Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Bæsın Yayın

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 08-02-2007, 16:48   #51
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Haber dilinde bir başka boyut ise, dış gerçeğin görsel boyutta gazeteci tarafından yeniden oluşturulmasında ortaya çıkmakta, bir başka deyişle, olaya yol açan süreçlerde ve olayın gerçekleşme anında olayın öznesi ve tanığı olmayan gazetecinin, olay kişileri adına konuşan söyleminde veya öyküleme biçiminde ortaya çıkmaktadır. Bu çerçevenin tutarlı ve anlamlı olabilmesi için birkaç habere göz atmamız yerinde olacaktır; “Rüyasında ‘kötü’ gördüğü karısını bıçakladı. Gece rüyasında karısının kendisini başkasıyla aldattığını gören ve bunun etkisinden kurtulamayarak birliğinden firar edip İzmir’e gelen asker koca, 18 yaşındaki eşi Sevim’i bıçakla ağır şekilde yaralamıştır. 15 aylık asker olan Hüsnü Nekiz, 4 gün önce rüyasında karısı Sevim’in kendisini başka bir erkekle aldattığını görmüştür. Yatağından fırlayıp birliğinden firar eden Hüsnü Nekiz, gece İzmir’e gelmiştir. Evde 4 yıllık eşi Sevim ile 3 yaşındaki oğlu Yılmaz’ın şaşkın bakışlarıyla karşılaşan Hüsnü, çocuğunu bir süre sevmiş, yatağına yatırıp uyutmuştur. Daha sonra eşi Sevim’i bahçeye indiren asker firarisi, burada münakaşaya başlamıştır. Karısını öldürmeye teşebbüs eden asker firarisi, pişmanlık duymadığını, namusu için bunu yaptığını (Sabah 06.03.1990: 3) söylemiş ve “çocuğumu düşünüyorum” demiştir. (Hürriyet 01.03.1976: 3). Aynı haber Günaydın’da şu şekilde verilmiş; “Kendisini askerde iken hamile kalan karısını delik deşik etti. İstanbul’daki birliğinden firar ederek, İzmir’e dönen deniz eri Hüsnü Nekiz, “Bana bunu yapmayacaktın Sevim. Beni aldatmaya, hem de arkadaşlarımla yatmaya utanmadın mı?” diyerek bıçağını genç kadının vücuduna defalarca sapladı. Halen İstanbul Kasımpaşa’da vatani görevini deniz eri olarak yapmakta olan Hüsnü Nekiz (22) oturmakta olduğu İzmir’den kendisine geldiği mektuplardan 4 yıl önce sevişerek evlendiği karısı Sevim Nekiz’in (18) arkadaşlarıyla düşüp kalktığını öğrenmiştir. Yaptığı araştırmada karısının bu yoldan hamile kaldığını da duyan Hüsnü Nekiz, birliğinden firar ederek İzmir’e evine gelmiştir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:48   #52
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

15 aylık asker olduğu saptanan Hüsnü Nekiz, gece 23 sularında geldiği evde önce çocuğunu sevip okşamış ve sonra karısını yan odaya çekerek, “Bana bunu yapmayacaktın Sevim. Ben vatani görevimi yaparken beni aldatmaya hem de arkadaşlarımla aldatmaya utanmadın mı?” demiş ve karısının, “Böyle dedikodulara inandın mı?. Dedikodulara inandınsa öldür beni Hüsnü” demesine aldırmayarak elindeki bıçağı rastgele defalarca saplamıştır. Karısının öldüğünü zanneden kıskanç koca, “Seninle ilişki kuranlarda görecekler beni” diyerek elindeki bıçakla ortalıktan kaybolmuştur.” (Günaydın 01.02.1976: 1) “Aşığı ile yakaladığı 13 yıllık eşi Fatma’yı bıçaklayarak yaraladıktan sonra üç yavrusunu da öldürmeye kalkıştığı iddia edilen Garson İsmail Öt’ün çocukları Bülent, Ayşe ve Kadir; “Annemizin çığlıklarıyla uyandığımızda babam çıldırmış gibiydi. Üzerimize yürüdü, bizi de kesecekti, sokağa kaçtık” dediler. İzmir Birinci Sanayi Bölgesi Sitesi’ndeki bir çay ocağında garson olarak çalışan 36 yaşındaki İsmail Öt, saat 21.00 sıralarında Bayraklı Çay Mahallesi’ndeki evine gitti. Karısı 30 yaşındaki Fatma Öt’ü komşusu Ömer Yaman’la birlikte yakalayan garson mutfağa koşup, elinde bıçakla döndü. Ömer Yaman kaçarken, İsmail Öt eşini, “ihanetin bedelini ağır ödeyeceksin” diyerek bıçakladı. Kanlar içinde kalan annelerinin feryadına uyanan 12 yaşındaki Bülent, 8 yaşındaki Ayşe ve 5 yaşındaki Kadir babalarının elinde bıçakla üzerlerine saldırdığını görünce korkudan çığlıklar atarak sokağa fırladılar. Üç yavru, komşular tarafından babalarının elinden kurtarılırken, tekrar eve dönen İsmail Öt, yaralı eşini kucaklayıp sokaktan geçen bir taksiyle hastaneye gönderdi. İsmail Öt, daha sonra elinde bıçakla karakola gidip, “Karımı öldürdüm” diyerek teslim oldu.” (Hürriyet 28.01.1990: 3) “ ‘Zorro Hüseyin’. Kendisini aldattığı şüphesiyle, karısının göğüs uçlarını kesti, cinsel organını dağladı, alnına ‘H’ harfi kazıdı ve kaçtı. Eşinin kendisini aldattığı söylentisiyle çılgına dönen 38 yaşındaki (İsviçre’de dört yıldır çalışan) gurbetçi Hüseyin Şanlı, yarı çıplak yatağa bağlayıp ağzına bant yapıştırdığı karısı Emine’ye, “Beni aldatmanın bedelini çekeceksin” diyerek göğüslerinin ucunu kesti, cinsel organını kızgın demir çubukla dağladı, alnına da ‘H’ kazıyıp kaçtı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:48   #53
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Korkunç olay, İzmir’in, Eski İzmir semtindeki Limontepe Mahallesi’nde meydana geldiği. Tepecik SSK Hastanesi’nde görev yaparken makas ve sargı bezi pansuman gereçleri çaldığı öne sürülerek işten el çektirilen Hüseyin Şanlı, dört yıl önce turist olarak yurt dışına çıktı. Avrupa ülkelerini bir süre gezen iki çocuk babası Hüseyin, İsviçre’de bir iş bulup yerleşti. Uzun süre ailesiyle görüşemeyen Hüseyin Şanlı, Türkiye’den gelen haberle çılgına döndü. Eşi Emine’nin kendisini aldattığı söylentilerine öfkelenen Hüseyin Şanlı, izin alıp İzmir’e döndü. Pazar günü iki çocuğu 13 yaşındaki Tamer ve 3 yaşındaki Ayşegül’ü kaynanası Mesude Özergüvenlik’e bırakan Hüseyin Şanlı, “Biz Denizli’deki bir arkadaşımıza gideceğiz. Çocuklar sende kalsın” dedi. Evine dönüp 14 yıllık eşi Emine Şanlı’yı yatağa bağlayan gurbetçi, ağzına bant yapıştırdı. Büyük bir soğukkanlılıkla çırılçıplak soyduğu 33 yaşındaki eşinin önce göğüs uçlarını kesen Hüseyin Şanlı, daha sonra cinsel organını kızgın demir çubukla dağladı. Emine Şanlı yatakta kıvrım kıvrım kıvranırken, gurbetçi işkencesini sabaha kadar sürdürdü. Bu arada eşinin alnına kızgın demirle adının baş harfi olan “H”yi kazıyan Hüseyin Şanlı evden ayrıldı. Sabaha karşı kaynanasını telefonla arayan gurbetçi, “Gidin de kızınızın halini görün” dedi ve tüyler ürperten olayı anlattı. İki torunu ve yakınlarıyla eve giden şeker hastası Mesude Özergüvenlik, gördüğü korkunç manzara karşısında baygınlık geçirdi. Çılgın kocanın peşine düşen polis, izine rastlamadı.” (Hürriyet 22.06.1990: 3)
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:48   #54
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sözü edilen sunum biçiminde bir diğer boyut ise, bu sunumun bir şiddet baskısı ve üslubuyla şiddet hakkında her şey, bize yeni bir şiddet üslubuyla sunulmakta ve bu yapılırken, şiddetin tanımlanma ölçü ve düzeyinde yapılan abartı ve saptamalarda özellikle kullanılan sözcükler, deyimler önemli bir işlev yüklenmektedir; Bıçakla delik deşik edilmek, sayılamayacak kadar bıçak darbesi, balta veya satırla doğramak veya parçalara ayırmak, boğazını kesmek, demirle dövmek, kurbanlarının kan gölü içinde bırakmak, tecavüz edip kanını emmek, canavar ruhlu katil, gözü dönmüş çılgın anne, çılgın koca, öfkeden çılgına dönmek veya gözü dönmek, etrafa dehşet saçmak, tüyler ürpertici cinayet, benzeri ancak polisiye filmlerde görülen cinayet zinciri, görülmemiş vahşet, korkunç intikam, ölüm baskını) okuyucuda şok etkisi yaratacak bir biçimde kurgusunun yapıldığı görülmektedir. Sözü edilen durumla ilgili örnekler; “Terör kan kustu. Bahçelievler’de polis otosu tarandı: 3 polis şehit 2 terörist ölü” (Milliyet 11.10.1991: 1). “İstanbul’da dehşet: 11 ölü. PKK yanlısı bir grup Bakırköy’de alışevriş merkezini bastı. Süper Vali Çetinkaya’nın kardeşine ait mağazayı yaktı” (Cumhuriyet 26.12.1991: 1). “İstanbul’da terör vahşeti: 11 ölü. Bölücü caniler güpegündüz Çetinkaya mağazasına bombalarla saldırdılar” (Türkiye 26.12.1991: 1). “Dehşet bombaları. Kapalıçarşı’ya “haberli eylem”. 1 ölü, 7 yaralı Galleria’da ikinci patlama: Korkunç panik, 5 yaralı” (Hürriyet 26.01.1992: 1). “İstanbul’da vahşet: PKK, Kapalıçarşı ve Galleria’ya bomba koydu: 1 kişi öldü, 18 kişide yaralandı” (Sabah 26.01.1992: 1). “Söke’de tüyler ürpertici bir vahşet ortaya çıkarılmış, kaçırdıkları 10 yaşındaki kıza bir mağarada sekiz ay süreyle işkence canavar ruhla karı koca yakalanmıştı. Olaya, beşikteyken söz kesilen Türkan’ın gaddar anne-babasına oğluna vermekten vazgeçilmesi oldu” (Hürriyet 03.02.1976: 1). “Fatih’te tüyler ürpertici cinayet. Liseli kız 50 yerinden bıçaklanarak öldürüldü. Cibali Kız Lisesi birinci sınıf öğrencisi Handan Otak adlı genç kız evlerinin yatak odasında hunharca bıçakla delik deşik edilerek öldürülmüştür” (Hürriyet 15.04.1976: 1). “Liseli kız babasını satırla doğradı. 17 yaşındaki Neriman, ‘babam sevgilimle buluşmamı önlediği için öldürmek istedim’ dedi” (Günaydın 10.02.1976: 1). “Denizli’de kanlı gün. Dün Denizli’de vahşet ve dehşet dolu bir gece yaşandı. Biri daha önce olmak üzere 6 kışı öldürüldü” (Milliyet 07.02.1990: 3).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:49   #55
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

“Kaybolan kız paramparça. Ümraniye’de bir ay önce kaybolan İnci Koşar adlı kız parçalanmış olarak bulundu. Baba Koşar, ‘Böyle bir vahşeti kim, nasıl?’ yapar dedi” (Milliyet 06.02.1990: 1). “Bu nasıl anne? Önce öldüresiye dövdü sonra da... 2 çocuğunu yaktı. İzmir’de cinnet geçiren Ruhane Taşdemir adlı kadının evinde önce çığlıklar yükseldi, sonra dumanlar görüldü” (Milliyet 07.01.1990: 1.). “Hafta sonu cinnet. Başkent bir dizi cinayete kurban gitti” (Hürriyet 06.03.1990: 15). “Yedikule’de vahşet. Bir çocuk annesi 28 yaşındaki Hatice İlgi’nin baltayla dört parçaya ayrılmış cesedi oturduğu apartmanın boşluğunda bulundu” (Hürriyet 07.04.1990: 3). “Antalya’da vahşet. İki genç kadın öldürüldü ve yakıldı” (Hürriyet 15.04.1990: 1). “Antalya’da vahşet. Dehşet kurbanı iki kadının önce boğazlandıkları, daha sonra da bacak aralarından yakıldıkları belirlendi” (Günaydın 15.04.1990: 3). “İki çocuğunu ağaca bağlayıp kurşunladı. Gözü dönmüş baba, ‘Sınıflarını geçemeyince beynimden vurulmuşa döndüm... Onları korkutmak istedim. Bu sırada elimdeki av tüfeği patladı’ dedi” (Hürriyet 31.05.1976: 1) “Çamdibi Karakolu’nda 48 saattir gözaltında bulunan eli tüfekli baba Rıza Değirmenci, kendine geldikten ve olayın bilincine vardıktan sonra ilk defa ağlamıştır. Kendisine anlatılanları şaşkınlıkla dinleyen ve iddialar karşısında dili dolanan işçi, ‘Allah kimseye yokluk ve cahillik vermesin’ şeklinde konuşmuştur” (Hürriyet 02.06.1976: 1). “Beşiktaş’lı Ceyhun’un babası, karısını bıçakla kesip öldürdü. Sinir krizleri geçiren sanık olaydan sonra karısının gözlerini oydu” (Hürriyet 24.02.1976: 3).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:49   #56
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Böylesi bir semantik yapılanmayı içeren bu söylem biçiminin, şiddet odaklı insan ilişkilerine dayalı toplumsal sistemde yaşanan sorunları veren, ancak, bu sorunların toplumsal yapıdaki değişikliklere bağlı ve insan müdahalesiyle çözülebileceğini göstermekten uzak bir biçimde menfi olayları yansıtan ve bunlar arasındaki nedensellik bağlarını göstermeyen bir liberal gazetecilik anlayışına ve geleneğine dayandığını söyleyebiliriz. Bu durumda ise basının, bunları göstermeyi amaçlayan bir eleştiriyel söylemi dile getirmeyi “yorumculuk” sayan bir yorumsuz/factual habercilik anlayışı içinde kaldığı söylenebilir.
3. Şiddet İçerikli Haberin Oluşumu

Böyle bir habercilik anlayışı, olay üzerinde yoğunlaşan ve olaydaki nedensellik bağlarını göstermekten uzak bir biçimde olayı, onu yaratan toplumsal sistemle olan ilintilerini vermeyecek bir yönde sunumunu gerektirmektedir. Bu çerçevede temel sorunsal, yaşanılan olgulara ilişkin gerçek ve sağlıklı bir bilgilendirmeyi ve onun gerçek yaşamla olan ilintilerini anlamlı bir bütün içinde kavramayı sağlayan açıklayıcı bilgileri içermekten uzak bir biçimde oluşturulan haber ve onun yaratım süreçleri ile nasıl sunulduğu olmaktadır. Burada unutulmaması gereken, gazetede okunan haberin, haber metnini oluşturan gazetecinin ilk yazdıklarından da, olayın gerçek oluşumundan da çok farklılaşmış olabileceğidir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:49   #57
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Gazeteci haberin oluşum aşamalarını anlatıyor; “Her gazete bürolarında polis telsizleri vardır. Polisiye haberlerin büyük çoğunluğu bu telsizler aracılığıyla yakalanır. Polis muhabirleri gün boyu emniyette dolaşır, orada haber kaynaklarıyla sürekli ilişki içinde olmaya çalışır ve genelde asayiş bürosuna uğrar. Oradaki günlük asayiş (polis) bültenlerini kontrol eder. Yine günlük olarak adliyede bulunmaları gerekir. Bir adliye muhabiri, adliyeye gittiği zaman önce olup-biten bütün olayları öğrenmek için suçüstü savcılığına uğrar” (Göktaş ile 1992’de yapılan röportaj).
“Diyelim ki, olayı duyduk, gittik. Olay yerinde ilk söylenen, ‘içeri giremezsiniz’ sözüdür. Çünkü, detektifler içeride öncelikle delil tespit çalışmaları yaparlar, ondan sonra savcı gelir, sonra içeriye gazeteci girer. Bizim için öncelikli öneme sahip olan fotoğraftır. İki tür fotoğraf vardır. Birincisi, yerde yatan ya da cesetler. Onu da ikiye ayırmak gerekiyor; biri kanlar içinde yatan ceset fotoğrafı diğeri üstü örtülü ceset fotoğrafı. Her ikisi de çekilir. Çünkü; gazetenin ve de yazı işlerinin hangisini kullanacağı belli olmadığından ötürü. Muhabir o cesedin bu tür fotoğraflarını çekmeye çalışır. İkinci tür fotoğraf ise, ölen kişinin yaşarken çekilmiş fotoğrafıdır. Bunlar haberin olmazsa olmaz koşullarıdır. Ondan sonra inceleme yapan detektiflerin kimlerin yaptığı konusundaki tahminleri sorulur. Eğer varsa olayın tanıklarıyla o da yoksa komşularıyla konuşulur. Unutmayalım, o sırada doktor gelir, ceset üzerinde neden öldüğü konusunda ön inceleme yapar. Bizde, doktordan cesetle ilgili en ince ayrıntıları öğreniriz. Eğer bu arada katil yakalanmışsa, biz onu göremeyiz. Çünkü, biz gelene kadar ifadesi alınmak üzere götürülmüştür” (Şevkat ile 1992’de yapılan röportaj).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:49   #58
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Tam bu noktada gazetecinin, olayın nedenlerinin anlayabilmesinde en önemli haber kaynaklarından biri olan sanıkla görüşmesi mümkün olamamaktadır. Polisin kendi çalışma biçimi ve soruşturmanın gizliliği bakımından sanıkla gazetecinin yüz yüze gelmesi kısıtlanmaktadır ki bu alan çalışan bir gazetecinin şu saptamasını sunmak yerinde olacaktır; “Zanlıya şu ana kadar hiçbir şekilde gazetecinin konuştuğuna tanık olmadım. Konuşsa bile çok kısa yer veriliyor yani gazeteci ile sanığın yüz yüze gelmesi hemen hemen olanaksız gibi bir şey. Yalnız savcının duruşma aşamasında hazırladığı iddianameden yeni bilgiler elde edilebiliyor. Çünkü; savcı iddianameden önce sanıkla, yakınlarıyla, avukatla çok uzun konuştuğu için iddianamede tüm ayrıntılı bilgiler yer alıyor. Ancak, gazetecinin iddianameyi aylar sonra okuma fırsatı oluyor. Genellikle olaylar ilk olduğu zaman (bir başka deyişle, ilk olduğu biçimiyle ve o anda elde edilen bilgiler bağlamında) gazeteye yansıyor. Ayrıca, polisin önceden olayla ilgili olarak hazırladığı bültenlerde bulunmakta, ancak bunlar oldukça eksik bilgi ve anlatım yanlışlarıyla dolu oldukları için, bu bültenlerden yararlanarak haber yazmak büyük bir yetenek istemektedir” (Göktaş ile 1992’de yapılan röportaj).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:50   #59
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

4. Bireysel Şiddet İçerikli Haberdeki Sunma Biçiminin Yaslandığı Nedenler ve Koşullar

Böylesi bir haber halde etme yol ve yöntemiyle karşı karşıya kalan gazetecinin, şiddetin ve sorunların gerçek nedenlerini anlamaya ve anlatmaya yönelik bir çabaya girmesi de mümkün görünmemektedir. Bu durum ise, neredeyse yazılı basında klasikleşmiş bir haber verme biçiminin gelenekselleştiği ya da ilkeleştiği görülmektedir. “Bütün bu doneler toplandıktan sonra sunuş biçimine geleceğim. Şimdi size, cinayet haberlerinde yıllarca oluşmuş bir üslup var. Nedir bu üslup? Genelde basındaki üslup bu. Cinayet haberleri mümkün olduğu kadar en kısa zaman en kolay nasıl yazılır prensibiyle düşünülmüş ve bu sistem bulunmuş. Olaya (habere) müdahale olanağı yok, o kalıp içerisinde sunmak zorundayım işin doğrusu (bu durum) bana kolay geliyor yani olayı anlatmak en kolayı. Bizim için önemli olan olaydır. Öncelikle olaydaki ilginçlik unsurlarına bakılır. Çünkü, artık bir çok cinayet haberi günümüzde gazeteye girmiyor. Örneğin, 71 tane ilden ortalama günde gazetenin İstanbul’daki mutfağına 20 cinayet haberi geliyor. Nedenleri, oluş biçimleri birbirinden farklı 20 ayrı cinayet haberi geliyor. Sonuçta, bu cinayetlerin belki biri çok ilginç olduğu için birinci sayaya yansıyacak. (Bu nedenle) bu haberin gazeteye girebilirlik özelliğini arttırabilen ne tür unsurlar olabilir? diye düşünülüyor. Burada neden konusu ön plana çıkıyor. Namusu için mi öldürüldü, iyi yemek pişiremedi onun için mi öldürüldü. Örneğin, orada yedi bıçak darbesi vardır, haber girsin diye otuz denilir. Bu tür ilginçlik unsurların bakılır. Artık olay yerinde edindiğim izlenimlerden, konuştuğum kişilerden az çok tahmin edebiliyorsunuz yani, olay nasıl olmuştur? Olay, yemek masasında meydana gelmiş, (kişi) bıçaklanmış, katil kaçmış. Şimdi ben bunu burada nasıl sunabilirim? İşte yemek yenildiği anda bilinmeyen bir nedenle çıkan bir çatışma sonucunda işte gözü dönmüş koca, cani koca, masanın üzerinde duran ekmek bıçağını eline alarak, karısının bütün yalvarmalarına rağmen öldürücü darbeleri üst üste bindirdi, filan. Bu sunuş biçimi, haberin okunabilirliğini arttırıyor” (Şevkat ile 1992’de yapılan röportaj).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 08-02-2007, 16:50   #60
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu durumda klasikleşmiş cinayet haberi kalıbı yazılmış oluyor; “İlk girişe olayın en ilginç boyutu ne ise o verilir, ondan sonra olayın geçtiği mekan verilir, daha sonra muhabir odanın içinde anlatmaya başlar. Yani, odadaki o gerilim okuyucuda da yaşatmak istiyoruz, sanki ona haberi televizyon ekranında gösteriyormuş gibi yani, mümkün olduğu kadar biz istiyoruz ki okuyucu olayın içinde kendini hissetsin, yani, orada yazan benim fakat yaşayan okuyucu olsun yani, mümkün olduğu kadar kendini bu olayın içine vermesini, bir namze tüylerinin diken diken olmasını istiyoruz” (Şevkat ile 1992’de yapılan röportaj).
Bu sunum biçiminin, sözünü ettiğimiz tehlikeleri konusunda yeterli bir bilince ve bunun dışında farklı bir sunumu gerçekleştirebilecek bir birikime sahip bir gazetecinin varlığı, sorunun çözümünde onu da aşan koşullar ve mekanizmalar nedeniyle yeterli olamamaktadır. Zaten, olaylara ve sorunlara, şiddete dayalı toplumsal hayatın onlara olağan saydırdığı bir bakış açısı içinde bakmaya alışmış ve onu değiştirebilecek yeterli olanaklara sahip olamamanın getirdiği sorunları, yorgunluğu ve ezikliği yaşayan insanlara, bunun dışında farklı bir sunumla seslenmek, başarıyı “daha çok tiraj” ve “daha çok kar” olarak gören gazete yönetimince “itici” geleceği düşünüldüğünden ve bu kişilerin, belirli bir işbölümü içinde oluşturulan haberin seçimi ve sunumu aşamalarındaki belirleyiciliği göz önüne alındığında, yazılı basının, bu koşullar altında varolan bir yayın politikasını değiştirmesi olası gözükmemektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 08:51 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580