|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
08-02-2007, 16:54 | #81 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. Söylemin, Gittikçe Artan Bir Etkinlikle ve Yaygınlıkla Kullanılması Sistemin yarattığı yaşam biçimine denk düşecek şekilde gazeteler, şok niteliğindeki olayları –özellikle şiddet içerikli haberler bu alanda uygun bir malzeme olarak görülmekte- seçerek, bunları bir şok görünümü altında sunmakta ve bu şoklar arasındaki yapıyı hegemonik ideoloji oluşturmaktadır. Hatta basının söz konusu alanda yer yer aynı sözcük ve tanımları kullanma düzeyine varacak biçimde benzer bir söylemi yeğledikleri görülmektedir. Sözü edilen örnek haberleri oluşturan olayların meydana geldiği dönemlerin –ki ele alınan ilk dönemde; Türkiye’nin askeri darbeye doğru gidişte önemli rol oynayan siyasal şiddet içerikli haberleri göz ardı etmeyecek biçimde, bireysel şiddet içeren haberleri göz önüne alan, ikinci dönemde ise; darbe sonrası, bir anlamda yeniden yapılanmanın tarihi içinde, yine bireysel şiddet içeren haberleri temel alan bir çerçeve çizilmeye çalışıldığı ve bu çerçeve içinde ele alındığını belirtmemiz yerine olacaktır. “Ankara’da Şehir Savaşı. Tabii Senatör Yurdakuler’in oğlu ve iki öğrenci öldürüldü” (Hürriyet 09.04.1976: 1). “Üniversite ve yüksekokulların önünde geniş güvenlik tedbirleri alındı” (Hürriyet 27.04.1976: 9). “Silahlar konuştu: 6 ölü. Gaziantep’te güvenlik kuvvetleri anarşistlerle 23 saat çatıştı” (Hürriyet 10.06.1976: 1). “Şehrin ortasında silahlar konuştu. Azılı gangster Demir ortalığa dehşet saçtı” (Hürriyet 21.05.1976: 3). “Silahlar konuştu. Engin Testaş isimli şahıs tefecilik yapan Mahmut Elseven’e 10 Milyon lira parasını kaptırmıştı. Defalarca tefeci Mahmut’un bürosuna gidiyor. Alacağını istiyor ancak her defasında tefeci tarafından atlatılıyordu. Önceki gün silahını beline koyup tefecinin bürosuna gitti. Burada çıkan tartışmada iki taraf aynı anda silahını çekip ateşledi” (Sabah 09.03.1990: 3). “Analaşamayan iki ortak silahlarını konuşturdu” (Sabah 04.05.1990: 3). “Denizli’de kanlı gün: 6 ölü. Denizli’de dün vahşet ve dehşet dolu bir gece yaşandı” (Milliyet 07.02.1990: 3). | ||
|
08-02-2007, 16:54 | #82 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Antalya’da vahşet. İki genç kadın öldürüldü ve yakıldı” (Hürriyet 12.06.1990: 1). “PKK’da vahşet taktiğine dönüş: 13’ü çocuk, 27 kişiyi katlettiler” (Hürriyet 12.06.1990: 1). “Dehşet saatleri. İşte, Sivas Valisi Ahmet Karabilgin’in resmi raporu... Vali, ‘Olay durum raporunda’ yaşanan dehşeti bütün ayrıntılarıyla saat saat kayda aldı” (Günaydın 04.07.1993: 1). “Devleti sarsan dehşet gecesi. Linç edilmek istenen sapık katil komada. İlçede gerginlik. Boyabat’ta sapık katili almak için galeyana gelen halk karşısında yönetim saatlerce aciz kaldı. Vahşi cinayet; Dört yaşındaki kız çocuğuna tecavüz ettikten sonra öldüren 16 yaşındaki katilin, bir ay önce de 11 yaşındaki bir kız çocuğuna tecavüz etmeye yeltendiği, başaramayınca onu da öldürdüğü ortaya çıktı” (Milliyet 19.06.1993: 1). “Avrupa’da PKK dehşeti. Münih Başkonsolosluğunu işgal eden militanlar teslim oldu” (Cumhuriyet 25.06.1993: 1) “Münih’te dehşet saatleri Türk Konsolosluğu’nda 20 kişiyi rehin alarak korku dolu anlar yaşatan PKK’lı teröristler 15 saat sonra Alman polisine teslim oldu” (Sabah 25.06.1993: 1). “Münih’te dehşet saatleri. Ve PKK terörü Avrupa’ya sıçradı. 6 ülkede aynı anda 13 temsilciliğimize saldıran teröristler, 18 kişiyi rehin aldılar” (Hürriyet 25.06.1993: 1). “PKK’nın Avrupa cinneti. Almanya, Fransa, İngiltere, İsviçre, İsveç, Norveç, Danimarka’da Tür temsilcilikleri basıldı, binalar tahrip edildi, görevlileri rehin aldı” (Milliyet 25.06.1993: 1) “PKK’nın gözü döndü. Antalya’da turistik yerlere bombalı saldırı... İki çocuk ağır, 28 yaralı” (Milliyet 24.07.1993: 1). “Terörün gözü döndü. Teröristler Sündüz yaylasında gözlerini kırpmadan masumlar katletti. 14’ü çocuk 8’i kadın 26 ölü” (Zaman 20.07.1993: 1). “Hitlerin Piçleri. Nazi kalıntıları, dün yine bir insanlık suçu işlediler. Solgingen’de Türklerin oturduğu evi kundaklayan dazlaklar, 6 vatandaşımızı diri diri yaktılar... Türkler galeyanda. Gözü dönmüş dazlakların saldırısı Türkler arasında büyük infial yaratırken, başta Almanya olmak üzere tüm dünyadan nefretle karşılandı” (Hürriyet 30.05.1993: 1). “Hitlerin Piçleri. Almanya’nın Solingen kentinde bir evi kundaklayan Naziler, dördü çocuk biri kadın 5 Türk’ü diri diri yaktı. Gurbetçi vatandaşlarımız 7 ay aradan sonra Irkçı Dazlakların yeni bir vahşetini yaşadı. Geçen Kasım’da da Kölln’de 3 Türk yakılmıştır. Tüyle ürperten vahşet, Almanya’nın başkenti Bonn’un kuzeybatısındaki Solingen’de meydana geldi” (Sabah 30.05.1993: 1). | ||
08-02-2007, 16:54 | #83 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Örneklerini sunduğumuz şiddet olaylarında kendini iyice gösteren bu söylemin, günümüzde, neredeyse düz olayların sunma biçiminde de başat konumuna geldiği görülmekte, bir başka deyişle, yazılı basın, düz olayların (yani, bireysel ve siyasal şiddetin, açık/fiziksel şiddet boyutunu içermeyen yaşam alanlarındaki olayların) sunumunda, şiddet içerikli olayların tanımlanma düzeyinde kullanılan sözcü ve deyimleri (şok, bomba, intikam, kriz, terör, işkence, patlamak v.b.) kullanmakta ve hatta bazen kullanılan başlık düzeyinde aynılık göze çarpmaktadır; “Güneydoğu’da şok önlemler: Cumhurbaşkanı Turgut Özal başkanlığı’nda toplanan Bakanlar Kurulu, Güneydoğu’da sert önlemler alınmasını öngören bir dizi kararlar çıkardı” (Sabah 10.04.1990: 1). “İkinci ’24 Ocak’ geliyor. Koalisyon ortaklarının hazırladığı şok kararları kapsayan ekonomik paket açılınca, yağmur gibi zam yağacak... DYP-SHP koalisyonunun formülü; önce şok tedbirler, sonra rahatlama sağlamak” (Hürriyet 15.11.1991: 1). “Stok ve zam terörü. Pusuya yatan fırsatçılar piyasada mal bırakmadı. Genel seçimler nedeniyle ertelenen zamları bekleyen fırsatçılar, tezgah altında terör estirmeye başladı” (Milliyet 05.11.1991: 1). “Zam işkencesi. Yılbaşından bu yana fiyatı artmayan mal ve hizmet kalmadı” (Hürriyet 27.02.1992: 1). “Vatandaşa zam şoku: ‘Bu kadarının beklemiyorduk’. Son bir hafta içinde dolu gibi yağan zamların üstüne önceki gün yapılan Tekel ve THY zamları da eklenince vatandaş şoka girdi” (Tercüman 18.05.1993: 1). “Memurda zam şoku! ‘Acı reçetenin ilk hapını yutan memurlar, enflasyon altında kalan maaş zammına bütün yurtta büyük tepki gösteriyorlar” (Zaman 15.07.1993: 1). “Sözleşmeliler, bugünkü şoka hazır mısınız? Emlak Bankası’nda çalışan sözleşmeli personele yapılan zam geri alındı” (Milliyet 15.02.1992: 5). | ||
08-02-2007, 16:54 | #84 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Maaş şoku. Ziraat Bankası milletvekillerinin 22’şer milyonlarını kesti” (Milliyet 17.10.1991: 1). “Poliste şok. Haraç olayı, İstanbul Emniyeti’ni şaşkına çevirdi. Haraç alırken polislerle çatışan 3 gaspçıdan ölü olarak ele geçen kişinin infaz yasasından yararlanan MLSPB militanı, diğer ikisinin Çevik Kuvvet’te görevli polisler, olayın arkasındaki kişinin ise Necati Yıldırım adlı konfeksiyoncu olduğu belirlendi” (Milliyet, 07.06.1991, s.1). “Şok: İnönü’den veda. Eylül’deki SHP Kurultay’ında aday olmayacak. Başbakan vekili aktif siyasetten çekiliyor” (Milliyet 07.06.1993: 1). “ ‘Eylül’deki Kurultay’da Genel Başkanlık’tan çekileceğim’ diyen İnönü şok yarattı” (Meydan 07.06.1993: 1). “İnönü bombası. SHP lideri İnönü’nün dün ‘Genel Başkanlığı bırakacağını’ açıklaması şok etkisi yarattı” (Sabah 07.06.1993: 1). “Banker Amerika’ya kaçtı... Ve 2. Bomba. 2000’i aşkın vatandaşın 250 Milyar parası ile ortadan kaybolan banker Şahap Berker’in 23 Mayıs’ta Amerika’ya kaçtığı anlaşıldı” (Hürriyet 28.05.1992: 1). “Öğretmene şok: Arsa skandalında 2. Bomba. Yılmaz, öğretmenlerden aidat ve araba kampanyası içi toplanan 70 milyarın da şaibeli arsa sahiplerine ödendiğini söyledi” (Hürriyet 14.05.1993: 1). “Çaresizlik bombası: Terör uzmanlarının, PKK’nın son Antalya eylemine bakışı. Uzmanlara göre, turistik tesislere ulaşamayan teröristler, kenar semtlerdeki 3.sınıf otellere saldırarak çıkış arıyor ve bocalama içinde...” (Günaydın 19.07.1993: 1). “Yılmaz’ın Bombası Kemal Ilıcak’ı vurdu. Günlerdir Mesut Yılmaz’ın peşinden koşup yolsuzluk dosyalarının açıklanmasını önlemeye çalışan Ilıcak, haberi gazetelerde görünce beyin kanaması geçirdi. Dün bir dram yaşandı. ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, dünkü basın toplantısında isim vermeden Kemal Ilıcak’ın adının karıştığı 346 milyarlık arsa alımıyla ilgili iddialarını açıklarken, Ankara’da beyin kanaması geçiren Tercüman Gazetesi’nin sahibi yoğun bakıma kaldırılıyordu” (Sabah 08.04.1993: 1). “Bu da Çağlar bombası. İlksan’la hükümeti sarsan Mesut Yılmaz, şimdi de Cavit Çağlar-Ziraat Bankası sözleşmesini açıkladı. | ||
08-02-2007, 16:54 | #85 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yılmaz’a göre, Genel Müdür Coşkun Ulusoy’un kasasında saklanan sözleşme ile Çağlar’a 290 milyar haksız kazanç sağlandı” (Milliyet 14.04.1993: 1). “Mesut Yılmaz’ın elinde şimdi de “Ziraat Bombası” var! Mesut Yılmaz, Ziraat Bankası’nın Devlet Bakanı Cavit Çağlar’a 223 milyarlık kıyak yaptığını iddia etti” (Meydan 14.04.1993: 1). “ ‘Yavşak’ intikamı: Mesut Yılmaz kendisine ‘Yavşak’ diyen Cavit Çağlar’dan intikamını alma fırsatını yakaladı. ANAP lideri, Cavit Çağlar’ın herkesten gizlenen Ziraat Bankası dosyasının ele geçirdi. Dosyadaki bilgilere göre, Çağlar’ın Ziraat Bankası’na olan 243 milyarlık borcu 1999 milyar liraya indiriliyor. Böylece, Çağlar’ın o anda 73 milyar kara geçirildiği belirtiliyor” (Sabah 14.04.1993: 1). “Katsayı krizi: Herkes ‘zam’ istedi, maaşlar belirlenemedi. Bakanlar, katsayı ve ek zam tartışmalarında anlaşamayınca, memur maaşları yine belirsizliğe gömüldü” (Milliyet 11.07.1993: 1). “Kına Kırana. Liderlerin vaatleri ve suçlamaları dorukta” (Milliyet 15.10.1991: 1). “Tv’ler Kıran Kırana. Özel Tv’ler büyük bir rekabete giriştiler” (Milliyet 07.07.1992: 1). “Zamlar patladı. Dün de Tekel ve THY fiyat arttırdı” (Tercüman 18.05.1993: 1). “Borsa, radyo patladı. Çiller’in hükümeti kurmakla görevlendirilmesinin hemen ardından borsa, tarihinde en büyük tırmanışını yaptı... Özel radyolar da, Çiller’in vaadi üzerine dünden itibaren yayına başladı” (Günaydın 15.06.1993: 1). “Borsa patladı, radyo açıldı. Çiller’in başbakanlığının kesinleşmesi üzerine iki ilginç gelişme birden yaşandı” (Günaydın 15.06.1993: 1). “DYP cadı kazan: Koltuk kavgası bıktırdı. Bakanlar ve Milletvekilleri grup toplantısında birbirinin üzerine yürüdü, silahlar göründü, görüşmeler önce ertelendi, sonra akşama alındı” (Milliyet 30.06.1993: 1). “DYP kaynıyor. Manisa Milletvekili Ümit Canuyar’dan sonra, Tevfik Diker ve İzmir Milletvekili Nevzat Çobanoğlu’da DYP’den istifa etti. Bakanlar Kurulu listesine damgasını vurduğu belirtilen Devlet Bakanı Necmettin Cevheri, isyancı DYP’lilerin hedefi durumuna geldi” (Sabah 27.06.1993: 1). “DYP, ‘barut fıçısı’ gibi. Canuyar’dan sonra, Tevfik Diker ile Nevzat Çobanoğlu da istifa etti. Küskünler üst üste toplantı yapıyor. Güvenoyu tartışılıyor. İlk büyük patlama Salı günü grup toplantısında olacak” (Tercüman 27.06.1993: 1). “İşte memuru çıldırtan tablo. Kurumu: Karayolları... Görevi: Genel Müdür. Maaşı: 5.941.700 lira. Kurumu: Aynı. Görevi: Genel Müdür Sekreteri. Ücreti: 8.563.100 lira. Kurumu TEK. Görevi: Genel Müdür. Maaşı: 7.421.200 lira. Kurumu: yine TEK. Görevi: Şoför. Ücreti: 11.862.868 lira. Şoförün Genel Müdüre attığı fark tam tamına 4.441.668 lira” (Hürriyet 01.06.1992: 1). | ||
08-02-2007, 16:55 | #86 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3. Şiddet İçerikli Haberlerin Sunma Biçiminin Yol açtığı Sorunlar Bu çerçevede, yaşanan krizlerin, depresyonların, savaşların ve de şiddetin öyküleri bir şok görüntüsü altında seçilerek sunulduğundan (Böylece varolan reel hayatın işleyiş mantığını ve biçimini felaketlerden çıkarsamak durumunda kalırız) hayatı fragmanlar şeklinde yaşayan okurun, bunları kendi yaşam-deneyimleriyle bütünleştirmesi ve sisteme eleştiriyel bir boyut geliştirebilmesi de mümkün olamamaktadır. Okuyucunun bu enforme ediş biçiminde; “Haberin daha çok insanların çoğunu korkutan, toplumsal bir realite içinde yaşanırken ilgi çeken türleri ya kötülüklerin kendi yakın çevremizin dışında olduğunu söyleyen haberlerdir ya da çok garip arada sırada rastlanacak ama ilgi çekici yanları olan haberlerdir” (Oskay 1980: 117). “Ankara’nın Dikimevi semti son aylarda adeta Teksas’a dönmüş, semt sakinleri her gece patlayan tabancalardan kimleri vurulduğunu düşünerek korkulu dakikalar geçirir olmuşlardır” (Hürriyet 03.02.1976: 3). “Liseliler bile tabanca taşıyor. Bazı yer altı örgütleri ortaöğrenime el atmış... İdeolojik kavganın her geçen gün artarak devam ettiği üniversitelerde gençler otomatik silahlarla savaşırken, lise ve ortaokul öğrencileri de artık tabanca taşımaya başlamışlardır” (Hürriyet 04.04.1976: 1). “Türkiye’ye bir yılda 6 milyon silah girdi. Bunun yüzde 20-25’i yakalanmış, geri kalanı, yurttaşın silahlanmasını sağlamıştır. Türkiye neredeyse Western filmlerinin Teksas’ına dönmüştür. Bir fark vardır; Westernlerde okullarına gidip gelen öğrenciler silah taşımazlar” (Hürriyet 26.05.1976: 1). “30 öğretim görevlisi can güvenliği kalmadığı gerekçesiyle silah ruhsatı almak istedi. 33 kuruluşun başkan ve yöneticileri de aynı gerekçe ile silah ruhsatı almak istediklerini belirttiler. İçişlerine verdikleri dilekçede; ‘Saldırı olayları karşısında yeterli önlemler alınamamış ve failleri yakalanamamıştır. Bu koşullar altında can güvenliğimiz bizzat sağlamak amacıyla Kırıkkale yapısı bir tabancayı taşıyabilmek için gerekli ruhsatın verilmesini’ istemişlerdir” (Günaydın 17.01.1976: 1). | ||
08-02-2007, 16:55 | #87 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Muhtarlar silah taşımak istiyor. Mahalle ve Köy Muhtarları Derneği Başkanı, ‘Herkeste silah varsa bizde yok. Bu kadar silahlı arasında muhtarların silahsız olamayacağını silah taşıyanlar daha iyi anlar düşüncesindeyiz’ demiştir” (Hürriyet 24.01.1976: 3). “Bedava yaşıyoruz. Bir otomobilden rasgele sıkılan kurşunlar durakta bekleyen vatandaşı yere serdi” (Günaydın 01.06.1976: 1). “Karakoldan 100 metre uzakta adam öldürdü. Halkın telaşından yararlanan katil kaçtı ama Jandarmanın sıkı takibinden sonra yakayı ele verdi” (Hürriyet 11.06.1976: 5). “Talihsiz liseli kızın katilini bulalım. Handan’ın katilini ihbar edene 100 bin lira veriyoruz. Katil belki yanınızda, belki hemen şurada. Katille birlikte dolmuşa, otobüse biniyorsunuz. Yurdun herhangi bir köşesinde belki de yolda sizi çevirip sigarasını yakmak için kibritinizi isteyen katilin ta kendisi. Belki de yurt dışına çıkmaya hazırlanıyordur” (Hürriyet 18.04.1976: 1). “Sapıklar aramızda dolaşıyor. Küçük hızlara yönelik tecavüz ve öldürme olaylarının failleri bir türlü yakalanamıyor. Boş arazilerde ve inşaat çukurlarında cesetleri bulunan küçük çocukların aileleri mateme bürünürken, sapıklar ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşıyor ve kendilerine yeni kurbanlar arıyorlar” (Milliyet 14.02.1990: 15). “15 dakikada bir suç. Cinayet, tecavüz ve soygunda Amerika’ya yetiştik. Tüm yurtta işlenen suçların büyük bölümü karanlıkta” (Milliyet 13.02.1990: 1). “Vahşete çağrı. Yaralanmalar, cinayetler süratle artarken hızlı bir silahlanma yarışı da sürüyor. Önemli maçlardaki kavgalardan, gece yarısı karanlığındaki soygunlara, yaralanmalara kadar herkesin elinde bıçaklar, usturalar, saldırmalar var” (Günaydın 23.09.1990: 1). “Eyvah! Teröristler 1 ton dinamit çaldılar. Boğaz köprüsünün ayaklarından birine yerleştirilirse köprünün o ayağı çöker” (Sabah 21.04.1992: 1). “Herkes silah peşinde. Terör korkusu çok sayıdaki kişiyi ruhsat kuyruğuna soktu” (Milliyet 04.04.1990: 3). | ||
08-02-2007, 16:55 | #88 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu enforme ediş biçiminin bir başka boyutta sürdürülmesi ise, çevre ülkelerden kitle iletişim araçları ile gönderilen haberler yoluyla olmaktadır. “Ne zaman çevre ülkelerden, kitle iletişimi yoluyla bir haber ulaşsa, bu mutlak ibret alınması, irkilesi bir olayla olur... Merkez ülkelerin medyaları, dikkatlerinin kendi kültürel alanlarının dışına yönelmeye sadece üç ‘C’ lik bir durum –İngilizce olarak; Darbe (coup), Kriz (crisis), felaket (catastrophy)- varsa razı gelirler” (Uğur 1991: 13-22). Bu durumu somutlaştıran birkaç haber; “Sokaklarda dolaşmak ölüme randevu vermeye benziyor. İlerici Müslümanlar ile sağcı Hıristiyanlar arasında kanlı iç savaş bütün ülkeyi kaplarken, başkent Beyrut alevler içinde yanmaya devam etmektedir” (Hürriyet 27.03.1976: 3). “Beyrut’ta açlık. Bir kedi eti 350 lira. Herkes birbirinden korkuyor. Kadınlar da savaşıyor” (Hürriyet 13.06.1976: 1). | ||
08-02-2007, 16:55 | #89 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Sırırlarımızın dibindeki savaş açlık ve felaket getiriyor. Lübnan’da savaş ve açlığın getirdiği felaketlere yepyeni biri daha eklendi. Bulaşıcı hastalıkların en korkuncu olan veba Beyrut’ta yayılmaya başladı” (Hürriyet 15.06.1976: 1). “Beyrut’ta caddeler kanla yıkanıyor” (Hürriyet 29.03.1976: 3). Hemen yanındaki haberin bu haberle ilintisi gerçekten düşünülmeye değer; “ ‘Vatanımız gibisi yok’ Beyrut cehenneminden canlarını güçlükle kurtardılar... Uzun süredir devam eden iç savaş nedeni ile, Beyrut cehenneminden kaçan 300 Türk, Nusaybin sınır kapısından adımını atar atmaz ‘Vatanımız gibisi yok’ diyerek sevinç gözyaşları dökmüş ve toprağı öpmüştür” (Hürriyet 29.03.1976: 3). Aynı çerçevede içinde benzer ilişkiyi bize hissettiren bir başka örnek ise, Körfez Krizi sırasında M. Ali Birand’ın makalesi olmaktadır. Körfez ülkelerinde dolaşan ve orada esen ve esmesi beklenen yıkıcı rüzgarları gören Birand, önce Moskova, ardından Ermenistan’ın Başkenti Erivan’daki gelişmeleri ve hayat koşullarını gördükten sonra düşüncelerini şöyle dile getirmektedir; “ ‘Türkiye bölgesin en istikrarlı ülkesi’ dedikten sonra sözlerini şu satırlarla bitiriyor; ‘Haklısınız. İnsanlar kendi içlerinde bulundukları durumla ilgilenirler. Başkalarının güçlüklerine bakıp ‘Çok şükür biz onlardan daha az kötü koşullarda yaşıyoruz demezler. Oysa bugün günlük sorunların bir parçacık dışına çıkıp, global baktığımızda, durumumuzun ne kadar imrenilecek oranda iyi olduğu fark ediliyor” (Milliyet 24.11.1990: 10). | ||
08-02-2007, 16:56 | #90 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Böylece, insanlara toplumun ve dünyanın gidişatı hakkında bilgilendirme ve düşünebilme yeteneği kazandırmayı arka plana iten bir meslek etiği içinde kalan gazetecinin, gitti yerdeki yaşama üsluplarını görmesi, onların ne gibi insansal değerlerden yoksunlaştırmaya uğratıldığını ve bu temel insanal sorunların, hangi toplumsal sistem tarafından üretildiğinin farkına varması da mümkün olamamaktadır. Böyle bir enforme ediş biçimi yerine, “haberleri öyle vermek gerekir ki insanlara, sorunlar var. Ama bu sorunlar aklımızın ermeyeceği sorunlar değil. Bu sorunlar ne hikmetse –Murat Belge’nin çok güzel bir şeyi vardı- sağım, solum, önüm, arkam, düşman filan diye. Suriye düşman, İran düşman, Bulgaristan düşman, Yunanistan düşman. Her taraf düşman. Kala kala bir kahraman Türk kalıyor tek başına. O kahraman Türk’ün de başı nerde, kıçı nerde, o belli değil. Kim yönetiyor, kim şey ediyor, o belli değil” (Oskay 1980: 117). Oysaki bunlara rağmen, yazılı ve görsel basında aynı söylemin yine devam ettiği görülmektedir; “Suriye, Irak, İran’daki füzeleri karşılayacak savunma silahlarımız yok. Komşularımız silah deposu gibi” (Hürriyet 06.04.1990: 1). “Tek temiz komşumuz Sovyetler çıktı. 18 ülke Türkiye’deki terörü destekliyor. Eskiden en büyük düşman sayılan Sovyetler, şimdi dostluk gösteriyor” (Hürriyet 18.03.1990: 1). “İşte Azerbaycan Katliamı, çoluk-çocuk kadın-erkek demeden acımasızca kurşunladılar. Azeri halkı, bir yandan canı pahasına Sovyet askerlerine direnmeye, diğer yandan Ermeni militanların ardından Kızıl Ordu’nun yaptığı katliamın yaralarını sarmaya çalışırken, kanlı olayların görüntüleri ilk kez basına ulaştı” (Hürriyet 26.01.1990: 1). “Eyvah! Ermeniler azacak. BDT Genelkurmay Başkanı Mareşal Şapoşnikov, dün şaşırtıcı bir açıklama yaparak, üstü kapalı şekilde Türkiye’yi tehdit etti. Şapoşnikov, ‘Azeri-Ermeni anlaşmazlığına üçüncü bir taraf karışırsa, 3.Dünya savaşı çıkar’ dedi” (Hürriyet 21.05.1992: 1). | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |