![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #31 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Aslında birazdan pozitivizmin, nasıl bir evrim ile ortaya çıktığını ve genel kuramını açıkladığımızda, insanı düş kırıklığına uğratacak sözlerdir bunlar. Çünkü pozitivizm, aslında, insanlığın genel evrimi içinde nesnelliğe ve deneyselciliğe doğru bir gelişmeyi simgeler. A) Pozitivist Kuramdaki Determinizın Hemen hemen bütün büyük boy kuramlar gibi, pozitivizm de deterministtir. Pozitivizmin kurucusu olan Comte, bütün toplumların, zorunlu olarak, kendisinin belirlediği teolojik, metafizik ve pozitif devrelerden geçtiğini öne sürer. Comte'a göre, her devre, kendisinden önceki dönemin zorunlu bir sonucu, kendinden sonraki dönemin de hazırlayıcısıdır (Erman, 1952:XXVI; Harris, 1968:62). Comte'un --Pozitif Felsefe Dersleri--nde ayrıntılı bir biçimde açıkladığı sistem, aslında, insanlığın düşünce biçiminin, tüm topluma egemen olmasına dayanmaktadır. Comte'a göre, toplumlar da, insanlar ve bilimler gibi üç düşünce aşamasından geçerler. Birbirini zorunlu olarak sırayla izleyen bu aşamalar düşünce biçimindeki özelliklere bağlı olarak tüm toplumsal yapıyı da belirler. Pozitivist düşünceye göre, insanoğlu, üç aşamadan geçerek olgunlaşır. Her gelişme sürekli olarak daha iyiye, daha doğruya yöneliktir. | ||
![]() |
|
![]() | #32 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Birbirini İzleyen Aşamalar Birinci aşama dinsel dönemdir (Teolojik devre) . Bu dönemde insanoğlu tüm yaşamını doğaüstü hakkında sahip olduğu inançlara göre düzenler. Çevreyi algılamakta düş gücü, duyu organlarından çok daha etkilidir. Zaten, gerek duyu organlarıyla, gerek deneylerle gerçeğe erişmek için, teknoloji de yeterli değildir. Bu devrede insanoğlu, çevresindeki olayların ardında, kendi iradesini andıran Tanrı iradesini araştırır. Dinsel dönem de kendi içinde üç aşamaya ayrılır. Birinci aşama fetişist aşamadır. Bu devrede, tek tek nesneler, insan özelliklerine sahip gibi düşünülür. Özellikle totem anlayışında simgelenen bu görüş, cansız varlıkları, insanın ruhuna sahipmiş gibi ele alır. Dinsel dönemin ikinci aşaması çoktanrıcı aşamadır. Özellikle eski Yunan'da simgeleşen bu görüşe göre, insanlara benzeyen ve onların işlevleri gibi işlevleri yüklenen tanrılar vardır. Bunların her biri insan yaşamının belli bölümünü yönetir; aşk, haberleşme gibi. Dinsel dönemin son aşaması tektanrıcı aşamadır. Musevilik, Hıristiyanlık, Müslümanlık gibi tektanrılı dinler, bu aşamayı simgeler. | ||
![]() |
![]() | #33 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İkinci aşama metafizik dönemdir. Bu dönemde, düş gücü ve akıl yürütme ile erişilen gerçeklerin, küçük bir ölçüde de olsa, duyu organlarıyla algılanan gerçekler tarafından etkilenmelerine izin verilir. Çevredeki olayların açıklanmaları için Tanrı düşüncesi ile birlikte ruhlar gibi, doğanın genel eğilimleri gibi, çok iyi tanımlanamayan bazı güçler de kullanılmaya başlanır. Fizikötesi dönem, tam bir teslimiyetçilikten, doğal ve toplumsal bilimlerin deneysel sonuçlarını, yaşama aktarmaya geçiş için bir hazırlık dönemi, bir ara aşamadır. Dinsel dönemin tam teslimiyetçiliği bu ara aşamada, bir ölçüde de olsa azalmıştır. Üçüncü aşama pozitif dönemdir. Bu dönem, endüstrileşme sonunda elde edilen bütün sonuçları, özellik olarak yapısında taşır. Dinsel ve fizikötesi dönemlerden sonra zorunlu olarak ortaya çıkan bu devrenin en önemli özelliği, insanın çevresindeki gerçeği artık duyu organlarıyla ve deneysel yöntemle algılamakta oluşudur. Bu dönemde deney, düş gücünün; akıl, hurafenin yerini almıştır. | ||
![]() |
![]() | #34 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| B) Pozitivist Kuramın Toplum Modeli Comte, toplumların sürekli daha iyiye ve doğruya doğru gelişmesinin doğal ve toplumsal evrimin bir sonucu olduğunu söyler. Bu evrim ise, toplumların kendi iç dinamiklerinden doğmaktadır (Comte, 1964:15-20). Pozitivist anlayışa göre toplum modelleri, her dönemin egemen düşünce biçimi tarafından belirlenir. Örneğin, dinsel dönemin toplumsal örgütlenme tipi, askeri bir siyasal gücün yönetim ve denetimindeki özellikleri taşır. Toplum bu aşamada tarımla uğraşmaktadır. Bu iki özellik birlikte, dinsel aşamadaki toplumların tüm niteliklerini belirler. Yalnız burada unutulmaması gereken nokta, toplumun örgütlenme biçimini egemen düşünce yapısının belirlediğidir. Metafizik dönemdeki genel örgütlenme, gittikçe gücünü yitiren derebeyliktir. Bir önceki dönemin güçlü askeri yönetim modeli gittikçe zayıflamaktadır. Kölelik kurumu çökmektedir. Doğal hukuk fikri de bütün bu değişme ve gelişmelere koşut olarak ortadan kalkmaktadır. Dönemin en önemli özelliği, bir geçiş aşaması olmasıdır. Dinsel dönemden pozitif döneme geçiş ile belirlenen bu aşamada, hemen hemen her kurum yozlaşmakta ve güçsüzleşmektedir. Çünkü endüstrileşmenin ilk tohumları tüm toplumu etkisi altına almıştır. Son aşama olan pozitivist dönemde, artık deneyin, pozitif bilimlerin ve pozitif düşünce biçiminin egemenliği söz konusudur. | ||
![]() |
![]() | #35 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| C) Pozitivist Kuramın Temel Özellikleri Pozitivist kuram, çok kısaca, bir düşünce devrimi olarak nitelenebilir. Bu kuram --aklın hurafeye--, --bilimin dine-- zaferi olarak da düşünülebilir. İşin ilginç yanı, --aklın dine egemenliği-- düşüncesini yaymak için Comte'un bir --insanlık dini-- kurma çabasında oluşudur. Bu noktada, hem determinist oluşu, yani pozitivist aşamanın toplumların kendi iç dinamiği sonunda, zorunlu olarak erişilecek bir aşama niteliği taşıdığına inanması, hem de bu aşamayı kurmak ve geliştirmek için bir din oluşturması, tam anlamıyla, sınıfsal devrim kuramını ve bunun kuramcısı Marx'ı anımsatmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, belki de Marxçı düşüncenin temelleri arasında --Fransız sosyalizmi-- ile birlikte --Fransız pozitivizmi--ni de saymak gerekebilir (Sınıfsal devrim modeli incelenirken bu konunun üzerinde daha ayrıntılı olarak duracağım) . Bilindiği gibi, Marx da komünist toplumu hem zorunlu bir aşama olarak görür, hem de bunu çabuklaştırmak için işçilerin birleşerek çalışmalarını öğütler ve bu amaçla bir de örgüt kurar. İşte tam bu noktada, pozitivist kuramın tutuculuğu ve bu yüzden de uğradığı başarısızlık ortaya çıkar. Comte, kendi dinini yaymak, devrimini gerçekleştirmek için mevcut düzenin egemenlerinden yardım aramaktadır. Bunların arasında Rus Çarı ve Osmanlı İmparatoru bile vardır. | ||
![]() |
![]() | #36 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Comte'un bütün bu çabaları aslında, insanlığın mevcut çelişkilerini uzlaştırma tutkusunda yatar. Ona göre, Doğu ve Batı dünyaları arasındaki en büyük çelişki ilahiyat alanındadır. Bu yüzden de, --Şu halde Şark ve Garp, fikri ve ahlaki ittihat (birleşme) larının sistematik kaidelerini her türlü metafizik ve ilahiyatçılığın dışında aramalıdırlar. Bu kadar beklenilen ve daha sonra derece derece bütün beşer nevi içinde yayılacak olan bu kaynaşma tabiatıyla ancak pozitivizmden, yani şeniyet (gerçeklik) ile faidenin içinde daimi surette imtizacı ile temayüz eden bir meslekten (Sosyokrasiden) gelebilir.-- diyor (Ayraç içindeki açıklama ve ekler benim. E.K.) (Comte, 1952:XLVI). Aradığı uzlaşma, mevcut siyasal yapı içinde, yeni bir düşünce biçimindedir. Oysa, yine kendisinin koyduğu teşhise göre, eski düzen, Endüstri Devrimi'nin getirdiği yeni düşünce biçimiyle çatırdamakta, çökmektedir. D) Pozitivist Kuramın Eleştirisi Sosyokratların büyük yanılgıları, tarihi yüzeysel çözümlemelerinde, tüm oluşumları insan zihnindeki değişikliklere bağlamalarında ve üstelik de çözümlemeyi ileri götürmek yerine, güncelde sabitleştirmelerindedir. Bu iki tür eleştiriyi aslında ayrı ayrı incelemek gereklidir. Çünkü, biri tarihin yorumunda, öteki ise geleceğin belirlenmesinde yapılan hatalardır. Temelde aynı olmakla birlikte, biri yoruma, öteki uygulamaya ilişkin bulunduğundan farklı sonuçlar verirler. | ||
![]() |
![]() | #37 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Tarihin yorumuna ilişkin hata, esas olarak, teknolojinin ihmal edilip, tüm ağırlığın ideolojiye verilmesinden kaynaklanır. Bir başka deyişle, Comte tüm çözümlemelerini, insan zihninin doğa ve öteki insanlar hakkında ürettiği düşüncelere dayamıştır. Fakat bunu yaparken, bu düşüncenin kaynaklandığı nesnel koşullara, özellikle insanın doğayı denetlemek amacıyla ürettiği araç ve gereçlere, yeterli ağırlığı vermemiştir. Teknolojinin sonuçları, doğaya egemen olmaya yol açtığına ve Comte'un sistemi de, genellikle, insanın doğayı algılama biçimine dayalı olduğuna göre, bu hata bağışlanır bir yöntem hatası değildir. Aslında Comte, bu hatayı yapmamak için bütün ögelere de sahiptir. Gerek bilimlerin gelişmesi, gerek kendisinin yöntem konularındaki düşünceleri, onu bu hatadan koruyacak nitelikte gibi gözükmektedir. Üstelik bir de --kendi dini-- için geliştirdiği okuma listesi vardır ki, temelde, yalnızca --ideolojik-- değil, doğrudan doğruya --teknolojik-- gelişme ve değişmeler konusunda da aydınlatıcı görüşlerin benimsenmesine yöneliktir. Örneğin, kendisinin astronomi kitabı, Lavoisier, Condorcet, Lamarck, Langrange gibi bilim adamlarının matematik, kimya ve benzeri müsbet bilim konularını kapsayan yapıtları bu listenin içinde yer almıştır. | ||
![]() |
![]() | #38 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bütün bu noktalar göz önünde tutulduğunda, Comte'un tüm insanlığın gelişmesini salt gerçeğin algılanış biçimine; hem de bunun belirlediği düşünce sistemine, doğrudan doğruya --ideolojik-- ögelerle bağımlı sayması oldukça şaşırtıcıdır. Bu noktada, Pozitivizmin ikinci hatasına, gününü değerlendirmekte düştüğü yanlışa geliyoruz. Nasıl oluyor da, Comte gibi bir düşünür, hem Endüstri Devrimi'nin insan düşüncesinde yaptığı --pozitif devrimi-- görüyor, hem de --demokratlar--dan nefret ediyor? Aslında bu sorunun yanıtı son derece basittir. Çünkü Comte, bilimsel bulguların kesinliğine ve doğruluğuna inanmaktadır, demokrasiye değil. Toplumlar için de --iyi--nin ve --doğru--nun, çoğunluğun kararı ile değil, --bilimsel yöntemler--le bulunacağına inanır. Bu --bilimsel yöntem--i de kendisi tarihe uygulayarak, --doğru-- ve --iyi-- olanları bulduğundan, kendisi ile uyuşmayan herkes --yanlıştır--, --kötüdür--, --bilimsel değildir--. Zaten, kendi yöntemi ile tarihe baktığında düşünce biçimleri yanlış olduğu için, yığınların nasıl yanıldıklarını görmemiş midir? | ||
![]() |
![]() | #39 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu anlamda, Comte ve onun izleyicisi olan --sosyokratlar-- oldukça --seçkinci-- bir görüşü simgelemektedirler. Bu durum onların yalnız düşüncelerine değil, eylemlerine de önemli ölçüde yansımıştır. Kendi görüşlerinin benimsenmesini ve yaygınlaştırılmasını, hep, Endüstri Devrimi'nin yok edeceği düzenlerin başında bulunanlardan beklemeleri bunu göstermez mi? Pozitivist Kuramın Güncelliği --Pozitivizm-- düşüncesini hem doğuran, hem de yanlışlarıyla birlikte biçimlendiren, Fransız Devrimi ve bu devrim sırasında olup bitenlerdir. Fransa'nın temelden sarsıldığını gören Comte, bir çıkış aramakta, bunu, gününde çatışan görüşlerin arasını bulmakla oluşturabileceğini sanmaktadır. Bu yüzden de kendi dönemindeki --gelenekçiler--le --devrimciler-- arasında bir orta yol izlemeye çalışmaktadır. O dönem Fransa'sı, hemen hemen bütün değerlerin yıkıldığı fakat yerine bir türlü yenilerinin konamadığı bir dönemdir. --Devrim, çocuklarını yemektedir--. Yani, bir türlü toplumun nereye gittiği saptanamamaktadır. Avrupa bu durum karşısında oldukça duyarsızdır. | ||
![]() |
![]() | #40 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte Comte, bütün bu güncel durumdan son derece etkilenmiş ve büyük kitleleri, kendisinin --bilimsel yöntem-- uygulayarak bulduğu --iyi--leri ve --doğru--ları kabul etmeye çağırmıştır. Bir anlamda, Comte'un düşüncesi, gününü kurtarmaktır. --Gününü kurtarmak-- Pozitivist kurama özgü bir nitelik de değildir ayrıca. Bütün büyük boy kuramlara ve bunları üretenlere bakıldığında, hemen hemen hepsinin --gününün sorunlarına yanıt aramak-- amacıyla üretildiğini görürüz. Burada Comte'un yanlışı, hem, sistemini dayadığı --gerçeğin algılanış biçimi-- ögesinin nasıl bir yol izleyeceğini iyi görmemiş, hem de hangi somut kişi, grup ya da örgüt ve sınıflara dayanacağını iyi kestirememiş olmasıdır. Tam bu noktada tarihe bakarken yaptığı yanlış ile gününü değerlendirirken yaptığı yanlış birleşmektedir: Tüm insanlığın geçmiş ve gelecek evrimini, yalnız ve soyutlanmış bir biçimde --ideoloji--ye bağlamak. Pek doğal olarak geçmiş ve gelecek böyle bir --soyutlanmış ideoloji-- çerçevesinde algılanınca, yapılacak iş de --soyut ideoloji üretmek--tir. Soyut ideoloji üretiminin en güzel mekanizmasının da bir --din-- kurmak olduğunda hiç kimsenin kuşkusu olmasa gerek. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |