![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #51 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Çünkü bu cevapta, “Kızıl kıt’aların Acara vadisi boyunca Batum’a girmelerine, silahlı bir mukavemete gitmemek şartıyla, muhalefet olunması lâzımdır” deniliyordu. Bolşevik askerlerle karşı karşıya gelindiği vakit, Silah kullanmadan onları hedeflerinden uzaklaştırmanın güçlükleri meydanda idi. Buna rağmen An kara Hükümeti, tutumunu değiştirmedi. Onun için Kazım Karabekir Paşa 8 Martta Ahıska’yı işgal etmiş, fakat biraz sonra Ruslar da oraya.gelmişlerdi. Şimdi durum çok kritik görünüyordu. 10 Mart 1921’de, “Sovyet Rusya’nın Kafkasya Siy Komiseri Orjonikidze, K Karabekir Paşa’ya gönderdiği bir telgrafta, Moskova’da Türk delegeleriyle Ermenistan ve Gürcistan sınırlan üze rinde anlaşmaya varıldığı, bu anlaşmaya göre Ahılkelek, Ahıska ve Batum’un Gürcülere bırakıldığı, buna rağmen Türk silahlı kuvvetlerinin Batum’u işgal edeceklerinin duyulduğu bildiriliyordu (138). Bu telgrafa verdiği cevapta Kazım Karabekir Paşa, Moskova’da varılan karar. dan haberi olmadığını ve işgalin sadece Müslüman ahaliyi Ermenilerin kötülüklerinden korumak ve “Bu bölgeleri Sovyet - Gürcü harbinin musibet ve elemlerinden kurtarmak” kaygısı ile yapıldığını açıkladı. Öte yandan Türk kuvveleri tarafından 11 Mart’ta Batum, 14 Mart’ta da Ahilkelek işgal olundu ve Gürcü Hükümetinin 17 Mart’ta Batum’u terk etmesi üzerine de orada da Türk sivil idaresi ilan edildi (141). Ancak daha o gece den itibaren Ruslarla çarpışmalar başlamış, Türk subay ve erlerinden şehid düşenler olmuştu. Fakat çatışma hali çok sürmedi. Çünkü 16 mart 1921’de imzalanmış olan Moskova antlaşması, Batum, Ahılkelek ve Ahıska’yı Türk sınırları dışında bırakmış ve bu antlaşma 21 Mart 1921’de Ankara Hükümetince kabul edilmişti. Bununla beraber hâlâ Türklerle Ermeni ve Gürcüler arasında halledilmesi gereken bir takım pürüzlü meseleler vardı. Bunlar ancak 13 Ekim 1921’de imzalanan Kars antlaşması ile ortadan kaldırılabilecektir | ||
![]() |
|
![]() | #52 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 5 — Moskova antlaşması, Ruslarla imzalanmış olan bir kardeşlik ve dostluk antlaşması idi. Onun için meseleyi, biraz daha geride bıraktığımız tarihlerden itibaren ele almak istiyoruz. Moskova’daki Türk Hey’etinin başkanı Bekir Sami Bey’in, Ankara’ya gönderdiği 30 Ağustos 1920 tarihli raporunda, bir yandan Rusların Ermeniler için istedikleri Türk topraklarının verilip verilmeyeceği soruluyor, bir yandan da Rusların darıltılması yoluna gidilmemesi tavsiye olunuyordu. Buna rağmen Ankara, 16 ve 22 Ekim 1920 tarihli yazılarıyla, Rusların Misak-ı Milli’ye aykırı düşen isteklerini reddetmiş ve “Rus Hükümeti, Türk milletinin emperyalizme karşı mücadelesine eski azm ve iman ile devamını arzu ediyorsa” o takdirde Ermeniler için ileri sürdüğü arazi isteklerinden yaz geçmelidir demişti. Anlaşılıyor ki, Rusya isteklerinde ısrar ederse, tarafların birbirleriyle uzlaşması mümkün olamayacaktı. Halbuki, Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti, “Muhtaç Olduğu dış dayanağı” Batı’da bulamayacağını ve kendisine yardımı dokunacak olan devletin yalnız Rusya olabileceğini kabul ediyordu. Ruslara gelince, onların da Ankara ile dost geçinmekte büyük çıkarları vardı. Onun için iki taraf da, girdikleri dostluk yolundan sapmadılar ve Ekim 1920’de Ruslar, Ankara’ya Mdivani’yi elçi olarak atadılar; kalabalık bir elçilik hey’eti ile birlikte yola çıkardılar. İşte bu Elçi, henüz yolda bulunduğu bir sırada Rus Dışişleri Bakanı Çiçerin’den bir telgraf aldı. 1 Aralık 1920 tarihini taşıyan bu telgrafta “Lenin ve Stalin, 24-VIII günlü Muhadenet Muahedesini tamamlamak istiyorlar” deniliyordu. Bunun üzerine Mdivani, Gümrü’de bulunmakta olan Kâzım Karabekir Paşa’ya, 3 Aralık 1920’de durumu bildirmiş, hatta Rusya’nın Türkiye ile “Siyasi bir ahidname ve bir de askeri ittifakname” imzalama isteğinde olduğunu duyurmuştu. | ||
![]() |
![]() | #53 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu teklif Büyük M. Meclisi Hükümeti tarafından memnunlukla karşılandığı için, 6 Aralık 1920’de Büyük Millet Meclisinde Rus dostluğundan bahsedilmiş, aynı gün Ruslara, Ankara’nın müzakerelere hazır olduğu bildirilmiş ve 7 Aralık 1920’de de Yusuf Kemal Bey başkanlığında Moskova’ya gidecek olan hey’et’in kararnamesi çıkartılmıştı. Bu heyet, 14 Aralık’ta Ankara’dan ayrılarak, 7 Ocak 1921’de Kars’a geldi. Bu arada Mustafa Kemal’ Paşa ile Lenin arasında çok dostça yazışmalar olmuştu. Gerçekten, 5 Ocak 1921’de Mustafa Kemal Paşa, Dağıstan’a istiklal verilmesi dolayısıyla, Lenin’e bir telgraf göndererek bu olayın, “Bolşevizm dünyasıyla İslam dünyası arasındaki münasebetlere fevkalade hüsn-i tesir edeceğine” ve Türkiye ile Rusya’yı “Garb emperyalizmini devirmekten ibaret olan müşterek” amaçlarına daha da yaklaştıracağına inandırdığım bildir di. Bu yazıya Lenin, 7 Ocak 1921’de çok dostça kelimeleri kapsayan bir telgrafla cevap vermişti. Bu telgrafında o, “Sovyet Rusya, topraklarındaki bütün milletlere muhtariyyet vermekte ve her milletin kendi mukadderatını ta’yin etmesi prensibi gereğince onların mahalli muhtariyyet kurmalarını desteklemektedir” dedikten sonra “Sarsılmaz bir enerji ile yurdunun bağımsızlığı ve refahı için savaşan Türk milletine ve onun hükümetine en samimi dileklerimizi ifade etmeme müsaade buyurun” diyordu. Öte yandan, 28 Aralık 1920’de Kars’a gelmiş olan Rusya’nın Ankara temsilcisi Mdivani de, orada Kazım Karabekir Paşa’yla, Kars’ta beklemekte olan Moskova Elçisi Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve Moskova’ya gitmekte olan hey’et başkanı Y. Kemal (Tengirşenk) Bey’le görüşmüş ve “Er menilere Türk arazisi verilmesi meselesinin bir sü-i tefehhümden ibaret” olduğunu, Çiçerin’in, “Bekir Sami Bey’le olan konuşmasının çok eski zamana ait” bulunduğunu söylemişti. | ||
![]() |
![]() | #54 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| . İşte bu arada Kazım Karabekir Paşa, Mdivani’ye bir mektup göndererek, Gümrü’de kendisine söylediklerinin yazı ile açıklanmasını da istedi. Kazım Karabekir Paşa’nın 14 Ocak 1921 tarihini taşıyan bu yazısına aynı tarihte cevap veren Mdivani, Lenin ve Stalin tarafından kendisinin, “Türkiye’nin, iki hükümet arasında bir siyasi ve hatta askeri antlaşma ile ilgili eğilimini ve görüşülmesi kabul edildiği takdirde böyle bir anlaşmanın ne gibi esaslara dayanabileceğini öğrenmekle” görevlendirildiğini bildirmişti. Fakat her şeye rağmen 19 Şubat’ta Moskova’ya varan ve 21 Şubat’ta kendisiyle görüşen hey’et başkam Yusuf Kemal Bey’e karşı Çiçerin, çok acayip bir davranış içine girmiş, heyetimizin niçin geldiğini sormuş ve Türkleri kendilerinin da’vet etmediklerini söylemişti. Kendisine, “ Siyasi ve askeri bir ittifak akdi hususundaki teklif” ve istekleri üzerine Moskova’ya gelindiği söylendiği ve Mdivani’nin bu husustaki mektubu gösterildiği vakit de Çiçerin, “Burada muhtelif devlet murahhaslarından mürekkeb bir konferans toplanacak.”, sizi onun için çağırmışlardır dedi. Ayrıca, İngilizlerle bir ticaret mukavelesi imzalamak zorunluğunda olduklarını, Türklerle bir ittifakı düşünmediklerini ve “İttifak yapmanın esasen prensiplerinden olmadığını söyledikten sonra Türklerin, “Müfrit komünistlere karşı” şiddetli hareket ettiklerini, Ermenilerle yapılan barışta Rus aracılığım kabul etmediklerini, yapılan protestolara rağmen Gümrü’yü boşaltmadıklarım eleştirdi. Anlaşılıyordu ki, Çiçerin ile yapılacak olan konuşmalardan bir sonuç alınamayacaktı. Bu sebeple Türk hey’eti Stalin ile görüşmeyi faydalı mütalaa etmişti. Gerçekten, 22/23 Şubat’a Stalin ile görüştükleri vakit onu, Türk meseleleri için daha anlayışlı ve yumuşak bulmuşlardı. Gerçi o da bir ittifak antlaşmasının imzalanamayacağını söylüyordu. Fakat ona göre hemen bir kardeşlik Ve dostluk antlaşmasının imzası, silah ve para yardımının yapılması mümkündü. | ||
![]() |
![]() | #55 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte bu görüşmeden sonradır ki, Rus Dışişleri elemanlarının tutumunda büyük bir değişiklik meydana geldi ve çalışmalar hızlı bir tempo ile ilerledi. Geçi Batum’un, Türkler tarafından işgali durumu biraz gerginleştirdi, fakat sonun da bu şehrin Ruslara bırakılması normal halin geri gelmesinin başlıca sebebi oldu ve 16 Mart 1921’de Moskova Antlaşması imzalandı. Bu antlaşma, Büyük Millet Meclisi Hükümetinin dış politikadaki büyük başarılarının ilkidir. Çünkü bu antlaşma ile Ruslar, “Misak-ı Milli’yi” tanıyor; hiç bir şart ve kayda bağlı olmaksızın Kars, Ardahan ve Artvin’i Türkiye’ye bırakıyor, Büyük Millet Meclisi Hükümeti tarafından tanınmayan bir antlaşmanın kendilerince de tanınmayacağını kabul ediyorlardı. Ayrıca bu antlaşma ile Türk – Rus sınırı çiziliyor, Ruslarca Türkiye’deki kapitülasyonların kaldırılması kabul ediliyor ve yine Ruslarca Türklere, “İki tümene yetecek kadar silah ve cephane” ile 10 milyon altın ruble verilmesi taahhüt ediliyordu. Bundan başka bu antlaşma ile tarihi Türk düşmanı olan Ruslar, başka Türk düşmanlarından uzaklaştırılmış ve bu suretle Türkiye’nin doğu sınırları güven altına alınmış oluyordu. | ||
![]() |
![]() | #56 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Moskova Antlaşması, iki taraf arasındaki huzursuzluğu büsbütün ortadan kaldırmamıştı. Nitekim Batum Milletvekilleri bu antlaşmayı, “Muzır ve âmâl-i milliyye’ye” aykırı kabul ediyor ve Büyük Millet Meclisi’nin bu antlaşmayı onaylamaması hususunda harekete geçmiş bulunuyorlardı. Gerçi mesele Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşüldüğü vakit, zamanın Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey, Batum Milletvekillerinin sadece üzüntülerine katılmış, fakat antlaşmanın Türkiye’nin çıkarına olduğunu savunarak “Ne yapalım Türkiye’nin ve Türklüğün menfaatı bunu gerektiriyor” demişti. Öte yandan Rus komutanlarından Gekker ile siyasi komiser Elyava, 6 Nisan 192l’de Akbulak’da Kâzım Karabekir Paşa ile bir görüşme yaptılar. Bu görüşmede onlar, Türk birliklerinin Arpaçay’ın doğusunu terk etmesini, Azerbaycanlı devrimcilerin Türkiye’de faaliyet göstermelerine izin verilmemesini, Ahıska ve Ahılkelek’teki Türk irtibat subaylarının geri alınmasını, Türkiye’deki Wrangel ve Denikin ordusuna mensup subayların serbest bırakılmasını ve Kızılordu’ya yiyecek maddesinin sağlanmasını istediler. Yine bu komutan, Tifiis’deki Türk Temsilcisine bir nota vererek, Gümrü bölgesinin acele boşaltılmasını, Ermenistan’dan Kars’a götürülen demiryolu malzemesinin de geri verilmesini istiyor ve bölgenin ne zaman boşaltılacağı hakkında bir cevap verilmezse, Rus ordusunun buraları işgal edeceğini, fakat bu şekildeki hareketin, “Dost olan Rusya ve Türkiye arasındaki münasebetler üzerinde bir te’siri olmayacağını” bildiriyordu. Ruslar, dostluğa sığmayan böyle bir harekete teşebbüs edebilirler mi idi, yoksa bu hal bir gözdağı vermekten mi ibaretti?. Bu sorulara cevap vermeği şimdilik bir tarafa bıraksak bile onların bu tarzdaki davranışlarının Kâzım Karabekir Paşa’yı korkutmadığını, fakat bu tutumlarının başarılı olduğunu hemen söyleyebiliriz | ||
![]() |
![]() | #57 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Çünkü. Büyük Millet Meclisi Hükümeti, yeni bir cephe açılmasını sakıncalı gördüğü için, “Kızıllarla bir çarpışmaya meydan verilmemesi tarafını tutmuş ve bu sebeple de Gümrü bölgesini bir hafta içinde boşaltmıştı. Rusların bu sert davranışı, Moskova Antlaşmasından sonra bile Türk - Rus ilişkilerinin tam bir dostluk içinde gelişemeyeceğinin bir işareti idi. Bununla beraber Mustafa Kemal Paşa’nın Rus dostluğuna önem verdiği görülüyordu. Nitekim, 29 Kasım 1921’de Çiçerin’e gönderdiği bir telgrafta o, Rus milletinin iki yıl dan beri dünyayı hürriyyete kavuşturmak ve zulme son vermek için yaptığı gayretleri övüyor ve “Rus milletine karşı Türk milletinin duyduğu hayranlığı” belirtmekten büyük bir zevk duyduğunu söylüyordu. Ancak Mustafa Kemal Paşa’nın bu sözlerindeki samimiyyet derecesini ölçmek gayet zordur. Kaldı ki, tercüman olmak istediği Türk milletinin, Ruslara karşı değil hayranlık duyması, küçük bir sempati bile beslediği şüphelidir. Çünkü iki millet arasında yüz yıllarca süre gelmiş olan düşmanca ilişkileri ve bunun sonucu olarak doğmuş ve yerleşmiş olan düşmanca duyguları bir anda unutmak mümkün değildir. | ||
![]() |
![]() | #58 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| . ancak milli çıkarlar, liderleri ve diplomatları, çok kez istekleri dışında konuşmaya sevk etmiştir. Onun için Lenin’in, “yakınlık, dostluk” için Türklere yardım yapmamız gerekiyor, “Böylece Türk halkı yalnız olmadığını hissetmiş olacaktır” demesi, Rusya’nın Ankara elçisi Aralov’un, Samsun – Çorum – Yahşihan arasında bir dekovil hattının yapılmasını Rus hükümetinin üzerine alabileceğini söylemesi, yine Aralov’un, Cemal paşa’nın Tiflis’te öldürülmesi üzerine, gazetecilere teessüf ve teessürlerini bildirmesi, hep bu bakımdan değerlendirilmesi gereken hallerdir. Nitekim bütün bu zahiri dostluğun yanı başında şaşırtıcı bazı hareketler görülmüş, özellikle Türk – Fransız ilişkilerinin iyiye doğru yöneldiği sıralarda Ruslar, vaat ettikleri yardımları durdurma yoluna gitmiş, bununla da yetinmeyerek Yunanlılarla, Türkler aleyhine ilişkiler kurmak istemişlerdi. Gerçekten, 1922 yılının baharında, Atina’ya gelen ve Rus temsilcisi olduğunu söyleyen birisi, o sırada Yunanistan’da işçi sosyalist partisinin sekreteri olan Yani Kordatos’a, Çiçerin, Trotsky ve Zinoviev’in imzalarını taşıyan “İtimad mektubunu” gösterdikten sonra, eğer Yunanlılar Sovyet Hükümetini tanırlarsa Rusların, Mustafa Kemal’i desteklemekten vazgeçerek Yunanlılara yardım edecek ve Yunanlıların Anadolu’da kalmasına hizmet edeceklerini söylemişti. Fakat bu istek, Yunan Hükümetince olumlu karşılanmadı. Çünkü, Yunan idarecileri bütün umutlarını yıllardan beri Müttefiklere ve özellikle İngilizlere bağlamış bulunuyorlardı. | ||
![]() |
![]() | #59 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İkinci İnönü ve Dumlupınar Savaşları Pontus’cuların ezilmesi. Koçkiri ayaklanması ve bastırılması 1- Birinci İnönü Savaşından sonra Türk ordusu hakkında yeter derecede fikir edinmiş olan Yunanlılar, önce ezmeyi lüzumlu sayıyor ve bundan ötürü Anadolu’daki kuvvetlerini artırıyorlardı. Ayrıca onlar, Türklere saldırmayı başka bakımlardan da gerekli görmekte ve yeni bir saldırı ile kazanılacak olan zaferin, bir iş başına gelmiş olan Yunan Kralı’nın prestijini artıracağını, bir yandan da Sévres antlaşmasının Türkler tarafından kabulünü kolaylaştıracağını düşünmekte idiler. Bundan dolayı gerekli tedbirleri aldılar, İzmir’e yeniden asker çıkardılar; Trakya’daki kuvvetlerinden bir kısmını Anadolu’ya geçirdiler ve bu arada Türk halkının maneviyatını sarsmak için çeşitli telkinlerde bulundular. Onlara bu hususta yardım edenler arasında bazı Abazalarla, Çerkes Ethem ve kardeşleri vardı. gerçekten 3 Mart 1921’de Yunan uçakları tarafından, Pazarcık’a, Çerkes Ethem'in kardeşi Reşit Bey’in imzasını taşıyan maskaraca yazılmış olan bir bildiri atılmıştı. İşte bu suretle gerekli ortamı hazırladıklarını sanan ve Lloyd George tarafından kışkırtılan Yunanlılar, kendilerine ve Türkiye’ye Londra Konferansınca yapılan tekliflerin kabul süresi daha sona ermeden, 23 Mart 1921’de Bursa ve Uşak bölgelerindeki kuvvetlerini yeniden harekete geçirdiler. | ||
![]() |
![]() | #60 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bursa ve çevresinden hareket eden kol, 23 Mart’ta Bilecik’i, 25 başladı. Onun için bu yörede savaş 27 Mart’ta bütün şiddetiyle başladı, sık sık süngü hücumları yapıldı ve tepeler elden ele geçti. Bu arada, Metris tepe düşman tarafından zapt edilmiş ve bütün çabalara rağmen geri alınamamıştı, 30 Mart’a kadar geçen zaman içinde Yunanlılar, üstünlüklerini sürdürdüler. Şimdi durum gerçekten tehlikeli bir hal almıştı. 30 Mart’ta, Güney Cephesi Komutanı Re’fet (Bele) Bey, Genelkurmay Başkanlığına gönderdiği bir yazıda, kendi bölgesinde zayıf kuvvetler bırakarak, “Netice-i kat’iyye sâhasına”, İnönü’ne, beş süvari alayı ve “Bir Kurup cebel topla birlikte 1 Nisan 1921’de yetişebileceğini açıklıyor ve bunun uygun olup olmayacağını soruyordu. Halbuki onun bölgesinde de düşman başarılı idi. Nitekim Yunanlılar, Dumlupınar mevzilerindeki Türk kuvvetlerini geri iterek 28 Mart’ta Afyon’u işgal etmiş ve sonraki günlerde ileri yürüyüşe devam etme imkanını bulmuşlardı. Buna rağmen Ankara, Refet Bey idaresindeki kuvvetlerden bir kısmını İnönü’ne sevk etmek, hatta “Büyük Millet Meclisi Muhafız taburunu cephe emrine girmek üzere” yola çıkarmak zorunluluğunu duydu. 900 tüfek ile 4 makineli tüfeğe sahip olan ve seçme askerlerden kurulmuş bulunan bu taburun gelmesinden sonra biraz daha güçlenmiş olan Türk ordusu, 31 Mart 1921’de karşı saldırıya geçmiş, bu taarruzda Türk er ve subayları akla durgunluk veren fedakarlıklarda bulunmuş, | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |