![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Müslüman garnizonu onun bu isteğine kesinlikle karşı çıkarak müdafaa tedbirleri aldı. Simbat etrafta yağma ve tahribata başladı. Müslüman birliği geceleyin ani bir çıkış hareketi yaparak hücuma geçti. Fakat hazırlıklı olan Simbat karşısında mağlup oldu. Şehir Simbat’tın eline geçti. Esir edilen Müslümanların emirleri ise sadakatini göstermek için İstanbul’a imparator VI. Leon’a gönderildi.[1] Simbat, bu başarısından kısa bir zaman sonra da Ermeniye’nin kuzeyindeki dağlık bölgede yaşayan Ermeni ve Gürcü kabileleri kendisine bağlayarak daha da kuvvetlenmiştir.(895) Aralarında anlaşmaya rağmen Dvin’i zaptetmesi ve ülkesini genişletmesi onu yakından takip etmekte olan Muhammed’i Ermeniye’ye karşı yeniden sefer yapmaya mecbur etmiştir. Çok gizli bir şekilde hazırlıklarını tamamlayıp. Nahcivana geldiği zaman Sinbad onun düşmanca bir niyet beslediğini anlayabilmiştir. Derhal kendisine bağlı İşhan ve Nahararlara haber göndererek birlikleriyle yardıma gelmelerini emretti. Ancak daha Ermeni kuvvetleri toplanamadan Muhammed, Dvin önlerine gelerek. Fazla mukavemetle karşılaşmaksınız şehri zaptetmişti. Sinbad’ın çağrısını hemen hemen bütün Ermeni prensleri kabul ettiler. Yalnız Vaspurakan (Van ve çevresi) bölgesindeki Ardzruni hanedanı, Müslümanlar ile bozuşmamak için bu çağrıya katılmadılar. Simbat dağlık bölgeye çekildi. Ermeni kuvvetleri Aragadz (Bugünkü Alagöz dağı eteğindeki Vadzan kasabasında) toplandılar.[2] İki ordu Alagöz dağı eteğinde karşılaştı. Yapılan savaşta mağlup olan Muhammed geri çekildi ve Sinbad’a sulh teklifinde bulundu. Savaşı kazanmış olmasına rağmen Sinbad, bu teklifi derhal kabul ederek. Muhammed’e kıymetli hediyeler gönderdi. Muhammed, Katolikos II. Georg’u da yanına alarak Azerbaycan’a döndü. Katolikos ancak iki ay sonra serbest bırakıldı.[3] | ||
![]() |
|
![]() | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kral Sinbad Muhammed’e karşı kazandığı bu başarıdan cesaret alarak. Bu sefer de el-Cezire valisi Ahmed b. İsa b. Şeyh Eşşeybani ile mücadeleye girişti. Fakat Ahmed ile yaptığı savaşı kayıp etti.[1] Sinbad’ın bu yenilgisi Muhmmed’e Ermeniye içlerine yeniden müdahale fırsatı verdi. Ardznui hanedanını kendisine bağlamış fakat bu seferde Simbat Gürcistan Kropalatı II. Adarnasse ile ittifak yapmıştı. Hem Simbat’a uğradığı malubiyetten sonra toparlanma imkanı vermemek hem de onun Gürcistan ile olan irtibatını kesmek için Kuzey Ermeniye’ye yürüdü. Fakat bu bölgedeki Simbat’a bağlı kalmaları karşısında kralı merkezden vurmak arzusuyla Kars üzerine yöneldi. Simbat dağlık bölgede bir kaleye çekildi, Muhammed de Ermeniye’nin önemli merkezlerinden Kars’ı kuşattı. Simbat’ın karısı, gelini, diğer prensesler ve çevredeki manastırların keşişleri mahsurlar arasında bulunuyordu. Kars’taki Ermeni kuvvetlerinin komutanı Hasan Kentuni adlı birisiydi. Şehir kendisini çok iyi müdafaa etmesine rağmen kuşatmanın uzaması ve dışarıdan yardım alamaması sebebiyle teslim olmak zorunda kaldı. Muhammed, buraya iltica etmiş olan köylüleri ve bir çok ileri gelen kimselerin şehri serbestçe terk edebileceğini bildirdi. Simbat’ın karısı, gelini ve önemli şahsiyetleri esir aldı ve burada bulunan krallık hazinesine el koydu. Muhammed, Kars’ta fazla kalmayarak esir ve ganimetle Dvin’e döndü.[2] Bu hadise Muhammed el-Afşin’in harekete geçmesi için kafi sebep teşkil ediyordu. Tiflis üzerinden yürüyüşe geçen Muhammed bu devirde Müslümanların hakimiyetinde bulunan bu şehri kontrolüne aldıktan sonra süratle Sinbad’ın himayesinde bulunan Şirak (Ani Çevresi) bölgesini istila etti. Bu ani hücum karşısında gafil avlanan Sinbad Taik’e oradan da müttefiki II. Adarnasse’nin yanına kaçmak zorunda kaldı. Karşısına çıkacak bir kuvvetin olmadığını gören Muhammed, oğlu Divdat’ı Dvin’de vali ve güvendiği adamlarından Vasif el-Hadım’ı yardımcı bıraktıktan sonra Azerbaycan’a döndü.[3] Muhammed el-Afşin, Simbat ile mücadele ederken Vasburakan bölgesindeki Ardzruni hanedanıyla anlaşmış ve onları kendisine bağlamıştı. Fakat Kars’ın alınmasıyla biten seferden sonra Muhammed’in beklenmedik bir anda Vasburakan’a karşı hücuma geçtiğini görmekteyiz. Onun kış ortasında kuvvetli bir orduyla taarruza geçerek. Thornavan (Makunun güneyi) bölgesine kadar ilerlemesi üzerine ona karşı koyamayacağını bilen Ardzruni prenslerinden Sergist Aşot, Müslüman karargahına kadar girerek yeniden Vasallık anlaşması yapmak zorunda kaldı. Muhammed, Vasburakana karşı kazandığı bu kesin zaferi muteakkip buraya bir birlik bırakarak ülkesine döndü. Bundan sonra Vasıf el-Hadım’ın kaçmasına yardımcı olan Simbat’a bir ders vermek maksadıyla büyük hazırlıklara girişti. Fakat bu sırada Azerbaycan’da bir veba salgını baş gösterdi. Muhammed bu salgın sırasında 288 (901) yılında Azerbaycan’da öldü. Ölümünden önce yakınlarına yerine oğlu Divdat’ı geçirmelerini vasiyet etmişti.[4] | ||
![]() |
![]() | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1- Ebu’l-Kasım Yusuf Sacoğulları hanedanının ikinci temsilcisi, Ebu-Sac Divdat’ın oğlu Muhammed el-Afşin, Azerbaycan ve Ermeniye de 11 yıl süren yarı bağımsız bir valilikten sonra 288(901) yılında vefat ederken yerine oğlu Divdat’ı geçirmelerini vasiyet etmiş. Ancak Muhammed’in bu son arzusu yerine getirilemedi. Çünkü sahneye bu sefer Muhammed’in kardeşi Yusuf çıkmıştı.[1] Yusuf’un doğum tarihi hakkında bilinen kaynaklarda hiçbir bilgiye rastlanamamıştır. Buna mukabil onun 250 (864) yılında doğmuş olduğu hakkında bir rivayetin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.[2] Bu tarihe göre onun babası Ebu’s-Sac’ın Mekke valiliği sırasında dünyaya gelmiş olduğu düşünülebilir. Daha önce de belirtildiği gibi, hanedanın kurucusu ve Yusuf’un babası Ebu’s-Sac Divdat, halife Mütevekkil (237-247/847-861) zamanında 242(856-857) yılında el-Haremin (Mekke ve Medine) ve Tarik Mekke (Hac Yolları) valiliğine tayin olmuş, gerek Mütevekkilin karışıklıklarla dolu onun bütün karşı çabalarına rağmen Türk unsurunun devlet üzerindeki hakimiyetini geliştirdiğini hilafeti esnasında[3] ve gerekse onu takip eden beş halife devrinde, giriştiği çok yönlü siyasi faaliyet yanında bu görevini 266 (880) yılındaki ölümüne kadar elinde tutmayı başardı. Onu bu vazife de istihlaf eden Muhammed el-Afşin ise 266-269 (880-883) yılları arasında bu bölgede kalmış ve bedevilerin hac yollarında ve Mekke civarında süregelen çapulculuklarını önlemeye çalışmış ve 269 (883) de aynı bölge valiliği üzerinde kalmak üzere ayrıca el-Ambar, er-Rahba ve Tarık el-Frat valiliği de kendisine verilmişti. Halife Mutemit (256-279/870-892)’in dirayetli naivi el-Muavaffak ile çok iyi ilişkiler kurduğu anlaşılan Muhammed el-Afşin, hemen bu sırada, el-Cezire valisi İshak b. Kundacık ile birlikte Suriye’yi Tolunoğullarının işgalinden kurtarma faaliyetine giriştiği için, anlaşıldığına göre Hicaz bölgesinde asayişi ve sükunu tesis görevini kardeşi Yusuf’a vermiş yani onu kendisine vekalet etmesi için Mekke’ye göndermiş olmalıdır. | ||
![]() |
![]() | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Muhammed el-Afşin’in ölümünü müteakip Azerbaycan da meydana gelen gelişmelere Bağdat halifesi seyirci kalmaktan öteye gidemedi. Azerbaycan ve Ermeniye valiliğine halife tarafından tayin edilmiş bulunan Muhammed’in ölümüyle Yusuf’un bu makamı zorla ele geçirmesine halifenin ses çıkaramaması bir taraftan merkezi otoritenin eyaletlerde tamamen zayıfladığını diğer taraftan da Sacoğullarının Azerbaycan da iyice kuvvetlenerek müstakil hareket etmeye başladıklarını göstermektedir. Nitekim Yusuf, Azerbaycan da iktidarı ele geçirdikten çok kısa bir süre sonra 289 (902) yılında Erdebil de adına gümüş dirhem bastırmıştır. Nitekim Mısır da Tolunoğullarının kurucusu olan Ahmed b. Tolun ve oğlu Humaraveyh de Bağdat halifesiyle savaş halinde olmalarına rağmen, bastırdıkları sikkelerin üstünde halifenin ismine yer vermekte idiler. Muhammed el-Afşin’in ölümünden sonra meydana gelen gelişmeleri yakından takip ettiği anlaşılan Ermeni kralı Simbat’ın bu durumdan faydalanmak isteyerek. Abbasi halifesi Muktefi ile siyasi münasebetlerini düzeltmek ve Sacoğulları tehlikesini uzaklaştırmak için harekete geçtiği görülüyor. Bağdat’a bir elçi göndererek halifeye bağlı kalacağını ve Yusuf karşısında kendisine yardım edilmesini istedi. Sacoğullarının ve bilhassa Yusuf’un müstakil hareket etmesini tehlikeli bulan halife Muktefi, Simbat’ın bu teklifini memnuniyetle kabul etti. Hatta ona krallık tacı hil-at kıymetli taşlarla süslü altın kemer murassa kılıç ve atlar gönderdi.[1] Diğer taraftan Yusuf, halifeyle Simbat arasındaki temaslardan haberdar olarak bu ittifakın gerçekleşmesini önlemek maksadıyla ve Simbat’ı Erdebil’e davet ederek halifeye karşı birlikte hareket etme teklifinde bulundu. Simbat’ın tekliflerini redetmesine çok öfkelenen Yusuf kalabalık bir orda ile Erdebil’den hareketle alışılmış yol olan Phaytakaran[2] ve Uti[3] üzerinden Taşir (Lorinin kuzeyinde ve Kür ırmağının kollarından Borçala suyunun batısı)[4] bölgesine geldi. Buradan Aşot (Akbaba) ve Ahurean (Arpaçayı)[5] vadisini takip ederek. Bakratuni Ermeni krallığının merkez eyaleti olan Şirak’a inmek istiyordu. Fakat onun Erdebil’den hareket ettiğini haber alan Simbat, bölgedeki bütün geçitleri tutarak onun ilerlemesine engel oldu. Bunun üzerine Yusuf yolunu değiştirerek daha batıdan nehir vadilerini takip etmek suretiyle gizlice Şirak bölgesine gelmeye Muaffak oldu. Ancak mevsim ilerlemiş kış yaklaşmıştı. Kış mevsiminin son derece sert geçtiği bu dağlık bölgede kalmanın ve Ermeniler ile mücadele etmenin tehlikeli olacağını düşünen Yusuf kışı geçirmek Dvin’e dönmeye karar verdi. Bu sırada Simbat Aragadz (Alagöz)[6] dağının eteğinde müstahkem Aruç kalesinde kalabalık bir ordu ile mevzilenmiş bulunuyordu. Yusuf Ermeni kralının kuvvetli bir ordu ile kendisin takip ettiğinin farkına varınca savaşı göze alamayarak Simbat ile anlaşma teşebbüsünde bulundu. Adamlarından Süryani asıllı birisini elçi olarak kralın yanına gönderdi. Hiç ummadığı bir anda sulh teklifi ile karşılaşan Simbat memnuniyetle kabul ettiğini bildirdi. | ||
![]() |
![]() | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yusuf ile Kral Simbat arasındaki ilk münasebetler tehlikeli bir şekilde başlamasına rağmen sulhle neticelendi. Yusuf bu ilk seferi sırasında askeri bakımdan bir başarı kazanamadı. Fakat Simbat’ın halife ile kendisine karşı yapmış olduğu anlaşmayı işlemez hale getirdiği gibi ona taç göndererek kendisinin sahibi olmasını istemiş ve kral da bunu kabul etmişti. Simbat Yusuf ile aralarında anlaşma olmasına rağmen ona fazla güvenemediğinden kuvvetlerini hazırlamaya başladı. Fakat kısa bir süre sonra halife ile Yusuf’un anlaşması Simbat’ı çok zor durumda bıraktı. Simbat’ın harekete geçmemesine rağmen hazırlıklara girişmesinden şüphelenen Yusuf onu güç durumdan bırakmak maksadıyla yıllık verginin bir defada ödenmesini istedi. Simbat istenen meblağın büyük olmasına ve bunu bir defada ödeyecek durumda bulunmamasına rağmen kuvvete baş vuracak cesareti kendisinde bulamadığı için çaresiz ödeme cihedine gitti. Yusuf tehlikesin ağır vergiler ödemeye çalışan Kral Simbat Vaspurakan bölgesinde hüküm sürmekte olan Ardznui hanedanı ile ihtilafa düştü eskiden beri Ardznui hanedanına bağlı olan Nahcivan 902 yılında doğu Siunig[1] prensi Simbat’a verilmişti. 907-908 yılında Ardzruni Prensi Hacig Gagig, Kral Simbat’ın içinde bulunduğu güç durumdan faydalanmak isteyerek Nahcivan meselesini halletmeye diğer bir ifadeyle bu şehre tekrar sahip olmaya kadar verdi. İsteğinin Simbat tarafından rededilmesi üzerine Hacig Gagig daha önce kendisine hediyeler göndererek ittifak yapma teklifinde bulunmuş olan Yusuf’a baş vurarak ondan yardım istedi. Yusuf Ermeniye’nin ikiye bölünmesinde baş rolü oynamasına rağmen. Bu iki rakip arasında hakem rolünde görünmeye devam ediyordu. Simbat alehinde gelişen olayların farkında idi. Ancak gerek Yusuf gerekse Haçig Gagik’e karşı askeri bir harekata girişecek kuvveti olmadığını da biliyordu. Haçig Gagig’in bizzat Erdebil’e gitmesine rağmen Simbat buna cesaret edemeyerek. Elçi sıfatıyla bu devrin tarihini geniş olarak kaleme almış olan. Katholikos VI. Hohannes’i Erdebil’e gönderdi. Hohannes eserinde çok kıymetli hediyelerle emirin yanına gittiğini onun tarafından iyi karşılandığını ve Yusuf’un büyük bir memnuniyetle aldığını canlı bir şekilde anlatır. Katholikos Yusuf’u kazanmak için çok gayret sarfetmiş ise de kendi ifadesine göre de rehine olarak hapsedilmekten kurtulamamıştır.[2] | ||
![]() |
![]() | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ermeniler’e karşı kazandığı başarılarla iyice kuvvetlenen ve ilerde kendisi için de büyük bir tehlike olacağını göz önüne alan Abbasi halifesi Azerbaycan üzerine asker sevketmeye karar vermiştir. 17 Cemaziyelahir 295 (24 Mart 908) 9tarihinde Hakan el-Müflihi komutasındaki dört bin kişilik bir ordu Bağdat’tan hareket etti.[1] Abbasi halifesi, başlangıçtan itibaren karşı çıkmasına rağmen, Cemaziyelabir 296 (Mart 909) tarihinde Yusuf’un Azerbaycan ve Ermeniye valiliğine resmen kabul etmek zorunda kaldı. Yusuf’la yapılan anlaşmaya göre her yıl 120 000 dinar vergi ödemeyi taahhüt ediyordu. Böylece Yusuf sekiz yıldır fiilen elinde bulundurduğu bu iki bölgeye resmen sahip olmuş oluyordu. Halife ile olan anlaşmazlığını kısmen halleden Yusuf tekrar Ermeniye’ye döndü. Bu sırada Haçig Gagig’in kardeşi Gurgen Erdebil’e gelerek Bagratuni hanedanının elinde bulunan yerlere karşı müşterek bir sefer yapılması için teklifte bulundu. Onun dönmesinden birkaç ay sonra Haçig Gagig daha önce tesbit edilmiş hediye ve vergiler birlikte Erdebil’e geldi yapılması kararlaştırılan ortak seferin hazırlıklarını görüştüler. Haçig Gagig’e ikinci defa krallık tacı verildi. Bundan sonra ülkesine dönen Haçig Gagig hazırlıklara başladı.[2] 909 Yılı ilkbaharında büyük bir ordu ile Erdebil’den hareket eden Yusuf Nahcivan’a gelerek burada Haçig Gagik ve Gurgen komutasındaki Ermeni birliklerinin gelmesini beklemeye başladı. Birkaç gün içinde ermeni kuvvetleri Nahcivan’a vardılar. Yapılan sefer planı gereğince bir Müslüman birliği Doğu Siunig üzerine sevkedildi. Doğu Siunig hakimi Simbat ve kardeşleri kendilerine bağlı kuvvetlerle Müslümanları karşılamak için harekete geçtiler. Simbat dağlık bölgedeki yol ve geçitleri tutmak suretiyle memleketini istiladan kurtarabileceğini düşünüyordu. Yapılan çarpışmalarda ermeni kuvvetleri ağır kayıplar vererek dağlık bölgelerdeki kalelere çekildiler. Müslümanlar bütün Doğu Siunig’i ele geçirdiler. Ancak sarp dağlardaki kalelere sığınanlar. Kendilerini kurtarabildiler. Böylece Doğu Siunig Nisan 909 tarihinde Yusuf’un eline geçmiş oldu.[3] Batı Siuing’in akibetide Doğu Siunig’in akibetinden farklı olmadı. Batı Siunig’in hükümdarı II. Grigor Suphan (Kral Simbat’ın Yiğeni) Yusuf’un bu bölgeye sevketmiş olduğu kuvvetlere karşı koymaya çalıştı ise de mağlup olmaktan kurtulamadı. Bütün ümitlerini kaybetmiş olduğu halde bu sırada Dvin yakınına gelmiş olan Yusuf’un karargahına giderek ona bağlılık arzetti. | ||
![]() |
![]() | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yusuf’un Dvin’e dönmesine müteakip Kral Simbat da başşehri Erazgavora döndü. Kışın çok şiddetli geçmesine rağmen iki rakip birbirini devamlı kontrol altında tutuyorlardı. Bu sırada Simbat’ın kardeşi Şaphu’un oğlu büyük Sprapet (komutan) Aşot, kıymetli hediyelerle birlikte Dvin’e giderek Yusuf’a bağlılık arz etti.[1] Simbat’ın maruz kaldığı tehlike ve Ermeni Prensler arasındaki rekabet üzerine Ermeni asılzadeleri Yusuf’un himayesine girerek bir mevkii kapmak için adeta yarış halinde idiler. Yusuf, 910 yılı ilk baharında kalabalık bir ordu ile Simbat’a kesin darbeyi indirmek için Dvin’den hareket etti. Vaspurakan kralı Haçig Gagig de birlikleriyle ona katıldı. Diğer taraftan Simbat’ta birliklerini oğulları Aşot Erkat ve Muşegh komutasında Yusuf’a karşı göndermiş ve bilhassa geçitleri tutmalarını emretmişti. İki kardeş Nig[2] dağlık bölgesinde Yusuf’un birlikleriyle karşılaştılar. Savaşın bütün şiddetiyle devam ettiği bir sırada Uti dağlık bölgesinden gelmiş olan ve Sevordik[3] adı verilen dağlı birliğin savaş meydanını terk etmesi Ermeni kuvvetlerinin yenilmesine sebep olmuştur.[4] Aşot Erkat birlikleriyle geri çekilip kurtuldu ise de kardeşi Muşegh’in Yusuf’un birlikleri tarafından sarılarak esir edildiği. Bir müddet sonrada Dvin’e gönderilip hapiste zehirletilerek öldürüldüğü Ermeni tarihçiler tarafından belirtilir.[5] Dsknavacar zaferi; bütün kuzey-doğu Ermeniye’nin Yusuf’un eline geçmesini sağlamıştı. Bagratuni Ermeni krallığının kontrolünde içinde yalnız Ani ve Erazgavor şehirlerinin bulunduğu Şirak bölgesi kalmıştı. Her taraftan sarılmış ve tek başına zayıf bir hale gelmiş olan Bagratuni Krallığına kesin bir darbeyi indirmek an meselesi idi. Bu sırada Batı Suinig hakimi II. Grigor Suphan Yusuf tarafından zehirletilerek öldürüldü. Kardeşleri Sahak ve Vasak ise bir gece hapisten kaçmayı başardılar. Yusuf onları yakalamak için bir müfreze sevketti. Emir Yusuf, Ermeniye’deki harekatına devam ediyordu. Artık karşısına çıkacak kuvvet kalmamıştı. Kral Simbat ise Kapuit-bed (mavi kale) kalesine sığınmıştı. Kuşatmanın uzun müddet devam etmesine ve çetin çarpışmaların olmasına rağmen kale bir türlü ele geçirilemiyordu. Ashoghig ise Hohannesin aksine 353 Ermeni (13 Nisan 910-12 nisan 911) tarihinde Haçig Gagig’in adı geçen kaleyi zapettiğini bildirmektedir.[6] Muhasaranın bir yıldır devam etmesine rağmen son derece sarp bir yerde bulunan kale Müslümanların eline geçmedi. Onu teslim olmaya mecbur etmek maksadıyla civardaki köy ve kasabalara akınlar yapılarak her taraf yağma ve tahrip ediliyordu. Simbat Yusuf’un karargahına elçi gönderileceğini buna karşılık Ermenilere iyi muamele etmesini elindeki esirleri serbest bırakmasını istedi. | ||
![]() |
![]() | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yusuf b. Ebu’s-Sac’ın Ermeni işleriyle meşgul olduğu sıralarda batı da Erdebil ve çevresinde Ruslar tarafından bir akın yapılmıştır. Bu hususta bilgi veren Mesudiye göre[1] 300 (912-913)[2] yılından sonra Ruslar 500 gemilik bir nehir donanmasıyla İtil(Volga) nehri üzerinde Hazar Denizine inmişler ve bu denizin güney ve batı sahillerindeki Taberistan, Beylem ve Dilan sahillerini yağmalamışlar. Hatta Bakü de karaya çıkarak Azerbaycan’a girmişler ve Erdebil çevresine kadar ilerleyerek yağma ve tahribatta bulunmuşlar. Kadın ve çocukları esir alarak geri çekilmişlerdir. Yusuf’un komutanlarından Ali b. Heysem bölge halkının yardımı ve ticaret gemileriyle Rusları takip ederek. Onların çekildikleri Hazar Denizindeki bir adaya hücum etti. Ancak büyük kayıplar vererek geri çekilmek zorunda kaldı. Kral Simbat’ın Erendcak kalesi önünde öldürülmesinden sonra Bagratuni hanedanın başına oğlu Aşot Erkat (Demir Aşot) geçti. Aşot kral olduğu zaman son derece güç durumdaydı. Bir taraftan Ermeniye’nin büyük bir kısmı Yusuf tarafından zaptedilmiş. Diğer taraftandan da bagratuni hanedanına mensup olan Gürcistan kralı II. Adernase ile Taron hakimi Grigorigios başta olmak üzere Aşot’a cephe almışlardı. İçinde bulunduğu güçlükler sebebiyle Yusuf ile başa çıkamayacağını anlayan Aşot Erkat arazinin verdiği imkanlardan faydalanarak çete harbi yapmaya karar verdi. Kendisine bağlı az fakat sadık birliklerle bu kararı uygulamaya girişti. İmparator Kostantinos Porphyrogennetos üzerinde büyük bir nüfuz sahibi olduğu anlaşılan İstanbul Patriği Nikolas, Ermeni Katholikosu VI. Hohannes’e yazdığı mektupta, imparatorun Ermeniler’e yardımcı kuvvetler göndereceğini ancak bu kuvvetlerin gelmesinden önce bütün Ermeni işhan ve nahararlarının, Gürcistan kralının ve Abhaz ileri gelenlerinin Müslümanlar’a karşı birleşmelerinin lüzumunu belirtiyor ve bunu sağlamak için de Katholikos’un harekete geçerek Ermeni asilzadeleri ve bölgenin diğer hristiyan ileri gelen şahsiyetleri ile temasa geçmesinin icap ettiğini ve müşterek hareket sayesinde korkunç düşmanlarından kurtulabileceklerini ilave ediyordu.[3] | ||
![]() |
![]() | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ermeniye’deki bu son gelişmeleri haber alan Aşot imparatordan ülkesine dönmek için izin istedi. İmparator Kostantinos Porphyrogennetos onun bu istediğini yerinde ve onu yanına yardımcı kuvvet olarak verdiği bir Bizans birliği ile İstanbul’dan merasimle uğurladı. Dönüşü sırasında Geoghbe bölgesinde Aşot Sparpet in birliklerinin mukavemetini Bizanslı birliğin yardımıyla kırmayı başaran Aşot büyük bir törenle başşehri Erazgavora döndü.[1] Yusuf Bağdat’an Erdebil’e döndüğü zaman Aşot’un Bizans’ın askeri desteği ile Ermeniye’de faaliyette bulunduğunu gördü. Ermeni asilzadelerinden Aşot Sparapet krala cephe almış ve onun İstanbul’dan dönmesi üzerine Dvin’e sığınmıştı. Katholikos Hohannes tarafından iyi bir insan olarak tanıtılan ve bir çok lise yaptırdığı ifade edilen Aşot Sparapet 909 yılında Yusuf’un yanına giderek onun tabiyetini kabul etmiş ve çeşitli zamanlarda erzak ve zahire temin etmişti. Yusuf kendisine karşı yapılmış olan Bizans Bagratuni ittifakını tesirsiz hale getirmek ve biraz da kurulmuş olan birliği zayıflatmak gayesiyle iki Aşot arasındaki anlaşmazlıktan faydalanma cihedine gitti. Dvin de bulunan Aşot Sparapet’e taç giydirdi. Ve Ermenilere kral olarak onu tanıyacağını ilan etti.[2] Aşot Sparapet Yusuf’un desteğini sağladıktan sonra kral Aşot tarafından işgal edilmiş olan Koghb ve Bagarana döndü. Burada çok kötü bir manzara ile karşılaştı: Bütün evler ve kaleler tahrip edilmiş. Taraftarlarından esir edilenler esir pazarlarında satılmıştı. Bunun üzerine iki aşot arasında mücadele başladı. Fakat ermeni asilzadeleri arasında büyük nüfuzu olduğu anlaşılan Katholikos Hohannes araya girerek onları barıştırdı.[3] Yusuf’un Abbasi halifesi ile ihtilafa düşmesi ve hatta esir edilerek Bağdat’ta hapis edilmesi. Daha önceki yıllarda arazileri Yusuf tarafından zaptedilmiş olan Ermeni asilzadelerini harekete geçirmiştir. Erencak kalesini geri almak için harekete geçtiler. Yusuf’un birlikleriyle yapılan savaşta Simbat’ın sol kanat kuvvetlerine komuta eden kardeşi Vasat’ın maiyetindeki birliklerin[4] savaş meydanını terk etmeleri üzerine Ermeniler mağlup oldular.[5] Yusuf b. Ebu’s-Sac 901 de fiilen 909 da da halife tarafından resmen Azerbaycan ve Ermeniye valisi tayin edildikten sonra bütün askeri gücünü Ermenilerle yaptığı mücadelelere hasretmiş ve ancak 914 yılında Bagratuni kralı Simbat’a karşı kazandığı kesin zaferden sonra doğuya dönme fırsatını bulabilmiştir. İbn el-Furat’ın azledilerek onun yerine Ali b. İsa’nın vezir tayin edilmesi (913) üzerine Ermeniye’deki meseleleri halletmiş olan Yusuf yeni vezire baş vurarak Rey valiliğinin de kendisine verilmesini istedi. Ali b. İsa halife Muktedirden bu hususta bir ferman almaya Muaffak oldu. Rey valiliğinin Yusuf’a verildiği sıralarda bu bölge Samanilerden Nasr b. Ahmed b. İsmail’in elinde bulunuyordu. Yusuf halifenin desteğini sağladıktan sonra kuvvetli bir ordu ile Rey üzerine hareket etti. Yusuf’ta hiçbir mukavemetle karşılaşmaksızın 304 (916-917) yılında Rey’e girdi. Ve ardın da Kazbin, Zencan ve Ebher şehirlerini zaptetti.[6] Yusuf Rey ve çevresini zapettiği sıralarda Bağdat’ta Ali b. İsa vezirlikten azledilmiş ve onun yerine tekrar İbnü’l-Furat tayin edilmişti.(9 Zilhicce 304/ 3 Haziran 917) bu iktidar değişikliği üzerine İbnü’l-Furat’a müracat eden Yusuf Rey ve çevresi valiliğinin Ali b. İsa tarafından kendisine verildiğini ve bu sebeple adı geçen bölgeyi Samanilerin işgalinden kurtardığını belirtiyor. Ve bu valiliğinin tasdikini istiyordu. | ||
![]() |
![]() | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hakan el-Muflihi’nin mağlubiyet haberinin Bağdat’ta ulaşması üzerine halife Muktedir kısa bir zaman önce Bizans hududundan dönmüş olan Munis el-Hadım’ı Azerbaycan’a göndermeye karar verdi. Yusuf’tan çekindiği anlaşılan Munis halifeye müracaat ederek talimat beklemeyi uygun buldu. Ancak halife Muktedir Yusuf’un teklifine yanaşmayarak onun önce Bağdat’ta gelmesi şartı ile adı geçen bölgenin askeri işlerini ukdesine verebileceğini bildirdi. Bağdat’a gitmenin kendisi için tehlikeli neticeler doğurabileceğini düşünen Yusuf on gün gibi kısa bir zaman da Rey şehrinin haracını toplayarak Erdebil’e döndü. Munis el-Hadım Rey Kazvin ve Ebher valiliğini Vasif el-Bektemiriye verdi. Bu gelişmeler karşısında Yusuf tekrar Bağdat’a müracaat ederek. Azerbaycan ve Ermeniye valiliğinin devam etmesi halinde Rey ve çevresinden vazgeçeceğini bildirdi. Yusuf, bütün tekliflerine Bağdat’a gelme şartıyla karşılaşınca bunun kendisi için kurulmuş bir tuzak olduğuna iyice kanaat getirdi. Ve Erdebil’de gerekli tedbirleri almaya başladı. Ondan bir cevap alamayan Munis de Hemedan dan hareket etti. İki ordu 8 Safer 306 (21 Temmuz 919) tarihinde Tebriz’den Erdebil’e giden yol üzerinde bulunan Seratta[1] karşılaştı. İlk hücum Yusuf’un öncü kuvvetlerinin komutanı Ali b. Vasif tarafından yapıldı. Ve Munis’in komutanlarından Sima b. Büveyh esir alındı. Fakat daha sonra savaşın seyri Yusuf’un alehine gelişmeye başladı. Birkaç gün savaşın cereyan ettiği yerde kalan Yusuf daha sonra Erdebil’e döndü. Ele geçirilen esirlere iyi muamele iyi muamele edilmesini emretti. Ve hatta komutanlara karşı iyi davranarak onlara hil-at giydirdi.[2] Munis el-Hadım Zencan’dan halifeye malubiyet haberini bildirdi. Ve bundan sonra ne yapması gerektiği hakkında ondan talimat vermesini açıkladı. Halife muktedir yardımcı kuvvetler göndereceğini bu kuvvetlerin gelmesine kadar Zencan da beklemesini emretti bu sırada Munis Yusuf’un sulh teklifini ihtiva eden bir mektup aldı ikisi arasında elçiler gidip geldi. Munis Yusuf’un sulh teklifini halifeye arz etti ise de tekrar red cevabı ile karşılaştı. Ve bütün kışı merkezden gönderilecek kuvvetlerin gelmesini bekleyerek Zencan da geçirdi. 307 Muharreminde (Haziran 919) Hamdaniler’den Ebu’l Heyca Abdullah ve Ebu’l Ala Said[3] komutasında yardımcı kuvvetler geldi. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |