|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
07-02-2007, 10:45 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Sanatçı bakır levhanın yüzeyini zahmetle kazımak yerine levhayı mumla örtüyor, üstünü bir iğneyle çizdikten sonra, çizdiği yerlerde mumu kazıyıp bakırı açığa çıkarıyordu. Peşinden levhayı bir aside sokması, mumun kazındığı yerlerde bakırı aşındırıyordu. Çizimin bu yolda aktarıldığı levha, oyma baskıda kullanılıyordu. Bir asitli oymayı, tığ iğne oymadan ayırt edilmesinin tek yolu, çizgilerin incelenmesidir. Tığ iğnenin, çok zaman isteyen, zahmetli işiyle, asit baskıcının özgür ve oynak iğnesi arasında gözle görünür bir ayrım vardır.”[1] Remblrandt'dan günümüze, 300'den fazla asitle yedirme kazı resim çalışması kalmıştır. Rembrandt ilk devirlerinde sadece dağlama tekniğini kullanmıştır. Sonraları buna kuru kazı tekniği ilaveler yapmış,son dönemde ise desenlerinde kullandığı rahat ve coşkulu kalem darbelerini madeni levha üzerine kuru uçla işlemiştir. | ||
|
07-02-2007, 10:46 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Rembrandt'nın “İsa'nın Dinsel Öğüdü“ çalışmasında, İsa'nın etrafında toplanmış yoksul ve zavallılara dinsel öğütler verdiği görülür. Rembrandt'nın kalabalığı raslantısal gibi görünse de, uyumlu kümeler halindedir. Işık merkezi durumdadır ve resminde porteci olarak ürünün azaldığı görülmektedir. Bu devrin diğer önemli sayılabilecek ustalarından Heraules Sephers (1590-1640) Çukur baskı (İnteglio)’da renk ile denemeler yapan ilk sanatçıdır. Siyah mürekkep yerine boya kullanmış, kumaş, tuval fırça ile renkler ilave edilmiştir. Baskı tekniğinde de yeni ve değişik yöndemlerkullanarak bu tekniğin daha zengin ve boya resimle boy ölçüşür hale gelmesinde önemli katkısı olmuştur. Asitle yedirme ilginç denemeler yapmış, bu denemelerde kendi buluşu olan vernikler ve ince yağ tabakaları levhayı örtüp aside batırdığında yüzeydeki yağ, gelişi güzel yerlerden açılıyor ve boşalan alanlar asit tarafından kemirilip değişik efektlerde kompozisyonlar elde ediliyordu. 17. y.y’da İngiltere, Fransa ve Hollanda’da gelişen kazı resim okullarında baskı sanatına resmi çoğaltan ve taklit eden bir sanat dalı olarak bakıldığında gravürde resim etkisi yaratacak yöntemlerin aranmasına da devam edilmiştir. Yumuşak ve dolgun dokular sağlayan leke baskı (aquatint) ve siyah tarz (Mezotint) teknikleri de bu devirde başvurulup geliştirilen tekniklerdir. Mezotint tekniğini İngiltere‘ye ilk tanıtan kazı resim sanatçısı Prince Rupert’tir. Bu tekniğin ülkesinde çok benimsenip, baskı sanatında kullanılması, daha geliştirerek “İngiliz tarzı” (English Manner) adı ile tanınması bu sanatçı sayesinde olmuştur. | ||
07-02-2007, 10:46 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu zamanla gelişip bir çok sanatçı tarafından benimsenmesiyle yapılan baskı resimler; yağılı boya resim tadını veren, yumuşak fonlar kazandıran baskı resimler elde edilmiştir. Rengi, siyah-beyaz valörlere aktarabilme yöntemleri geliştikçe, fırça darbelerine kadar kopya etme olanağı doğmuş ve bunun sonucunda resmin bütün değerlerini metal levhaya aktarabilmek için birkaç levha yardımı ile renkli baskı yapma metodu gelişmiştir. Daha sonra bu yeniliklere renkli tozlama (color aquatint) tekniğinin katılması ile fotoğraf baskılarının verdiği değerlere yakın baskılar elde edilmiştir. Bu dönemde birkaç levha kullanarak renkli baskılar elde etmeyi başaran ilk sanatçılardan birisi de Jacoues Christophe Le Blond’ dur. 18. ve 19. yüzyıllarda kazı resim sanatı, asitle yedirme, siyah tarz, çeşitli kuru kazı ve yeni bulunan bir çeşit kalkık uçlu çelik kalem (burin) tekniklerinin üzerinde kullanıldığı büyük boyutlardaki metal levhalarla, yağlı boya resme çok benzeyen resimler yapılmış ancak bu tekniklerin hemen hepsi sadece resmi taklide yönelmişlerdir. Bu anlayışın dışına taşan, özgün çalışan Goya (1746-1828), Aquatint tekniğini en iyi kullanandır. Bu teknik çizgileri değil, gölgeli yerleri belirleyip leke oluşturan tekniktir. | ||
07-02-2007, 10:46 | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Goya bu yeni teknikle daha çok duygu ve tutkularını sistemlerini levhaya aktarmıştır. O, ünlü kutsal kitap öykülerini, tarihsel olayları yada günlük yaşam sahnelerini betimlememiştir. Dönemin toplumsal olayların, acımasızlığını, şiddeti, kişilere ve kitlelere yönelik işkenceleri, en çarpıcı şekilde levhaya aktarmış, duygu ve ifadeciliği bu baskılarla çoğaltmayı başarmıştır. Daha çok kitlelerin bilinçlenmesini dayanışma ve direnişi simgeleyen baskılar yapan sanatçıların başında gelir. Goya'nın bu asit oyması saplantısal düşlerinden birinin imgeleştirilmesidir. Goya savaşların ve insan çılgınlıklarının ezip durduğu yurdunun yazgısını mı düşünüyordu acaba? Yoksa bir şiirin oluşturulması gibi, yalnızca bir imge mi oluşturdu? Bu kanıya da devin büyüklüğü evlerin nokta gibi görünmesi ve devin, ayın aydınlattığı doğa görünümü üzerinde, kötü bir karabasan gibi oturuyor görünmesinden varıyoruz. | ||
07-02-2007, 10:46 | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İngiltere de William Blake (1757-1827) teknik yönden araştırmalar yapmış ve kazı resme yenilikler getirmiştir. Bu sanatçının bulduğu yenilik ve diğer sanatçılardan ayıran özellik, aside karşı dayanıklı bir sıvı ile deseni örttükten sonra çıplak olanları aside yedirdiğinde, biçimlerin rölyef etkisini bırakacak şekilde meydana gelmesidir. 19. y.y da fotoğraf tekniğinin bulunuşu ile halkın çoğaltma tekniğine karşı doğan ilgisizliği kazı resim sanatçılarını yeni arayışlara itmiştir. Bu yüzyılın sonunda bilim ve teknolojinin gelişmesi ve bilgiye verilen önem toplumlarda yeni değişimlere yol açmıştır. İnsanın yeni dünya değerlerine olan ilgi ve tutumunun değişmesi sanatçıları da etkilemiştir. Bu yeni oluşumlardan dolayı çağa ayak uyduramayan sanatçılar da olmuştur. 20 y.y'ın başlarında resmi tutarsız yallardan canlandırmaya başlamışlardır. | ||
07-02-2007, 10:46 | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu dönemde James Ensor (1960-1949) Pierre Auguste Reuoir (1841-1919) ve Georges Rouauit ( 1871- 1958) gibi usta sanatçıların çağın yeniliklerinden faydalanarak kendilerinin oluşturdukları sitillere çeşitli teknikler kullanarak kazı resim çalışmaları yapmışlardır. 20.'y.y ın başlarında Jacques Willon (1875-1963) gibi sanatçılar ise yeni uygulamalara yönelmişlerdir. Willon, modern kazı resmin öncüsü sayılmıştır. Fovizim ve Kübizmden etkilenen sanatçı 1910 da çizgi ağları ile kübist bir espas oluşturarak kazı ressamlarının halen kullandıkların çağdaş bir anlayış ve değişik bir espas anlayışı kazı resme uygulamıştır. Kazı resim sanatı son yüzyıllarda genellikle çoğaltma amacı için kullanılmış, baskıların çoğunlukla siyah-beyaz yapılması ve çoğaltılarak daha ucuza satılması, halkın gözünde onları, fakirlerin tablosu durumuna düşürmüştür. Yağlı boya ve diğer tekniklerle yapılan resimlerin kazı resimden daha üstün olduğuna inanılıyordu. İngiliz asıllı Stanley William Hayter gravür sanatçılarının grup halinde çalışarak kazı resimde yeni anlatım olanakları aramalarının faydalarına inanmış ve bu amaçla 1927 yılında Paris'te sonraları “Atölye 17” adı ile tanınacak olan atölyesini kurmuştur. Atölye 17'nin sanatçıları yukarıdaki anlayışa karşı çıkarak kazı resim tekniklerinin araştırılması ve geliştirilmesi halinde başlı başına bir sanat türü olabileceğini söylemişlerdir. Bu düşünceden hareketle sanatçılar 1953'te levha yüzeyinde çelik kalem ile valörlerin mekanik üretimini anlamsız bularak gerektiğinde yalnız bir yüzey sağlayabilecek bir yöntem olman yumuşak vernik üzerene doku yapma işlemine başlamışlardır. | ||
07-02-2007, 10:47 | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Atölye 17’nin sanatçılarından olan ve 20.y.y. kazı resmine teknik yönden büyük katkılarda bulunan Max Ernst değişik dokuları bir levhada toplayarak kolaj yöntemini uygulamıştır. Yine Atölye 17’nin sanatçıları aynı levhanın yüksek ve çukur olanaklarından faydalanarak renkli baskı yapmayı başarmışlardır. II. Dünya savaşı sırasında New York’a taşınan Atölye 17, 1950’de tekrar Paris’e dönmüştür. Alexander Calder, Jackson Pollack, Joan Miro, Max Ernst, Wierirada Silva, Alberto Giacometti gibi çeşitli uluslardan sanatçıların ve Hayter’in kazı resim sanatına getirdikleri en büyük yenilik renk veren elemanların içindeki yağ miktarlarından ve oyulan levhanın tümseklerinden faydalanılarak tek baskıda tek levha ile değişik renklerin bir arada kullanılması olmuştur. Sanatçıların içinde değişik tarzlarda duygularını ifade etme yolları doğmuştur. Deneme ve araştırmalara açık olan baskı sanatları günümüzün en önemli anlatım yollarından biri durumundadır. 02.12.1960 sonrası Viyana’da 1960 yılında yapılan “Uluslar arası Güzel Sanatlar Kongresi”nde özgünlükle ilgili olarak aşağıdaki kararlar alınmıştır: Özgün Baskılar: 1- Özgün baskılar yapan sanatçının, bakır kazıma, taş baskı ve diğerleri gibi çeşitli tekniklerle yaptığı eserlerinin her birini ve toplam baskı sayısını saptamak hakkı ve görevidir. | ||
07-02-2007, 10:47 | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1- Bir baskının özgün sayılabilmesi için üzerinde sanatçının imzasından başka, toplam baskı sayısı ve her yaprağın kaçıncı baskı olduğunun gösteren sayının imlenmiş olması gerekir. 2- Yukarıda belirtilen ilkeler özgün kalıbı sanatçısı tarafından tahta taş ve diğerleri gibi tekniğe uygun malzemeyi işleyerek yapılmış eserlerin baskıları için gereklidir. Bu ilkelere uymadan yapılan baskı resimler reprodüksiyon sayılır.[1] Bu koşullara uyma yönünde hangi olanakların bulunduğunu inceleyelim: 1. Sanatçı baskı resmin kalıbını kendi, yaratıcı gücü ile özgün baskı tekniklerinden birine uygun olarak yapar. Bu kalıptan kendisi toplam baskıyı yapar, imzalar, sayısal imzalar koyar. Sonra kalıbı bozar veya yok eder. Özgünlüğü belgelemede en ideal durum budur. Ancak kalıbı ortadan kaldırma ilkesine çok az uyulmaktadır.
| ||
07-02-2007, 10:47 | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
| ||
07-02-2007, 10:47 | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1. Bir basımevi sanatçının özgün baskı veya özgün çizgi veya boyama resimlerinden birinden fotomekanik reprodüksiyon yöntemlerinden yararlanarak aslının tıpkısı baskılarını yapar. Bu baskılar kopya veya faksim olarak değerlendirilirler. Bunlar da bir tür reprodüksiyon (.benzer baskı) olup üzgün baskı sayılmazlar.[1] “Son kırk yılın Alman Sanatında yer alan Gotthard Graubner, son kırk yılın sanatsal akımlarını, tarihsel ve çağdaş emeklerle kesinleşen, sanatsal inancıyla yorumlamaktadır. Işık,mekân ve renk, onun sanatsal ifadelerinin unsurlarını teşkil etmektedir.”[2] “Graubner; resimde olduğu gibi grafik baskıda da yaratısının odak noktasını tek bir tema oluşturur,bu onun renksiz aquatint tekniğiyle bile gerçekleştirebildiği resim yapma temasıdır. Burada da resimsel değerler, gri tonlarla kendilerini bildiren durumdadır. İzleyiciyi duyarlı kılmaya yönelik farklılaşan yüzey strüktürleri dinginlik yayarken transa geçici yada meditasyana yönelik bir tavır gerektirirler. İzleyici kendini basitçe resmin etkisine bırakmalıdır. Salt madde ve kendi ortamının bununla ilgili yansımasını anımsamak renkten tümüyle yoksun olunduğu bir durumda renge yönelik meditasyonlar niteliğindedir.”[3] | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |