|
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
29-01-2007, 11:47 | #41 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kalsiyum Kaynakları Yonca müstesna, bitkisel orijinli yemlerin çoğu kalsiyumca düşüktür. Bu nedenle balık unu, et-kemik unu, kemik unu, midye kabuğu, kireç taşı çeşitli kalsiyum fosfat bileşikleri, hayvanların kalsiyum ihtiyacını karşılayan esas kaynaklardır. Kanatlıların beslenmesinde kullanılan yemlerin kalsiyum kapsamları daha sonra verilecektir. Kalsiyum İhtiyacı Kalsiyum ihtiyacı daha önce Tablo 35’te verilmişti. Kalsiyum ihtiyacını, büyüme ve yumurtlama yönlerinden incelemek yararlı olacaktır. Büyüme İçin Kalsiyum İhtiyacı Büyüyen civcivlerde, optimum vücut ağırlığı ve kemik kalsifikasyonu için rasyonda % 1 düzeyinde kalsiyum ve yaklaşık olarak % 0.5 düzeyinde yararlanılabilir fosforun bulunması gerektiği yapılan araştırmalar sonucu öne sürülmüştür. Amerikan Milli Araştırma Konseyi (NRC) büyüyen civcivler için %1 kalsiyum düzeyini tavsiye etmektedir. Rasyonlarda kullanılan hayvansal yemlerin kemik kapsamlarındaki farklılıklar ve toz halindeki kalsiyum karbonatın karıştırılmasında ve üniform bir şekilde dağıtılmasındaki güçlükler nedeniyle kanatlıların pratik rasyonlarda kalsiyum miktarı, hesaplanan değere göre %±20 değişmeler gösterebilmektedir. Yumurtlayan Tavukların Kalsiyum İhtiyacı Bugünün yüksek verimli tavukları, sağlam kabuklu yumurtalar meydana getirebilmeleri için yeterli miktarda kalsiyum almak zorundadırlar. Büyük bir yumurta 2-2.2 gr kalsiyum ihtiva eder. Yumurtlayan tavukların bağırsaklarında kalsiyum absorpsiyonu nispeten düşüktür. Rasyonla aldığı kalsiyumun ancak %50-60’ından, kabuk teşkili için yararlanabilir. Vücutta tutulan kalsiyum (kalsiyum retansiyonu) miktarı bir dereceye kadar rasyonun kalsiyum düzeyine bağlıdır. Yukarıda verilen bilgilere göre, sağlam kabuklu bir yumurta meydana getirebilmesi için ergin bir tavuğun günde 4 gramdan fazla kalsiyuma ihtiyacı vardır. Çeşitli verim derecelerinde tavukların günlük kalsiyum ihtiyaçları Tablo 40’ta verilmektedir. | ||
|
29-01-2007, 11:49 | #42 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| TABLO 40 Verim Günlük Kalsiyum İhtiyacı Hayvanın Yaşı % 22-40 hafta (40) hafta 100 90 80 70 3.3 3.0 2.7 2.3 3.7 3.3 3.0 2.6 Yumurtlamanın başlangıcından, yumurta ağırlığı 45 gr olup, sadece 1.5 gr kalsiyum kapsar. Birinci yumurtlama devresinin sonuna doğru, (yani bu 40 haftalık bir süreye tekabül eder) yumurta yaklaşık olarak 56 gr gelir ve bunun kapsadığı kalsiyum 2 gr kadardır. Örneğin genç bir tavuk birinci yumurtlama döneminde kalsiyumdan kabuk teşkili için yararlanmada %60 etkili olsa, %100 verim düzeyinde günde 3.3 gram kalsiyuma ihtiyaç gösterir. Bir tavuk yumurtlamadığı günler rasyonla aldığı ve kemiklerine etkili bir şekilde depoladığı kalsiyumu müteakip günkü yumurta için kullanabilmektedir. Buna göre, yumurta verimi azaldıkça, her gün yumurtlayan bir tavuğa göre, kalsiyum ihtiyacının da azalabileceği düşünülebilir. Bununla beraber, bugünkü entansif yumurta üretimi şartlarında birinci yumurtlama döneminde bir sürünün ortalama yumurta verimi yaklaşık olarak %78, zirve verim ise %90’a kadar çıkabilir. Bu durumda, tavukların çoğu I.dönem boyunca %100’lük bir verim düzeyi gösterirler. Bunu dikkate alarak Tablo 40’ta da belirtildiği gibi, I.dönem için %3.3’lük diyetsel kalsiyum düzeyi gereklidir. 40 haftalık süreden sonra yumurta büyüklüğü artar ve yumurtaların çoğu 2.2 gr kalsiyum kapsar. Bu devrede de bir çok tavuklar %100 düzeyinde yumurta vermeye devam ettiğinden, bu tavukların yumurtlama hızını düşürmemek için kalsiyum seviyesi 40.haftadan sonra %3.7’ye yükseltilir. Yem Tüketimi İle Kalsiyum İhtiyacı Arasındaki İlişki 22-40 haftalık dönemde %3.3, 40 haftadan sonra %3.7 kalsiyum düzeyleri hayvanların günde 100 gr yem tüketecekleri kabul edilerek tavsiye edilmiştir. Eğer rasyonun enerji düzeyi yahut çevre şartları değişirse hayvanların yem tüketimleri önemli derecede değişmeler gösterir. Bunu göz önünde tutarak Tablo 41’de verilen ayarlamaları yapmak lazımdır. TABLO 41 Günde tavuk başına yem Tüketimi Kalsiyum İhtiyacı Gr Genç Tavuk (22-40 hafta) Rasyonda % Ergin Tavuk (40 hafta) Rasyonda % 80 90 100 110 120 130 140 4.1 3.7 3.3 3.0 2.8 2.6 2.4 4.6 4.1 3.7 3.4 3.1 2.9 2.7 | ||
29-01-2007, 11:49 | #43 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Tavuklar vücutlarının ihtiyacı olan kalsiyum miktarını iyi ayarlayamazlar. Eğer Tablo 40’ta verilen kalsiyum düzeyleri yumurta tavuk rasyonuna uygulanırsa ayrıca serbest seçim metodu ile ek kalsiyum yemlenmesine ihtiyaç kalmayacaktır. Tecrübeler göstermiştir ki, tavuklar ihtiyacı olsun olmasın bir miktar sert, granüler materyali vücutlarına alırlar. Bu kalsiyumlu bir bileşik veya suda eriyen grit olabilir. Sıcaklık stresi durumlarında veya yumurtlama yılının sonunda (eğer yem tüketimi aşırı değilse) vücuda alınan kalsiyum miktarını artırmak için ek kalsiyum griti veya midye kabuğu kullanılabilir. Fakat her durumda vücuda alınan total kalsiyum miktarı, tavsiye edilen miktarı %20’den fazla geçmemelidir. Terapötik amaçla yüksek dozda tetrasiklin (tetracycline) kullanıldığı zaman, kandaki antibiyotik düzeyini maksimum düzeyde tutmak için, diyetsel kalsiyum seviyesini minimuma düşürmek gerekir. Diyetsel kalsiyum düzeyi başlangıç pery****da bir hafta veya daha fazla bir süre için %0.6; büyüme pery****da ise %0.4’e düşürülebilir. Bu düşürmeden kısa süre için hayvanlar olumsuz olarak etkilenmezler. Fakat, yumurtlayan veya damızlık tavuklarda diyetsel kalsiyum düzeyi bir veya iki günden fazla %1.5’in altına düşürülmemelidir. Yumurtlayan tavuklarda kalsiyum ihtiyacı aşağıdaki gibi hesaplanarak saptanabilir: 1. Bir Düzine Yumurtadaki Kalsiyum Miktarı: tartılan bir düzine yumurta 708.24 gr gelse ve bir yumurtadaki kabuk ağırlığının (pratik olarak kalsiyum karbonat (CaCO3) yumurta ağırlığının %10’unu teşkil ettiği göz önünde tutulursa, bir düzine yumurta: 708.24 x %10 = 70.824 CaCO3 veya kalsiyum kapsar 2. Yaklaşık olarak kabuk kalsiyumunun %65-75’i diyetsel kaynaktan, geriye kalan kısmı ise vücut depolarından sağlanır. Buna göre, bir düzine yumurta için dışardan sağlanması gereken kalsiyum miktarı 75 x 28.34 = 21.26 gramdır. 3. Vücuda yemle giren kalsiyumun sadece %50-60’ı hayvan tarafından yumurta kabuğu teşkilinde kullanılır, geriye kalan kısmı ekskresyona uğrar. Buna göre bir düzine yumurta için; 1. Yem kalsiyumuna ihtiyaç vardır. 4. Bir yumurta için ortalama 120 gr yem tüketildiğini farzedersek 12 yumurta için; 12 x 120 = 1440 gr yem gereklidir. 42.52 gram kalsiyumun bu miktar yemle sağlanabilmesi için yemde kalsiyum düzeyinin; olması gerekir. İklim şartlarına göre, rasyonun enerji düzeyine ve diğer bazı faktörlere göre yem tüketimi değiştiğinden, dolayısıyla kalsiyum düzeyi de değişir. Sıcak iklimli bölgelerde yem tüketimi soğuk bölgelere göre daha düşüktür. Dolayısıyla yemdeki kalsiyum düzeyinin daha yüksek olması gereklidir. | ||
29-01-2007, 11:49 | #44 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kalsiyum Eksikliği ve Kafes Yorgunluğu (Cage) (Layer fatigue): Kafes yorgunluğu, kemiklerden kalsiyum fosfatın çekilmesi ile karakterize edilen bir nevi osteoporosis’dir. Bu durumda kalsiyum fosfat, bilhassa bacakların uzun kemiklerinden çekilir. Hem kortikal kemik hem de müdeller kemik kalsiyum fosfat kaybeder. Fazla miktarda mineral kaybı yüzünden, kemikler çok incelir, hayvanın ağırlığına dayanamayarak kolayca kırılırlar. Bu hastalık hemen hemen tamamen kafeslerde yetiştirilen tavuklarda görülür; yer tavukçuluğunda ise çok nadiren ortaya çıkar. Kafeste bu hastalığa maruz kalmış hayvanların yere indirilmesiyle, hastalığın geçtiği bir çok araştırıcı tarafından bildirilmiştir. Kafes yorgunluğunun etiolojisi tam manasıyla bilinmemektedir. Bazı araştırıcılar nedenini fosfor eksikliğine bağlarken, bazı araştırıcılar da bu duruma bir virüsün yol açtığını öne sürmektedirler. bU sonunculara göre, virüsler böbrek tahribatına yol açmakta, vücutta fosfor tutulamamakta dolayısıyla fosfor ihtiyacı artmaktadır. Diğer taraftan bir çok beslemeciler ve patolojistler, çoğu durumlarda, kafes yorgunluğunun kalsiyum eksikliği ile başladığını müşahede etmişlerdir. Ağır kalsiyum eksikliğinde, tavuklar ancak 5-6 adet yumurta verdikten sonra, yumurtlamamakta, buna mukabil hafif kalsiyum eksikliğinde yumurta miktarı azalmakla beraber tamamen durmamaktadır. Kalsiyum eksikliğinde hemen yumurta verimi etkilenmekte (eksiklik derecesine göre ya durmakta veya azalmakta) fakat genellikle yumurta verimi için kemiklerden kalsiyum çekilmemektedir. Bunun nedeni olarak, folikül stimule eden hormonun (FSH) onteriyor pituiter bezi tarafından stimule edilebilmesi için kanda belirli bir kalsiyum düzeyinin bulunmasının zorunlu olduğu öne sürülmektedir. Bununla beraber bazı tavuklar, bazen bilinmeyen nedenlerle, kalsiyum eksikliğinde bile yüksek düzeyde yumurtlamaya devam etmektedirler. Böyle hallerde, kalsiyum kemiklerden çekilmekte, hayvanlar topallamakta, kemikler süratle incelerek tahrip olmakta neticede, ölüm meydana gelmektedir. Kalsiyum Eksikliği Gösteren Hayvanlarda Replesyon Kalsiyum eksikliği yüzünden normal yumurta verimi ve yumurta kabuğunun yapısı bozulmuş hayvanlar, kalsiyumca normal rasyonlarla beslenmeye başladıktan 6-8 gün sonra normal yumurtlamaya başlarlar ve yumurta kabukları da eski sıhhatli durumlarını kazanırlar. üÇ hafta sonra bacak kemikleri tamamen rekalsifiye olur. Ağır kalsiyum eksikliğinde adrenal bezleri de büyümekte ve bu durum, klasik anlamda eksikliğin bir stres olduğu şeklinde yorumlanmaktadır. | ||
29-01-2007, 11:49 | #45 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Yüksek Düzeyde Kalsiyumla Beslenme Carnell Üniversitesinde yapılan çalışmalar, 8-20 haftalık büyüme pery****da piliçlere uygulanan %2.5 düzeyinde diyetsel kalsiyumun nephrosis, gut, ureterlerde kalsiyum birikmesi gibi patolojik durumlara sebep olduğunu ve %10-20 düzeyinde mortaliteyede yol açtığını göstermiştir. Yüksek düzeyde kalsiyum kapsayan rasyonlarla beslenen piliçlerde bir hafta içerisinde hiperkalsemi ve hipofosfatemi meydana gelmektedir. Paratiroid bezi küçülmekte ve aktivitesi büyük çapta düşmektedir. Yüksek düzeyde kalsiyum beslenmesi sonucu, yem tüketimi ve canlı ağırlık artışı azalmakta ve seksüel erginliğe geçiş gecikmektedir. 16 haftalıktan verim pery****a kadar olan devrede nephrosis’den ölüm müşahede edilmiştir. Büyüme pery****da, %3 kalsiyum kapsayan rasyonlarla beslenen hayvanlarda görülen hiperkalsemi ve hipofosfatemi, diyetsel fosfor düzeyini %0.4’ten %1’e çıkarmakla tamamen önlenebilmekte ve böbreklerde meydana gelen lezyon vakaları da büyük çapta azalmaktadır. 20 haftalık genç tavuklara yüksek düzeyde kalsiyum beslenmesi uygulamak zararlı olmamaktadır. Çünkü bu yaşta, normal seksüel gelişme nedeni ile, hiperkalsemi zaten normal olarak ortaya çıkan ve hayvan, henüz erginlik çağına ulaşmamış piliçlere göre daha fazla kalsiyumu metabolize edebilir. Genel olarak, 18-20 haftalık döneme ulaşıncaya kadar, yani civciv ve piliç döneminde, hayvanlara %1.2 düzeyinde diyetsel kalsiyum tavsiye edilmektedir. FOSFOR Kemiğin önemli bir yapı unsuru olmasının yanı sıra, fosfor, metabolizmanın hemen hemen her safhasında görev alan organik bileşiklerin esansiyel bir komponetidir. Kasda, enerji metabolizmasında, karbonhidrat, amino asit ve yağ metabolizmalarında, sinirsel doku metabolizmasında, normal kan kimyasında, iskeletin büyümesinde, yağ asitlerinin ve diğer lipidlerin naklinde önemli bir rol oynar. Fosfat, DNA ve RNA gibi nükleik asitlerin önemli bir kısmını teşkil ettiği gibi bir çok koenzimlerin bir komponenti olarak fonksiyon gösterir. Enerjinin transferi ve depolanması için, fosfatla bileşmiş glükoz ve derivantları ile Adenosin di- ve trifosfat, kreatin fosfat gibi yüksek enerjili bileşiklerin teşkilinde görev alır. 100 ml kanda 35-45 mg fosfor bulunur. Bunun sadece %10’u inorganik formdadır. Normal olarak, serumda mevcut diffüze edilebilen kalsiyum ve inorganik fosfat arasında ters bir ilişki vardır. | ||
29-01-2007, 11:49 | #46 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Fosfor eksikliği veya rasyonda Ca: P oranının normalden çok fazla sapış göstermesi raşitizm ile sonuçlanır. Her iki elementten birinin aşırı fazlalığı diğerinin ince barsaklarda çökelmesine yol açar. Bu durumda kan kalsiyum ve fosfor düzeyleri düşer. Eğer eksiklik aşırı değilse, vitamin D3, düşük kalsiyum veya fosfor beslenmesinden ileri gelen raşitizmi önler. Beriliyumun rasyonda mevcudiyeti de ağır raşitizm vakalarına yol açmaktadır. Beriliyum elementinin fosfatla birleşerek, suda erimeyen “Beriliyum fosfat” bileşiğinin meydana gelmesi ve fosfatın barsaklardan absorbe olmasının bu duruma yol açtığına inanılmaktadır. Yumurta verimi ile tavuklarda fosfor katabolizması arasında yüksek bir ilişki bulunmaktadır. Yumurta verimi sırasında vücuttan kaybolan fosfor miktarının, yumurtanın kapsadığı fosfordan çok daha fazla miktarda olduğ4u saptanmıştır. Eksiklik Semptomları Ağır fosfor noksanlığında yahut rasyondaki fosfordan yararlanılmaması durumunda iştah hızla azalır. Hayvanlar cansızlık ve genel bir zayıflama gösterirler ve bu durum 10-12 günlük bir peryodda ölümle sonuçlanır. Hafif fosfor noksanlığı ise raşitizme ve büyümede duraklamaya sebep olur. Fakat bu durum, yüksek enerjili fosfat bileşiklerinin, DNA, RNA ve enzimlerin teşkili için gerekli olan kan fosfor düzeyinin üşmesine yol açmaz ve böylece bu önemli bileşiklerin teşkil edilmesi engellenmemiş olur. Hatta açlık sırasında bile, vücudun ihtiyacı olan organik fosfor bileşiklerinin teşkili için kemikten katabolizma ile önemli düzeyde fosfor ayrılır ve bunun sonucu olarak da idrarla devamlı olarak fosfor kaybolur. Vitamin D ve Fosfor Absorpsiyonu Gerçi bir dereceye kadar fosfor absorpsiyonu kalsiyum absorpsiyonu ile ilgili ise de, 32P ile civciv ve fareler üzerinde yapılan çalışmalar, vitamin D3’un, fosforun barsaklardan absorpsiyonunda etkili olmadığını göstermiştir. Fosfordan Yararlanma Toprakta mevcut inorganik fosfatlar, hayvanlar ve insanlar için nispeten yararlanılabilecek bir durumda değildirler. Isı tatbiki ve diğer bir takım kimyasal işlemler sonucu tabii kaya fosfatları a ve B – trikalsiyum fosfatlar gibi yararlanılabilir fosfat formlarına dönüştürülebilirler. Bu sonuçlar, en az yararlanılabilen fosfatların, a-kalsiyum pirofosfat, B-kalsiyum pirofosfat, Y-kalsiyum pirofosfat, B-kalsiyum metafosfat, Y-kalsiyum metafosfat ve kalsiyum fitat olduğunu göstermiştir. Potasyum metafosfat keza civcivler için tamamen yararlanılamayan bir durumdadır. Toz haline getirilmiş veya eritilmek suretiyle elde edilmiş kaya fosfat, fluoru elimine etmek için yüksek ısıya maruz bırakılır ve bunun sonucu olarak değişik bir kristal strukture (a – yahut B- trikalsiyum fosfat) sahip olur. Meydana gelen bu ürün fosfor yararlılığı bakımından istimlenmiş kemik ununa eşittir. Yapılan çalışmalar, fosfat bileşiklerinin erime dereceleri ile, yararlılık dereceleri arasında mutlak bir ilişkinin mevcut olmadığını ortaya koymuştur. Gerçi %0.4’lük Hcl’de erimeyen fosfatlardan hayvanların yararlanamadığını denemeler ortaya koymuş ise de, aynı konsantrasyona sahip Hcl çözeltisinde yüksek derecede eriyebilen a, B ve Y-kalsiyum pirofosfatlarla alkali metafosfatlardan da hayvanlar hiç yararlanamamaktadırlar. | ||
29-01-2007, 11:50 | #47 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Gastrointestinal sistemde, fitaz enziminin mevcut olmaması nedeni ile bütün tek mideli hayvanlar fitin (phytin) fosforundan yararlanamazlar. Fakat rumen mikroflorası tarafından büyük ölçüde fitaz enziminin salgılanabilmesi nedeniyle ruminantlar fitin fosforunu iyi bir şekilde değerlendirebilmektedirler. Bitkilerdeki fosforun yaklaşık olarak üçte biri fitin formunda olmayıp, kanatlılar bundan yararlanabilmektedirler. Bir yemin yararlanabilir fosfor düzeyini hesaplamada, ek inorganik fosfor kaynakları ve hayvansal orijinli fosfor %100 yararlanılabilir; bitkisel kaynaklardan elde edilen fosfor ise %30 yararlanılabilir olarak kabul edilirler. Yemlerin total ve yararlanılabilir fosfor kapsamları daha sonra verilecektir. Son yapılan çalışmalar, anhidrid dikalsiyum fosfattan (Ca HPO4) genç hindi palazlarının çok az yararlanabildiklerini ortaya koymuştur. Dikalsiyum fosfatın hidrat formu (Ca HPO4) ise tamamen yararlanılabilir bir fosfat kaynağı olarak saptanmıştır. Soya küspesi ve diğer bazı tabii yem maddeleri Ca HPO4’taki fosfordan yararlanmayı artıran bir faktör ihtiva etmektedir. Fosfor İhtiyacı Büyüyen civcivlerin ve yumurtlayan tavukların fosfor ihtiyaçları daha önce verilmişti (Tablo 35). Kanatlılar için, diyetsel Ca: P oranı onlara zarar vermeden belirli derecede değiştirilebilir. Bununla beraber, bu elementlerden birinin rasyonda çok fazla olması diğer elementin sindirim sisteminden absorpsiyonunu engelleyebilir. Büyüyen civcivler için bu oran 1.5:1 veya 2:1 olarak önerilmiştir. Yumurtlayan tavuklar için ise Ca: P oranı yukarıdaki orandan çok daha geniş tutulmaktadır. Çünkü, yumurta tavuğunun Ca ihtiyacı civcivin veya büyüyen bir kanatlının Ca ihtiyacından çok daha fazladır. | ||
29-01-2007, 11:50 | #48 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| SODYUM, POTASYUM VE KLOR Kalsiyum, fosfor ve magnezyumdan farklı olarak, bu mineral elementler en çok vücudun yumuşak doku ve sıvılarında yer alırlar. Genel olarak, vücutta ozmotik basıncın sağlanmasında, asit-baz dengesinin kurulmasında, besin maddelerinin hücrelere geçişinde ve su metabolizmasında fonksiyon gösterirler. Fonksiyonları çok önemli olmakla beraber, besleme yönünden pek problem yaratmazlar. Pratik olarak vücudun bu elementlere olan ihtiyacı kolayca karşılanabilir. Çok fazla vücuda alınmalarından dolayı ortaya çıkan tehlikeler de ancak özel durumlarda söz konusudur. Vücutta ancak sınırlı şekilde depo edilebildiklerinden, diyetsel olarak devamlı olarak alınmaları gerekir. Gereğinden fazla alınmaları halinde, fazlası süratle vücuttan atılır. Vücuda alınan miktarları sınırlı ise, vücut ekskresyonu azaltarak bu mineralleri vücutta tutmaya çalışır. Fakat bunu yapmada vücudun kapasitesi oldukça sınırlıdır. SODYUM Sodyum ekstraselüler sıvıların ve deniz suyunun en belli başlı katyonudur. Bütün yaşayan canlılar, bitkiler ve hayvanlar normal metabolizmaları için bu elemente muhtaçtırlar. Doku kültürlerinde in vitro olarak bu elementin esansiyel olduğu 19. yüzyılın ikinci yarısında tamamen anlaşılmıştır. 1920 yılında yapılan bir çok çalışmalar, hayvanlarda sodyumun çok önemli metabolik fonksiyonlara sahip olduğunu ortaya koymuştur. Sodyumun her şeyden önce vücutta sıvı hacminin ve asit-baz dengesinin ayarlanmasında önemli bir fonksiyona sahip olduğu anlaşılmıştır. Kas kontraksiyonu sırasında sodyumun kas hücrelerine mobilize edildiği de bu çalışmalarla ispatlanmıştır. Adranal bezinin vücutta sodyum retansiyonunun ayarlanmasında önemli bir role sahip olduğu saptanmıştır. Adrenal yetmezliğinde kan sodyum düzeyinin azalması yukarıdaki buluşu doğrulamıştır. Aldesterone adlı adrenal hormonun 1953 yılında tanımlanıp izole edilebilmesi ve sodyum ve potasyum dengesinde regülatör olarak etkisinin ispatlanması, vücutta potasyum ve sodyum retansiyonu ile bu minerallerin metabolizmalarına ait bilgimizin artışına büyük ölçüde hizmet etmiştir. Eksiklik Semptomları Sodyumca eksik rasyonlarla beslenen hayvanlarda büyümenin önemli derecede gerilemesinin yanı sıra kemiklerde yumuşama, kornea’da keratinizasyon, gonadlarda inaktivite adrenal hipertrofi, hücre fonksiyonlarında değişmeler, yemden yararlanmada düşme, plazma sıvı hacminde azalma gibi arazlar da görülür. Kalp çalışması bozulur, ortalama arteriyel basınç düşer, hemotokrit değeri yükselir, deri altı dokularının esnekliği azalır, adrenal bezinin fonksiyonu bozulur. Bunun sonucu olarak urik ve urik asit düzeyleri kanda yükselir. Eğer bu durum düzeltilmezse şok ile hayvan ölür. Sodyum eksikliği, protein ve enerjiden yararlanmayı önemli derecede azaltır ve üreme fonksiyonları da sodyum eksikliğinden olumsuz olarak etkilenir. Kanatlılarda sodyum eksikliği, yumurta veriminde ve büyüme hızında düşmeye sebep olur ve kannibalizme yol açar. Birçok hastalıklar vücutta sodyum kaybına yol açar. Bunlar arasında, diyare yüzünden meydana gelen gastroıntestinal kayıpları ile, renal ve adrenal tahribatı nedeniyle ortaya çıkan üriner kayıplar sayılabilir. Sodyum Absorpsiyonu Sodyum tuzları vücuda kolayca absorbe edilip sirkülasyonla bütün vücuda dağılırlar. Sodyum alınımının sınırlı olması halinde vücudun, ekskresyonu azaltıp, vücuttaki sodyum kapsamını tutmada özel bir kabiliyeti vardır. İçme suyu tuz ihtiva etmediği taktirde, kanatlıların ve diğer hayvanların rasyonunda normalden biraz fazla tuz bulunması önemli bir mahzur teşkil etmez. Böyle durumlarda kanatlılar su tüketimini artırarak aşırı tuzu ekskresyona tabi tutarlar. Tuz zehirlenmesiyle ilgili olarak sülün kuşları ile yapılan bir çalışmanın sonuçları Tablo 42’te verilmektedir. TABLO 42 Rasyondaki tuz düzeyi % Dört haftalık ortalama ağırlık gram Mortalite % Dışkının su kapsamı % 0.25 1.0 2.0 3.0 4.0 5.0 7.5 230 232 223 219 218 197 165 4 5 3 6 5 7 23 74 78 86 88 89 - - Bu tabloda da görülebileceği gibi diyetsel tuz düzeyi % 7.5’u buluncaya kadar, büyüme önemli derecede gerilememiş ve mortalite de yine belirli şekilde yükselmemiştir. %7.5 diyetsel tuz düzeyinde ise hem büyüme önemli derecede düşmüş hem de mortalite önemli ölçüde yükselmiştir. Çünkü bu düzeydeki diyetsel tuz, hayvanın dışarıdan alacağı suyla ekskresyona tabi tutabileceği seviyenin çok üstünde bulunmuştur. Bir başka ifade ile, hayvan bu aşırı miktar tuzu dışarı atacak, yeterli suyu tüketme kabiliyitite sahip değildir. Diyetsel tuz düzeyi arttıkça fecesteki su kapsamının artışı, vücuda alınan su miktarının artışından ileri gelmektedir. Eğer aşırı su tüketilse ve bu su hücreye olduğu gibi geçse bu defa su entoksikasyonunun semptomları ortaya çıkar. Diğer taraftan eğer sodyum kaybı ile geniş çapta negatif su dengesi söz konusu ise, ekstraselüler suda önemli bir azalma meydana gelir ve hayvanlarda ciddi olarak dehidrasyon görülür. Sodyumun Fonksiyonları Sodyum esas olarak, vücut sıvı hacminin muhafazasında, normal PH ve osmatik basıncın sağlanmasında fonksiyon gösterir. Sinirlerde impulse’ların nakli için gerekli olan enerjinin, hücre duvarı tarafından sodyum ve potasyumun ayrılmasından sağlandığına dair bulgular elde edilmiştir. | ||
29-01-2007, 11:50 | #49 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Hücre çekirdeğinde ve mitokondri’lerde çok küçük miktarda sodyum bulunmakla beraber, bir çok mitokondriyel sistemler küçük miktar sodyum konsantrasyon artışı ile çalışmaları engellenebilmektedir. Mitokondri’lerde bulunan enzimlerin çoğu K+, Mg++ gibi ıntraselüler iyonlarla aktive edilmekte Na+ gibi ekstrasülüler bir iyon tarafından ise inaktive edilmekte yani çalışmaları engellenmektedir. POTASYUM Potasyumun Vücutta Dağılışı Sodyumun aksine potasyum vücutta esas olarak hücrelerde bulunur. Kan hücreleri kan plazmasına göre 25 misli daha fazla potasyum ihtiva ederler. Kas ve sinir hücreleri de potasyumca çok zengin olup interstisyel (doku arası) sıvılara göre 20 defa daha fazla potasyum kapsarlar. Farelerde potasyumun çeşitli vücut dokularında dağılımı Tablo 43’te verilmektedir. Potasyumun kanatlı ve diğer hayvanlardaki dağılımı farelerinkine benzer değerler göstermektedir. TABLO 43 Organ Plazma Interstisyel sıvı Eritrositler Deri Kas Testisler Beyin Karaciğer 130 3300 1820 3400 1600 3050 3050 Potasyumun Fonksiyonları Sodyumun plazmada ve dokular arası sıvıda yaptığı fonksiyonları (örneğin, asitbaz dengesinin ve ozmatik basıncın sağlanması) potasyum hücre içinde yerine getirir. Bir çok intraselüler enzimler potasyum tarafından aktive edilir. Kalbin normal çalışması için de potasyum gereklidir. Kalpteki etkisi kalsiyumun yaptığı etkinin aksidir. Kalsiyum, kalp kontraksiyonunu artırırken potasyum, kasılmayı azaltarak kalbin dinlenmesine olanak sağlamaktadır. Potasyumun Eksikliği Hıpokalemi, yani kanda potasyum noksanlığının esas semptomunun, bilhassa kol-bacaklarda zayıflama ile karakterize edilen kaslarda genel bir zafiyet. Bağırsakta distansiyon ile birlikte normal tonus’un bozulması. Kalp ve solunum kaslarında zayıflama ve nihayet çalışamayacak duruma gelmesi. Hipokalemi ağır stres durumlarında meydana gelebilir. Bu durumda plazma proteinleri yükselir. Adrenal kortikal hormonunun etkisi altında potasyum böbrekler vasıtasıyla idrara geçer. Strese adaptasyon sırasında, kaslar tedricen daha fazla kan almaya başlar ve kaybettiği potasyumu da tekrar kazanır. Karaciğer glikojen kayıpları telafi edildikçe, potasyum da karaciğere döner. Bu durum hipokalemi’nin geçici olarak uzamasına yol açar. Stres pery****u müteakip, kanatlılara potasyum tuzları vermenin etkileri henüz tam olarak araştırılmamıştır. Düşük proteinli bir rasyon, düşük potasyumlu bir rasyonla birleştirilirse, hayvanlar yavaş yavaş büyürler ve bir potasyum eksikliği göstermezler. Metabolize olmuş dokulardan ortaya çıkan potasyum, diyetle sağlanamayan yahut idrarla kaybolan potasyumun yerini alır. Bu şartlar altında daha az potasyuma ihtiyaç vardır. İdrarda, potasyumun nitrojene oranı nispeten sabittir. Bu oran taze bir kasda saptanan potasyumun/nitrojen oranına eşittir. Doku nitrojeni ile birlikte potasyum metabolize edilen bir dokudan birlikte açığa çıkarlar. Eğer nitrojen açlığı çeken bir hayvana protein verilirse, hayvan önce büyür fakat sonradan potasyum eksikliği gösterebilir. Potasyumun membran permeabilitesini artırdığı gibi glisin gibi tabii nötr amino asitlerin alınmasını hızlandırmaktadır. Glisin hücreye girdiği zaman potasyum hücreyi terkeder. Pridoksal (pyridoxal) glisin akımını artırır; hücrede potasyum konsantrasyonunun artışı bu etkiyi çoğaltır. Potasyum eksikliğinde dokulardaki nötr amino asitlerin konsantrasyonu azalmakta ve bazik amino asitleri kısmen potasyumun yerini almaktadır. | ||
29-01-2007, 11:50 | #50 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Potasyum İhtiyacı Potasyum ihtiyacının civcivlerde rasyonda %0.17 olarak saptanmış olmasına rağmen bunun rasyonun fosfor düzeyine göre değişebileceği tespit edilmiştir. %0.16 düzeyinde diyetsel potasyum mortaliteyi önlemekle beraber, diyetsel fosfor düzeyi %0.6 olduğu zaman maksimum büyüme için potasyum ihtiyacı %0.2; fosfor düzeyi %0.35 olduğu zaman ise potasyum ihtiyacı %0.24 olarak saptanmıştır. Civcivlerin potasyum ihtiyacını tespit için yapılan çalışmalar sonunda elde edilen sonuçlar oldukça değişiktir. Yüksek enerjili rasyonlarla beslenen ve hızlı büyüme gösteren civcivlerde ihtiyacın %0.3 hatta %0.4 bile olabileceği öne sürülmüştür. Tavşanlar en az %0.6 diyetsel potasyuma ihtiyaç göstermektedirler ki bu aşağı yukarı hindi palazının gösterdiği ihtiyaç düzeyine eşittir. Pratik rasyonların potasyum kapsamları ekseriya % 1 civarındadır ki bu kanatlıların ve diğer hayvanların minimum ihtiyaçlarının çok üzerindedir. Bu nedenlerle bu rasyonlarla beslenen hayvanlarda potasyum eksikliği söz konusu değildir. KLOR Klor’ürlerin fizyolojik önemi uzun zamandan beri bilinmekle beraber, klorün esansiyel bir element oluşu ancak 1930’ların sonuna doğru fareler üzerinde yapılan denemeler sonunda anlaşılmıştır. klorürlerce eksik diyetlerle beslenen farelerde büyüme gerilemiş ve ortaya çıkan semptomların da sodyum eksikliğinde tespit edilenlerden farklı olduğu görülmüştür. En önemli semptom, büyüme hızında düşme olmakla beraber, bazı hayvanlarda galvanik şokla veya işitmeyle ilgili bir uyarma ile tetani meydana getirebilmiştir. Klorca eksik rasyonlarla beslenen hayvanlarda kan klorür düzeyi düşmüş, fakat karbonat miktarı ise artmıştır. Klorür eksikliğine maruz farelerde idrarda hemen hemen hiç klorür saptanmaması, hayvanların böyle durumlarda vücutta klor’ü muhafaza etme kabiliyetlerinin oldukça fazla olduğunu göstermiştir. Klorun Fonksiyonları Ekstraselüler ortamda sodyuma karşı yer alan dominant anyondur. Proteinle birleşmek için affinitesi çok zayıftır. Bu özelliği, bulunduğu ortamın iyonik kuvvetine daha fazla katkıda bulunmasına imkan verir. Yukarıda işaret edildiği gibi, K+ ile hücreye de girer. Çok aktif bir şekilde nakledilir. Mide öz suyundaki belirli H+ konsantrasyonu için, gastrik mükoz hücreleri çok aktif bir şekilde klorürleri naklederler. Klor Eksiklik Semptomları ve Klor İhtiyacı Saflaştırılmış rasyon kullanılarak yapılan çalışmalarla civcivlerde klor eksiklik semptomları aşağıdaki gibi saptanmıştır. Kg’da sadece 190 mg Cl kapsayan rasyonlarla beslenen civcivler son derece zayıf bir büyüme göstermişler, kan klorür düzeyleri düşmüş ve genel bir dehidrasyon görülmüştür. Ölüm nispeti de yüksek olarak bulunmuştur. Bazal rasyonların Kg’ına 1200 mg Cl ilave etmekle büyüme optimum düzeye ulaşmış ve eksiklik semptomları tamamen ortadan kalkmıştır. klor eksikliğine maruz hayvanların rasyonlarına ilave edilen fazla miktarda sodyum ve potasyum civcivlerin büyümelerini etkilememiş ise de, bazal diyetlerde bu katyonların artışı ile mortalite ve sinirsel semptomlar da artmıştır. Bazal rasyonun kilogramına katılan 676-1352 mg bromür, sinirsel semptomlar müstesna diğer klor eksiklik semptomlarını kısmen önlemiştir. Daha yüksek düzeyde bromürlerin ise, bu semptomları önlemede daha yararlı bir etkisi olmamıştır. Rasyonun kilogramına ilave edilen 537-1074 mg iyodürler ise büyümeyi geriletmiş mortalite ve sinirsel semptomların meydana gelmesine sebep olmuştur. Bu durum iyodürler ve k klrorürler arasında antagonistik bir interaksiyonun mevcut olabileceğini akla getirmiştir. Rasyona sokulan (268 mg/kg rasyon) fluorürlerin ise, klorür eksikliğini etkilemediği saptanmıştır. Klorca noksan bir beslemeye tabi tutulan civcivler ani ve keskin gürültü ile tetani’ye benzeyen sinirsel bir reaksiyon göstermekte, bacaklarını geriye uzatarak öne doğru düşmekte ve ancak 1-2 dakika sonra kendilerine gelebilmektedirler. Fakat ikinci spazm ancak belirli bir süre geçtikten sonra ortaya çıkarılabilmektedir. | ||
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |