Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10-02-2007, 11:25   #211
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

8) İçinde bulunduğu küçük gruba her zaman ve her koşulda egemen olurdu.
Atatürk için etrafına egemen olmayla ilgili olarak anlatılan öykülerin önemli
bir kısmı savaş anılarına, geri kalanları da sofrasına ilişkindir. Bütün
anlatılanlara baktığımızda, --O--nun her koşulda, en heyecanlı ve gergin savaş
anlarından, en gevşek, yumuşak şohbet anlarına kadar, çevresine egemen
olduğunu görüyoruz. Bunu kimi zaman baskın biçimindeki eylem, düşünce, öneri
ve sorularıyla yapar, kimi zaman da müthiş bir hazırlık gerektiren konularda
o hazırlığa sahip bir uzman niteliği ile herkesi şaşırtırdı.
Savaş anlarında çevre ile olan ilişkileri genellikle bir ast-üst hiyerarşisi
içinde oluştuğundan, Osmanlı Ordusundan istifa ettiği ve Ulusal Bağımsızlık
Eylemi'nin hukuksal lideri niteliği kazanmadığı kısa bir dönem dışında; bu
ilişkiler genellikle, cesareti, uzak görüşlülüğü, kavrayış gücünü simgeler.
Oysa, Cumhurbaşkanı olmasına karşın, sofrası çok daha esnek ilişki ve
etkileşimlere tanık olur. Şimdi bu esneklik içindeki liderliği Reşit Galip ile
olan ilişki ve etkileşiminde görelim. En yakın hizmetkarının ağzından
aktarılan bu öykü, Atatürk'ün liderliği hakkında çok önemli ipuçları
vermektedir:
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:25   #212
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Dr. Reşit Galip, Atatürk'ün çok sevdiği ve nazını çektiği arkadaşlarından
biriydi. Sevdiklerinin nazını çekmek, zaten Atatürk'ün başlıca iyi huylarından
biriydi. Reşit Galip'in zekasını, çalışkanlığını, enerjisini, doğru
sözlülüğünü, devrimciliğini, yurtseverliğini, kendisine bağlılığını çok
beğenirdi.
İşte Atatürk'le Reşit Galip arasında geçen oldukça ilginç bir tartışma
vardır ki, birçokları tarafından yanlış bilinmektedir. Bir akşam sofrasında
geçen bu tartışmayı; Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Cumhuriyet gazetesinde
yayınlanan bir yazısında yazmış, sonunu da bilenler tamamlasın demişti.
Bilenlerden biri olarak üstadın bu makalesini tamamlamaya çalışacağım.
Atatürk asla kin tutmazdı. Bir kimseye ne kadar kızarsa kızsın, bir zaman
sonra onu affeder, olanları unuturdu. Bu yüzden çevresinden birçokları zaman
zaman gözden düşer, sonra yeniden affedilir, eski yerlerini alırlardı.
Atatürk'e karşı gelen ve meydan okuyan Dr. Reşit Galip de işte gözden düşüp,
sonra itibara kavuşanlardandı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:25   #213
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Dolmabahçe Sarayı'nın harem kısmında (hususi daire) akşam sofrasını yeni
kurmuştum. Mevsimlerden yazdı. Konuklar birer ikişer geldiler. Ruşen Eşref
Ünaydın, Recep Zühtü, Şükrü Kaya, Tevfik Rüştü Aras, Dr. Reşit Galip, Celal
Sahir, Hasan Cemil Çambel ve bayanlar vardı.
Yemek süresince herkes, her konuda konuştu. Gece yarısına dek süren
toplantının sonuna doğru, halkın eğitilmesiyle ilgili konular tartışılmaya
başladı. Milli Eğitim sorunları eleştirilirken Reşit Galip'in ayağa
kalktığını gördüm. Doktorun pek tabii sayılmayan bir hali vardı. Coşkuyla
konuşuyordu. İçi içine sığmıyordu. O tarihte Halkevlerinin denetimi, C.H.P.
Parti Meclisinde bulunan Reşit Galip'in elindeydi (Metni okuyan İbrahim
Cüceoğlu, o dönemde Parti Meclisi olmadığını sözü edilen Kurulun ya Parti
Divanı ya da Parti Genel İdare Kurulu olduğunu söyledi. Granda yanılıyor
herhalde. E.K.). Reşit Galip söze, o zamanın Milli Eğitim Bakanı Esat Hoca'dan
yakınmayla başladı. Halkevlerinin temsil kollarında oynanacak piyeslerdeki
kadın rolleri içim Kız Lisesi'nden kendi istekleriyle seçilecek amatör ruhlu
kadın öğretmenlere, Esat Hoca'nın izin vermediğini söyledi. Tiyatronun eski
Yunan'dan beri insanlık için bir sanat ve kültür kaynağı olduğunu, Halkevleri
temsil kollarının da bu amaçla kurulduğunu, kadının bu kültür hareketinin
dışında bırakılamayacağını, böyle bir düşüncenin devrimlerin ruhuna aykırı
düşeceğini belirttikten sonra, sesini perde perde yükselterek: --Yaşlı
insanlara Vekillik yaptırılmamalı. Memlekete fayda yerine zarar getiriyor!--
diye sert bir dille konuşmaya başladı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:48   #214
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Atatürk biraz şaşkınlık, fakat büyük bir sabır ve durgunlukla dinlediği bu
sözlerden sonra, --Merak etmeyin, hepsi düzelecek-- diye doktoru yatıştırmaya
çalıştı.
Atatürk'ün geceki sabrına şaşıyordum doğrusu. Eyüp Peygamber'de bile böyle
sabır yoktu belki. Benim gibi herkeste de aynı şaşkınlık vardı. Atatürk,
doktoru bir kez daha sabır ve durgunluğa çağırdıktan sonra, --Siz böyle
konuşmakta devam ederseniz, ben size muhatap olmamakta mazurum.-- dedi.
Fakat, doktor öylesine doluydu ki, giderek sesinin tonunu yükseltiyor,
sözlerine gem vuramayarak daha tiz perdeden saldırılarını arttırıyordu.
--Kabahat hep sizde. Hocadır diye cahilleri başımıza koydunuz ! --
Sofrada bir bomba etkisi yapan bu konuşma üzerine Atatürk, --Memlekette
Maarif Vekili yok mu?..-- --Var ya, Esat Hoca mükemmeldir-- deyince Reşit Galip,
--Hayır-- anlamında başını sallayarak, --Çok iyi ama çok da ihtiyar. Artık ondan
geçmiştir: Bu memleketin Maarif Vekili o adam değildir. Bu memlekete daha
dinç bir Vekil gerektir.-- dedi.
Bunun üzerine Atatürk'le Reşit Galip arasında şu tartışma geçti: --Yahu
nasıl olur? Bu adam beni okutmuştur. Kültürü yerinde, ilme vukufu vardır.
Soframda hocam hakkında böyle konuşmanı istemem. Beni okutan adam nasıl
Maarif Vekili olamazmış?-- --Değil seni okutmak; senin Allahını okutsa yine bu
adam Maarif Vekili olamaz!--
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:48   #215
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

O devirde dalkavukların yanında böyle medeni cesaret sahibi, sözünü sakınmaz
cinsten kimseler de vardı. Fakat bu derece ileri gideceği, bir hükümet üyesi
hakkında, hem de Atatürk'ün önünde bu derece şert konuşacağı kimsenin aklından
bile geçmezdi.
Hepimizin rengi sararmıştı. Korkudan titriyorduk; konuklar donup
kalmışlardı. Hiç beklemediğimiz bu konuşma herkesi şaşkına çevirmişti.
Ortalıkta çıt çıkmıyordu. Hareketsiz, bu patlak veren olayın nereye
varacağını düşünüyordu. Sinirden titrediğini ve ellerini masaya dayadığını
gördüğüm Atatürk, tarifsiz bir şekilde kızmıştı. Fakat duygularını belli
etmeden şu buyruğu verdi: --Lütfen sofrayı terkediniz!--
O an biraz ferahladık. Reşit Galip kalkıp gider olay da burada kapanır,
ertesi gün unutulur, diye umutlandık. Ne yazık ki, sevincimiz bir iki saniye
sürdü. Reşit Galip coşmuştu bir kez. Ne karşılık verdi dersiniz? . --Burası
sizin değil, milletin sofrasıdır. Burada oturmaya benim de sizin kadar hakkım
vardır. Gerçi biz Saraydayız ama, hocanız Hace-i Sultani değildir.
Cumhuriyette tenkit serbesttir...-- diye başlayınca, Atatürk yavaşça yerinden
kalktı. Kucağındaki peçeteyi masaya bıraktıktan sonra: --Öyleyse müsaade
ederseniz ben terkedeyim-- dedi ve dünyada eşi, benzeri görülmemiş bir
efendilik ve büyüklük örneği göstererek ayağa kalkıp salondan çıkıp, gitti.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:49   #216
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Hemen arkasından koştum. Doğru harem kısmındaki yatak odasına girmişti. Ben
de arkasından girdim. Her zaman olduğu gibi kapıları kilitledim. Atatürk,
soyunana kadar bir kellme konuşmadı. Sinirleri henüz yatışmamıştı. Yüzü
sapsarıydı. Cumhurbaşkanı olduktan sonra belki de hiç kimse O'nunla böyle
konuşmamıştı. --Çelebi Efendi, desene ki, yılanı koynumuzda büyütüyormuşuz--
dedi. Karşılık vermeyerek yavaşça kapıyı açıp dışarıya çıktım. Oradaki
görevim bitmişti.
O sırada yaver, dağılmaya hazırlanan sofradakilere şu emri getirmişti:
--Reisicumhur Hazretleri kendileri varmış gibi sofranın devamını arzu
ediyorlar.--
Yemek salonuna dönünce bir de ne göreyim. Reşit Galip rakı kadehini
dişlerinin arasına almış, kemiriyor. Başucunda da Recep Zühtü ve Kılıç Ali
duruyorlar. Öbür davetliler gitmişler. Reşit Galip başını kaldırıp beni
görünce: --Çelebi, bana bir kadeh rakı ver!-- diye bağırdı. Nasıl verebilirdim
bu durumda? --Efendim, kilerci uyumuş-- diye atlatmaya çalıştım. --Demek bana
verecek bir kadeh rakın bile kalmadı, desene. Öyleyse kalkıp gidelim-- diye
acı acı söylendi. Sonra, Recep Zühtü ile Kılıç Ali'nin koluna girerek
salondan çıktı.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:49   #217
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ne yalan söyleyeyim olaydan çok üzüldüm. Çünkü Reşit Galip'i gerçekten çok
seviyordum. Aralarının açılmasına gönlüm razı değildi. Fazla içip de daha kötü
bir olaya meydan verilmemesini istemiş, bu yüzden --rakı yok-- demiştim.
Rahmetliye bir kadeh rakıyı esirgeyişim içimde eziklik olarak kaldı.
Ertesi gün Reşit Galip, Atatürk'e ve İstanbul'a küserek Ankara'nın yolunu
tuttu. Hatta cebinde on lirası bile olmadığı için tren parasını umumi katip
Tevfik Bey'den borç aldığını hatırlarım.
Aradan bir ay geçmişti. Biz yine İstanbul'daydık. Saat onbeş sularında
yemek salonuna gelen Atatürk bir ara bana, --Çelebi Efendi, şimdi Ankara'da
Reşit Galip Bey bir konferans verecek. Onu dinleyelim-- dedi.
Daha şaşkınlığım geçmeden koşup radyoyu açtım. O zaman önemli konferanslar
radyoda verilirdi. Reşit Galip'in Türkocağı salonunda verdiği bir saatten
fazla süren konferansı sessizce dinledi. Radyoyu kapattıktan sonra, gözlerinde
bir sevinç pırıltısı yanıp söndü. --Kendisini affettirdi-- dedi.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:49   #218
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Onbeş gün kadar sonra güzel bir sonbahar günü biz Ankara'ya gittik. Ertesi
akşam Reşit Galip'i sofraya çağırılmış gördüm. Sanki aralarında hiçbir şey
geçmemiş gibi hareket ediyorlardı.
Atatürk bir ara Reşit Galip'e doğru eğildi, sadece onun işitebileceği bir
sesle, --Yarmdan itibaren Maarif Vekilisiniz-- dedi. Birkaç gün sonra da
Anadolu Ajansı, Reşit Galip'in Milli Eğitim Bakanı olduğunu haber veriyordu.
O gece sofra oldukça kalabalıktı. Reşit Galip'in üzerinden sevinç akıyordu.
Toplantının en kıvamlı anında Atatürk, kapıda duran askerlerden ikisini
çağırdı ve güreştirmeye başladı. Çoğunluk böyle yapar, gezilerinde olsun,
köşkte olsun yiğit Mehmetçiklerden birkaçını yanına çağırarak güreştirir,
Türk gücünün nelere yettiğini gözleriyle görmek isterdi. Hatta yanında bulunan
çok sevdiklerini, bu Mehmetçiklerle -istemeseler bile- güreş tutuşturur,
onların hırpalanışını hazla seyrederdi. Birkaç keresinde Mehmetçikleri
kendisiyle güreşe davet etmiş, fakat hiçbiri, --Senin sırtını yedi düvel yere
getiremedi, biz mi getireceğiz-- diye güreşe yanaşmamışlardı.
Güreş çok zevkliydi. Hepimiz büyük bir dikkat ve merakla sonunun nasıl
geleceğini bekliyorduk. Reşit Galip'in işe merakı son haddini bulduğu bir
sıra, Atatürk, askerlere işaret ederek yeni Bakanı --altı okka-- yapmalarını
emretti.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:49   #219
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Hepimiz şaşırmıştık. Bakan da öyle. Daha şaşkınlığımız geçmeden o babayani
iki asker, Reşit Galip'i karga tulumba kucaklayıverdiler. Havaya kalkan Bakan,
önce bir iki çırpınmayı denedi; fakat ne haddine. Dev gibi muhafızların birer
çelik pençeyi andıran elleri arasında kıpırdamak ne mümkün.
Toplantıda bulunanlarda heyecan son haddini bulmuştu. Sonunun ne olacağını
merak ediyorlar, adeta nefes bile almaktan korkuyorlardı. Atatürk ise
soğukkanlı ve tabii görünüyordu.
Askerler, Reşit Galip'i iki üç kez havaya kaldırdılar. Tam yere vuracakları
sırada Atatürk'ün bir işaretiyle vurmaktan vazgeçiyorlar, tekrar
vargüçleriyle havaya sallıyorlardı.
Birkaç kez tekrarlanan bu hoş oyundan şonra (biz çocukluğumuzda çok
oynardık) Atatürk, Mehmetçiklere: --Yeter !-- dedi. Sonra sofradakilere döndü.
Gülerek, --Biz istersek böyle de hareket edebiliriz-- dedi.
Acaba Atatürk, bu oyunla; vaktiyle kendisine hakaret eden Reşit Galip'e
centilmence bir ders mi vermek istemişti? Ama ben, bunun şaka çerçevesini
hiçbir zaman aşmadığını sanıyorum. Atatürk, Reşit Galip'i sevmeseydi, o
olaydan sonra onu ne Bakan yapardı, ne altı okka ettirirdi. Atatürk, vaktiyle
kalk dediği halde sofradan kalkmayan Reşit Galip'i isterse böyle
kaldırabileceğini mi ima etmişti acaba?-- (Bu öykü Atatürk hakkında
anlatılanlar arasında en değişik aktarılanlardan biridir. Olay, aralarında
Afet İnan ve Hasan Rıza Soyak da bulunan çeşitli kişiler tarafından farklı
anlatılmıştır. Aslında olayın içinde bir de Madam Vera ve --Rose et Noire--
kulübüne ilişkin olup bitenler vardır (Bozdağ, 1975:77-93).)
(Granda, 1973:76-82).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:49   #220
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu öyküde Atatürk'e ilişkin çok önemli ipuçları vardır: İnsanına göre
muamele etmesini bilmektedir. Zamana ve koşullara uygun bir davranış
içindedir. En önemlisi, çevresini sürekli olarak kendi egemenliğinde
tutmaktadır. Fakat bu işi yaparken. kişisel davranışlara göre kendi tutumunu
ayarlamakta, bu arada devlet işlerini ve adam seçmeyi planlamaktadır. Üstelik,
gerektiğinde, bir saatten fazla bir süre ile radyodan bir konferansı
dinlemekte, genel değerlendirmelerini sürekli yeniden gözden geçirmektedir.
Askerlere yaptırdığı oyuna gelince, bunu önceden planlamamış olması
düşünülemez. Yoksa kaş göz işareti ile, iki askerin sofradaki bir konuğu altı
okka yapmaları olanaklı değildir. Burada da görüldüğü gibi, çevreye ve
kişilere egemen olmakta en küçük ayrıntıyı dahi planlamaktadır.
9) Gözleri, olağanüstü kişiliğinin simgesiydi. Karizmatik liderin, doğaüstü,
insanüstü nitelikleri, genellikle, yetenekleri çerçevesinde algılanabilir.
Yine de bazı durumlarda, bu insanüstü niteliklerin fizik belirtilerinden söz
edilebilir. Yalnız burada önemli olan nokta, bu olağanüstü özelliklerin lider
hayattayken vurgulanması ve bunlara, eylem sürerken inanılmasıdır. Çünkü,
liderin, özellikle bir bağımsızlık savaşı kazanmış ve yeni bir toplum kurmuş
olan bir liderin ölümünden sonra efsaneleşmesi beklenen bir olaydır.
Karizmanın anlamı ve önemi, liderin eylemine yardımcı olmasıdır. Bu nedenle
de izleyicileri tarafından eylem sırasında inanılan özellikler biçiminde
ortaya çıkması gerekir.
İşte Mustafa Kemal Atatürk'ün Türk Ulusu tarafından inanılan insanüstü
niteliklerinin gözlerinde odaklaştığına ilişkin pek çok anı vardır. Genellikle
söylenen öykü, O'nun gözlerine bakılamadığıdır. Özellikle Cumhurbaşkanlığı
sırasında yaygınlaşan bu --karizmatik nitelik-- pek çok kişi tarafından pek çok
olayda anlatılmıştır. Hamdi Varoğlu'nun Ressam Muazzez'in ağzından aktardığı
şu öykü, hem söylentileri özetlemesi bakımından hem de olayı kendisi de
yaşayan bir aydının izlenimleri açısından ilginçtir.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 01:03 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580