Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10-02-2007, 14:02   #281
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Sonuç olarak, Mustafa Kemal Atatürk'ün gerek karar mekanizmaları, gerekse
liderlik işlevleri bakımından, değişen koşullara en uygun olan seçenekleri
kullandığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bu noktada karar mekanizmalarını kullanma biçimiyle, işlevleri arasında
küçük bir fark gözükmektedir: Karar mekanizmaları açısından temelde otokratik,
görünüşte demokratiktir. Yani, bir tercih, bir eğilim, bir davranış kalıbı,
bir tür karar mekanizması lehine gözlenmektedir. Buna karşılık, liderlik
işlevleri açısından, --toplumsal-duygusal-- liderlik ile --görev-- liderliğinin
tümüyle iç içe geçmiş olduğunu görüyoruz. Bu iki liderlik tipi arasındaki
tercih, ancak, toplumsal koşullara ve görevin genel anlamdaki gereklerine
göre pek de belirgin olmayan bir biçimde yapılmıştır. Ancak, toplumsal işlev
bakımından, bilimsel soyutlama ile bir --işlev başatlığı-- gözlenebilir.
Çoğulcu Toplum İçin Tekilci Yaklaşım
Bu konuda son bir nokta, karar mekanizmaları arasında otokratik liderliği
tercih etmiş olmakla birlikte, en azından görünüşte hiç olmazsa görünüşte,
liderliğin demokratik gereklerine önem vermesi ve daha önemlisi, bu otokratik
karar yapısı içinde, demokratik bir toplum hedeflemiş olmasıdır. Bir başka
deyişle, Atatürk, model aldığı toplum tipi gereği, kendi yaşam süresini aşsa
bile, sonuç olarak, zorunlu olarak çoğulcu bir topluma gidiyordu. Nitekim,
öyle de olmuştur. Bu açıdan Atatürk'ün çoğulcu bir topluma gidiş yolunda,
otokratik karar mekanizmasını kullandığını söyleyebiliriz. Atatürk'ün bu
konudaki tutumu, çoğulcu bir toplum yaratma yolunda, tekilci bir yöntem
olarak özetlenebilir.
:::::::::::::::::::
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:02   #282
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

V-) ATATÜRK'ÜN BİREYSEL LİDERLİK NİTELİKLERİNE GÖRE DEĞERLENDİRİLMESİ
Özelikle sosyal-psikologların üzerinde durduğu noktalardan biri, lider olan
kişinin özellikleridir. Yapılan araştırmalar, bir liderde kişisel olarak şu
niteliklerin bulunması gerektiğini ortaya koymuştur (Kongar, 1978:91) :
1- Yetenek (zeka, dikkat, rahat konuşma, özgün olma, karar verme gücü) .
2- Başarı (bilimsellik, bilgi, fizik başarılar, siyasal başarılar) .
3- Sorumluluk (güvenilirlik, girişkenlik, sebat, atılganlık, kendine güven,
mükemmelleşme arzusu) .
4- Katılma (etkinlik, sosyallik, işbirliği, uyum yeteneği, espri gücü).
Bu özelliklere bakıldığı zaman, bunların adeta Mustafa Kemal Atatürk için
hazırlanmış olduğu düşünülebilir. Birinci özellik olan yetenek konusunda,
gerek doğuştan gelen, gerekse sonradan, bilinçli hazırlık döneminde elde
ettiği liderlik yeteneklerinin gücü tartışılmazdır.
Başarı, Atatürk'ün liderliğini sürekli besleyen bir ögedir. Hatta bir
anlamda, toplumsal liderliğini başarılarına borçludur, diyebiliriz. Arkasında
tüm cephelerde kazanılmış zaferlerin Anafartalar'da simgelenmiş kahramanlığı
ile Kurtuluş Savaşı'na girmiştir. Bağımsızlık Savaşı'nda elde ettiği
başarıdır ki, O'na altı yüzyıllık bir İmparatorluğu ve geleneksel toplumsal
düzeni tarih sahnesinden silmek olanağını vermiştir.
Sorumluluk sözcüğü ise, yaşamının bütün aşamalarında Mustafa Kemal
Atatürk'ün hemen hemen ayrılmaz bir özelliğidir. Her an, sahip olduğu yetki
ve sorumluluk alanlarını genişletme çabası, O'nun ihtiraslı liderliğinin bir
parçasıdır. Anafartalar komutanlığından tutun da, Türkiye Büyük Millet Meclisi
adına yürüttüğü Başkomutanlık olayına dek, hemen her an, sorumluluklarını
arttırma çabasına tanık oluyoruz. Hiç kuşkusuz bu çabanın ardında birinci
olarak kendine güveni, ikinci olarak yetkilerinin de sorumlulukları oranında
artacağının bilinci yatmaktadır. Yine sorumluluk özelliğinin ardında yatan
girişkenlik, sebat, atılım gibi nitelikler, hep Mustafa Kemal'in ayrılmaz
parçalarıdır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:03   #283
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Katılma, Atatürk'ün ömrü boyunca ihmal etmediği --sofrası--nın simgelediği
bir ilkedir aslında. Çevresindeki grup için işlevsel olan sofrasının yanında
hemen hemen bütün devrimleri geniş halk kitleleriyle diyalog kurarak
gerçekleştirmiş olması, onun, katılma ilkesine verdiği toplumsal önemi
gösterir. Aslında, siyasal ideolojisinin kuramsal temelleri de
dinsel-geleneksel erke karşı, halk katılımına önem vererek, bu özelliğe aynı
zamanda siyasal bir içerik de kazandırmıştır. Kendi yaşamı süresince kuramda
kalan bu siyasal ilke, sonradan çok partili demokrasiye kadar gelişen
sistemin soyut, fakat temel niteliklerinden biri olmuştur. Ayrıca, katılmanın
sosyal-psikolojik bütün gereklerini sürekli olarak yerine getiren bir
liderdir Atatürk. Sürekli olarak yakın çevresinde büyük gruplar tutmuş,
bunlarla yüz yüze ilişkilerini sürdürmüş ve gerek siyasal, gerekse toplumsal
eylemlerini bunlarla birlikte gerçekleştirmiştir.
Görüldüğü gibi, sosyal-psikolojinin saptamış olduğu liderlik özellikleri
Mustafa Kemal'in nitelikleriyle büyük bir uyum içindedir.
Devrimci Liderlik-Uyumcu Liderlik
Şimdi, konuya bir başka açıdan bakmaya çalışalım. Bilindiği gibi,
Atatürk'ün en önemli niteliği, liderliğinin --devrimci-- bir çizgide
oluşmasıdır. Bir başka deyişle, Atatürk, toplumuna ve çevresine uyum sağlayan
bir lider değil, tam tersine, onların yıllar boyunca içinde yoğruldukları
değerler sistemine karşı çıkan bir liderdi. Sosyal-psikoloji bilimi, özellikle
toplumsal-duygusal liderlik rollerinin, ancak grubun kural ve değerlerine
uygun olduğu oranda yerine getirilebileceğini bize bildirmiştir. Burada açık
bir çelişki ile karşılaşıyoruz: Nasıl oluyor da, tüm değerler sistemini
altüst eden bir lideri toplumsal-duygusal açıdan da, toparlayıcı ve
birleştirici olarak niteliyoruz?
Lider ve Yalkın Çevresi
İşte bu noktada bazı saptamalar yapmak gerekmektedir. Birinci olarak,
Atatürk'ün yakın çevresinin zaman ve eylem içinde; somut hedeflerin
belirlenmesiyle değişmiş olduğunu belirtmeliyiz. Düşmanı ülkeden kovma eylemi,
yeni bir devlet, yeni bir toplum kurma eylemine dönüştükçe çevre de değişir.
Ali Fuat Cebesoy, Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele hep böyle değişen
çevre sonunda, dışlanmış kişilerdir. Buna karşılık İsmet İnönü, Kılıç Ali,
Nuri Conker, Salih Bozok gibi eski arkadaşlarıyla Falih Rıfkı Atay, Eşref
Ünaydın, Yakup Kadri Karaosmanoğlu gibi yazarlar yakın çevrenin değişmez
kişileridir. Bu kişilere yakından baktığımızda, bunların hem Mustafa Kemal
Atatürk'ün kişiliğine, yani kişisel liderliğine iman ettiklerini, hem de onun
amacını ve hedeflerini benimsediğini görüyoruz.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:03   #284
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Aslında yakın çevrenin değişmesi, yakın hedefini gerçekleştirmek için genel
bir ittifak cephesi kuran bütün liderlerin ortak eylemi ve yazgısı gibi
gözükmektedir. Çünkü; yakın hedef, büyük devrimcilerde hemen hemen her zaman,
doğrudan doğruya siyasal iktidarı ele geçirmek amacını belirler. Fransız
Devrimi'nde de bu böyle olmuştur; Rus Devrimi'nde de, Çin Devrimi'nde de.
Genellikle ya iç ya da dış bir düşmana karşı oluşturulan cephe, düşman, lider
siyasal iktidara el koyunca, dağılır. Çünkü artık yeni siyasal iktidar ile
nereye gidileceği sorusu ortak düşmana karşı cephe oluşturmuş olan liderler
arasındaki görüş ve yaklaşım farklarını ortaya çıkarır. Bu farklar üzerine
kurulan iç iktidar savaşımını da genellikle en gerçekçi, dolayısıyla en güçlü
lider kazanır.
İşte Mustafa Kemal eyleminde de aynen böyle olmuştur. Düşmanı vatandan
kovmak için oluşturulan cephe, iş, Osmanlı İmparatorluğu'nun yerine geçmek
biçimine dönüşünce, farklılıklar ortaya çıkmıştır. Bu savaşı da gerek
gerçekçiliğinden, gerekse bilinçliliğinden ve kararlılığından dolayı Mustafa
Kemal Paşa'nın kazanması hiçbir anlamda sürpriz değildir.
Böylece yakın çevresiyle sürekli bir etkileşim içinde bulunan ve bundan
dolayı da birleştirici ve toplayıcı nitelik sahibi görünen Atatürk'ün aslında,
devrimci niteliğiyle yakın çevresini kendine ayak uyduramayanlardan
temizlediği birinci gerçektir. Bir başka deyişle, devrimci lider, yakın
çevre içindeki toplayıcılık ve bütünleştiriciliği, ancak kendisine ters düşen
grup üyelerinin tasfiyesi ile olanaklı duruma getirmiştir. Bunun en belirgin
kanıtı, Atatürk'ün yakın çevresiyle hesaplaştığı Büyük Nutuk'udur
(Kongar, 1977-b ). Daha ileriki bölümlerde göreceğimiz gibi, Büyük Nutuk,
hem bir tarih belgesi, hem de Atatürk'ün yakın çevresiyle bir hesaplaşmasıdır.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:03   #285
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Mustafa Kemal ve Aydınlar
İkinci olarak dikkate alınması gereken nokta, Mustafa Kemal'in yola
çıkarken, toplumun geniş halk kitlelerine ve siyasal-toplumsal düzenine ters
de gelse, --alt grup kültürü--nden etkilenmiş ve bu grubun temsilcisi olarak
davranmış bulunmasıdır: Bu --alt grup kültürü-- o dönemde, tarihsel bir
birikimi yansıtan bir biçimde --münevverler--in ve ordunun, İmparatorluğu
kurtarmak için bulduğu --Batılılık-- reçetesi ile simgeleniyordu. Her ne kadar,
Mustafa Kemal'in --Batılılığı-- kendisinden önceki Batıcılardan; 1) Batı
kuyrukçusu olmamak, ve 2) Toptancı olmak, konularında farklılıklar
gösteriyorduysa da, yine de sosyal-psikolojik desteği, İmparatorluğun içindeki
Batıcı gruptan aldığı bir gerçektir. Üstelik de Batıcı düşüncelerin, Batı
etkisine en açık olan Harbiye'de odaklaştığı düşünülür ve Mustafa Kemal
olayının, ordunun başat rol oynadığı bir Kurtuluş Savaşı biçiminde geliştiği
hatırlanırsa, bu desteğin anlamı ve önemi açıkça ortaya çıkar.
Üçüncü olarak dikkate alınması gereken nokta, Mustafa Kemal Atatürk'ün
eylemi için yaptığımız çözümlemelerin, onun tüm yaşam ve eylemini
kapsamasıdır. Oysa, bütün bu eylem süreci içinde Atatürk çeşitli görevler,
işlevler ve roller yüklenmiştir. Üstelik bu eylemin belki vurucu niteliği
1919-1923 arasıdır ama, asıl uzun zaman 1923-1938 arasında geçirilmiştir. Bu
açıdan düşünüldüğünde de çözümlemelerin, Cumhurbaşkanlığı dönemindeki tutum
ve davranışlara (sınırlı bir ölçüde de olsa) ağırlık vermesi olağandır.
İşte bu üç öge birlikte düşünüldüğünde, Mustafa Kemal Atatürk'ün devrimci
niteliğiyle birleştirici, toplayıcı, toplumsal-duygusal liderlik işlevinin
nasıl uzlaştığı daha iyi anlaşılabilir. Şimdi sosyal-psikoloji açısından,
toplumsal-duygusal liderlik işlevinin yerine getirilmesindeki ilkeleri,
Atatürk'ün eylemiyle karşılaştırmak ilginç olabilir.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:03   #286
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

1) Grup Liderliği İlkeleri ve Atatürk
Homans, bir grubun bütünlüğünü ve niteliklerini koruyucu liderliğin
kuralları olarak onbir ilke saptamıştır (Homans, 1950:423-440).
Lider Durumunu (yani liderliğini) Korumalıdır
Mustafa Kemal Atatürk'e bu ilke açısından baktığımızda, sürekli olarak, bir
lider gibi davrandığını ve tüm ilişkilerini liderliğini koruyacak biçimde
düzenlediğini görüyoruz. Aslında kendisine, --Şef; asker mi, sivil mi olmalı?--
diye sorulan bir soruya: --Şef; şef olmalı. İster sivil, ister asker.-- yanıtını
vermesi, bu konudaki bilincini yeterince vurgular sanırım (Banoğlu, 1955:42).
Üstelik, kendisinin de Büyük Nutuk'ta vurguladığı gerçek, yakın çevresiyle
hesaplaşması ve onları hem mantığın, hem de tarihin önünde, kendi liderliğiyle
yargılaması değil midir?
Lider, Grubun Kurallarına Uymalıdır. Böylece Daha Etkili Olur.
Homans'ın saptadığı bu ilke, Mustafa Kemal'in liderliği açısından son
derece ilginç bir denektaşı niteliğindedir. Her şeyden önce, --küçük grup
dinamiği-- bakımından, Atatürk'ün kendi kurallarını kendisinin koyduğuna
işaret etmeliyim. Bir başka deyişle, Atatürk, kendi grubu içinde kendi
uyacağı kuralları kendisi saptayan bir liderdi. Grubun öteki üyeleri, ister
istemez bu kurallar uyarlardı. Buna karşılık, toplumsal açıdan özellikle,
toplumsal devrimleri birer birer uygulamaya aktarırken, toplumun nabzını
sürekli elinde tutmuş, yerleşmiş gelenek ve görenekleri temsil edenlerle
işbirliği yapmıştır. Böylece, bir yandan --devrimci kuralları-- kendi grubu
içinde dikte ederken, öte yandan, büyük grubun kurallarını dikkate almış ve
toplumsal boyutta kural değişikliğine giderken yine mevcut güç dengesinden
yararlanmıştır. Bu tutumun örnekleri, Dürrizade'nin fetvasına karşılık,
Anadolu ulemasından aldığı karşı fetva, şapka devriminde Diyanet İşleri
Başkanı'nı ikna ederek, ilk şapkayı ona da giydirmesi, Padişah'ın mutemet
adamı Fevzi Paşa'yı ikna ederek, sürekli yanında tutması gibi olaylardır. Bu
konuda çok aydınlatıcı bir bilgiyi yine Falih Rıfkı'da görüyoruz:
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:03   #287
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Fevzi Çakmak, devletin ve görevinin adamıydı. Muhafazakardı: Devrimlerden
hiçbirinin taraflısı olmadığını bilirdik. Genelkurmay Başkanlığı'ndan
ayrılıncaya kadar eski yazıyı kullanmıştır. Atatürk, bellibaşlı devrim
kararlarını verdikten sonra bir defa pek sevdiği Diyanet İşleri Reisi Hoca
Rıfat Ffendi'yi çağırıp, onu tatlı dille kandırır, sonra: --Şimdi Mareşal'e
gidelim-- derdi. Biri camilerin ve hocaların, biri ordunun başıydı.--
(Atay, 1969:208-209).
Açıkça görüldüğü gibi, mevcut kurallar açısından, küçük gruba tam egemen,
büyük grubu ise yönlendirmekte pek ustaydı. Sanırım, devrimcilik ile mevcut
yapının değerler sistemini, kendi doğrultusunda en iyi uzlaştıran tarihsel
kişiliği son derece özgündür.
Lider, Liderliğinin Sorumluluklarını Yerine Getirmelidir.
Grup, kendisinden lider olarak ne gibi roller bekliyorsa, onların tümüne
uymalıdır. Yoksa, grubun güvenini, dolayısıyla liderliğini yitirir.
Bu ilke, Mustafa Kemal için tartışılmaz bir gerçeği vurgular. Daha önceki
bölümlerde de belirttiğim gibi, Atatürk, bırakınız mevcut sorumluluklarını,
sürekli olarak, sorumluluk alanını genişletmek için çaba harcamış bir liderdi.
Pek doğal olarak, bu davranışını --küçük grup-- içinde de görüyoruz. Sofrasında
olup bitenlerin ciltler dolusu anı yaratmış olması bile, bu ilkenin nasıl
uygulandığının küçük bir belirtisidir. Bu anılarda göze çarpan ortak nokta,
hangi işin sorumlusu bulunuyorsa, (örneğin, Kurtuluş Savaşı ya da Cumhuriyet
Türkiye'sinin yeni atılımları) o sorumlulukla ilgili tartışma ve konuşmaların
sofraya egemen olmasıdır.
Lider, Emir Verirken, Kurulmuş Olan İletişim Kanallarını Kullanmalıdır.
Böylece Daha Etkili Olur.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:03   #288
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu ilke açısından da kendi çevresi bakımından farklı, toplum açısından
farklı değerlendirmeler yapmak olanaklıdır. Bir kez, kendi yakın çevresini
kendi yapan, dolayısıyla ona egemen bir lider olarak, hiç kuşkusuz, iletişim
kanallarını da Atatürk kurmuş ve kullanmıştır. Toplum açısından ise, devrimci
eylemi sırasında da, topluma egemen olduktan sonra da geleneksel, yasal ve
meşru kanalları kullanmaya özen gösterdiğini söyleyebiliriz. Örneğin, Samsun'a
ayak basarken, cebinde yöredeki sivil ve asker bütün görevlilere emir verme
yetkisini taşıyan bir belge vardı. Bu belge, sonradan kendisine başkaldıracağı
(ve hiç kuşkusuz, daha o zaman başkaldırmaya karar verdiği) Padişah'ın
bürokrasisinden alınmıştır. Olaylara yakından baktığımızda, bu belgeyi almak
için oldukça uğraştığını ve birçok yakın arkadaşından bu konuda yardım
aldığını görüyoruz. Çok sonraları, gerek Meclisle çalışmaya başladıktan,
gerekse Cumhuriyet'i kurup başına geçtikten sonra da hep yasal ve meşru
kanalları kullandığı bilinen gerçekler arasındadır. Niçin böyle yapmasın ki?
Padişah'ın hükümetinin yetkilerini bile kendi eylemi için kullanan bir büyük
taktisyen, kendi kurduğu düzenin kanallarını zorlayarak, onu güçsüzleştirir
mi? Mustafa Kemal Atatürk, kendi ürünlerine, herkesten çok özen göstermesi,
Meclis olsun, Cumhuriyet olsun, hükümet olsun, onların üstüne herkesten çok
titremesi gerektiğini bilen bir liderdi. Çünkü, liderliği ile, ürünleri iç içe
geçmişti. Bu anlamda, toplumsal olarak da hem gücünü geleneksel yapıdan almış,
hem de sonra, kendi kurduğu yapı ile bütünleşerek, gerek kendini, gerekse
yapıyı daha sağlam temellere oturtmuştu.
Lider, Boyun Eğilmeyecek Emirler Vermemelidir. Yoksa Liderliği Sarsılır.
Homans'ın saptadığı bu beşinci ilkeyi ne denli bilinçle uygulamış olduğu
insanı gerçekten şaşırtır. Bilindiği gibi, Atatürk'ün en önemli niteliği,
gerçekçiliğidir. Bu gerçekçilik, yalnız toplumsal ve siyasal koşulların
değerlendirilmesinde değil, kendi rolü açısından da son derece çarpıcıdır.
Eski arkadaşlarından Asaf İlbay'ın aktardığı şu anı, durumu bütün çarpıcılığı
ile ortaya koyar:
--Ankara'da bir şölende; çok güzel düzenlenmiş olan köşkün salonlarında ve
iyi düzenlenmiş bahçede çok güzel bir gece geçirdik. Cumhurbaşkanı, Nevzat
(Tandoğan) Bey'e iltifat ediyor, bol ölçüde içki sunuyordu. Nevzat (Tandoğan)
Bey içkiye karşı koyuyor ve Gazi'nin iltifatları ile kendinden geçmiş
görünüyordu. Bir ara Gazi, İsmet Paşa'ya seslendi: --Vali olgun adama benziyor.
İçki ya içilir ya hiç içilmez. Dimağı alkole dayanıklılık göstermeyenler,
içkiden kaçınmalıdır.-- Ve hemen Nevzat (Tandoğan) Bey'e şu soruyu sordular:
--Normal veya alkollü kafa ile verilen emirler hemen yapılmalı mıdır?--
--Emirleriniz koşula bağlı olmadan uygulanır Paşam..-- --Neden böyle oluyor?--
--Milletin temsilcisi, Devletin Başkanısınız, amiri mutlaksınız Paşam.--
--Hayır. Benim her emrim yapılır, çünkü benden yapılmayacak emirler çıkmaz.--
(Arıburnu, 1976:48-49) .
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:04   #289
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Emrinin yapılabilirliğini, Devlet Başkanlığından da, millet temsilciliğinden
de üstün tutan bir lider, hiç kuşkusuz, gerçekçilik bakımından tarihte eşi
ender görülen bir kişidir. Üstelik aynı lider, zamanında askerlerine:
--Size ben taarruz emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!-- (Mustafa Kemal, 1955:17)
diye emir verebilen bir komutandır.
Lider, Toplumsal İlişkilerinde de, İzleyicilerine Liderlik Etmelidir.
Böylece Liderliği Pekişir.
Bütün toplumsal-duygusal ağırlıklı ilkelerde olduğu gibi, bu ilkede de
--sofra-- yine işlevini görmek üzere ön plandadır. O dönemin Ankara'sı zaten
toplumsal yaşamı olmayan bir kenttir (Nadi, 1955). Falih Rıfkı da uzun uzun,
zaferden sonra, Ankara'nın sefaletini anlatır (Atay, 1969:349-370) .Durum o
kadar acıklı, toplumsal yaşam o denli sönüktür ki, sefaretlerin yemeklerine
çağrılanlarla, Çankaya'ya çağrılanlar çoğu zaman aynı kişiler olur ve çağrı
tarihleri çakışınca, sefaretlerin masaları boş kalır.
İşte bu ortam içinde, Atatürk'ün sofrası hemen hemen tek canlı merkezdir.
Yine aynı dönemde, yıldızı parlayan Karpiç gibi yerlere uğramayı ise Atatürk
ihmal etmez.
Aslında bu ilke Atatürk'ün devrimciliğiyle en iyi çakışan ilkedir. Çünkü
Atatürk, toplumsal ve kültürel devrimlerinin pek çoğunu, kendi güçlü
liderliğine dayanarak yaptığından, zaten öncülük etmek zorunda kalmıştır.
Bunun en tipik örneği, kadınlı erkekli, danslı, --alafranga-- balolar ve
toplantılardır. Sürekli olarak, bu toplantılara öncülük etmiş, bu
toplantılarda, karı-koca arasını bulmaktan tutun da, çift evlendirmeye dek
hemen her etkinliği göstermiştir. Bu konuda şu satırlara bir bakmak, insana
durumu hemen anlatabilir:
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 14:04   #290
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Gülcemal vapurunda verilen ilk deniz balosunda Gazi hiç fasıla vermeksizin
bir saat onbeş dakika muhtelif bayanlarla dans etmek suretiyle o günün
mukavemet rekorunu kırmıştı.-- (Banoğlu, 1954-b:79). Toplumsal ilişkilerde
liderlik, onun devrim strateji ve taktiği içinde önemli bir yere sahipti.
Hatta evlenmesi bile bu nedene bağlanabilir: Kadına toplumda layık olduğu
yeri vermek, ulusal liderliğini bir kadınla paylaşarak, Batı türü toplum
yaratırken, cinsler arası eşitliği de sağlamak (Ergin, 1978:31-33).
Lider, Genel Olarak Bir Üyeyi Öteki Üyelerin Yanında Suçlamamalı, ya da
Övmemelidir. Çünkü, Bu Yolla Grubun İç Dengesi Bozulabilir.
İşte Atatürk'ün açık ve seçik, hiç uymadığı, hatta tam tersine davrandığı
bir toplumsal-duygusal liderlik ilkesidir bu. Aslında, Homans'ın belirlediği
toparlayıcı ve grubun bütünlüğünü sürdürücü ilkelerle Mustafa Kemal Atatürk'ün
eylemi arasındaki fark, bu ilkenin çözümlenmesinde bütün çıplaklığıyla ortaya
çıkmaktadır: Homans'ın saptadığı ilkeler, --genel doğrular--dır. Bir başka
deyişle, küçük grup dinamiğinin evrensel kurallarını belirtir. Oysa, Atatürk,
olağanüstü bir eylemin olağanüstü bir lideridir. Bu yüzden, insanları
yönlendirmek açısından ne denli yetenekli olursa olsun, kurallarını kendi
koyan bir liderin tutum ve davranışı içindedir. Buraya dek incelenen ilkeler,
hep onun işine geldiği için ve işine geldiği biçimde uygulanmıştır. Mustafa
Kemal'in uygulaması ile sosyal-psikolojik ilkelerin çakışması, onun liderlik
yetenekleri yoluyla, eylem içinde el yordamıyla bulduğu taktiklerin
gerçekçiliğinden doğar. İşte aynı gerçekçilik, devrimci bir lidere, yakın
çevresine (genel olarak) boyun eğmek yerine, ona egemen olmak seçeneğini
sunmuştur. --Genel olarak-- diye ayraç içinde belirttim, çünkü, Menemen
olayında olduğu gibi, kimi olaylarda, özellikle Reisicumhur olduktan sonra,
yakın çevresine boyun eğdiği de çok görülür. Yine de, özellikle insan sınama
yeri olan --sofra--da özellikle belli düşünceleri ve eylemleri topluma şırınga
etmeye hazırlanırken tümüyle devrimci bir liderdir. Tüm kişileri kendi
eyleminde sınayan ve kullanmaya hazırlanan bir devrimci lider. Bu nedenle de
yukarıdaki ilkenin tam tersini hemen hemen bütün yaşamı boyunca uygulamıştır.
Çünkü amaç, kendi ezici gücünü de ortaya koyarak, yani insanları övüp
yücelterek, ya da yerip eleştirerek --devrimci uygulamaları-- pekiştirmektir.
Bu amaç, O'nun için o denli önemlidir ki, daha önce aktardığım Mektupçu Osman
Ergin olayında olduğu gibi, sırf çevresine gösteri olsun diye, aslında
beğendiği bir kişiyi bile sofrasından kovabilmekte, böylece örneğin, yazı
devriminin önemini belirtmektedir.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 06:38 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580