazla süre devam edecek bu dönemdi Antakya, tekrar eski günlere döndürülme özlemi ve gayreti içinde büyük ilgi gördü. Aralarında bir ok atımı mesafe bulunan 400 kulenin yer aldığı muhteşem surlar, tamir ve takviye edildi. Kentin Halep çıkışındaki St. Paul kapısı ile Lazkiye yolu üzerinde Daphne çıkışındaki St. George kapısı ve Asi'yi geçen köprü ile bu yol üzerindeki St. Simeon kapısı onarıldı. Antakya Kalesi Tam ekran resim için Tıkayınız... | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |