![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #171 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Burada hemen, Anadolu'nun işgali sorununa da değinmek yerinde olur. On yılı aşkın süredir sürekli savaşta olan Anadolu halkı, İstiklal Savaşı'na da çok olumlu bakmıyordu. Ne zaman ki düşmanın süngüsü çoluk çocuk demeden tüm halkı katletmeye başladı, o zaman, başta İstiklal Savaşı'na soğuk davranan eşraf ve ayan olmak üzere tüm halk, Mustafa Kemal Paşa'nın ne denli haklı olduğunu gördü. Bu açıdan Türk Devrimi'ni incelerken, savaş ögesini iki biçimde dikkate almak gereği ortaya çıkar. Birinci olarak savaş, Osmanlı İmparatorluğu'nu zayıflatmış, hatta yıkmıştır. Fakat, savaşın rolü bununla bitmez. Yine aynı savaş, Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkarak, yerine yeni bir devlet kurmak için devrim yapan Mustafa Kemal Atatürk'ün de en önemli psikolojik yardımcısı olmuş, düşman tehdidini somut olarak halka tattırarak, yeni devleti kurmaya yönelik devrime, sıcak savaş içinde yoğrulmuş bir halk kitlesini taraftar olarak kazandırmıştır. (İşgalin devrimi engelleyici özelliğine aşağıda değinilecektir.) j) İmparatorluk, son zamanlarda artık gerek ekonomik, gerekse siyasal bakımdan bir sömürge durumuna dönüşmüştü. Yabancı güçler, İmparatorluğun maliyesine el koymuşlardı. Ayrıca ticaret ve (ne kadar varsa) sanayi ya yabancıların ya da ekonomik oIarak dışarı bağımlı kişilerin elindeydi. Ortaya adeta bir --Levanten İmparatorluğu-- çıkmıştı (Rustow, 1981:11). Yabancı denetimi, bu temel alanlara ek olarak Bab-ı Ali'yi de boyunduruğuna almıştı. Gün geçmiyordu ki bir yabancı ülkenin elçisi Osmanlı Hükümeti'ne bir ültimatom vermesin. | ||
![]() |
|
![]() | #172 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, işin en acıklı tarafı, Osmanlı vezirlerinin de (sadrazamlar da dahil) , yabancı ülkelerden medet umar duruma gelmiş olmalarıydı. Bu yabancı hayranlığı ve taraftarlığı öyle boyutlara ulaşmıştı ki, büyük ülkeler kendi taraftarı olan kişilerin sadaret makamına gelmesi için nüfuzlarını kullanır olmuşlardı. Son dönemde görev almış kişiler arasında Mithat Paşa İngiliz, Mahmut Nedim Paşa Rus, Enver Paşa Alman taraftarlarına birer örnek olarak verilebilir. (Burada yalnız ülkesine ve halkına güvenen Mustafa Kemal Atatürk'ün önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır.) ::::::::::::::::::: 4) Sonuç Görüldüğü gibi, nesnel koşullar açısından Osmanlı İmparatorluğu'nun bir devrim ile yıkılması kaçınılmaz bir toplumbilimsel olgu niteliği taşıyordu. Gerek ekonomik, gerek toplumsal, gerekse siyasal yapı ve koşullar tümüyle bir devrim için hazırdı. Yine de Türk Devrimi olmayabilirdi. Örneğin, Sevr Antlaşması sonunda parçalanan ve işgal edilen Anadolu ve Osmanlılara bırakılan topraklar, yine bir kukla Padişah yönetiminde sanki Osmanlı'nın devamıymış gibi tarih sahnesindeki varlığını sürdürebilirdi. | ||
![]() |
![]() | #173 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Aslında bu seçenek, Anadolu düşman tarafından fiili denetime alındığı, yani askeri güçle denetlendiği için en olası seçenek niteliği de taşıyordu. Bir başka deyişle, nesnel koşulların tümünün bir devrimi hazırlamasına karşılık, düşmanın işgali, böyle bir devrim olanağım birdenbire son derece kısıtlamıştı. - İşte bu noktada, bir devrimin öznel koşullarının önemi ortaya çıkmaktadır. Bir lider olmasaydı, bu lider bir örgüt kurmasaydı ve halkı bir ideoloji çevresinde birleştirmeseydi, Türk Devrimi'nden söz etmek olanaksız olurdu. Mustafa Kemal Atatürk'e halk desteğinin verilmesinde büyük yardımı olan düşman işgali, temelde, Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimini ve bu devrimin bir parçası olan İstiklal Savaşı'nı son derece güçleştirici bir ögeydi. Savaşların ülkeleri devrime daha açık duruma getirdikleri doğrudur. Fakat unutmayalım ki, 1919 yılında Anadolu'daki durum bir savaş durumu değil, yenilmiş bir ülkenin işgal altındaki durumudur. Mustafa Kemal Atatürk, belki de toplumun devrime uygunluğunu sağlayan tüm nesnel koşulları olumsuz anlamda dengeleyen böyle bir işgale karşın (ve büyük liderliğiyle, bu işgali bile kendi amaçları için işlevsel kılarak) Türk Devrimi'ni gerçekleştirmiştir. ::::::::::::::::::: | ||
![]() |
![]() | #174 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İKİNCİ KİTAP Bir Devrimin Öznel Koşulları ve Türk Devrimi Akılla beş duyu insana rehber Yıldızlar içinde dünya bir nokta Gerçeğe susamak beterden beter Hayalimiz susar meçhul bir yokta İBRAHİM AGAH ÇUBUKÇU, --Hayalimiz Susar--dan. ::::::::::::::::::: I LİDERLİK Bir vakti vardı Mustafa Kemal'in Aydınlık, hafif, cesur, sonsuz, Büıün sıkıntılı anlarda, Yaşamazdı onsuz. Bulurdu onu her zaferden. FAZIL HÜZNÜ DAĞLARCA, --Mustafa Kemal'in Vakti--nden. Her toplumsal eylemde en önemli ögelerden biri de liderliktir. Liderini bulamamış bir eylemin etkinliğini sürdürmesi olanaksızdır. Öte yandan, kimi zaman yetenekli bir lider, umutsuz gibi görülen bir eylemi hedefine ulaştırabilir. Devrim açısından da durum bütünüyle böyledir. Lidersiz bir devrim düşünülemez. Lider ile devrim, bir insan ile bir toplumsal eylemin içiçeliğini, tam anlamıyla bir bütünleşmeyi simgeler. Lider ve eylem, devrim süreci içinde birbirlerini tamamlayan, birbirlerinin kimliklerine kendi özelliklerinin damgalarını vuran iki ögedir. | ||
![]() |
![]() | #175 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Tarihe baktığımızda gerek birçok toplumsal eylemin, gerekse pek çok devrimin, liderlerinin adıyla anıldığını görürüz. Roma İmparatorluğu'ndaki köle ayaklanmasına ismini veren Spartaküs, Osmanlı İmparatorluğu'nu sarsan pek çok ayaklanmalar içinde Şeyh Bedreddin, İtalyan Birliği'ni kuran Garibaldi, Fransız Devrimi'ne damgalarını vuran Mirabeau, Robespierre, Danton, Amerikan Bağımsızlık Savaşı'nı gerçekleştiren Washington, Sovyet Devrimi'nde Lenin ve Troçki, Çin'de Mao, Türkiye'de Mustafa Kemal Atatürk, toplumsal eylemlere isimlerinin damgasını vurmuş olan liderlerden yalnızca birkaç örnektir. Tarihçiler ve toplumbilimciler için toplumsal eylemlerle, liderler arasındaki ilişkinin araştırılması, ilginçliğini sürekli koruyan bir konudur. Toplumsal oluşumların ve tarihin mi liderleri yarattığı, yokşa liderlerin mi toplumsal oluşumları ve tarihi yaptığı, aslında anlamsız, fakat konunun ilginçliğini belirleyen bir tartışmadır. Tartışmanın anlamsızlığı, olayın tek yönlü bir etkileme olmamasından gelir. Toplum ve lider, birbirlerini etkiler ve tarihi birlikte biçimlendirirler. Hiç kuşkusuz bu etkileşimin altında, tarihin yadsınamaz belirleyiciliği vardır. Fakat liderler de gerek doğru teşhisleriyle, gerekse güçlü kişilikleriyle bu oluşumları kendi görüşleri çerçevesinde etkilerler. | ||
![]() |
![]() | #176 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu konudaki tartışmaya şu soru ile ışık tutalım: Küçük Mustafa, 1881'de dünyaya geleceğine, 1781'de ya da 1931'de doğsaydı, acaba yine, Mustafa Kemal Atatürk olur muydu? Sorunun yanıtı hiç kuşkusuz --hayır--dır. Öte yandan bir başka soru, konuyu daha da açıklığa kavuşturabilir: 1918-1923 arası Anadolu'da bir Muştafa Kemal Paşa olmasaydı Türkiye Cumhuriyeti kurulabilir miydi? Bu sorunun yanıtı da, biraz daha kuşkulu olmakla birlikte, yine --hayır-- dır. Özellikle Mustafa Kemal Atatürk'ün 29 Ekim 1923'e dek gerek kendi grubu içinde, gerekse tüm toplumsal ve siyasal yapı içinde karşılaştığı düşmanlık ve muhalefet düşünülürse, bu --hayır-- yanıtı daha da anlam kazanır. Bırakınız Halife-Sultan'ı ve onun yandaşlarını; bırakınız dış güçleri ve Anadolu toprağını işgal etmiş olan yabancı düşmanı, Kurtuluş Savaşı'nın sivil ve asker lider kadrosu bile Cumhuriyet konusunda Mustafa Kemal Paşa ile aynı düşünmüyordu. Sivil kadroyu bir yana itsek bile, zafer kazanmış ordu komutanlarının ve Atatürk'ün en yakın silah arkadaşlarının tutumu açıkça, Cumhuriyet'e karşıdır. Üstelik bu muhalefet, Mustafa Kemal Paşa'nın varlığına, başarısına ve yadsınmaz liderlik yeteneklerine rağmen böylesine şiddetli ve etkilidir. Bütün bu tarihsel koşullar düşünüldüğünde, Mustafa Kemal Atatürk'süz bir Türkiye Cumhuriyeti'nin düşünülemeyeceği açığa çıkar. | ||
![]() |
![]() | #177 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte bu soruya verilen yanıtlar, toplumsal ve tarihsel koşullar ile liderler arasındaki etkileşimi, Türkiye tarihinin somutunda da, genel tarih yaklaşımı içinde de belirler: Liderler ile toplumsal koşullar araşındaki ilişki, bir etkileşimdir. Koşulların yarattığı liderler, döner, kendilerini yaratan koşulları yeniden biçimlendirirler. Liderin devrimciliği de tam bu noktada yatar: Devrimci lider, kendini yaratan koşulları doğru değerlendirebilen ve onları yeniden biçimlendirebilen kişidir. Liderliği, kendini yaratan koşulları doğru değerlendirebilmesinde; devrimciliği ise, onları yeniden biçimlendirebilmesinde yatar. Bir başka deyişle, koşulları doğru değerlendirmek, liderlik için yeterli, devrimcilik için yetersizdir. Yeniden biçimlendirme işlemi için gerekli olan doğru değerlendirme liderliği belirleyebilir ama, devrimciliğin ancak önkoşuludur. Lider, ancak doğru değerlendirdiği koşulları, yeniden biçimlendirebildiği ölçüde devrimcilik niteliği kazanır. Genelde bir liderin hem başarılı bir lider, hem de başarılı bir devrimci olması, örgüt ve ideoloji olarak, iki temel öge dışında, doğru teşhise, doğru zamanlamaya, işlevsel ittifaklara ve hedeften ödün vermemeye bağlıdır. Örgüt ve ideoloji, devrimin liderlik yanında incelenecek olan iki temel ögesini oluşturduğundan, bunlar üzerinde ilerde ayrıca durulacaktır. ::::::::::::::::::: | ||
![]() |
![]() | #178 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| I-) LİDERLİK KONUSUNDA TOPLUMBİLİMSEL YAKLAŞIMLAR Toplumbilim tarihine baktığımız zaman, toplumsal değişmeyi tümüyle bireye dayayan hemen hiçbir kuram ya da yaklaşım görmüyoruz. Ancak, bazı düşünürlerin, toplumsal değişme süreci içinde bireylerin rolleri üzerine özellikle eğildikleri çalışmalar vardır. Liderlerin toplumsal değişme içindeki rolünü belirleyen düşünürler, toplumu genellikle inançlar doğrultusunda, ideolojik planda ortaya çıkan birikimler sonucu değişen bir varlık olarak ele alıp, liderin bu süreç içindeki rolünü belirtmeye çalışırlar. Yaklaşımın bu niteliği, temelde ideolojik ve siyasal bir nitelik taşıyan Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimci eylemine oldukça uygun bir yapı taşır. Yalnız burada hemen, Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimciliğinin tek bir kuram ya da model çerçevesinde çözümlenmesinin olanaksız olduğunu hatırlatmak isterim. --Türk Devrimi-- ya da --Anadolu İhtilali-- tek bir modele sığmayacak ayrıntılarla ve çeşitlemelerle dolu bir eylemdir. Bu nedenle, Atatürk'ün devrimciliğinin ancak toplumsal, ekonomik, siyasal, örgütsel, psikolojik pek çok ögenin birarada ele alınmasıyla anlaşılabileceği hiç unutulmamalıdır. İncelenen her bir kuram ve model, Atatürk eyleminin ancak bir bölümüne ışık tutabilir. | ||
![]() |
![]() | #179 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Karizma Kavramı Burada hemen, toplumsal değişmenin genelde teknoloji ve ideoloji arasında bir dengeye doğru gelişen bir süreç olduğu hatırlanmalıdır. Bu açıdan, liderlerin toplumsal değişme içindeki rolü ne denli inançlara bağlı olarak alınırsa alınsın, altyapısal ögelerin hiçbir zaman dışarıda bırakılamayacağı gerçeği hiç unutulmamalıdır. Toplumsal değişmede liderin rolünü açıklamaya çalışan görüşlerin en önemlilerinden biri, kültürel yapı-toplumsal yapı ayırımına dayalı bir model geliştirir. Bu modele göre, her toplumun inançları ve değerleri gibi ögeler, toplumun kültürel yapısını oluşturur. Buna karşılık, toplumsal kurumlar, bunların yapıları, işleyişleri, birbirleriyle olan ilişkileri de toplumsal yapı adını ahr. Kültürel yapı daha esnek, toplumsal yapı daha katıdır, bu görüşe göre. Bu yüzden, değişmenin ilk tohumları kültürel yapı alanında ortaya çıkar. Toplumsal yapı daha katı ve değişmez olduğu halde, kültürel yapı, doğrusal bir biçimde sürekli olarak akılcı bir çizgide gelişir (Weber, 1958:23-27). Oysa, kurumsal ve örgütsel yapı, eski değerleri ve inançları yansıtmaktadır. Böylece değişen kültürel yapı ile durgun toplumsal yapı arasında sürtüşme ve çatışmalar ortaya çıkar. | ||
![]() |
![]() | #180 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte Weber, bu noktada ortaya çıkarak, kültürel değişmeler sonunda meşruluğunu kaybetmiş olan toplumsal yapıyı değiştiren kişiye karizmatik lider diyor. Karizma, Weber'e göre, lideri, öteki insanlardan ayıran niteliklerin tümüdür. Bu nitelikler, başka insanların lidere mal ettikleri doğaüstü ya da insanüstü niteliklerin toplamından oluşur (Weber, 1947:358) . Bir başka deyişle, karizmatik lider, kendisine doğaüstü ya da insanüstü nitelikler yakıştırılan kişidir. Burada dikkat edilmesi gereken nokta, liderde gerçekten böyle nitelikler bulunmasının değil, ona böyle nitelikler yakıştırılmasının önemli olduğudur. Bir Karizmatik Lider Olarak Mustafa Kemal Atatürk Mustafa Kemal Atatürk'ün karizmatik liderliği iki açıdan incelenebilir: Birinci olarak, içinde bulunduğu toplumun toplumsal ve kültürel yapıları arasındaki sürtüşme ve çatışmayı çözmeşi, ikinci olarak da, kendisine yakıştırılan insanüstü, doğaüstü nitelikler açısından Mustafa Kemal'in yaptıklarının gerçekten Weber'in modeli bakımından çok ilginç sonuçlar vermesidir. Atatürk'ün yetiştiği toplumun koşullarına toplumsal yapı-kültürel yapı ayırımı açısından baktığımızda oldukça keskin hatlarla belirlenmiş özellikler görmekteyiz. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |