![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #371 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Aslında, Mustafa Kemal Paşa'nın işin en başından beri, ülke çapında, kendiliğinden ortaya çıkan pek çok tepkiye yön verdiği açıktır. Bu konudaki en belirgin örneklerden biri, Kazım Özalp'ın anılarında görülür. Özalp şöyle anlatıyor: --Ayda bir kere, İzmir'in şimal mıntıkası cephelerinden ve cepheye yakın kazalardan gelen temsilciler, Balıkesir'de toplanırlardı. Bu toplantılarda muhtelif milli meseleler görüşülür ve mühim kararlar alınırdı. Anzavur çarpışmasından sonra 19.11.1919'da toplanan kongre, Anzavur'a karşı yapılan hareketi tasvip ile bu hareket sırasında gayret ve fedakarlık gösterenleri takdir etmişti. Aynı zamanda bu kongre heyeti, General Milne hattının kabul edilmeyeceğini ilan ile, cephelerde büyük çapta faaliyete geçilmesine ve bunun için de çok büyük bir miting yapılmasına karar almıştı. Üç gün devam eden bu kongrenin aldığı en mühim karar, Anadolu'daki Heyeti Temsiliye ile muhabere edilerek --Redd-i İlhak-- unvanının bundan sonra --Müdafaa-i Hukuk-- olarak değiştirilmesinin kabul edilmesidir. Bu suretle, bütün Anadolu'nun müşterek bir gaye uğrunda tek bir kitle halinde hareket ettiği ve bu mukaddes gayeye erişebilmek için Erzurum'dan İzmir'e kadar bütün memleket halkının aynı heyecanla mücadeleye atıldığı ilan edilmiş oluyordu. | ||
![]() |
|
![]() | #372 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu yüksek işbirliğinin, memleket içerisinde ve dışarısında bizim için ne kadar önemli olduğu ve kuvvetimizin değerini ne kadar çok arttırdığı açıktır. Bu zamana kadar milli harekatın karşısında olanlar, Anadolu'nun ikiye ayrılmış bulunduğu görüşündeydiler. Biz, bu kafada olanları büyük bir hayal kırıklığına uğrattık.-- (Özalp, 1971:75). Sivas Kongresi, Mustafa Kemal'e o güne dek düşlediği eylemi yapabilmesi için yasal yetkilerin de verildiği bir olay niteliği taşır. Nitekim, Velidedeoğlu da Erzurum ve Sivas Kongrelerini Milli Mücadele örgütlenmesinin yeni bir aşaması sayar (Velidedeoğlu, 1981:9). Sivas Kongresi ve İttihatçılar Mustafa Kemal Paşa'nın yaşamında örgüt dönemlerinden üçüncüsü olan Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak dönemi, Sivas Kongresi ile kapanıyordu. Bu dönem aslında denetimin kendi elinde olmadığı İttihatçı dönem ile bir hesaplaşmayı da içeriyordu. | ||
![]() |
![]() | #373 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İttihatçılar döneminde gerek partiyi, gerekse hükümeti denetlemek için yaptığı girişimler sonuçsuz kalınca bir süre sessiz kalmayı yeğ tutan Mustafa Kemal, Birinci Dünya Savaşı yenilgisinden sonra artık sırasının kendisine gelmiş olduğunun farkındaydı ( Mustafa Kemal Paşa'nın hükümete girme çabaları, Vahdettin'in Padişah olması ile hız kazanır. Veliahtlığından tanıdığı Vahdettin'i etkileyerek İmparatorluğu çıkmazdan kurtarmaya çalışır. Siyasal çözümler arama ve iktidara el koyma arzusu, aslında daha da erken başlar. Bir olayı kendi ağzından Asım Us şöyle anlatıyor: --Mustafa Kemal, Birinci Dünya Harbi'nde Çanakkale, İngiliz ve Fransız donanmaları tarafından zorlandığı zaman İstanbul'u kurtardıktan sonra bu kurtuluşun muvakkat olduğuna inanıyordu. Almanya'nın mağlup olacağına ve onun yanında Türkiye'nin de tehlikeye uğrayacağına kani bulunuyordu. Bunun için Almanya mağlup olmazdan önce Osmanlı Devleti'nin münferit sulh yapması çaresini düşünüyordu. Mustafa Kemal bir gün bu maksatla o zaman Bahriye Nazırı olan Cemal Paşa ile mülakat yapmış ve maksadını anlatmıştır. Cemal Paşa, bunun nasıl yapılabileceğini sorunca, --Benim elimde bir ordu var, düşmanı buradan kovan askerler icabederse İstanbul üzerine yürür, mesele halledilir,-- demiştir. Cemal Paşa, iptida buna muvafakat eder görünmüştür. Münferit sulh yapabilmek için bir hükümet değişikliği olacaktı. Yeni hükümette Cemal Paşa Sadrazam, Mustafa Kemal Harbiye Nazırı olacaktı. Bir idari inkılap yapılacaktı. Bu şekilde aralarında sözleştikten sonra Cemal Paşa korkmuş, verdiği sözden dönmüştür. Sözünden dönmekle beraber hadiseyi Harbiye Nazırı Enver Paşa'ya da duyurmuştur. Mustafa Kemal bundan çok sıkılmış, hatta hiddetini yenemeyerek, Cemal Paşa'yı düelloya davet etmiştir. Mustafa Kemal, Cemal Paşa'dan tarziye vermesini istiyor. Şartlarını söylüyor. Aksi takdirde rast geldiği yerde Cemal Paşa'yı vuracağını söylüyor. Hadise bu şekli alınca Enver Paşa da vaziyetten memnun olur. Gerek Mustafa Kemal'i, gerek Cemal Paşa'yı kendine rakip gördüğü için, her ikisinden de bu suretle kurtulacağını hesap ediyordu. Bu sırada Mustafa Kemal'in arkadaşı Fethi Bey araya giriyor. Cemal Paşa, Mustafa Kemal'e tarziye vermeye razı oluyor. Mustafa Kemal, Beyoğlu'nda Perapalas Oteli'ne geliyor. Muayyen bir saatte Cemal Paşa da orada bulunur. Mustafa Kemal'in tayin ettiği şartlar dairesinde kendisini kabul ediyor. | ||
![]() |
![]() | #374 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hadise bu suretle kapanıyor. Gazi, yukarıda not halinde kaydettiğim hatıralardan bahsettikten sonra kendisine şu suali sormuştum: --Paşam şayet Cemal Paşa verdiği sözde durmuş olsaydı ne yapacaktınız?-- Şu cevabı verdi: --Hükümeti değiştirecek, derhal İtilaf Devletleri ile iyi şartlar altında sulh yapacaktım. Bu suretle sonradan başımıza gelen felaketlerin önüne geçecektim. O zaman yalnız bir bela kalacaktı. O da saltanat ve sultanlar belası ve o belayı da mutlaka memleketin başından atacaktım. Fakat onu başka türlü bir tedbirle atacaktım.-- (Us, 966:32-33).). --Vatanı kurtarma-- görevi sırasında --İttihatçılık-- ve --İttihatçılar--, onun hem en büyük desteği, hem de en büyük kösteğiydi. En büyük desteğiydi, çünkü Bağımsızlık Savaşı'nın örgütlenmesi ancak siyasal bakımdan aktif kadroların desteğiyle olabilirdi ve bu kadrolar genellikle --İttihatçılar--dan oluşuyordu. Buna karşılık, İttihatçı-İtilafçı çatışması ve ayırımı topluma o denli işlemişti ki, Bağımsızlık Savaşı'nın bu gruplardan birinin tekelinde ya da en azından denetiminde olması, öteki grubun eyleme karşı tutum takınmasına yol açacaktı. Nitekim uzun süre, Mustafa Kemal'in İttihatçı olduğu propagandası etkin bir biçimde kullanılmıştı. | ||
![]() |
![]() | #375 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Oysa, gerçek tam tersineydi. Mustafa Kemal Paşa, çoktan --İttihatçılık-- dönemini kapamış, zaten hiçbir zaman denetleyemediği bu örgüte karşı olumsuz bir tutuma girmişti. İstanbul gazetelerinin de, Ulusal Bağımsızlık Savaşı'nı İttihatçılara mal etmesi üzerine, Sivas Kongresi'nde, kongreye bütün katılanlarca edilecek bir yemin kabul edildi. Bu yeminin metni şöyleydi: --Saadet ve selameti vatan ve milletten başka hiçbir maksadı şahsi takip etmeyeceğime, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ihyasına çalışmayacağıma, mevcut fırakı siyasiyeden hiçbirinin emeli siyasiyesine hadim olmayacağıma vallahi billahi...-- ( Bu yemini yalnız Mazhar Müfit Kansu etmemişti. Kendisinin Mustafa Kemal'in en yakın çalışma arkadaşlarından biri olduğunu düşünen ve içtenliğine inanan Kongre onu dışlamadı. Mazhar Müfit'in bu yemini etmeme gerekçesi, daha önce, İttihat ve Terakkiye ve her fırsatta, her sahada onun menfaatine çalışacağına yemin etmiş olmasıydı. Sivas Kongresi'nin ortamını belirtme bakımından, değerli tarihçi Uluğ İğdemir'in yayımladığı Sivas Kongresi tutanaklarından, bu yemin metninin ilk önerildiği biçimi ile sonradan değiştirilen ifadesine bakmak ilginç olacaktır. | ||
![]() |
![]() | #376 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 4 Eylül 1335 (1919) tarihinde yapılan birinci genel toplantıda önerilen yemin metni şöyle: --Makam-ı celil-i hilafet ve saltanata, islamiyete, devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek her türlü ihtirasat-ı şahsiye ve siyasiyeden ve fırkacılık amalinden münezzeh bir azm-ü iman ile çalışacağıma ve İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ihyasına çalışmayacağıma namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billah.-- (İğdemir. 1969:3). Daha sonra --hilafet ve saltanat-- sözleri çıkarılıyor ve İttihat ve Terakki'yi suçlayıcı ifadeler konuyor: --Saadet ve selamet-i vatan ve milletten başka kongrede hiçbir maksad-ı şahsi takip etmeyeceğime; vatanın bugün duçar olduğu mesaib ve felaketin müsebbibi bulunan İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ihyasına çalışmayacağıma ve mevcut fırak-ı siyasiyeden hiçbirisinin amal-i siyasiyesine hadim olmayacağıma vallahi, billahi.-- (İğdemir, 1969:18). Daha sonra, İttihat ve Terakki'nin yalnız adı bırakılarak, onu suçlayıcı ifadeler de yeminden çıkarılıyor (İğdemir, 1969:21).) (Kansu, 1966:219). Hiç kuşkusuz, bu durum, başında bulunduğu eylemi, bütün siyasal çekişmelerin üstünde tutmak ve ulusu, ardında yekvücut olarak birleştirmek isteyen Mustafa Kemal'in çok işine gelmişti. Böylece, hem kendi eyleminin bütünlüğünü sağlıyor, güç kazanıyor, hem de İttihat ve Terakki ile tarihsel hesabını görmüş oluyordu. Mustafa Kemal Paşa, Sivas Kongresi'nden sonra, İstanbul Meclis-i Mebusan'ı dağıtılana dek, ülkeyi Heyeti Temsiliye Başkanı olarak yönetmişti. İçinde komutanların da bulundukları bu heyet, günlük işlerle de, askeri ve siyasal konularla da uğraşıyordu (İğdemir, 1975 ve Baykal, 1974). | ||
![]() |
![]() | #377 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| IV-) DÖRDÜNCÜ DÖNEM: --TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ-- İstanbul Meclis-i Mebusanı'nın dağıtılmış olması, Mustafa Kemal Paşa'nın çok işine yaramıştı. O güne dek, sürekli biçimde tüm Anadolu için tek yönetimin temsilcisi olma savaşımında ve savında bulunan --Kuvay-ı Milliyeciler--, yalnız belli derneklerin biraraya gelmesi yoluyla değil, --Ulusal Meclis--i Anadolu'da toplama yoluyla da toplumun tek ve biricik temsilcisi olduklarını --dünya aleme-- ilan etmiş olacaklardı. İstanbul'daki Meclis işgalci güçler tarafından dağıtıldıktan sonra, Mustafa Kemal Paşa hemen Ankara'da bir Meclis toplama hazırlığına başladı. Daha önce belirtmiş olduğum gibi, bu Meclis'in seçimi, bugün alışageldiğimiz yöntemden oldukça farklıydı. Mustafa Kemal'in Meclis'in toplanmasıyla ilgili bildirisine dikkatle bakıldığında, seçilecek kişilerin --güvenilir ikinci seçmenler--ce seçilmesinin öngörüldüğü anlaşılır. --Heyeti Temsiliye-- adına imzaladığı bildiride, Mustafa Kemal seçimi yapacak olanları şöyle sıralıyordu: 1) Kazalardan çağrılacak olan ikinci seçmenler. 2) Liva merkezindeki ikinci seçmenler. 3) Liva idare meclisleri ve belediye meclisleri üyeleri. 4) Liva Müdafaa-i Hukuk İdare Heyeti üyeleri. 5) Vilayet merkez heyeti üyeleri, vilayet idare meclisi üyeleri ve belediye meclisi üyeleri. 6) Vilayet merkezi, merkez kazası ve merkeze bağlı kazaların ikinci seçmenleri. Bütün bu kişiler biraraya gelip toplanacaklar ve seçimi tek oturumda yapacaklardır. Görüldüğü gibi, Meclis'e seçilecek olanların seçim işlemi, genellikle, resmi niteliği olan kişilerce ve bir ölçüde Müdafaa-i Hukuk kuruluşlarının denetiminde yapılacaktı. Bildirinin Kolordu Komutanlıklarına da gönderilmiş olınası, bu seçim işinin önemli ölçüde denetim altında tutulduğunun bir işareti olarak alınabilir. | ||
![]() |
![]() | #378 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yeni Meclis'in toplanma kararı ve seçim genelgesi, İstanbul'un 16 Mart 1920'de işgalinden hemen üç gün sonra Anadolu'ya yayılmıştır. Bu tarih, Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışından tam on ay sonradır. On ayda, Mustafa Kemal Paşa gibi bir devrimcinin sivil ve asker yönetime egemen olmakta çok büyük bir güçlük çekmemiş olduğu düşünülebilir. Nitekim, kendisinin belirttiğine göre, Dersim, Malatya, Elaziz, Konya, Diyarbekir ve Trabzon dışındaki yerlerde, hiçbir güçlükle karşılaşılmadan seçimler yapılmış ve milletvekilleri Ankara'ya yollanmıştı. Mustafa Kemal Paşa, bu yerlerdeki direnişi, oralardaki --rüesayi memurini mülkiyeye-- bağlıyor ve halkın gerçeği anlar anlamaz, seçime katıldığını söylüyor (Atatürk, tarihsiz:427-428) . TBMM'de Başkanlık Sorunu Mustafa Kemal Paşa bir yandan --Heyeti Temsiliye-- Başkanı olarak, yeni Meclis'in toplanma çağrısını yapıyor, öte yandan da özellikle dış güçler karşısındaki meşruiyeti düşünerek, dağıtılan İstanbul Meclis-i Mebusan'ı Başkanı Celalettin Arif Bey'e aynı çağrıyı onaylatmak istiyordu. Aslında, işin en başında, İstanbul Meclisine başkan seçilmek istemesinin ardında böyle pratik nedenler de yatmaktaydı. Nitekim, daha o zaman, bunu açıkça Mazhar Müfit'e söylemişti (Kansu, 1968:566-567) . Oysa Celalettin Arif Bey, hiç oralı değildi. Henüz Düzce'de olan Celalettin Arif Bey ile yapılan telgraf haberleşmesi sonunda Mustafa Kemal durumu şöyle görüyordu: | ||
![]() |
![]() | #379 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Ben fevkalade selahiyeti haiz bir meclisin, Ankara'da içtimasına karar verirken bizim Kanunu Esasi'mizde böyle bir meclisin toplanabilmesine dair bir işaret olmadığını elbette bilirdim. Fakat kararımı verebilmek için böyle bir işaretin mevcudiyet ve ademi mevcudiyetini düşünmek, asla hatırıma gelmedi. Bundan başka, duçarı taarruz olan meclis azalarından kurtulabilenler ile vilayet ve elviye mecalisi idaresinden intihab olunacak ikişer aza ile birlikte Meclis-i Mebusan'ın yeniden, eski şekil ve mahiyetinde toplanmasını asla hatırıma getirmedim. Bilakis büsbütün başka mahiyet ve salahiyette, daimi bir meclis teşkil etmeyi ve bu meclisle tasavvur ettiğim inkılap safahatını beraber geçirmeyi düşündüm.(Atatürk,tarihsiz:425) . Bu satırlarından da açıkça anlaşıldığı gibi, Mustafa Kemal Paşa, devrimini yapmak için yeni bir Meclis kurmak ve buna dayanmak istiyordu. Kafasındaki asıl kurum ise, gerçek anlamıyla bir --Kurucu Meclis--ti. (Atatürk buna kendi deyimiyle Meclis-i Müessisan-- diyor.) Çünkü amaç, rejimi değiştirmektir. Model ise, Fransız Devrimi modelidir. | ||
![]() |
![]() | #380 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisi toplanınca yine, kimin başkan olacağı sorunu hemen gündeme gelir. Durum, Erzurum Kongresi'nden beri gözlenen durumdur: Birçok kişi, farklı nedenlerle, Mustafa Kemal'in başkanlığına karşı çıkmaktadır. İşin ilginç yönü, Mustafa Kemal'in buna karşı koyuş yönteminin eski taktikleriyle aynı oluşudur: İlk sözü alır, nesnel koşullar içinde önerdiği çözümleri ve yaptığı işleri gözler önüne serer, kendisinin doğal ve eylemli lider olduğunu vurgular. Ayrıca, kendine karşı alınan tutumları açıklayıp, bir anlamda, kendi seçmenlerinin yargıçlığına ve vatanperverliklerine sığınır. Yine ilk sözü alır Mustafa Kemal Paşa. Önce Ankara mebusu olarak söz aldığı halde, genel durum hakkında uzun açıklamalarda bulunur. Bu açıklamalarında vurguladığı nokta, izledikleri siyasetin --Milli Siyaset-- olduğudur. Mustafa Kemal Paşa, --milli siyaset--i, Panislamizm ve Panturanizm karşıtı olarak kullanmaktadır. Bir başka deyişle, gerek tarihsel, gerekse güncel koşullar çerçevesinde, o gün için her türlü yayılmacılığı ve serüvenciliği yadsımaktadır. --Bizim vuzuh ve kabiliyeti tatbikıye gördüğümüz mesleki, siyasi, milli siyasettir-- ifadesinin hemen ardından, hayalperestliğe karşı çıkmakta, --Tarihin ifadesi budur, ilmin, aklın, mantığın ifadesi böyledir.-- demektedir (Atatürk, tarihsiz:436). | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |