|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
08-02-2007, 16:52 | #71 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Astsubayın ölüm baskını. Balıkesir Ordu Donatım Okulu’nda görevli Astsubay Üstçavuş Ahmet Sezer, hemşire olan eşiyle yasak ilişki kurduğu kuşkusu üzerine dün hastaneye gelerek Dr. Adil Güneri’yi beylik tabancasıyla vurdu. Daha sonra eşinin odasına giden çılgın astsubay, “Handan hakkını helal et, namusumu temizlemeye geldim” diyerek eşini de vurup öldürdü. Hastaneden çıkarken doktorun yaralı olduğunu gören astsubay, bu kez gidip alnından vurarak öldürdü ve gidip karakola teslim oldu” (Milliyet 21.04.1990: 1). “Çifte Cinayet. Taksi şoförünün cinneti. Göztepe’de Çemenzar Sokak’ta oturan Sadettin Özküçük adlı taksi şoförü, önceki gece eşiyle tartışırken cinnet geçirerek akli dengesinin bozuk olduğu söylenen karısını, ellerini bağladıktan sonra boğarak öldürdü. Olaydan sonra altı aylık oğlunu akrabalarının yanına götürerek geceyi kurbanının başucunda geçirdi. Sabah olunca sokağa çıkan Sadettin Özküçük, sokakta yürüyen Ahmet Mustafa Kırılmaz adlı tüccara, karısıyla ilişkisi olduğu şüphesiyle tabancayla ateş etmeye başladı. Kurşunlardan tüccarla Zorba Göçener adlı hamal yaralandılar. Tüccar Kırılmaz’ın yerde kırıldığını gören çılgın şoför, bu kez başına ateş ederek öldürdü. Polis ve görgü tanıklarından edinilen bilgiye göre, Göztepe Çemenzar sokak, Dinsiz Çıkmazı’nda oturmakta olan taksi şoförü Saddetin Özküçük, önceki akşam, akli dengesi bozuk olduğu söylenen eşi Yadigar Özküçük ile tartıştı. Tartışmanın ilerlemesiyle cinnet geçiren Sadettin Özküçük, bir çocuk annesi eşinin ellerini arkadan bağlayarak boğdu. Olaydan sonra 6 aylık oğlu Soykun’u yanına alıp akrabalarına götüren taksi şoförü, yakınların hiçbir şey söylemeden Çemenzar sokaktaki evine gitti. Geceyi ölü eşinin yanında geçiren Sadettin Özküçük, sabah olunca yanına tabancasını da alıp evden çıktı. Dinsiz Çıkmazı’nda ilerleyen taksi şoförü, Ahmet Mustafa Kırılmaz adlı tüccarı görünce, benzetti. Silahını çekerek 50 yaşındaki tüccarın üzerine yürüyen Sadettin Özküçük, Kırılmaz’ın kaçmaya çalıştığını görünce de ateş etmeye başladı. Ahmet Mustafa Kırılmaz bacağından vurulup düştü. Yaşlı tüccarın yerde kıvrandığını gören taksi şoförü Özküçük, bir kurşun da beynine sıktı. Bu arada olayı gören hamal Zorba Göçener, cinayete engel olmak istedi. Zorba Göçener’e, “Sen karışma, bu bir namus meselesi” diye bağıran Özküçük, daha sonra silahını ateşleyerek hamalı bacağından vurdu” (Milliyet 10.04.1990: 1). “Kıskanç koca ölüm saçtı. Karısının kendisini aldattığını sanan taksi şoförü Sadettin Özküçük, dün Göztepe’yi kana buladı. Önce genç ve güzel karısı Yadigar’ı elleriyle boğup öldüren gözü dönmüş koca, daha sonra karısının aşığı olduğu sandığı Ahmet Kırılmaz’ı kurşunlayarak öldürdü. Göstepe’deki korkunç olay şöyle gelişti; | ||
|
08-02-2007, 16:52 | #72 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Evlendiği günden beri karısını sokağa dahi çıkartmayan taksi şoförü Sadettin Özküçük dün sabah tartıştığı karısına, “Git beni aldattığın adamı alıp buraya gel” diye bağırdı. Kocasının bu tutumu karşısında şaşkına dönen genç kadın, biraz sokaklarda dolaştıktan sonra geri döndü. Şüphe ve öfkeden çılgına dönmüş bir halde olan Sadettin Özküçük karısının üzerine saldırarak kıyasıya dövdü. Ardından da boğazını sıkarak öldürdü. Ağlamaya başlayarak 4 aylık oğlu Serkan’ı karısının cesedi yanına bırakan Özküçük sonra sokağa fırladı. Çılgın koca doğruca kolleksiyoncu Ahmet Kırılmaz’ın dükkanına gitti. Özküçük elinde silahla dükkanına geldiğini gören Ahmet Kırılmaz kaçmaya başladı. Kırılmaz’ın peşinden koşan Özküçük, Götepe Pazarı’nda kıstırdığı iki çocuk babası 42 yaşındaki konfeksiyoncuyu kalabalığın gözleri önünde delik deşik etti. Bu sırada kendisine engel olmak isteyen pazarcı Zorba Geçenesin’i de ayağından yaralayan katil koca, sakin bir şekilde evine gitti. Karısının cesedi yanında ağlayan 4 aylık Serkan’ı son defa bağrına basan Özküçük, oğlunu ağabeyi Halil Özküçük’e emanet ettikten sonra silahıyla birlikte Göztepe Polis Karakoluna teslim oldu” (Sabah 10.04.1990: 1). | ||
08-02-2007, 16:52 | #73 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 6. Yorumsuz Habercilik Anlayışına Dayalı Liberal Gazetecilik Geleneğinin Altında Yatan Nedenler Görüldüğü gibi, yazılı basın aşırı duygu yüklü ve uç noktalara kayan şiddet ve sapkınlık dolu olayları, nedensellik bağlarını göz ardı edecek biçimde yansıtırken abartma ve saptırmalara başvurmaktadır. “Böylesi bir tutum, çokça vurgulandığı gibi sadece kasıtlı bir bakıştan kaynaklanmamaktadır; kanımca işin içine bir çeşit mesleki deformasyon girmektedir. Habercilik mesleğinde ilgiye değer olan sıra dışı olaydır. Her şeyin tıpatıp bir önceki gibi gittiği ortamlar rutin ile eşanlamlıdır. Sözü edilmeye değmez, meslek üyelerince” (Uğur 1991: 13-22). Sözü edilen hikaye ediş ve veriş biçimi, çağımız insanının yaşam üslubuna ve kültürüne denk düşmektedir. Zaten çağımızdaki insanın, yaşamı bir bütünlük içinde anlamlandırabilecek bir bütüncül yaşam olarak değil de, bölük-pörçük (fragmanlara ayrılmış) ve şokla şeklinde algılamak durumunda bırakılmış bir hayat olarak yaşamak durumunda kaldığı söylenebilir. İşte kitle iletişim araçlarının yaymış olduğu rapsodik/mozaik kültür türü, insanın yaşamı kendi gerçekliği içinde ve bir bütün olarak bilişsel düzeyde (ampirik algılama ve yanılsamadan uzak bir düzeyde yaşama eleştiriyel bir gözle bakabilme) algılamasına ve dışardan aldığı data/verileri, kendi yaşam-deneyimleri aracılığıyla özümsemesine engel olan sistemin yaşam üslubuna denk düşmekte ve desteklemektedir. Çağdaş iletişim araçlarının yaydığı bu kültürü oluşturan öğelerin ussal bir sıralamadan yoksun olduklarını ve birbiriyle bağlantısız bir yapı oluşturduklarını söyleyebiliriz” (Uğur 1991: 13-22). | ||
08-02-2007, 16:52 | #74 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Bugün için kitle iletişim araçlarıyla ve bu araçlarda üretilen kültürle doğrudan sistem satılmaktadır... Hiç kuşkusuz kitle kültürü çerçevesinde demokratikleştirici ve özgürleştirici öğeler taşıyan yapıtlara da rastlanabilir. Gelgelelim, üretilen yapıtla alımlanan yapıt bambaşka şeyler olmuşlardır. Şu nedenle; aracın bütününde ürettiği ideoloji ve yapıtı sunuş biçimi, yapıtta içerilen düşünceyi kendiliğinden biçimde dönüştürür ya da çarpıtır” (Oktay 1990: 68-75). Kitle iletişim araçlarının bu şekilde kullanılmasının gerisinde, bu sahanın hem kendi yapısından hem de işlevlerinden dolayı, bir yandan kitlelerin yönlendirilmesinde taşıdığı potansiyellerden diğer yandan da karlılıklarından ötürü (ve bu sahanın getirdiği ekonomik maliyetleri de göz önüne alarak) büyük sermaye/finans çevrelerinin egemen olma savaşları gizlidir. Bu durumda bilgilenme ve iletişim olanakları uluslar arası alanda çalışan tekellerin denetimine girmiştir. “Kaldı ki, çağdaş teknolojik gelişme de ideolojik araçların özellikle kitle iletişim araçlarının kolay ve etkili bir biçimde kullanabilmelerini olanaklı kılmıştır... Kitle iletişim araçlarının böylesine yaygınlaşıp gelişmelerinin nedenlerinden biri de onların ekonomik etkinlikleri ile ilgilidir. Çünkü, kitle iletişimi kısa sürede bir endüstri olmuş, yaygınlaşıp, tekellerin hegemonyası altına girmiştir” (Kazancı 1981: 415-436). | ||
08-02-2007, 16:53 | #75 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Böylece, uluslar arası yayıncılığın getirdiği teknolojik ve bunun ekonomik maliyetlerini karşılayabilecek güce sahip olan uluslar arası haber ajanslarının, her türlü haber ve bilgiyi kendi merceklerinden geçirerek verdikleri gerçeğini gözden uzak tutmamalıyız. Böyle bir “iletişim”de hatta, “Batı toplumlarındaki insanlar, üçüncü dünya ülkelerinde olup-bitenler hakkında bildikleri şeyleri genellikle Batı’daki gazeteciler aracılığıyla öğrenmektedir ve üstelik bunlar da son derece yetersiz kalmakta hatta çarpıtılmaktadır” (McPhall 1990: 141-164). Dünya üzerindeki enformasyon aktarımının ileri enformasyon teknolojisine sahip ülkelerden, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelere doğru dengesiz ve tek yönlü iletişim şeklinde aktarılarak gerçekleştirildiği ortadadır. Çünkü, “ ‘Beş büyükler’ olarak bilinen AP. UPI, Reuter, AFP ve TASS gibi beş uluslar arası haber ajansı, tüm dünyadaki haberlerin % 90’ının üretmektedir. Dünya çapında önemli gazete ve dergilerin tümü ABD, Fransa ve İngiltere’de yayınlanmaktadır. Televizyon haberlerinin çoğu, ABD’deki UPI ve VIS News ile İngiltere’deki BBC ve ITN (Independent Televısıon News) gibi tüm dünyadaki haber tekelini ellerinde tutan televizyon kuruluşları tarafından üretilmektedir” (McPhall 1990: 141-164). | ||
08-02-2007, 16:53 | #76 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Aslında bu dengesiz ve tek yönlü iletişimin temeli, uluslararasındaki eşit olmayan ekonomik, siyasi ve kültürel gelişmeden kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede Türk basını’nın haberde dışa bağımlılığını göstermesi bakımından birkaç istatistiki bilgi anlamlı olacaktır sanıyorum; “Dış haberlerin yüzde 83.5’inin kaynağı yabancıdır. Dış haberlerin yüzde 23.5’i AP, AFP, RTR ve TASS’dan oluşan dört büyük haber ajansına aittir. Türk basınının, yayımladığı dış haberlerde, kendi kaynaklarının payı sadece yüzde 16.5’dir. dış haberler içinde tüm gelişmiş ülkelerin payı yüzde 52.4, gelişme yolundaki ülkelerin payı yüzde 17.6. dış haberlerin yüzde 17.2’si sadece ABD ile ilgili gelişmelerden söz etmektedir” (Adil 1991: 136). Bu yapı içinde, “Hangi yüksek ilkelere ulaşılmak istenirse istensin, okuyucuların, dinleyicilerin ve seyircilerin sayılar ve reklam ekonomisi, bu değerlerin ve onların belirlediği haberlerin biçimlenişinde önemli bir rol oynamaktadır” (Halloran 1983: 62-84). Böylece bilginin ve haberin kar amacı karşısında ikincil bir konuma düştüğünü özellikle haber başlıklarında görmemiz mümkündür; Başlık haberin tamamlayıcısı olmaktan çıkarak kendi başına özerklik kazanmıştır. Böyle bir uygulama her şeyden önce okumak için fazla zamanı olmayan ve olayın nedenini değil, kendisini merak eden okuru, şöyle bir başlığa baktıktan sonra haberi okumak ihtiyacında olmayan bir boyuta indirgendiği söylenebilir. Böylesi bir sorunsalın çözümü, bu alanda çalışan personelin meslek etiği açısından pek öncelikli görülmemektedir. Bir yandan, “Kitle iletişiminde yer almış olanlar, halkın ne istediğini biliyor ve biz de onu sunuyoruz diyorlar. Kuşku yok ki, çokları haberlerinin, eylemlerle dolu, olaylara yönelik, canlı eğlendirici, hatta sansasyonel ve şiddet yer verici nitelikte olmasını arzu eder. Bu tür bir malzeme, çeşitli kimselerin türlü gereksinimlerin karşılar, fakat, toplumsal bakımdan önemli olan yerine, eylemin, göze çekici gelmenin ve acil olmanın vurgulanması, sadece temel insan gereksinmelerinden kaynaklanmaz. Kitle iletişim araçlarında da, pek çok destek ve güç alır” (Halloran 1983: 62-84). | ||
08-02-2007, 16:53 | #77 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Diğer yandan, meslek ideolojileri ile ve meslek rutinleri ile kendi toplumsal konumlarını savunan ve işledikleri mitolojileri ile başat/hegemonik kültürle entegre olan yayıncı kesimin, kitlelere dönük iletişiminde “Asil ‘sansürün’ kurum içi ilişkilerde (personelin kariyerde yer edinmek ve yükselmek arzusu ile kısa zamanda meslek ethics’ini benimsemesi gibi) oluştuğu da çeşitli araştırmalarla anlaşılmış bulunmaktadır” (Oskay 1982: 349). B. Bireysel şiddet içerikli haberde egemen olan 1. Söylem Karşısında Okurun Konusu Böylesi bir “iletişim” karşısında okur, olguları kendi yaşam deneyimleriyle bütünleştirip, algılayabilen bir insan olmaktan çıkarak, enforme edilen insan konumuna düşmektedir. Zaten, “Olgular ve olaylar arasında düşündürücü, öğretici, bilgilendirici nitelikte olanlar değil, satışı arttırıcı, yaşamın önemli olgu ve olayları ile ilgilenmeyi geriletici sansasyonel nitelikte olanlar ayıklanıp, seçilmekte; enformasyon diye bunlarla doldurulmuş bir kitle iletişimi süreci işletilmektedir” (Oskay 1982: 163). | ||
08-02-2007, 16:53 | #78 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Böylece, habere konu olan olay ve olgulara ilişkin nedensellik bağlarını içerecek ve gerçek yaşamla olan dolaylı ve dolaysız ilintilerinin kurabilmesine yarayacak bir bilgilenmeden uzak bir biçimde sunulan böylesi bir iletişimin, bir yandan, yaşamı şokla şeklinde ve kendi bütünlüğü içinde bir süreç olarak algılamak ve anlamaktan alıkonulmuş bir biçimde yaşama durumunda kalan bireyin yaşam üslubuna denk düşerken, diğer yandan da, aynı bireyin, söz konusu haberlerde yer alan olay ve olguları, kendi yaşam deneyimleriyle algılayabilecek bir eleştiriye tavrı geliştirebilmesine de engel olduğu söylenebilir. Söz konusu sorunsalı ortaya koyabilmek için, incelediğim gazete haberlerinden örnekler sunmak yerinde olacaktır; “homoseksüel iki oğlunun kafasını kesti, katil baba 14 yaşında oğlunu Akşehir, 7 yaşındakini ise Mut’ta öldürdü. Sabıkalı şahıs, homoseksüel olduklarını iddia ettiği 14 ve 7 yaşındaki iki oğlunu boğazlarını gövdelerinden bıçakla ayırarak öldürdüğünü, Akşehir ve Mut’ta gömdüğünü söylemiştir” (Hürriyet 06.02.1976: 1). “ ’25 yıl sabrettim’. Kocasını parçalayan kadın kanlı balta ile karakola teslim oldu. Baltayı, uyurken kocasının başına indiren kadın, ‘o bunu hak etmişti’ dedi” (Günaydın 23.04.1976: 1). Birkaçı ise şöyle; “Kaçan karısının evini buldozerle yıkan koca hırsını alamadı; ‘Dünyayı başına geçirsem de azdır’ dedi” (Hürriyet 01.06.1976: 1). “Liseli kız, babasını satırla doğradı. 17 yaşındaki Neriman ‘Babamı sevgilimle buluşmamı önlediği için öldürmek istedim’ dedi. Uyurken kızının saldırısına uğrayan baba, koma halinde hastaneye kaldırıldı” (Günaydın 10.02.1976: 1). “ ‘Bu çocuk bana benzemiyor’ deyip loğusa karısını öldürdü. Annesinin yanında yatan bebeğin iki yaşındaki kardeşi de, babasının tabancasından çıkan kurşunlarla can verdi” (Hürriyet 23.03.1976: 1). | ||
08-02-2007, 16:53 | #79 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| ‘Namusu uğruna can verdi”. Cibali Kız Lisesi’nin birinci sınıfına giden 15 yaşındaki Handan Otak, Fatih’teki evinde delik deşik edilmiş bir halde bulundu. Polisler genç kızın vücudunda 36 yara izi saydılar” (Günaydın 16.04.1976: 1). Burada vurgulanması gereken, özellikle Sabah’ta –ve üçüncü sayfada- haberin tamamının neredeyse haberi özetlemek anlamına gelen bir yöntemle sunulduğunun, bir başka deyişle, haberin bir başlık ve onu tamamlayan birkaç alt başlıktan oluşan bir boyuta indirgenmiş olduğunun görülmesidir. Tam bu çerçevede, aynı gazetede ve bu alanda çalışan muhabirin görüşlerini dile getirmek yerinde olacaktır. “Türk basınının temel kaygısı, okuyucuya iyi haber vermek değil, ‘ben tirajımı ne kadar çok arttırırım, bana ne kadar çok ilan gelir’ şeklindedir. Bütün kaygı, bütün mantık budur. (Durum böyle olunca), örneğin Sabah gazetesi, en rahat ve en kolay nasıl okunur düşünülmüş, ve yapılmış bir gazete. (O zaman) Ne yapmış gazete? Güzel bir çözüm bulmuş kendine göre; haberi spotlarda eritiyor, verebileceği her şeyi üçer satırlık üç spotta veriyor” (Şevkat 1992 tarihinde yapılan görüşme). | ||
08-02-2007, 16:53 | #80 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Şehir eşkıyaları; ‘Kendilerine yan gözle bakan genci satırla doğradılar”. ‘Elde edemediği kadını döverek hastanelik etti”. ‘İçki masası kana bulandı. Daha önce bir gazeteciyi yaralamaktan hapis yatan Mehmet Aydın, birlikte içki içtiği iki arkadaşından birini öldürüp diğerini yaraladı’” (Sabah 21.02.1990: 3). “Ablasını doğradı. Askerden gelen Turgay başkalarıyla gezip tozuyor diye ablası Aysel’i bıçakla delik deşik ederek öldürdü” (Sabah 06.03.1990: 3). “Sakarya’da korkunç intikam! Ağrılı Hüseyin Dursun’un evini güpegündüz basan aynı aileden tam 11 kişi silah zoruyla yere yatırıp adamın erkeklik organını kesti, karşı çıkan karısına da öldürdü” (Sabah 23.04.1990: 3). Diğer gazetelerden birkaç örnek; “Görülmemiş Vahşet! Canavar ruhlu Hüseyin Urgancı, önce dostunun sevgilisi Mehmet Yılmaz’ı öldürdü. Daha sonra dostu Fatma Bulut ile kızını boğup pamuk tarlasına gömdü” (Hürriyet 07.02.1990: 3). “Bu nasıl anne! Önce öldüresiye dövdü sonra da... 2 çocuğunu yaktı. İzmir’de cinnet geçiren Ruhane Taşdemir adlı kadının evinden önce çığlıklar yükseldi, sonra dumanlar görüldü. Gözü dönmüş çılgın anne, iki çocuğunu salonun ortasına yatırmış ve üzerlerine kor ateşi atarak yakmıştı” (Milliyet 07.01.1990: 1). “Karısını boğdu, kuşkulandığı adamı vurdu, bir kişiyi yaraladı” (Milliyet 10.04.1990: 1). Böylece olaylar üzerinde yoğunlaşarak, olaydaki nedensellik bağlarını gözardı edecek biçimde sıra dışı bir nitelik kazandırılmış ve aşırı duygu yüklü hale getirilmiş haberin, dramatik bir kurgulama içinde verilmesi sonuçta, okuru, olguları kendi yaşam-deneyimleriyle bütünleştirip algılayabilen bir kışı olmaktan çıkararak, enforme edilen bir kişi durumuna düşürmektedir. Bunda en önemli etkenlerden birisi, “Kitle kültürünün, haberin yapısına girerek özel bir yansıtma ve özdeşleştirme mekanizması oluşmasıdır. Bu yeni mekanizmanın ön önemli özelliği, güncelle ilgili haberin trajedi, mitoloji ve romanın özelliklerine doğru yönelmesidir. Böylece haber, dış gerçeği romanesk ve teatral bir yapı içinde yeniden üretmeye çalışır ve bu yolla da mitolojiksi bir eğilim benimser” (Özkök 1981: 115-131). | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |