![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #31 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1.1.1.6. Yüz Aklığı Çoban, Ağanın koyunlarını sürekli otlatmaya götürürmüş. Bir gün şeytan aklına girmiş. Şehirde koyunları satıp, bir güzel harcamış. Köye döndüğü zaman ağa koyunlarını sormuş. Bunun üzerine çoban ağaya şu şekilde cevap vermiş. “Yağmur yağdı gök çatladı Yetmiş ikisinin ödü patladı Onunu da koyma hesaba Kurt kaptı birisini Birinin aldım derisini” Masada oturup yoğurt yiyen ağa çok sinirlenir. Çobanın yalan söylediğini anlar. Masadaki yoğurdu alıp çobanın yüzüne atar. Etrafındaki insanlara rezil olduğunu ve yalanının ortaya çıktığını anlayan çoban şu sözleri söyleyerek kendini aklamaya çalışır. “Hesabı doğru verenin yüzü böyle ak çıkar” der. YILMAZ GÖKSAL 1.1.1.7. Süleyman Padişahın Mührü Bir padişahın üç tane kız evladı varmış. Oğlan evladı yokmuş. Velhasılı gün gelmiş, kızlar yetişmiş ve buluğ çağına ermiş. Kızlar büyüyünce oradan, buradan kızları istemişler. Padişah vermemiş. Padişahın küçük kızı aleminde deniz padişahıyla izdivaç kuruyormuş. Deniz padişahı küçük kıza rüya aleminde demiş ki: “ Baban bir tarafa gittiği zaman sizin dileklerinizi yerine getirmek isteyebilir. Babandan Süleyman Padişahın mührünü isteyeceksin, Süleyman Padişahın mührünü getirirse getirsin, getirmezse denizin ortasında gemisi batsın diye hitap et.” Kız kafasında bunu tutar. Zaman gelir, babası hazırlıklara başlar. Gemiye binerek İstanbul’a giderler. Az giderler, uz giderler en sonunda gemi bir limana uğrar. Padişah orada arkadaşına rastlar ve ona sorar. | ||
![]() |
|
![]() | #32 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “ Yahu Ahmet Ağa. Nasıl malın bu sene iyi mi?” “Padişahım hiç sorma. Dört günden beri piyasa canlandı. Mal çok yüksek bir fiyata gidiyor.” Padişah buna çok sevinir. Limandan ihtiyacını alır ve gemi tekrar İstanbul’a koyulur. Az gider uz gider sabah erkenden İstanbul’a varırlar. Malı pazara çeker ki, ne görsün mal değerini üç katı. Piyasa canlı, malı satmaya başlar. Bütün kasaplar ve tüccarlar gelir. “Padişahım bu malı bize ver.” Diye yalvarmaya başlarlar. Üç, dört tane alıcıya malları taksim eder. Para çantasının biri yetmez, ikinci çantayı da doldurur. Birinci ve ikinci çanta da parayla doları. Padişah, “Şurada bir kebap yiyeyim daha sonra kızların isteklerini alayım” der. Yemeğini yedikten sonra kızların isteklerini almak için para çıkarır. Büyük kızın isteğini alır. Büyük kız babasında ceviz bir kutu istemiştir. Ortanca kız da babasından şallı şullu bir entari istemiş. Padişah bu istekleri not eder. Ortanca kızın isteğini de alır. Küçük kızın isteğini almaz. Küçük kız da tutturmuş Süleyman Mührü diye. “Babam Süleyman Mührü’nü aldıysa aldı. Almadıysa denizin ortasında vapuru batsın” demektedir. Babası bunu duyunca hüzünlenir ve üzülür. Ama yine de Süleyman Mührü’nü bulamaz. Önüne gelene sorar. “Yahu bu Süleyman Mührü nereden bulunur?” “Padişahım, senin bu dediğin deniz padişahı. Süleyman Mührü de Süleyman Padişahın yanındadır burada olur mu? Bu mührü bulunmaz.” | ||
![]() |
![]() | #33 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Bunu biz kazdırsak olmaz mı?” “Olmaz.” Padişah dönüş yapar. Denizin derin bir mıntıkasına gelindiğinde bir zelzeledir başlar. Fırtına kopar. Gemi, bir sağa, bir sola sapar. O sırada gemide kiler: “Bugün fırtına yoktur. Madem fırtına vardır. Ne diye bizi gemiye aldın.” Diye gemiciye kızarlar. Padişah ile kaptan der ki: “Meteorolojide böyle bir fırtına yoktu. Bu nasıl oldu? Bizim aklımız fikrimiz ermiyor.” Böyle deyince gemidekilerden biri: “Burada bir elemirci kadın var. Ona bir elemir attıralım. O kadın bu fırtınanın sebebini bize izah eder.” “Bu fırtınanın sebebini bize açıklayacaksın. Bugün fırtına yok. Gemici bizi aldı getirdi. Burada da fırtına oluyor. Ya öldü, ya öleceğiz bunun sebebini bize anlat.” Önüne bir tas su koyar ve elemire bakar. Der ki: “İçinizde büyük bir zat var. Bu zatın da üç tane kızı var. Bu zat, kızlarının isteklerini yerine getirmek için not etmiş. Küçük kızı Süleyman Padişahın mührünü istemiş. Padişah diğer iki kızının isteğini almış. Üçüncüsünü bulamamış. Kız da beddua etmiş. Babam, isteğimi yerine getirirse getirir. Getirmezse gemisi denizin ortasında batsın diye beddua etmiş. Kızın bedduası tutmuş.” | ||
![]() |
![]() | #34 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Gemidekiler, “Onun narına biz de gideceğiz” derler. Bunun üzerine padişah ortaya çıkar. “Hiçbiriniz ölmesin. Ben kendimi denize atayım. Ben öleyim. Bu fırtına işi bitsin” der. “Durma.” Padişahı palas pandıras yukarı güverteye çıkarırlar. Atacaklarmış. Padişah: “Atmayın ben kendim atlarım.” Onlar gere dönerler ve güverteden aşağıya inerler. Tabii can kıymetli ya. Padişah “oof oof !” der. Oof derken, deniz yarılır ve bir Arap çıkar piyasaya. Arap der ki: “Söyle Şevketlim. Senin başında bir hal mi var? Beni sıkkın olan insanlar arar. Sen sıkkın durumdasın. Beni aradın, ben de geldim. Söyle derdini”. “Yok, yok. Dilinin altında senin bir şeyler var.” Padişah anlatır der ki: “Sayın Arap benim isteğim senden şu; Benim üç tane kız evladım var. Oğlan evladım yok. Ben İstanbul’a mal satmaya giderken,kızların bir istekleri var mı? diye aileme söylemiştim. Ailemde çocukların isteklerini not almış. Bana verdiler. Küçük kızın notunda: Babam Süleyman Mührü alsın. Süleyman Mührü bulamazsa denizin ortasında gemisi batsın diye hitabede bulunmuş. Beddua etmiş. Onun bedduası tuttu. Millet ölmesin tek ben öleyim diye denize atlamak için güverteye çıktım. Tabii can kıymetli oof oof ! deyince sen çıktın piyasaya” | ||
![]() |
![]() | #35 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Padişahım, seninle bir pazarlığa girelim. Kızını bir hafta içerisinde hazırlayacaksın. Deniz sahiline getireceksin. Oof oof! diye çağır. Ben kızını alır götürürüm. Sen kızını verdin verdin, vermedin deniz padişahıyla sizin kara askeri harbe girecek.” Padişah, kara askeri harbe girecek deyince kabullenir. Arap`tan mührü alır. Mührü aldıktan sonra vedalaşırlar. Arap gider ve deniz sakinleşir. Seyir halinde giderler. Artık denizde ne fırtına ne de hırçınlık vardır. Padişah, güverteden aşağıya halkın olduğu mıntıkaya iner. Halk: “Ne oldu padişahım? Sen buraya geldin. Kendini atmamışsın.” “Ben Allah’a dilek diledim. Allah benim dileğimi kabul etti. Fırtına durdu.” “Oh! İyi” derler. Neşe ile herkes yoluna koyulur. Gemi az gider, uz gider. Bir iki gün sonra padişahın limanına varır. Limana gelince padişah, çantasını takımını tarağını alır ve eve gider.? Eve varınca kendisini karşılarlar. Kızlar der ki: “Baba, bizim siparişlerimizi aldın mı?” “Kızım, hepinizinki tamam.” Üçü de güler, oynar ve sevinirler. Kızların hediyelerini verir. Padişahla ailesi arasında kucaklaşma olur. Vakit akşam olur, yatarlar. Bir iki gün geçtikten sonra padişahın karısı padişaha der ki: “Herif, bugün seninle yatmayacağım.” “Ne yapacaksın?” | ||
![]() |
![]() | #36 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Küçük kızla yatacağım. Başındaki hali anlayacağım. Ne var, ne yok. Kendi kurduğu izdivaçtan memnun mu, memnun değil mi?” Akşam olur. Küçük kıza annesi der ki: “Kızım, bugün benle beraber yatacaksın. Senle dertleşeceğim biraz.” “Olur anne.” Yatarlar. Diğer kızlar uyur. Bunlar kendi aralarında ufak ufak konuşurlar. “Kızım başından geçenleri bir bir anlat.” “Anne benim başımdaki hal şu: Ben oraya gittim gideli ne koca, ne bey gördüm. Arap beni yediriyor, içiriyor. Bana bir kahve veriyor. Kahveyi içtikten sonra ben kendimden geçiyorum ve uyuyorum. En sonunda sabah oluyor ayıkıyorum.” Allah Allah . Kızım sana verdiği kahve ilaçlı. O seni bayıltıyor. Belki seni başka odaya götürüyordun. Sen rol yap. Getirdiği kahveyi içme, Arap dışarı çıktığı an o kahveyi yok et. Hemen bayılmış süsü ver ve uzan. Arap senin başına ne felaket verecek gözünle görürsün.” Kız not alır. Yatarlar. Sabah olur. Padişahın kızı izinli gelmiştir. Kızı götürme zamanı gelir. Padişah karısına: “Sen kızı hazırla. Ben götüreyim.” Saat on ile on buçuk arasında kızı deniz sahiline götürür. Oof oof! diye bağırınca Arap çıkar. Padişah: “Arap, al emanetini götür.” Arap bunu alır. Padişahın yanına götürür. Bir kahve içirir ve kadın bayılır. Ondan sonra padişahın odasına götürür. Kız odaya girince bakar ki, padişah dediği adam güzel mi, güzel. Kar gibi bembeyaz, babayiğit, bıyıklı birisi. Kız buna aşık olur. Padişahın hem ayak ucunda hem de baş ucunda renkli bir mum yanıyormuş. Kız bu mumların yerini değiştirirsem ne olur acaba diye düşünür. Padişah da atletle yatıyormuş. Mumlardan birinin de başı közleme yapmış. Kız mumları değiştirirken közleme yapan yer padişahın göbeğinin ortasına düşer cass diye yakar. O anda deniz padişahı feryat eder. | ||
![]() |
![]() | #37 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Arap! Bu kız bana yaramaz. Benim karnımı yaktı. Sen bunu şark tarafına götüreceksin. Üç dağın ötesine bu kızı bırak gel.” Arap kızı üç dağın arkasına götürür ve bırakır. Kız ile Arap vedalaşırlar. “Arap, senden bir ricam var. Belki bir gün canım padişahı görmek ister. Beni buradan al, yüzünü bir kere daha göreyim.” “Sen canını sıkma. Buralarda idare et bakalım.” Kadın ordayken adamın göbeğindeki yaralar gittik sıra azar ve çok fena olur. Bu sırada kız, gittiği memlekette kendine yatmak için bir ağaç bulur. Ağacın kovuğunda yatar kalkar. Oradaki ağaçların meyvelerinde, yeşilliklerinden yiyerek karnını doyurur. O ülkenin padişahının oğlu, bir gün adamlarına “Atları hazırlayın ava gidelim” der. Silahlanırlar. Dört tane atlı ava giderler. Tam böyle dağları aşarlarken ormanlık bir alana gelirler. Orada padişahın oğlunun gözünün önünden bir karaltı gelir, geçer. Padişahın oğlu der ki: “Bu can ise benim, mal ise sizin. Bunu alın gelin.” Kimisi korkarak yaklaşır. Kimisi gitmek istemez. İçlerinden birisi nihayet kızı kolundan tutup getirir. Bu arada sırtları eskimiş, ezik büzük olmuş, teni görünüyordur. Padişahın oğlu sırtındaki mantoyu çıkarır ve kızın sırtına geçirir. “Bugünkü avımız yeter çocuklar. Hadi binin atınıza.” | ||
![]() |
![]() | #38 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Atlara binerler. Oğlan kızı terkisine alır. Padişahın oğlu kız ile konuşmak ister. Velhasılı kız ahraz olur. Hiç kimseyle konuşmaz. Bunlar saraya varırlar. Padişahın oğlunun kızı bulduğu duyulur. “Padişahın oğlu dağda bir yabani dağ kızı bulmuş. Anam aydan ay güzel, günden gün güzel. Yani o kadar güzel. Tura tura bir saçları var” derler. Artık millet kızı görmek için saraya akın etmeye başlar. “Kız çok güzel; ama konuşmuyor. Kekeme herhalde” derler. En nihayet padişahın ailesi bunu bir hamama sokar. Sırtını, başını, giysisini değiştirirler. Tertemiz olur. Padişahın kızına da iyi benzerliği vardır. Padişahın kızı da ahraz, bu da ahrazdır. “Bir ahraz kızımız var iken, iki ahraz kızımız oldu” derler. Padişah: “Aman avrat buna iyi bak. Bu da evladımız bunu incitmeyin ha!” Bir cin padişahı, padişahın kızını istemiş. Vermemişler. Vermeyince de o cin padişahı kızı lâl etmiş. Ama cin padişahı kızla beraber olur geri gidermiş. Yine kızla beraber olup, gider. Dağda bulunan ahraz kız bunu takip eder. Merdivenden üç basamak aşağıya inilen bir yere gelirler. Üç tane kazan kurulu altında da ateş yanıyor. Birisi bir kitap okuyor. Öbürü de suyu karıştırıyor. Kız: “Ne bu hal?” “Böyle böyle.” “Vallahi padişahın kızını istedik vermedi. Kızını lâl ettik. Kızı konuşamıyor.” “Yok, o kızı verdi. Söz verdi birisine yarın nikâhı olacak.” Öyle deyince bunların sırları bozulur. Ortadan kaybolurlar. Sır bozulunca kızın dili açılır. Kız konuşmaya başlayınca oradaki kırk tane kadın padişahın huzuruna çıkar. Biri der ki: “Benim duam kabul oldu.” | ||
![]() |
![]() | #39 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Öbürü: “Benim duam kabul oldu.” Padişah: “Ne olursa olsun, kızımın dilini açın. Size birer kap dolusu altın veririm diye söz verdim” der. Altınları verir. Kadınlar çekilip giderler. O anda, sıra dağda bulunan ahraz kıza gelir. O da konuşmaya başlar. Padişahın huzuruna varır. Olanı biteni anlatır. Kendi dilinin de formalite icabı kapalı olduğunu söyler. Padişah: “Çok sağol. Allah senden razı olsun. Sen dile, dileğini vereceğim. Ne dilersen dile.” “Şevketlim, ben sağlığını dilerim. Benim sizden bir dileğim var.” “Söyle kızım. Başım ile gözüm üzerine.” “Benim deniz sahiline bırakın. Ama adamların beni bırakıp dönsünler. Olur mu?” “Olur.” Padişah adamlarını çağırır. Emir verir: “Bunu deniz sahiline bırakın gelin” der. Dört atlı az gider, uz gider; dere tepe düz giderler. En nihayet bakarlar ki, deniz görünüyor. Deniz seviyesinden aşağıya doğru inerler. Burası da ağaçlık, ormanlık bir yermiş. Kız: “Benim evim burası. Siz gidin. Allah sizden razı olsun” der. Ayrılırlar. Onlar gözden ırak olunca kız deniz sahiline varır. Oof oof! diye bağırır. Arap çıkar. | ||
![]() |
![]() | #40 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| “Arap, Süleyman padişah nasıl? Durumunu bana izah et:” “Vallahi abla, durumunu hiç sorma. Günden güne kötüye gidiyor. Bir ilaç bulamıyoruz. Verdiğimiz ilaçlar da tesir etmiyor. Bunun ilacı vardır; ama kim bilir nerede?” “Soğuk yüzünü bir göreyim, geleyim. Ne olur?” Arap kızı alır, götürür. Padişah can çekişmektedir. Bakar ki, ay parçası gibi adam; ama ızdırap çekiyor. Kız bu yüzden eziklik doğar. Bu sırada Süleyman padişah ayıkır. Ayıkınca kızı yanında görür. “Arap, bu kadın yanıma gene mi geldi? Bu kızı bu sefer de garba süreceksin. Garp da yedi dağın arkasına götür.” “Olur şevketlim.” Arap kıza: “Hiç korkma. Bunun bir sınırı olur” der. Kız: “İnşallah ben bunun ilacını bulurum.” | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
![]() LinkBack to this Thread: http://besiktasforum.net/forum/tarih/22980-mersinin-tarihcesi/ | ||||
Mesaj Yazan | For | Type | Tarih | |
Untitled document | This thread | Refback | 04-03-2008 13:48 |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |