![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #51 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte tam bu noktada, sınıfların devrimci niteliği de ortaya çıkmaktadır. Yeni teknolojinin geliştirdiği yeni sınıf, toplumun üretim biçimini yeniden oluşturmak için devrim yapar. Tüm siyasal, toplumsal, kültürel yapıyı kendisine, yani yeni teknolojiye ve yeni ilişkilere uyacak biçimde değiştirir. Sınıfsal devrim kuramının altında yatan inanç, toplumların zorunlu olarak gideceği noktanın, insanın müdahalesiyle çabuklaştırılabileceğidir. Toplumların, çeşitli aşamalardan geçerek, sonunda, sınıfsız toplum (komünist toplum) aşamasına ulaşması kaçınılmazdır. Bu dönemde, artık, son devrimci sınıf olan proleterya da kendisini tasfiye eder ve insanlık sınıfsız topluma ulaşır. Bu aşama, insanlığın zorunlu olarak ulaşacağı bir noktadır. Fakat, insan toplumunun son biçimi değildir (Bottomore, 1963:246). Marx, kendinden önceki düşünürlerin de sınıf ve sınıf çatışması kavramlarını kullandığını söyler. Kendi kuramını, kendinden önceki düşüncelerden ayıran özellikleri, determinizm olarak belirler. Marx'a göre, kendi katkıları üç grupta toplanabilir: Birinci nokta sınıfların, ancak üretim gelişmelerindeki özel tarihsel aşamalar sonunda ortaya çıktıklarıdır. İkinci nokta sınıf çatışmalarının sonucunun kaçınılmaz ve önlenemez bir biçimde proleterya diktatörlüğüne yol açmasıdır. Üçüncü nokta ise, proleterya diktatörlüğünden sonraki aşamanın, bütün sınıfların ortadan kaldırılmasıyla belirlenen sınıfsız toplum biçiminde sonuçlanacağıdır (Marx and Engels, 1973-a:528). | ||
![]() |
|
![]() | #52 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| B) Sınıfsal Devrim Kuramındaki Toplum Modeli Tarih içinde çeşitli aşamalardan geçerek ondokuzuncu yüzyıla erişen insanoğlu, iki büyük sınıf arasındaki çatışmalarla belirlenen bir toplumda yaşamaktadır. İşçi sınıfı ve sermaye sınıfı arasındaki bu çatışma sırasında bütün öteki sınıflar da bir tarafı tutmak zorundadırlar. Sermaye sınıfı gittikçe güçlendiği, kudret de gittikçe tek elde toplandığı için, sermaye dışında kalan öteki sınıflar da gittikçe güçsüzleşmekte, yoksullaşmaktadırlar. Bu nedenle aşağı orta sınıf, küçük imalatçı, esnaf gibi kişiler ve köylüler de burjuvaziye karşı savaşmak durumundadırlar. Bunlar da zamanla kaçınılmaz olarak proleterleşmektedirler. Bütün bu süreç sonunda sermaye ve mülkiyet merkezileşecek, buna karşılık geniş yığınlar yoksullaşacaktır. En sonunda da proleterya iktidara el koyacak, kendi dışındaki sınıfları ortadan kaldıracak, toplumda sınıfların işlevine gerek kalmadığı için de (yani, artık bazı özel sınıf çıkarları, genel çıkarlarmış gibi sunulmak durumunda olmayacağı için) kendi kendisini de yok edecektir. Böylece sınıfsız topluma ulaşılacaktır. | ||
![]() |
![]() | #53 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| C) Sınıfsal Devrim Kuramının Temel Özellikleri Sınıfsal devrim kuramının birinci özelliği, tarihe maddeci ve diyalektik bir yaklaşımla bakmasıdır. Bir başka deyişle, sınıfsal devrim kuramı, tarih boyunca, teknolojik değişmelerin etkilerini ve maddenin kaçınılmaz gelişmesini dikkate almıştır. Ayrıca, diyalektik bir yaklaşım da kullanmıştır. Bu yaklaşıma göre, her varlık her an değişme durumundadır. Her olay ve varlık karşıtını da yaratır ve kendisiyle birlikte geliştirir. Belli birikimler, bir süre sonra, aynı nitelikte olmayan sonuçlara ulaşır. Yani, belli sayıya ulaşan varlıklar, bir dereceden sonra, farklı özelliklere sahip olurlar. Her sonuç, yeni tepkiler doğurur ve tepkileriyle birlikte, başka sonuçlara doğru gelişir (Engels, 1977:85). İşte bu anlayışla tarihe bakılmış ve belli sonuçlara ulaşılmıştır. Bu ulaşılan sonuçlar, belli gelişme yasaları biçiminde özetlenmiş ve böylece ortaya tarihsel maddecilik çıkmıştır. Bir başka deyişle, diyalektik maddeciliğin tarihe uygulanması sonunda elde edilen sonuçlardır tarihsel maddecilik. Tarihsel maddeci görüşe göre, insan çevresinin ürünüdür. İçinde bulunduğu koşullar, onun bilincini, yani, ideolojisini belirler. Fakat, yine insan, çevresini oluşturan bir varlıktır. Bu nedenle, çevresinin ürünü olan insan, yeterince bilinçlendikten sonra, döner ve kendini üreten bu çevreyi etkilemeye başlar. Böylece, insanoğlu kendisini yaratan koşulara bilinçli olarak karışma ve onları hızlandırma, olanağı bulur. | ||
![]() |
![]() | #54 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İlk Uygulama Sınıfsal devrim kuramı, ilk uygulamasını Rusya'da bulmuştur. Bu uygulamayı yapan Lenin ve Troçki, devrimi, Bolşevik Partisi yoluyla gerçekleştirdiler. Her büyük devrimde olduğu gibi, Sovyet Devrimi'nde de örgüt, ideoloji ve liderlik, tam bir uyum içindeydi. Bu uyumu sağlayan hiç kuşkusuz, örgüte egemen olan ve ideolojiyi de kendi toplumunun somut koşullarına göre yorumlayan liderlikti (Türk Devrimi'nde de aynı özellikleri, yani, örgüte ve ideolojiye damgasını vurmuş bir liderliği görüyoruz) . Sınıfsal Devrim kuramının Rusya'daki uygulaması, Lenin ve Troçki yönetimindeki Bolşevik Partisi'nin katkısıyla, Marxçı kurama şu ilaveleri yaptı: Birinci nokta, sınıfsal devrim kuramının öngördüğü, işçi sınıfının önderliğinde gerçekleşecek olan bir sosyalist devrimin yapılacağı toplumun özellikleriyle ilgiliydi. Esas kuram, böyle bir devrimi, oldukça sanayileşmiş bir toplumda (örneğin, Almanya'da) öngördüğü halde, göreli olarak daha az sanayileşmiş bir toplumda da böyle bir devrimin olabileceği Rusya'daki uygulama ile kanıtlandı. | ||
![]() |
![]() | #55 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İkinci nokta, esas kuram, sosyalist devrimin itici gücü olarak tüm işçi kitlelerini gördüğü halde, Bolşevik Partisi uygulamasının, iyi örgütlenmiş ve doğru ideolojiye sahip bir partinin, işçi sınıfı adına eylem yapabileceğini göstermesidir. Lenin ve Troçki'nin gerçekleştirdikleri eylem, işçi sınıfı (proleterya) adına, bir partinin başarılı bir darbe ile devrime yol açacak bir siyasal iktidar değişikliğini yapabileceğini gösterdi (Bu noktada, Sovyetler Birliği'ndeki rejimin, işçi sınıfının yönetimi mi olduğunu, yoksa, gittikçe proleteryadan soyutlanan ve ona yabancılaşan bir teknokrat-bürokrat iktidar mı olduğunu tartışmadığımı özellikle belirtmek isterim. Burada aktarmak istediğim nokta, devrimi yapan partinin bu işi --işçi sınıfı adına yaptığını söylemesi ve bunu başarmasıdır.-- ). Üçüncü olarak, Marx'ın köylülere dayanarak devrim yapılamayacağını söylemesine karşın, Bolşevik Devrimi azgelişmiş :kapitalist ülkelerde köylülerin de devrimci nitelik taşıdığını göstermiştir. Yeter ki, Parti, köylülerin de temsilcisi olduğunu yeterince ortaya koyabilsin. Dördüncü bir nokta, dünya emperyalizıninin en zayıf halkasından kırılması sorunudur. Dünyanın gelişmiş kapitalist üIkeleri, artık, ürün ihracını bir yana bırakıp, doğrudan doğruya sermaye ihracına başlamışlardır. Bu durumda Rusya'nın kendi ulusal burjuvazisini geliştirme olanağı kalmamıştır. Bu nedenle de Rus proleteryası, hemen eyleme geçmeli, ülke ve kendileri, emperyalizm tarafından bütünüyle yutulmadan, henüz dünya emperyalizmi ile tam bütünleşmemiş olan düzene el koymalıdır. Bu nokta da, devrimi, gelişmiş kapitalist ülkelerde bekleyen esas kurama bir ek niteliğindedir. | ||
![]() |
![]() | #56 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Beşinci olarak, proleterya adına devrimi yapan Parti, devlete el koyduktan sonra da, merkezi otoriteyi elinde bulundurmalı ve toplumu, kendi programına göre biçimlendirmelidir. Böylece, proleteryanın örgütsüz ve bilinçsiz oluşundan gelen sakıncalar ortadan kaldırılabilir. Bu süreç içinde eski devlet mekanizması tümüyle ortadan kaldırılmalı, yeni bir devlet kurulmalıdır. Bütün bu süreçler çerçevesinde Leninci uygulama, bir yandan Rus devrimini dünyanın öteki tüm ülkeleri için de bir örnek yapmayı amaçlarken, zaten savaş durumunda olan ülkede mevcut Çarlık rejimine karşı şiddet kullanılması ve öteki ülkelere devrimin sıçratılması için bu savaşı kullanmaya çalışıyordu. Görüldüğü gibi Rus devrimi, sınıfsal devrim kuramından etkilenmiş ve hatta Marxçılığı resmi ideoloji bile yapmışsa da, uygulamada, kuramdan önemli sapmalar ve ekler vardır. İşte bu nedenle Marxçılık ve Marxçılık-Lenincilik, nitelikleri farklı iki okul olmuştur. Marxçılık, daha çok ondokuzuncu yüzyıl Batı Avrupası'na ilişkindir. Daha çok genel kuram niteliği taşır. Buna karşılık Marxçılık-Lenincilik, daha çok yirminci yüzyıl Rusya'sına ilişkindir. Marxçı kuramın, buradaki uygulaması olduğu için, hem daha özel, hem de uygulama yönü ağır basan bir nitelik taşır. | ||
![]() |
![]() | #57 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| D) Sınıfsal Devrim Kuramının Eleştirisi Sınıfsal devrim kuramı, herkesten önce, burjuvazinin dikkatini çekmiştir. Marx'ın tüm düşünce sistemini üzerine dayadığı --diyalektik-- burada da etkin olmuş, Marx'ın düşünceleri, hemen burjuvazi tarafından karşı önlemlerin alınmasına yol açmıştır. Böylece, kendi tarihini kendi yapan insan, bir yandan proleterya olarak devrime hazırlanırken, öte yandan da burjuvazi olarak, devrim koşullarını ortadan kaldırmaya çalışmıştır. --Yitirilecek zincirler--inden başka bir şeyleri olmayan işçiler ile, --yitirilecek çok şeyler--i olan sermayedarlardan hangi sınıfın Marx'a daha duyarlı olduğunu söylemeye bile gerek yoktur. İşçi sınıfı daha işin başındayken, burjuvazi tüm kuramı algılamıştır. Böylece, Marx'ın haber verdiği kendilerini yok edici gelişmelere karşı, ilk toplumsal, ekonomik ve siyasal önlemler burjuvazi tarafından alınmıştır. Genel oy hakkının --bir adam-bir oy-- ilkesi biçiminde tüm topluma yaygınlaştırılması, ekonomiye devletin müdahalesi, sermayenin anonimleşmesi, işçi sınıfına tanınan toplu sözleşme ve grev hakkı, özel mülkiyet hakkının ve bu hakkın kullanılışının kamu yararı adına sınırlanışı, hep bu tür önlemler arasındadır. | ||
![]() |
![]() | #58 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu arada, teknolojik değişme ve gelişmeler otomatik makineleri üreten ve kontrol eden otomatik makineler aşamasına eriştiğinden, değerin emeğe bağlı oluşu ilkesi de, (yine Marx'ın öngördüğü maddeci tarih görüşüne göre ortaya çıkan değişme ve gelişmeler sonunda) önemli ölçüde değişikliğe uğramıştır. Şimdi bu iki noktayı da akılda tutarak, --sınıfsal devrim kuramı--nın neden tüm dünyada geçerli olmadığına bakabiliriz. Yalnız daha önce, gerek Marxlı bir dünyada yaşadığımızı (yani, Marx'ın kehanetlerini önlemeye çalışanların da Marx'ı en az, ona bel bağlayanlar kadar iyi bildiğini) ve teknolojik gelişmenin hiç durmadığını (yani, yavaş yavaş, değerin emekten soyutlanmakta olduğunu) hiç unutmamalıyız. Konuya sınıfsal devrim kuramının genel ve temel ilkeleri açısından baktığımızda, özel uygulamaların neden, genel kuramın ilkelerine göre oluşmadığını daha iyi anlayabiliriz. | ||
![]() |
![]() | #59 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Üretim Güçlerinin Engellenmesi Sorunu İlk olarak dikkat etmemiz gereken nokta, sınıfsal devrim kuramının temel ilkelerinden birinin, ancak mevcut üretim biçiminin, yeni gelişen üretici güçleri engellemesini devrim için gerekli bir koşul olarak öne sürdüğüdür. Bunu daha somut koşullara göre ifade edersek, devrim olması için, burjuva toplumlarının, gelişen üretici güçleri engellemesi gerektiği ortaya çıkar (Marx and Engels, 1973-a: 289) . Oysa, Marx'ı çok iyi öğrenmiş olan bu toplumlar ve bu toplumlardaki yöneticiler, üretici güçleri devrime yol açacak biçimde engellemekten özenle kaçınmaktadırlar. Örneğin, işçilere verilen grev hakkı bunun en klasik örneğidir. Buna karşılık, azgelişmiş kapitalist toplumlar çeşitli nedenler arasında ideolojik bakımdan da azgelişmiş olduklarından ve çok gelişmiş toplumlar tarafından sürekli sömürülmekte bulunduklarından, bu önemli koşulu ihmal etmekte, üretici güçleri devamlı olarak baskı ve kısıtlama altında tutmaktadırlar. Böylece, üretici güçler ile, üretim biçiminin çatışması, gelişmiş kapitalist toplumlardan çok azgelişmiş kapitalist toplumlarda daha olası bulunmaktadır. Ayrıca burada belirtilmesi gereken bir başka nokta, Marx'ın kendisinin de çok gelişmiş (örneğin, Almanya'dan daha çok gelişmiş) ülkelerde, sözgelişi, Amerika ve İngiltere'de işçilerin amaçlarına barışçı yöntemlerle varabilecekleri olasılığına dikkati çekmiş olmasıdır (Marx and Engels; 1973-b:291-294). | ||
![]() |
![]() | #60 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ulusal Gelirden Alınan Pay Dikkat etmemiz gereken bir başka nokta, ulusal üretim ve ulusal gelir ile, çeşitli sınıfların, bu arada işçi sınıfının bundan aldığı paydır. Bilindiği gibi endüstri devrimi ile gerek işgücünün, gerekse sermayenin verimliliği artmıştır. Bu artışın ardında da teknolojik gelişmeler yatmaktadır. Fakat bu verimlilik artışları, sınıflararası çatışmanın, aslında ulusal gelir paylaşılması olduğu gerçeğini örtmez. Her toplum, kalkınmak için yatırım yapmak, yatırım yapmak için tasarruf etmek, tasarruf etmek için de az yemek zorundadır. İşte tam bu noktada, özveriyi kimin göstereceği sorusu ortaya çıkmaktadır. Genellikle, düşük ücretle çalıştırılan işgücünün sömürüsü ondokuzuncu yüzyılda gerçekleştirilen endüstri devrimin sonuçlarından yararlanma mekanizması olarak belirmiştir. Böylece, sömürülen işgücü hızla bilinçlenmiş ve sonunda da proleterya kendisi için, ulusal gelirden daha büyük paylar istemeye başlamıştır. Bu durumda, bir ülke, işçiye daha fazla pay verebilmek için, ulusal gelirinden öteki sınıflara, örneğin kapitalist sınıfa, ayırdığından daha az pay ayırmak zorundadır. Oysa, ülkeyi yöneten sınıf kapitalist sınıftır. Yönetici olan kişilerin, kendi arzularıyla, kendi paylarını sınırlamaları pek de beklenen bir gelişme değildir. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |