![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #131 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| I- DEVRİME YOL AÇAN NESNEL KOŞULLAR Bir toplumda, tarihsel ve toplumsal süreçler sonunda zaman içinde, yapısal olarak ortaya çıkan koşulları nesnel koşullar adı altında sınıflıyoruz. Bu sınıflama içinde üç alt grup görmek olanaklıdır. Bu alt gruplar, belki de önem sırasına göre, ekonomik, toplumsal ve siyasal koşullardır. ::::::::::::::::::: 1) Devrime Yol Açan Ekonomik Koşullar a) Ulusal gelir dağılımının adaletsiz ve iç sömürünün yüksek olması. Bir toplumda, ulusal gelir, çeşitli sınıf, tabaka ve gruplar arasında ne denli adaletsiz dağıtılırsa, toplumsal huzursuzluklar ve düşmanlıklar o denli keskin olur. İç sömürü oranının yüksekliğinden doğan bu durum genellikle, dıştan gelir sağlayamayan (yani, sömürgesi olmayan) ve hızlı kalkınma zorunda olan (gelişmekte bulunan) ülkelerde daha çok görülebilir. Fakat zaman içinde, ileri teknoloji ülkelerinin geçirdikleri devrimler açısından, örneğin, İngiliz, Amerikan, Fransız ve Rus devrimlerinde, bu ögenin önemli bir ortak nokta olduğu saptanmıştır (Brinton, 1965:50-64). b) Ekonomik kalkınma ve büyüme oranı ile toplumsal gelişme hızının yetersiz oluşu. Gerek ulusal gelir artışının, gerekse eğitim, konut, sağlık gibi toplumsal gelişme göstergelerindeki büyümenin düşüklüğü, toplumdaki ekonomik ve sosyal beklentilerin yerine getirilmesini engeller. Bu ise, hem mevcut siyasal, ekonomik ve toplumsal yapının yeterliliği, hem de yöneticilerin başarısı hakkında önemli kuşkular yaratır. | ||
![]() |
|
![]() | #132 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| c) Belli bir oranda, ekonomik kalkınma ya da büyüme ile toplumsal gelişmenin başlamış olması. Böyle bir durum, toplumdaki beklentilerin yükselmesine ve gelecek için daha yüksek umutların oluşmasına yol açar. Bir başka deyişle, toplum, artık --mevcut durum ile yetinmemektedir.-- Böylece, ileriye dönük değişme arzuları daha etkin bir nitelik kazanır (Hoffer, 1958:33-34; Brinton, 1965:29-30). d) Toplumdaki üretimin arttırılmasını engelleyen yapısal darboğazların varlığı. Örneğin, düşük teknoloji, feodal ilişkiler, sermaye ve teknik bilgi yetersizliği tek yanlı dış bağımlılık gibi, yapısal nitelik taşıyan engeller, kısa dönemde mevcut yapı içinde sorunların çözüm umudunu ortadan kaldırabilir. e) Dağıtılacak ulusal gelirin doğrudan doğruya içteki emek sömürüsünün yüksek olmasına bağlı bulunması. Sömürgeleri yoluyla dıştan gelir sağlayamayan ya da büyük ve kullanılmamış doğal zenginliklere sahip olmayan ülkelerde, ekonomik kalkınma doğrudan doğruya içteki emek sömürüsüne bağlı olacağından, toplumun bir kesimi, kalkınmanın tüm yükünü çekeceğinden, adaletsizlik ve huzursuzluk, büyük oranda artabilir. Oysa, Birleşik Amerika, Sovyet Rusya ve petrol ülkeleri gibi toplumlarda, doğal kaynakların varlığı, içteki emek sömürüsünün düşük tutulmasına karşın, doğal kaynaklara bağlı olarak ulusal gelirin artışını sağlayabilir. Ya da sömürgelerinden gelir sağlayan ülkeler, bu geliri kullanarak, sömürü oranından daha yüksek bir gelir dağılımı gerçekleştirebilirler. Bu koşullar olmadığı zaman, memnuniyetsizlik ve huzursuzluk artar. | ||
![]() |
![]() | #133 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| f) Sürekli dış ticaret açığı ve yüksek enflasyon gibi, mevcut adaletsizlikleri pekiştirici ve düzeni yozlaştırıcı eğilimlerin varlığı. Bir toplumda, mevcut durum daha iyiye gideceğine, yapısal nedenlerle daha kötüye doğru değişme eğilimi gösteriyorsa, o zaman, mevcut yapıya olan güven tümüyle sarsılır. Bu ise köktenci bir değişim konusundaki beklenti ve inançları doğurur. ::::::::::::::::::: 2) Devrime Yol Açan Toplumsal Koşullar a) Toplumun temel yapısının çok hızlı değişmekte oluşu. Böyle hızlı değişme dönemlerinde, genellikle eski kurallar ve değerler, geçerliliklerini yitirdikleri gibi, yeni değer ve kurallar da henüz yerleşememişlerdir. Bu durum, toplumbilimde --kuralsızlık-- (anomi) dediğimiz bir özel terimle ifade edilir. Anomi durumunun sonuçları şöyle özetlenebilir (Merton, 1964:164-165): I) Toplumdaki liderlerin, halkın ve bireylerin gereksinmelerine duyarlı olmadığına inanılır. II) Düzensiz ve kuralsız bir toplumda, hiçbir şeyin başarılamayacağına inanılır. III) İnsan ve toplum yaşamındaki amaçların, gelişme yerine, gerileme gösterdiğine inanılır. | ||
![]() |
![]() | #134 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| IV) İnsan bir boşluk ve hiçlik duygusuna kapılır (Bu yüzden de Durkheim'e göre, intiharlar artar). V) Bireyler, toplumsal ve psikolojik destek için kişisel ilişkilerine güvenemezler. VI) Birey tam anlamıyla toplumuna yabancılaşır, dışlanır. Maddesel ve zihinsel yaratıcılığı engellenir. Yalnızlığı içinde çevresinin köleliğine mahkum olur (Tolan, 1980:181-185). b) Toplumun bütünleşmesine yardımcı olan ögelerin işlevlerini yitirmesi. Her toplumda, hukuk, meslek odaları, piyasa mekanizması, aile, siyasal partiler gibi insanların beraberce yaşamalarını sağlayan eşgüdümcü ve kural koyucu kurum ve mekanizmalar vardır. Bunlar, farklı nitelikte ve değişik çıkarlara sahip insanların birarada yaşamalarına yardımcı işlevler yerine getirirler. Bunlar yozlaştığı ve ortadan kaldırıldığı zaman, bu işlevler yerine getirilemez olur (Eisenstadt, 1966:37-40). Bu durum ise, hiç kuşkusuz, ortamı bir devrim için son derece uygun hale getirir. c) Toplumsal yapıdaki tutarsızlıkların çok oluşu. Değişen toplumlarda, özellikle hızlı değişme dönemlerinde, tüm kurum ve mekanizmalar aynı hızla değişmezler. Bu durum, toplumu oluşturan çeşitli ögeler arasında önemli tutarsızlıklar yaratır. Bu tutarsızlıkların artması oranında, devrim olasılığı da yükselir (Smelser, 1964). | ||
![]() |
![]() | #135 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| d) Toplumsal yapının eşcinstenliği ve basitliği. Bir toplumun yapısı ne denli eşcinsten (homojen) ve basit ise, toplumdaki huzursuzluk ve memnuniyetsizlik o denli hızlı yayılır ve toplumu etkiler. Çünkü, karmaşık toplum yapısında bulunan, memnuniyetsizliği emecek mekanizmalar olmadığı için, her kesim, huzursuzluktan hemen etkilenir (Smelser, 1964) . e) Toplumdaki çıkar çatışmalarının şiddeti ve bunları kanalize edecek mekanizmaların yokluğu. Bir toplunıda çıkar çatışmaları çok şiddetli ise ve bunları kanalize edecek, parlamento, toplu pazarlık gibi kuruluş ve mekanizmalar yoksa ya da işlemiyorlarsa, iş hemen siyasal şiddete dönüşecektir. f) Toplumsal hareketliliğin olmayışı. Bir toplumda insanların meslek ve gelir değiştirmelerine, yani bir sınıftan ötekine geçmelerine, toplumsal hareketlilik denir. İşte bir toplumda bu hareketlilik oranı düşükse, yani insanlar, gelir durumlarını ve toplumsal statülerini düzeltemiyorlarsa, siyasal şiddet olasılığı o oranda artar. | ||
![]() |
![]() | #136 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| g) Aydınların küsmeleri ve kendilerini çekmeleri. Hiçbir düzen, toplumdaki aydınların desteği olmadan uzun dönemde yaşayamaz. Bir düzenin uzun dönemli yazgısı büyük ölçüde, aydınların davranışları ile belirlenir. Aydınlar mevcut düzenden desteklerini çekmiş ve küsmüşlerse, uzun dönemde o düzen, barışçı yollarla da olsa, şiddet yoluyla da olsa, mutlaka değişecek demektir. h) Toplumsal beklentilerin toplumsal olanaklara oranının yüksek oluşu. Bir toplumda her ne nedenle olursa olsun olanaklar, beklentilerin çok gerisinde kaldığı zaman, memnuniyetsizlik hemen artmaya başlar. Bu oranın değişme olasılığı yoksa, devrim olasılığı da yükselir. Hele durumun daha kötüye gittiği zamanlarda, yani, olanaklar ile beklentiler arasındaki uyumsuzluk azalma yerine arttığı zaman, devrim kaçınılmaz olur. ı) Toplumun tarihten ve coğrafyadan gelen farklı grupları içerme oranı. Bir toplum, farklı etnik, dinsel, kültürel gruplardan oluşuyorsa, mevcut memnuniyetsizliklerin, hemen bu eski farklılıkların kimliğine bürünerek yeniden ayrılıkçı eğilimleri körüklemeleri beklenir (Nieburg, 1970:155) . Bu durumun, mevcut düzen içindeki bütünleşmeyi sarsması ve bu yüzden de bir devrime yol açması son derece olağandır. | ||
![]() |
![]() | #137 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| i) Bireylerin devrimci davranışa yönelmesi. Birey toplumdaki değer çatışmasını ve anomiyi algılıyor, kendini bireysel olarak güçsüz kabul ediyor ve sistemi de yetersiz görüyorsa toplumu düzeltme isteği, onu devrimciliğe iter (Ergil, 1980:183-190). ::::::::::::::::::: 3) Devrime Yol Açan Siyasal Koşullar a) Mevcut siyasal düzenin, toplumdaki en güçlü varlığı iktidara getirmemesi. Bir toplumda mevcut güç dengesinin gerçeğe en uygun biçimde siyasal iktidara yansıması gerekir. Bu yansıma, gerçeğe uygun değilse, gerçek güç dağılımına uygun bir siyasal iktidar mutlaka oluşur. Fakat bu süre, zorla ortaya çıkar. Bir başka deyişle, ister demokratik olsun, isterse olmasın, her siyasal rejim, mevcut dengede en güçlü olanın iktidara gelmesiyle işlevsellik kazanır. Bu işlevini yerine getirmeyen rejim mutlaka değişir. b) Siyasal iktidarın nasıl değişeceğinin belirlenmemiş olması. Bir toplumda mevcut siyasal rejim, yöneticilerin nasıl değişeceğini saptamamışsa, bu değişimin şiddet yoluyla olması en akla gelen olasılıktır. c) Siyasal iktidarın, toplumun tüm sınıf ve gruplarına açık olmaması. Siyasal iktidar, yalnızca belli bir grup ya da sınıfa dayalı ve yalnız bu bireylere bağımlı ise, bir süre sonra, toplumdaki öteki sınıf, grup ve kişilerin huzursuzlanması doğaldır. Üstelik bir süre sonra, muhalefetin birleşmesi ve bir --memnuniyetsizlik ittifakı-- biçiminde, güçbirliği ile iktidara el koyması da beklenebilir. Burada söz konusu olan, hem sınıf ya da grup çıkarları, hem de bu sınıf ve gruplara mensup bireylerin --iktidar seçkinleri-- arasında yer alıp alamamalarıdır. | ||
![]() |
![]() | #138 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| d) Yöneticilerin, temsil ettikleri sınıf, grup ve kişilerle bağlarının kopması. Siyasal iktidarın, kendisini iktidara getiren kişi, grup ve sınıflarla temasının kesilmesi ya da başka çıkarların savunucusu durumuna düşmesi, onları, dayandıkları toplumsal güçlere karşı yabancılaştırır. Bu durumun, toplumsal güçleri siyasal iktidara karşı şiddete dayalı bir değiştirme işlemine iteceği açıktır (Brinton, 1965:40) . e) Yönetim mekanizmasının yetersizliği. Siyasal iktidarı elinde tutan kişilerden bağımsız olarak, yönetim mekanizması (bürokrasi, yürütme organı ve benzeri kuruluş ve mekanizmalar) , yetersiz ise, toplum, siyasal iktidardan beklediklerini bulamaz. Bu ise mevcut iktidara karşı güveni sarsar. f) Siyasal çatışmaların, ister doğrudan çıkarlara, isterse ideolojiler biçiminde dolaylı çıkarlara bağlı olsun, barışçı yollara kanalize edilememesi. Bir siyasal sistemin birinci işlevi, bir toplumdaki farklı ve çatışan çıkarlara sahip kişi, grup ve sınıfları birarada tutabilmektir. Bunun da birinci yolu, bu farklı çıkarların doğurduğu her türlü çatışmanın barışçı yollarla çözümüne ilişkin mekanizma ve kurumların varlığıdır. Siyasal olarak başta parlamentonun geldiği bu kurumlar, her çeşit etkileşim kurumlarını (mahkemeler, meslek kuruluşları, işçi ve işveren kuruluşları ve bunların etkileşimini sağlayan toplu pazarlık mekanizması gibi mekanizmaları) içerirler. Bu kurumların yokluğu ya da barışçı görevlerini yerine getirememeleri, siyasal açıdan hemen devrime yol açar. | ||
![]() |
![]() | #139 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| g) Siyasal sistemin, kendine karşı olanlara meşru muhatefet olanağı tanımaması. Her düzenin içinde yalnız siyasal iktidara değil, düzene karşı olanlar da vardır. Bunların, mevcut siyasal iktidara karşı olanlarla birlikte, meşru muhalefet kanallarından yararlanıp yararlanmamaları, düzenin sürüp sürmemesini belirler. Muhalefete meşru kanallarla işlevini görme hakkı tanınmazsa, bu durum, tüm muhaliflerin, bir devrim çerçevesinde bütünleşmelerine yol açar. h) Mevcut siyasal düzenin, toplumun sorunlarına uzun dönemde yanıt verebilecek çözümleri oluşturamayacağına ilişkin inanç. Bir toplumdaki siyasal düzenin, toplumun sorunlarına alternatif çözümleri oluşturup oluşturamayacağı o düzenin yazgısını belirler. Mevcut düzen içinde, çeşitli ve özellikle çözümü güç yapısal sorunlara farklı görüş açılarına göre farklı çözüm önerileri oluşturulamıyorsa, toplumda umut azalır. Bunun bedeli de siyasal düzene ödetilir. Umut yaratmayan ve farklı çözüm önerileri üretemeyen siyasal düzen zor yoluyla değiştirilir. ı) Siyasal birliğin zorla ve yapay biçimde biraraya getirilen ögelerle oluşturulmuş bulunması. Özellikle İmparatorluk dönemlerinde görülen sömürgeci yaklaşımlar bu ögenin işlevselliği bakımından örnektir. Yirminci yüzyılda görülen ve önce Avusturya-Macaristan, Osmanlı gibi İmparatorlukları, sonra da İngiliz İmparatorluğunu yıkan olaylar bu ögeye bağlıdır. Çağını yaşamış olan siyasal rejim çökmeye mahkumdur. | ||
![]() |
![]() | #140 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| i) Siyasal düzenin savaş ve benzeri nedenlerle zayıflamış olması. Düzen, doğal ya da dış nedenlerle güçsüzleşmiş olabilir. Doğrudan siyasetle ilgili olmayan bu tür nedenler, siyasal düzenin güçsüzleşmesine yol açtığından devrim için gerekli ortamın doğmasına yol açar. j ) Emperyalist bir dış baskının varlığı. Bir toplum, kendisinin ekonomik olanaklarını sömürmek isteyen bir başka ülke tarafından siyasal olarak denetleniyorsa, bu denetime başkaldırması oldukça beklenen bir olaydır. Üstelik böyle bir dış düşmanın varlığı, ülke içindeki farklı ve hatta karşıt güçleri devrim için ittifaka bile sürükler. ::::::::::::::::::: II- BİR DEVRİM İÇİN GEREKLİ OLAN ÖZNEL KOŞULLAR Bir devrimin ortaya çıkması için nesnel koşulların varlığı her zaman yetmeyebilir. Ancak insanoğlunun, doğrudan doğruya kısa dönemde yönlendirdiği ve güdümlediği birtakım ögeler nesnel koşulları hazır olan bir devrimi su yüzüne çıkartabilir. Ya da yine doğrudan kısa dönemli yönlendirme ve güdümlemelerle, bir devrim öne alınabilir ya da geciktirilebilir. Öte yandan, kişilerin kısa dönemli (insan yaşamına sığan) etkinlikleri, belli devrimlerin yönlerinin ve niteliklerinin bile bir süre değişmesine yol açabilir. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |