Giriş Birinci Dünya Savaşı’ndan ve Müttefiklerin Mondros Silah Bırakışması , Sevr Barış Antlaşması gibi dayatmalarından sonra Anadolu’da iyice önem kazanan Kurtuluş Mücadelesi ; Kuvay-i Milliye , Erzurum ve Sivas Kongreleri , Amasya Görüşmesi ve özellikle Misak-ı Milli ( Ülkenin bağımsızlığı ve bütünlüğü ilkelerini kabul ediyordu.) gibi süreçlerden sonra öncelikle Türk Yunan savaşını sona erdiren Mudanya Silah Bırakışması ( Mondros’un yerine geçmiştir) ve ardından 23 Temmuz 1923 tarihli Lozan Barış Antlaşması ile üç yılı aşan bir süreden sonra son bulmuştur. Lozan Antlaşması Türkiye açısından bir eşitlik belgesi taşıması bakımından çok önemlidir. Birinci Dünya Savaşı’nı bitiren antlaşmaların tümü aynı Osmanlı İmparatorluğu’nda Sevr Antlaşması’nda olduğu gibi müzakere yapılmadan ilgili devlete dayatılarak imzalatılmıştır. Fakat Lozan’da gerçek bir Müzakere süreci gerçekleştirilmiş, Misak-ı Milli sınırlarından , ülkenin bütünlüğünü ve özgürlüğünü kısıtlayan taleplerden taviz verilemeyeceği bu süreçte her zaman vurgulanmıştır. Nitekim Ermeni yurdunun kurulması , Kapitülasyonların yürürlükte kalması gibi konularda asla geri adım atılmamıştır. Bütün bunlara rağmen Musul Sorunu ( Musul’un Misak-ı Milli sınırları içerisinde yer almasına rağmen ) Lozan’da çözüme kavuşturulamamıştır ve 1920’ liler boyunca yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına katılamayan bu bölge İngiltere ile yaşanan ciddi bir sorun haline gelmiştir. Hatta 1926 yılına dek ( Türkiye,İngiltere , Irak arasında soruna çözüm getiren antlaşanın imzalandığı yıl ) sadece İngiltere ile değil, diğer Avrupa ülkeleri ile de olumlu ilişkilerin kurulmasını engellemiştir. Bununla birlikte Musul sorununun 1990’ larda bile Türk dış politikasının gündeminde farklı biçimlerde yer alan bir konu olması ve ilginçtir son günlerde de Bülent Ecevit’in iddiaları ile yeniden tartışılır hale gelmesi bu konunun önemini göstermektedir. |