|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
03-02-2007, 08:57 | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
|
EURO TAHVİL PİYASASI Avrupa Parasal Birliği ilk yılında bile tahvil piyasalarında kayda değer bir değişim yaşanmasına yol açmıştır. Özel şirketler tarafından çıkarılan tahvillerin tutarı büyük miktarda artarak merkezi hükümetler tarafından ihraç edilen tahvillerin tutarını aşmıştır. Kamu sektöründe yaşanan bu arz daralması APB’ne katılım için daha etkin kamu finansmanı politikaları gerektiren Maastricht kriterlerinin karşılanması nedeniyle doğal karşılanmalıdır. 1997 yılında GSYİH’nın %2.6’sı düzeyinde bulunan kamu açıkları 1998 yılında %2 seviyesine gerilemiştir. Bu oranın 1999’da %1.8 gerçekleşmesi tahmin edilmekte ve 2001 yılında %1.2’e kadar bir gerileme öngörülmektedir. Bu nedenle, kamu ihraçlarının payındaki bu düşüş eğiliminin devam etmesi beklenmektedir. Sonuç olarak, APB’ne dahil merkezi hükümetlerin tahvil borç stoğunun tüm hükümet borç stoğu içindeki payı 1998 sonundaki %52 seviyesinden 1999 sonunda %51 seviyesine gerilemiştir. Tahvil piyasasındaki ikinci eğilim şirketler tarafından yapılan ihraçların artması olmuştur. Kayda değer şekilde artan ihraç hacmi Avrupa piyasalarında kredi ürünlerinin yerleştiğini göstermektedir. Yatırımcılar kredi riskini değerlendirme kapasitelerini artırmışlardır. Varlığa dayalı menkul kıymet ve yüksek getirili tahvil piyasalarındaki gelişmeler, faiz oranlarının artması durumunda bile yatırımcıların fazladan getiriden vazgeçmeyeceklerini göstermektedir. 1999’un dördüncü çeyreği Euro’nun uluslararası önemini göstermesi açısından dönüm noktası olmuştur. Bu dönemde Euro cinsinden yapılan ihraçların toplam tutarı ABD Doları cinsinden ihraçların toplam tutarından %81 daha fazla gerçekleşmiştir (Euro ihraçları=162,963 milyon Euro, ABD Doları ihraçları=90,207 milyon Euro). Tüm yıl gözönüne alındığında, Euro cinsinden ihraçların toplam tutarı ABD Doları cinsinden ihraçların toplam tutarından %28 daha fazladır (Euro ihraçları=812,099 milyon Euro, ABD Doları ihraçları=634,612 milyon Euro). Euro cinsinden sermaye piyasaları 1999 yılında büyük adımlar atmıştır, ancak süreç hala devam etmektedir. Düzenleyici reformların bu piyasalarda önümüzdeki dönemde belirleyici olması beklenmektedir. Bu reformlar arasında özellikle ABD muhasebe standartı FAS 133 (Financial Accounting Standard 133) ve Avrupa Komisyonu Finansal Hizmetler Eylem Planı (FSAP, Financial Services Action Plan) önem arz etmektedir. Türev ürünlerin ve riskten korunma aktivitilerinin muhasebeleştirilmesi amacıyla çıkarılmış bulunan FAS 133 standardının Aralık 2000’den itibaren yürürlüğe girmesi beklenmektedir. Bu nedenle 2000 yılı volatiliteden kaçınmak isteyen birçok ABD şirketinin Avrupa Birliği aktivitilerinin finansmanı ile ilgili konuları revize etmeleri için önemli bir yıldır. Yeni standartların yürürlüğe girmesi sonrasında, ABD şirketlerinin oynak (volatil) karlardan kaçınmak amacıyla faiz oranından ne kadar taviz verebileceği hususu önem kazanmaktadır. Euro bölgesinin ABD şirketleri üzerindeki etkileşimi düşünüldüğünde (doğrudan yatırım veya ticari alacakların oynak Dolar karşılığının yarattığı sonuçlar), FAS 133 standartının AB’deki menkul kıymet piyasalarında bir değişime yol açması beklenmektedir. Kapasitesini gösteren Euro şirket tahvilleri piyasasında, yeni standarttan kaynaklanan ihtiyaçların karşılanmasına yönelik olarak büyük talep olacağı düşünülmektedir. Sermaye piyasalarının gelişiminde belirleyici olan diğer düzenleyici reform ise Avrupa Komisyonu’nunca hazırlanan mali hizmetlerde tek bir piyasanın yaratılmasına ilişkin Eylem Planı’dır. Söz konusu Eylem Planı Haziran 1999’daki Köln Zirvesinde Avrupa Konseyi’nce benimsenmiş olup başlıca unsurları şöyledir: | ||
|
03-02-2007, 08:57 | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| · Prospektüslerin üye ülkelerde kullanımında yaşanan zorlukların ortadan kaldırılması ki bu uygulama tek bir sermaye piyasası yaratılmasında önemli bir adımdır. · Uluslarası Muhasebe Standartlarının kullanımına izin verilmesi. Böylelikle kreditörlerin kredi değerliliği hesaplamalarında kolaylık sağlanacaktır. · Emeklilik Fonları için getirilen yatırım kısıtlamalarının rasyonelleşmesi ve ülkeler arası bazı faaliyetlerinin basite indirgenmesi. Bu önlem ile yeni ve büyük bir yatırımcı kitlesi yaratılması planlanmaktadır. · Teminatların ülkeler arası kullanımındaki yasal belirsizliklerin giderilmesi · Ülkeler arası yeniden yapılanma faaliyetlerinin basitleştirilmesi. Bu uygulama ile özel sektör aktiflerinin verimli bir şekilde kullanılması mümkün olacaktır. · Hayat Sigortası ve Emeklilik Fonları gibi mali ürünler çerçevesinde ülkeler arasında ortaya çıkan vergi uygulamalarındaki zorlukların hafifletilmesi. Alt para birimlerinin tamamen tedavülden kaldırılacağı 2002 tarihinde tamamlanacak olan Eylem Planı’nın katedeceği yol uzundur. Planın durum raporunun ilki Kasım ayında yayınlanmıştır. Planın yürürlüğe konulmasının üstünden az bir süre geçmesi nedeniyle sağlanan somut gelişmeler sınırlı olmuştur. Bu gelişmeler arasında yeralan emeklilik fonları ile ilgili tebliğ AB’deki en büyük yatırım potansiyelinin önünü açacak gerekli bir adımdır ve tüm Euro sermaye piyasasının gelişimini etkileyecektir. Bir diğer gelişme ise, banka denetimi konusunda faaliyet gösteren Basel Komitesi’nin ticari bankaların sermaye yeterliliği konusunda yayınladığı önerilerdir. Söz konusu önerilerin bu yıl sonuna kadar daha kesin bir hale gelmesi ve söz konusu önerilerin 2002 yılı sonuna kadar Eylem Planı’na dahil edilmesi planlanmaktadır. Söz konusu önerilerin tahvil piyasası açısından uygulamaları henüz kesin değildir. Yüksek kredi değerliliğine sahip özel sektör şirketleri için sermaye ağırlığı % 100’den % 20’ye düşecek olup, söz konusu şirketler halihazırda tahvil piyasasından fon temin edebilmektedir. Buna ilaveten, sadece 79 adet Avrupalı şirket Moody’s Derecelendirme Şirketi tarafından yüksek kategoride yer almaktadır. Kredi değerliliği B- veya altında olan şirketler için sermaye ağırlılığı %150 olarak önerilmektedir. Söz konusu durumun Avrupa’da “yüksek getirili” tahvillerin oluşumuna katkıda bulunması beklenmekte olup, bu uygulama ile kamu politikasının önceliğinden biri olan ve istihdamın arttırılmasına katkıda bulunan riskli şirketlere fon akışının arttırılması da sağlanmış olacaktır. Bununla birlikte, bankaların fon maliyetlerini yeniden gözden geçirmesi gündeme gelebilecektir. 2-3 Mayıs 1998 tarihleri arasında Avrupa Parasal Birliği’nde yer alan devletlerin Maliye Bakanları Avrupa Parasal Birliği’nde yer alacak dövizlerin sabit ikili oranlarını ilan etmişlerdir. APB’de yer alacak dövizlerin 31 Aralık 1998 tarihinde Euro karşısındaki sabit oranlarının belirlenmesinde söz konusu ikili oranlar kullanılmıştır. Ayrıca, Maastricht Anlaşması gereği 1 ECU 1 Euro’ya eşitlenerek değeri ilan edilmiş, ayrıca ulusal para birimlerinin Euro karşısındaki değeri geri dönülmez bir şekilde sabitlenmiştir. Söz konusu resmi sabit dönüşüm oranları aşağıdaki gibidir: | ||
03-02-2007, 08:57 | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Tablo 2: Euro’ya Dönüşen Dövizlerin Sabit Dönüşüm Oranları PARA BİRİMİ Son dönemde Euro’nun kamuoyunca algılanan en belirgin özelliği ABD Doları’na karşı değer kaybı olmuştur. ABD ekonomisinin şaşırtıcı derecede iyi performans gösterdiği bir dönemde yürürlüğe girmesi Euro’nun bir şanssızlığı olarak nitelendirilebilir.Euro’nun ABD Doları’na karşı değer kaybetmesi Euro’nun ticari kullanımının yeterince gelişememesinde etken olabilir. Euro bölgesi ülkelerin toplam dış ticaret hacminin ABD’nin toplam dış ticaretinden fazla olması nedeniyle Euro’nun kullanımının artması beklenmektedir. 1 Ocak 2002 tarihinde başlayacak olan APB’nin üçüncü aşamasında Euro’nun alt para birimlerinin tedavülden kaldırılması için planlanan sürenin altı aydan iki aya indirilmesi Kasım ayında yapılan Ekonomi Bakanları toplantısında kararlaştırılmıştır. 2000 yılı içerisinde Euro’nun kullanımı giderek artacak ve 2001 yılının sonlarına doğru AB içerisinde %100 seviyesine ulaşacaktır. Bu süreçte tüm dünyanın bu değişimden etkilenmesi ve ticari işlemlerini Euro’ya kaydırması da doğaldır. Bu arada, Euro sermaye piyasalarının gelişimine bağlı olarak Euro-Dolar eşitliğine dayanan bir denge kurulması beklenmektedir. SABİT DÖNÜŞÜM ORANI Alman Markı 1.955830 Belçika Frangı 40.339900 Lüksemburg Frangı 40.339900 İspanyol Pezetası 166.386000 Fransız Frangı 6.559570 İrlanda Lirası 0.787564 İtalyan Lireti 1936.270000 Hollanda Florini 2.203710 Avusturya Şilini 13.760300 Portekiz Esküdosu 200.482000 Fin Markkası 5.945730 | ||
03-02-2007, 08:57 | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| EURO SWAP PİYASASI Euro swap piyasasının 70 trilyon ABD Dolarlık dünya swap piyasasında önemli bir paya sahip olacağı ve büyüklük açısından Amerikan swap piyasası ile yarışacağı tahminlerinde bulunulmaktadır. Söz konusu piyasanın büyümesine neden olacak faktörlerden en önemlisi 11 ülkenin sermaye piyasalarının tek bir piyasa haline gelmiş olmasıdır. 11 ülkenin devlet, özel sektör ve diğer tahvil piyasalarının büyüklüğünün 7 trilyon ABD Doları civarında olduğu tahmin edilmektedir. ABD piyasalarının büyüklüğü ise 10 trilyon ABD Dolardır. ISDA tarafından yapılan açıklamaya göre, 102 ISDA üyesinin faiz ve döviz swapı ile faiz oranı opsiyonlarından oluşan faaliyet hacminin 1998 yılının birinci altı ayının sonunda 36.9 Trilyon ABD Doları olarak kaydedildiği, ikinci altı ayın sonunda bu tutarın 50.9 Trilyon ABD Doları’na ulaştığı belirtilmiştir. 1998 yılı sonu rakamı, 1997 yılı sonu rakamı olan 29 Trilyon ABD Doları ile karşılaştırıldığında % 76‘lık bir artışı ifade etmektedir. Euro’ya geçiş ile birlikte mevcut swap anlaşmalarında ortaya çıkabilecek belirsizliklerin giderilmesini teminen ISDA tarafından “APB Protokolü” hazırlanmıştır. Protokol “Ana Metin” ve “Sözleşmelerin Devamlılığı”, “Fiyat Kaynakları”, “Tanımlar”, “Ödemelerin Netleştirilmesi” ve “Tahvil Opsiyonları” gibi eklerden oluşmaktadır. Söz konusu protokol, 1132 kurum ve kuruluş tarafından imzalanmıştır. PİYASA STANDARTLARI Euro bölgesi ülkelerinde tek bir para birimi için kararlaştırılan ortak bir konvansiyonunun bulunmaması nedeniyle, ISDA (International Swap Dealers Association) ve bazı piyasa uzmanları kendi aralarında uzlaşarak piyasalar için bazı standartlar tavsiye etmişlerdir. Üzerinde mutabakata varılan standartlar şu şekildedir: Euro Para Piyasası Standartları · Gün Hesaplama Esası olarak “Gerçek Gün Sayısı/360” benimsenmiştir. · Hesap Kapatma Esası olarak Spot + 2 Gün Standardı benimsenmiştir. · İş günleri olarak TARGET iş günlerinin yaygınlaşmaya başlaması beklenmektedir. Euro Sermaye Piyasası Standartları · Gün hesaplama esası olarak önerilen “Gerçek Gün Sayısı/Gerçek Gün Sayısı” A.B.D ve Japonya hükümet tahvilleri piyasasında kullanılan konvansiyon ile aynıdır. Önerilen konvansiyon 30/360 esasına göre daha az hesaplama sıkıntısı yaratmaktadır. · Tahvil kotasyon esasının ondalık sisteme dayandırılması ile getiri hesaplamalarında daha doğru ve kesin bir sonuca ulaşılması beklenmektedir. · İş günleri hesaplamasında bundan böyle TARGET iş günlerinin kullanımı yaygınlaşmaya başlayacaktır. · Hesap kapatma esasında ise işlem yapılan tarih artı üç iş günü esası kabul edilmiştir. | ||
03-02-2007, 08:57 | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Euro Döviz Piyasası Standartları · Hesap Kapatma Esası olarak SPOT konvansiyonu benimsenmiştir.Buna göre işlem, mutabakatın sağlandığı tarihten iki sonra geçerli olmaktadır. · Döviz Kotasyonu’nda, belirsiz kotasyondan (örn.1 USD=X Ulusal Döviz Birimi) belirli kotasyona geçiş olmuştur. (1 Euro=X USD) · Avrupa Merkez Bankası, günlük bir referans oranı yayınlanmaya başlamıştır. Euro Swap Piyasası Standartları · Swapın değişken faiz ayağı için Gerçek gün sayısı/360 konvansiyonu, · Swapın sabit ayağı için 30/360 konvansiyonu, · İş günleri olarak TARGET iş günleri, · Faiz sabitleme dönemi için 2 gün sonraki sabitleme tarihi, · Kupon ödeme sıklığı olarak da yıllık ödeme. Bu konvansiyonların tek para birimi konusunda bir standart oluşturulmasına yardımcı olması beklenmektedir. Bunun yanısıra, mali bir sözleşmeye taraf olanların, gün hesaplanması veya diğer konvansiyonlar da dahil olmak üzere kendi koşullarını tespit edebileceği de prensipte kabul edilmektedir. Mevcut tahviller ve türev enstrümanların hepsinde yeni konvansiyonlara geçilmemesi durumunda, ortaya çıkabilecek yasal engeller ve riskin giderilmesinde yaşanabilecek uyumsuzluklar nedeniyle, mevcut konvansiyonların halen geri ödemesi yapılan finansal araçlarda muhafaza edilmesi tavsiye edilmektedir. | ||
03-02-2007, 08:58 | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| TEK PARAYA GEÇİŞİN TÜRKİYE’NİN DIŞ TİCARETİ VE REEL SEKTÖR ÜZERİNDEKİ OLASI ETKİLERİ 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren Avrupa Para Birliği’nin (APB) geçişin son aşaması başlamıştır. Bu tarihten itibaren mali ve ekonomik açıdan birbirinden farklılık gösteren 11 Avrupa Birliği (AB) üyesi ülke ulusal para politikası uygulamasındaki tüm yetkileri Avrupa Merkez Bankası’na devretmiştir. Ayrıca Parasal Birliğe katılan ülkelerin ulusal para birimleri ile Euro arasındaki kurlar geri dönülemez biçimde sabitlemiş ve ortak para birimi Euro mali piyasalarda kaydi olarak kullanmaya başlamıştır. Sadece bu açıdan Avrupa Para Birliği, 1946 yılında uygulanmaya başlanan ve 1971 yılında esnek kur sisteminin benimsenmesi ile sona eren Bretton Woods Sistemi’nden bu yana uluslararası para sisteminde yaşanan en önemli gelişmedir. Tek paraya geçiş, Parasal Birliğe katılan ülkelerin iktisadi politika rejimlerinde köklü bir değişiklik anlamına gelmektedir. Parasal Birlik alanında uygulanacak politikalar, Birliği oluşturan ülkelerin büyüklükleri, global ekonomiye yüksek entegrasyon dereceleri ile dünya üretimi ve uluslararası ticarette paylarının yüksek olması nedeniyle dünya ekonomisini önemli ölçüde etkileyecektir. Euro Alanını teşkil eden ülkelerin dünya ekonomisindeki payına bakıldığında, 1997 yılında Dünya toplam GSYİH’sının yüzde 18’nin Euro Alanı ülkeleri, diğer yüzde 18’nin ABD ve yüzde 11’nin Japonya tarafından üretildiği görülmektedir. Bu açıdan bakıldığında Euro Alanı, halihazırda ABD ile birlikte dünyadaki en önemli iki ekonomik güçten birisi durumundadır. Buna benzer bir durum dış ticaret açısından da söz konusudur. 1997 yılında dünya toplam ihracatının yüzde 20’si Euro Alanı ülkeleri, yüzde 16’sı ABD ve yüzde 10’nu Japonya tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye’nin Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği gerçekleştirmiş olması ve Avrupa Para Birliği ülkeleri ile yakın ekonomik ticari ve mali ilişkileri gözönüne alındığında, APB’nin Türkiye ekonomisi üzerinde yaratacağı etkilerin önemli düzeyde olacağı düşünülmektedir. Tek paraya geçişle birlikte, Türkiye’nin dış ticaretinin bir çok açıdan etkilenmesi söz konusudur. Euro Alanına dahil ülkelerden para ve maliye politikalarına daha sıkı bir disipilin gelmesi sonucunda faiz oranları üzerindeki yüksek risk priminin düşeceği beklentileri hakimdir. Baldwin, risk priminde yaşanacak yüzde 0.5’lik bir düşüşün uzun dönem AB toplam GSYİH’sında yüzde 5-10 arasında bir artışa yol açacağı vurgulamaktadır. Bu durumun sonucunda ortaya çıkacak gelir etkisi, rekabet gücünü muhafaza edebilen ve pazara yakın olabilen Türk firmalarının mevcut pazar paylarını artırabilmelerine olanak sağlayarak Türkiye’de reel sektör üzerinde olumlu etkide bulunabilecektir. Gerek para politikasının tek elden Avrupa Merkez Bankası tarafından yürütülecek olması, gerekse “İstikrar ve Büyüme Sözleşmesi” ile üye ülkelerde maliye politikalarının birbiriyle uyumlu bir hal alacak olmasıyla kamu maliyesinde yüksek bir disiplin sağlanacağı beklenmektedir. Söz konusu disiplin, katılımcı ülkelerin asimetrik şoklara olan hassasiyetlerinin azalmasını kolaylaştırıcı bir etkide bulunabilecektir. Euro’nun kulanılmaya başlanması ile birlikte uluslararası platformlarda borçlanma ve yatırımların finansmanı daha büyük önem kazanacak ve katılımcı ülkelerdeki devresel dalgalanmalar daha da yakınlaşabilecektir. | ||
03-02-2007, 08:58 | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Euro Alanı ülkelerinde devresel hareketlerin farklı safhalarının benzerlik derecesinin, Birlik Dışı ülkelerin reel ekonomilerine dış ticaret ilişkileri ve uluslararası piyasalar vasıtasıyla etkide bulunması kaçınılmazdır. Tek paraya geçiş öncesi farklı ülkelerdeki devresel hareketler normal zamanlarda üçüncü ülkeler üzerinde ortaya çıkabilecek bir şokun şiddetini hafifletici yönde etkide bulunabilecekken, Euro Alanı’nda ortaya çıkabilecek refah veya durgunluk hali üçüncü ülkeler açısından tek para öncesine nazaran daha bozucu bir şoka neden olabilecektir. Ortaya çıkabilecek şokun boyutu tabii olarak üçüncü ülkelerin Euro Alanı ülkelerine ticari ve mali açıdan bağımlılık derecesine bağlıdır. Türkiye, Euro Alanı ülkeleri ile dış ticaretin ve mali ilişkilerinin yoğun olması nedeniyle, Euro Alanı’ndaki devresel hareketlerden mevcut duruma nazaran daha fazla etkilenme ihtimali ile karşı karşıyadır. Bu nedenle Türkiye’nin dış ticaretinin ve buna bağlı olarak reel sektörün Euro Alanı’ndaki konjonktürel hareketlerden etkilenme olasılığı oldukça yüksektir. Her ne kadar Euro gerek uluslarası sermaye hareketleri, gerekse petrol fiyatlarının hızlı yükselişi nedeni ile enflasyonist baskıların ortaya çıkması sonucunda Dolar karşısında bir istikrara kavuşamamış olsa da Parasal Birliğin kurulmasındaki temel amaçlardan birinin fiyat istikrarının sağlanması ve kısa vadede Birlik içi ticaretin artırılması olduğu gözardı edilmemelidir. Euro’ya katılan ülkeler arasında kur riskinin ve uluslararası işlemlerde birden fazla para biriminin kullanılmasının yarattığı maliyetin Euro’nun somut olarak günlük hayata girmesi ile tümüyle ortadan kalkacak olması, ortak pazarın daha etkin çalışmasını sağlayacak ve mal ve hizmet sektörlerinin rekabet gücünün artmasına katkıda bulunacaktır. Tek para birimi sonucunda Birlik içerisinde daha dinamik ve rekabetçi bir pazarın ortaya çıkacak olması, orta vadede Türk firmaları, kendi pazar paylarını koruyabilmek ve hatta ihracatlarını arttırabilmek için Avrupalı firmalar ile ortaklık kurmak veya birleşmek durumunda kalacaklardır. Bir başka deyişle Euro’nun dolaylı olarak Türk özel sektörünün Avrupa özel sektörü ile entegrasyonu sağlanmış olacaktır. Kuvvetli bir Euro alanının yanında yer alacak olan Türkiye’nin gerek uluslararası ticaret, gerek uluslararası sermaye hareketleri, gerek dış borçlanma gerekse ekonomisini uzun vadede Avrupa Birliği normlarına uyumlu hale getirmesi konularında daha başarılı olacağı açıktır. | ||
03-02-2007, 08:58 | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Türkiye ve AB üyesi ülkeler arasındaki ticaret gözönüne alındığında dış ticaret açısından Euro’nun ABD Doları, Japon Yeni ve TL gibi para birimleri karşısındaki seyrine bağlı olacaktır. Euro’nun piyasalarda değer kazanması durumunda, APB ülkeleri ile ticarette ihracat gelirleri artarken, ithalat giderleri azalacaktır. Diğer taraftan gelir ve gider üzerindeki net etkiyi hesaplayabilmek için Türkiye’nin dış ticaret işlemlerinde kullandığı Dolar ve Yen gibi diğer para birimlerinin Euro karşısında değer yitirmesinin ortaya çıkaracağı durumu da gözönüne almak gereklidir. Diğer taraftan, Euro Alanı’na dahil ülkelerde para ve maliye politikalarına daha sıkı bir disiplin gelmesi sonucunda faiz oranları üzerindeki risk priminin düşeceği beklentileri hakimdir. Risk priminde meydana gelecek düşüşün yatırımlar, büyüme ve refah düzeyi üzerindeki pozitif bir etkide bulunması beklenebilir. Bu durum Türk mallarına Euro Alanı’nda ortaya çıkacak talep artışını karşılamak için yeni olanaklar sunarken, yeni yatırım alternatiflerini de beraberinde getirmektedir. Bu nedenle, Türk firmalarının hedeflerini yeniden gözden geçirmesi, yeni pazarlama ve satış stratejileri uygulamaları rekabet güçlerini artıracaktır. Avrupa Para Birliği’ne geçişle birlikte üye ülkelerin enflasyon ve faiz oranlarında ortaya çıkacak düşüşün yatırım ve tüketim harcamaları üzerinde olumlu bir etki yapması, Türk firmalarına artacak talebi karşılamak için yeni olanaklar sunmaktadır. Bu aşamada sektörlerin rekabet güçlerini arttırılması için sektörel bazda reformların ve düzenlemelerin yapılması gerekecektir. Ayrıca, bu bağlamda teşvik sisteminin yeniden gözden geçirilmesi gerekebilecektir. Bilindiği üzere Euro Alanı ülkelerinde üretimde etkinlik artışı olacağı, faktör verimliliğinin artacağı, birçok firmanın sektörel bazda uzmanlaşmaya gideceği kanısı hakimdir. Ayrıca, Avrupa’lı şirket birleşmelerinin hız kazanacağı, bunun neticesinde Avrupa’lı şirketlerin rekabet güçlerinin daha artacağı beklenmektedir. Dolayısıyla Türk firmalarının Euro Alanı’nda ortaya çıkabilecek üretimde ihtisaslaşma olasılığı karşısında belli ürünlerde ihtisaslaşmayı sağlayarak pazarda kendine kalıcı yer bulması gerekecektir. Avrupa Birliği ile bütünleşme çabasında olan ve nihai hedefi tam üyelik olan Türkiye, Euro ile birlikte Avrupa’da oluşacak daha istikrarlı bir ekonomik yapı karşısında yapısal sorunlarını çözme ve makroekonomik istikrarı sağlama konularında üzerinde daha yüksek bir baskı hissedecektir. Bu noktada Türkiye’nin alması gereken en önemli tedbir makroekonomik istikrarın sağlanmasıdır. Türkiye’nin en önemli ekonomik sorunları olan yüksek enflasyon ve bütçe açıkları, alınacak yapısal tedbirlerle Maastricht kriterlerine uyum sağlayacak seviyelere indirilmelidir. Ancak bu şartların yerine getirilmesi halinde, Türkiye Euro’nun ortaya çıkaracağı fırsatlardan faydalanma imkanına erişebilecektir. | ||
03-02-2007, 08:58 | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| EURO’NUN TÜRK BANKACILIK SİSTEMİNE ETKİLERİ 1999 yılı başından itibaren kaydi olarak kullanılmaya başlanan “Euro”, ülkemiz ekonomisini ve özellikle de bankacılık sistemini yakından etkilemekte olup, yeni para biriminin kullanımının öncelikle dış ticaret işlemlerinden başlayarak ülkemizde de yaygınlaşması beklenmektedir. Bankacılık sisteminde ABD dolarından sonra en çok kullanılan yabancı para DM’dir. 30 Eylül 1999 tarihi itibariyle, bankacılık sisteminin konsolide olarak ABD Doları cinsinden aktifleri, toplam yabancı para aktiflerin %62’sini, ABD Doları cinsinden pasifleri ise toplam yabancı para pasiflerin %61’ini oluşturmakta, DM cinsinden aktif ve pasiflerin toplam yabancı para aktif ve pasiflere oranı ise sırasıyla %19 ve %23’e tekabül etmektedir. Almanya dışında kalan diğer Birlik üyesi ülke paraları cinsinden aktif ve pasifler ise toplam yabancı para aktif ve pasiflerin yaklaşık %1’ini oluşturmaktadır. Tek paraya tam olarak geçilmesinin ardından Euro’nun sistemde başka faktörlere de bağlı olarak, belki de ABD dolarının yerine geçebileceği düşünülmektedir. Diğer yandan, bankalarca tek para sistemine dahil olan ülkelerin ulusal para birimleri üzerinden yapılan işlemler sonucunda, bu paraların birbirlerine karşı olan kur dalgalanmalarından dolayı ortaya çıkan kur riskine maruz kalma olasılığının ortadan kalkması da, tek para sisteminin olumlu etkilerinden biri olacaktır. Tek para sisteminin ülkemiz bankacılık sistemine bir diğer olumlu etkisi ise, bu sistemin kapsadığı alanda ortaya çıkması öngörülen faiz düşüşlerinin, Türkiye’nin ülke riskinin azalması ölçüsünde, bankalarımıza Avrupa mali piyasalarından daha düşük maliyetli fon temini olanağı yaratması olasılığıdır. | ||
03-02-2007, 08:58 | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Euro’nun öncelikle kaydi olarak kullanılması ve daha sonra ise fiziken tedavülü ülkemizde faaliyette bulunan bankaları çok yakından etkileyecektir. Bankaların başlıca uluslararası Euro ödeme ve mutabakat/takas sistemlerine dahil olan yabancı muhabirleri üzerinden Euro bazlı işlem tesis etmeleri, hatta muhabirlik ilişkilerini ve çeşitli ülkelerdeki muhabir ve hesap sayılarını bu duruma göre yeniden belirlemeleri mümkün olacaktır. Bu kapsamda, bankaların Euro ile ilgili olarak sağlıklı işlem yapabilmeleri bakımından; · Yabancı para (döviz) işlemler muhasebesinde ve muhasebe otomasyonlarında Euro’yu müstakil bir para birimi ve hesap olarak sistemlerine tanıtıp, operasyonel sistemlerini bu şekilde kullanmaları, · Yabancı muhabirleri kanalıyla Euro üzerinden veya Euro ile ilgili yapılacak işlemlerinde hesap ve kayıt düzeni bakımından mutabakat sağlama prensibine mutlaka uymaları, · Operasyonel işlemlerde yoğun olarak kullanılan otomasyon sistemlerini Euro’nun kullanıma girmesiyle ortaya çıkacak duruma ivedilikle uyarlamaları, gerekecektir. Tüm bu hususlar bankalara ek maliyet yükü getirecek etkiler olarak nitelendirilebilir. EURO’NUN TÜRK SERMAYE PİYASASINA ETKİLERİ AB ile vazgeçilmez ticari ve finansal bağları olan ülkemizin, kamu ve özel sektör finansmanında ilk olarak Avrupa sermaye ve para piyasalarına başvurması nedeniyle, dış borç stoğunun önemli bir bölümünün Avrupa para birimlerinden oluştuğu daha önce belirtilmişti. Bu itibarla, tek para uygulamasına geçilmesiyle, ülkemiz için Euro cinsinden borçlanmanın maliyeti nisbeten düşebileceğinden, Euro alanındaki sermaye piyasalarından yapabileceğimiz borçlanmalar göreceli olarak artabilecektir. Öte yandan, AB içinde kısa vadeli yatırımların getirisi düşük olacağından, bu yatırımcıların ülkemizdeki koşulların elverdiği ölçüde Türk sermaye piyasasına yönelmesi de olası görülmektedir. İMKB, yabancı yatırımcıların yoğun ilgisi ve talebi olan borsaların başında gelmektedir. Halen dolaşımdaki hisse senetlerinin piyasa değerinin % 55’i yabancı yatırımcıların elinde bulunmaktadır. Euro’nun etkisiyle hisse senetleri piyasalarına yönelecek talebin artacağı beklendiğinden, Euro kapsamındaki ülkelerin kurumsal yatırımcılarının fonlarını yönelteceği borsalar arasında İMKB önde gelmektedir. Euro’nun katkısıyla artan serbest hizmet sunumu ile birlikte İMKB ile Euro kapsamındaki menkul kıymet borsaları arasındaki rekabetin giderek artacağı düşünüldüğünde, İMKB’nin yatırımcılar, ihraçcılar, aracı kurumlar açısından avantaj kazandıran konulardaki öncelikleri belirlenerek (yatırımcı güvenliği, şeffaflık, bölgesel finans merkezi konumu, vergileme, yatırımcı tabanının genişletilmesi gibi) uygulamaya geçilmesi önem kazanmaktadır. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |