|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
19-02-2007, 14:37 | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Şurası bir gerçektir ki Osmanlıların Anadolu'ya hakim olmaları Timur dönemine kadar neredeyse 100 yıl, Timur’un darbesinden sonra ise yaklaşık olarak 150 yıl sürmüştür. (1555 Safevilerle Amasya Antlaşması’nı göz önüne alarak), Ki bu süreç Osmanlı Devleti’nin ömrünün önemli bir kısmına tekabül etmektedir. Böylesine uzun ve meşakkatli bir mücadelenin Osmanlı tarih yazıcılarını “düşman”a karşı daha tahkir edici bir üslup takip etmelerine yol verdiği düşünülebilir. Türk kökenli olmayan tarihçilerde bu tür tahkir edici ifadelerin daha çok kullanılmasının ise şuur altına yerleşmiş Türk düşmanlığından kaynaklanıyor olabileceği düşüncesini ise ihtiyatla karşılamak gerekir. Çünkü, aynı yazarların birinci Türk tipi için gerçekten insanın ruhunu okşayıcı sözler de söylediği unutulmamalıdır. Osmanlı Devleti’nin aşiret geleneklerini terk ederek hızla merkezileşmesi ve bunu gerçekleştiriken gayr-i Türk unsurlardan (onları Türkleştirerek ve müslümanlaştırarak) da istifade ederek kendisine mutlak sadakat esasına göre hizmet edecek bir “kullar” sınıfı meydana getirmesi, devletin halk ile ilişkilerinde de formel değişiklikler meydana getirmiştir. | ||
|
19-02-2007, 14:38 | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Devlet, yönetme gücünün mutlak sahibi olarak, “kutsal devlet” formülü ile merkezi bir rol üstlenmiştir. Buna göre, devlet iki ana unsurdan meydana gelmektedir: “Kutsal devlet”i işleten yönetici sınıf yani Hanedan-Bürokrasi ve yönetilenler yani reaya. Bu çerçeve içinde Türklük siyasal alanda kullanımını devam ettirmekle beraber, ağırlığını yavaş yavaş Osmanlı Hanedanı’na istinaden Osmanlı-İslam kimliğine terk etmeye başlamıştır. Türk milleti ise çok uluslu Osmanlı reayasını meydana getiren ünitelerden biri haline gelmiştir. Gerçi, Türkler hem nüfus olarak hem de ordunun çekirdeğini teşkil etmek bakımından devletin en önemli dayanağı olmuşsa da reayanın bir parçası olma özelliğini hiç bir zaman değiştirememiştir. Bundan dolayı, Türk adının köylü halk anlamında kullanılmasının da devrin şartlarında küçültücü bir manaya geldiğini savunmak biraz müşkül gözükmektedir. Öte yandan, Türklerden devlet yönetiminde etkin rol alanlar çıkmışsa da bu reayanın kaderini hiç bir zaman değiştirmemiştir. Böylece, reaya-devlet ikilemi bir kimlik sorunu olarak değil devletin “yönetme” anlayışının bir tezahürü olarak kendini gösterir. Buna dayanarak, reayayı meydana getiren ünitelerin etnik kimliğinin devletin nazarında pek kıymetli olmadığını da belirtmek gerekir. Rollerin iyice belirginleşmesi, Osmanlı tarih yazıcılığında da etkisini gösterir. Cem Sultan olayı hikâye edilirken II. Bayezid’i destekleyen Türkmenlerin Bursa yakınlarında Cem Sultan’a saldırmaları ve buna karşılık olarak da Padişah’tan bazı muafiyetler talep etmeleri üzerine Solakzâde ve Hoca Sadeddin Efendi’nin II. Bayezid’e atfen nakl ettikleri “reayanın sultan ahvaline taarruzu onlara ne vazifedir. Onlara lazım olan saltanat kime nasip olursa ona itaattir. Sultanlara reayanın kılıç çekmesi büyük töhmettir. İki varis birbiriyle kavga ederse ecnebinin ne müdahalesi olabilir ve alçakların ululara kılıç çekmeye nasıl eli varır” sözleri gerçekten dikkate şayandır. | ||
19-02-2007, 14:38 | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Osmanlı tarihçilerinin Anadolu’da Osmanlı toplum düzeni ve devlet örgütüne karşı çıkan isyanlarda da hemen hemen aynı tutumu sergilediği görülmektedir. Ayaklanmacılar, “şeytan kulu”, “etrak-i bi idrak”, “haramzadeler”, “eşkıya” ve benzeri sıfatlarla tanımlanır. Burada da temel olarak reayanın itaatsizliği prensibinden hareket edildiği söylenebilir. - IV - Buna karışıklık Türk milletinin Osmanlı reayasının ünitelerinden biri durumunda olması, bunların itaatsizliği sırasında da tahkir edilmesine sebep olmaktadır. Ancak belirtmekte fayda var ki, reayayı meydana getiren diğer ünitelerin itaatsizliği sırasında da hemen hemen aynı ifadeleri bulmak mümkün olabilmektedir. Etnik ve milli duyguların henüz kuvvetli olmadığı, toplumsal dayanışmanın zayıf kaldığı ve hanedana biat etmeye dayalı devlet anlayışının kuvvetli olduğu dönemlerde milli kimliğin ön plana çıkması ve etnik temelli bir imparatorluğun oluşması beklenemez. Bundan dolayı günümüzdeki milli devlet ve milli duygular açısından meselenin ele alınıp Osmanlılar Türklere hakaret ediyordu kanaatine ulaşmanın tarihi mantığa uyacağını düşünmüyoruz. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |