![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #11 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| a.) Tüm Enerji Kaynaklarına Duyulan Bağımlılığın Artması: Bu konuya uzun vadeli analiz sonuçları çerçevesinde yaklaştığımızda, ekonomik büyümedeki canlanmadan dolayı üye ülkelerin enerji kaynaklarına olan bağımlılıkları 20 ile 30 yıl içerisinde % 70 artacaktır. Birinci derecede tüketilen enerji kaynakları olan petrolde bağımlılığın % 90, doğalgazda % 70 ve kömürde ise % 100 seviyelerine çıkacağı öngörülmektedir. Avrupa Birliğinin genişleme politikaları ise bu trendin artış hızını arttıracaktır. Çünkü aday ülkelerde 20 yıllık periyot içerisinde doğalgaz bağımlılığının % 60’tan % 90’a ve petrol tüketiminin de % 90’dan % 94’e çıkacağı tahmin edilmektedir. Ayrıca net birer kömür ihracatçısı olan bu aday ülkeler artan ihtiyaç yüzünden yıllık kömür tüketim oranlarının % 12’sini ithal kömür satın alarak karşılamak zorunda kalacaklardır. b.) Bağımlılık Miktarı: Bağımlılık, üye ülkelerde birbirinden farklı boyutlardadır ve enerji piyasalarının şu anki durumu enerji kaynakları üzerinde çeşitli şüphelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Enerji kaynaklarına duyulan bağımlılığın etkisiyle, üye ülkelerin, ithal kaynakların temininde çeşitli zorluklarla karşılaşmaları, üretici ülkelere duyulan güvenin azalmasına neden olacaktır. Bu durumda Üretici ülkelerin, hassas jeopolitik dengelerinden dolayı kötü yönde etkilenmeleri kaçınılmaz olacaktır. Enerji kaynaklarının birbirlerinden farklı derecelerde enerji piyasalarını etkilemeleri de fiyatlar üzerindeki dengelerin kararlı yapıdan uzaklaşmasına neden olacaktır. Kömür, halen Avrupa Birliğinin uluslararası enerji piyasalarında rekabet edebildiği bir enerji kaynağındır. Petrol piyasası ise tamamı ile üretici ülkelerin tekeli altında bulunmaktadır. Doğalgaz piyasası da fiyatının çoğunlukla petrol piyasası tarafından belirlendiği bölgesel bir kartel halini almıştır. Avrupa Birliğinin petrol bağımlılığının % 76’sı ithal kaynaklardan karşılanmaktadır. Uzun vadede, petrol rezervlerinin büyük çoğunluğunun Orta Doğu ülkelerinde bulunması yüzünden doğalgaz piyasasındaki Orta Doğu tekelini kırmak kolay olmayacaktır. Bu durum doğalgaz rezervlerinin dünya üzerinde pek fazla coğrafi çeşitlilik göstermemesinden de kaynaklanmaktadır. | ||
![]() |
|
![]() | #12 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Şu anda Avrupa Birliği, tüketiminin % 40’ını karşılaması bakımından ithal doğalgaza bağımlı durumdadır. Artan bağımlılığı önümüzdeki 20 ile 30 yıl içerisinde % 70 seviyelerinde dengelemeye çalışmak için AB’nin önünde çeşitli seçenekleri vardır. Rusya, Norveç, Kuzey Afrika, Cezayir ve Libya gibi kısıtlı doğalgaz kaynaklarına sahip yakın coğrafyadaki üye ülkeler bulunmaktadır. Burada vurgulanması gereken nokta, eski SSCB’nin yaptığı gibi Rusya ve ondan ayrılan diğer devletler Avrupa Birliği ile imzaladıkları doğalgaz antlaşmalarını daima uzun vadedeki planları doğrultusunda yapmaktadırlar. Şu anda Rusya, Yakındoğu ülkeleri ve Nijerya, ekonomik doğalgaz temin edebilmemiz bakımından tercih edilen seçeneklerin başında gelmektedir. Avrupa Birliği kullandığı kömür miktarının % 50’sinden fazlasını ithal etmektedir. Yakın gelecekte Avrupa’daki kömür rezervlerinin büyük oranda tükenmesiyle 2020 yılında ithal kömür kaynaklarına bağımlılığın % 70 seviyelerinde olması, 2030 yılında ise bu oranın % 100’e kadar çıkması yapılan çeşitli analizler sonucunda ortaya çıkmıştır. Avrupa Birliği şu anki uranyum ihtiyacının % 95’ini yabancı kaynaklardan karşılamaktadır. Ancak, nükleer enerji kullanımında AB üyesi ülkelerin dünya çapında söz sahibi konumda bulunmaları, EURATOM nükleer yakıt temin ajansının, nükleer yakıt alımı konusunda yapılan antlaşmalarda söz sahibi olması ve nükleer enerji kullanan üye ülkelerin elinde en az birkaç yıl yetecek nükleer yakıt stoklarının bulunması Avrupa Birliğinin uranyum ihtiyacını karşılamasında çok büyük zorluklarla karşılaşmasını engellemektedir. Petrol ve doğalgaz kaynaklarındaki jeopolitik çeşitlilik politikalarının petrol konusunda Orta Doğu ülkelerinin, doğalgaz konusunda ise Rusya’nın etkisi altında bulunması ve bu ülkelerden bağımsız olmaması yüzünden, bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerle bazı aday ülkeler AB’ye ve dünyaya dağılan doğalgaz ve petrol boru hatlarının kendi topraklarından geçmesi sayesinde neredeyse birer üretici ülke olma durumuna gelmeleri nedeniyle avantajlıdırlar. | ||
![]() |
![]() | #13 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. Enerji Ürünlerinin Ticareti: Avrupa Coğrafi Konumu Nedeniyle Zorlanmakta... Avrupa’nın ithal enerji ürünlerine bağımlı olması ve bu enerji kaynaklarının bulunduğu ülkelerle arasındaki mesafenin fazla olması enerji ürünlerinin nakliyat maliyetini arttırmaktadır. Bu durum özellikle Sovyetler Birliğinden ayrılan yeni bağımsız devletlerle yapılan enerji ürünlerinin ticareti dolayısıyla çok önemli bir problem halini almıştır. a.) Enerji ürünlerinin Ticareti: Enerji ürünlerinin nakliyesindeki büyüme, bu ürünlerin çevreye en az zarar verecek şekilde ve sağlıklı iletilmesi gerekliliğinden dolayı çok hassas bir konudur. Nakliye konusunun bu kadar önemli olmasından dolayı, enerji ürünlerinin denizaşırı ticareti çeşitli antlaşmalara bağlanmıştır. Çünkü dünya petrol ve kömür ticaretinin % 90’ı, doğalgaz ticaretinin de % 25’i deniz yoluyla gerçekleştirilmektedir. Genellikle deniz kazaları, enerji ürünlerini taşıyan gemilerin yaşlarıyla doğru orantılıdır. 1992 ile 1999 yılları arasında deniz kazaları sonucu kaybedilen 77 tankerin 60’ı 20 yaşının üzerindeydi. Avrupa Birliği Komisyonu denizaşırı petrol ticaretinin güvenli bir şekilde sürdürülebilmesi için gemilerdeki teknik kontrol ölçülerini arttırmıştır. Ayrıca, komisyon kaza sonucu çok büyük kirlilik problemi oluşturan bakımsız petrol tankerlerinin Avrupa Birliği karasularına girmesini yasaklamıştır ve kaza sonucu ciddi derecede çevre kirliliğinin oluşmasını önlemek amacıyla da taşıdıkları yakıtın tehlike derecesine bağlı olarak, komisyon tarafından belirlenen standartlar çerçevesinde gemilerin belirli tonajlarda yük taşıması kuralını hayata geçirmiştir. | ||
![]() |
![]() | #14 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| b.) Nakliyat: Avrupa Birliği, enerji ürünlerinin nakliyesi sırasında geçilen transit ülkelerle olan iyi ilişkilerini sürdürmek mecburiyetindedir. Bu konu özellikle çeşitli transit rotalara sahip olan ve nakliyesi sırasında büyük risk taşıyan doğalgaz için geçerlidir. Üretici ülkeler olan Rusya, Kuzey Afrika ülkeleri ve Orta Doğu ülkelerinden gelen petrol ve doğalgazın nakliyesi 2 farklı yolla yapılabilmektedir. Bunlardan birincisi rotayı doğu ve kuzey Afrika ülkelerinden geçirmek, ikincisi ise Akdeniz’i kullanarak bu ürünlerin Avrupa’ya taşınmasını sağlamaktır. Rusya, AB üyesi ülkelerin ithal doğalgaz ihtiyacının % 42’sini karşılayarak Avrupa enerji piyasasında önemli bir rol oynamaktadır ve bu üretim ve ithalat hacmiyle doğalgaz konusunda dünya liderliğini üstlenmiştir. Aynı zamanda önemli bir petrol ithalatçısı olan Rusya, komşusu olan ülkelere ve AB ülkelerine elektrik enerjisi de satmaktadır. Avrupa’nın enerji ithalatı konusunda gitgide büyüyen ve tekel oluşturma konusunda ilerleyen Rusya ile olan ticareti dışında Orta Doğu ve Orta Asya ülkeleriyle gerçekleştirdiği enerji ürünlerinin ticaretine de önem vermesi gerekmektedir. Bu konu doğrultusunda dikkatin transit ülkeler olan Türkiye, Ukrayna ve Doğu Avrupa ülkelerine çevrilmesi gerekmektedir. Kuzey Afrika ülkeleri (Cezayir,Libya) de Avrupa Birliği için önemli üreticiler arasındadır. Bu ülkelerin AB’ye üyelik çalışmaları ışığında, Avrupa Birliği Orta Doğu petrollerin geldiği transit ülkeler olan Türkiye, Bulgaristan ve Romanya’ya ne ölçüde destek vermesi gerektiğini karara bağlamalı ve Rusya’nın uzun vadedeki enerji ihracatı planlarını da bu hesaba katmalıdır. Ayrıca ileride gerçekleştirilmesi planlanan Türkiye-Yunanistan doğalgaz-boru hattı denizaşırı ticaretin azalmasını ve Türkiye aracılığı ile Orta Doğu ve Orta Asya’daki enerji kaynaklarına ulaşılmasını sağlayacaktır. Burada kuzey ülkelerinde ve Akdeniz ülkelerinde yürütülen enerji politikalarının da hesaba katılması ve konunun geniş bir çerçevede incelenmesi gerekmektedir. | ||
![]() |
![]() | #15 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3. Avrupa Birliği: Dünya Enerji Piyasalarında Bir Aktör a.) Avrupa Birliğinin Uluslar arası piyasalardaki Fiyatlarda Çok Büyük Bir Etkisi Bulunmamaktadır: Uzun vadede, enerji kaynaklarının uluslararası piyasalardaki fiyat dengesinin, gelişmekte olan ülkelerin enerjiye olan talebinin artış oranıyla belirleneceği gözlemlenmektedir. Ayrıca Çin, Hindistan ve Latin Amerika ülkeleri gibi gelişmekte olan ve nüfuslarıyla orantılı olarak enerji ihtiyaçları da her geçen gün güçlü bir şekilde artış gösteren ülkelerin, gelecekte enerji piyasalarındaki fiyat değişiminin baş aktörleri olacaklarını söylemek yanlış olmayacaktır. Nüfusbilimi uzmanlarına göre dünya nüfusunun 2020 yılında 8 milyara ulaşması beklenmektedir. Bu nüfus artış seviyesi ışığında enerji ihtiyacı büyük ölçüde artacak ve bu artışta % 90 ile gelişmekte olan dünya ülkeleri başı çekecektir. Öyle ki artış oranının 2020 yılına kadar % 65 seviyelerinde gerçekleşmesi yani 2000 yılı istatistiklerine göre 9.3 milyar ton olan enerji kaynağı ihtiyacının 2020 yılında 15.4 milyar tona ulaşması öngörülmektedir. Bu trendin gelecekte fosil yakıt fiyatlarını büyük ölçüde etkileyeceği açıktır. Bu artış ancak uluslararası bir çaba ile yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımları arttırarak ve enerji temin etme yöntemlerinin daha verimli hale getirilmesine çalışılarak önlenebilir. Buna ilaveten, enerji tüketim oranları yüksek olan sektörler üzerinde çalışmalar yapılarak bu artış trendinin önüne geçilebilir. Örneğin 2020 yılına kadar dünya genelindeki otomobil sayısının yaklaşık iki katına çıkacağı tahmin edilmektedir. Bu yükselişin nedeni birinci derecede gelişmekte olan ülkelerdir. 2000 yılı istatistiklerine göre OECD ülkelerinde her on kişiye 6 otomobil düşmektedir. Gelişmekte olan ülkelerde ise bu sayı her on kişi başına ikidir ve 20 yıl içerisinde artan talep göz önünde bulundurulursa gelişmekte olan ülkelerin bu sektörde OECD ülkelerine büyük ölçüde yaklaşması beklenmektedir. Kısa vadede, yukarıda saydığımız nedenlerden ötürü petrol fiyatlarındaki artış kabul edilebilir düzeyde ilerleyecektir. Fakat, daha ileriki dönemlerde gelişmemiş ve gelişmekte olan dünya ülkeleriyle yapılan enerji ithalatı ve ihracatı antlaşmalarında yine yukarıda saydığımız maddelerin etkileri gözden geçirilmelidir. Uluslararası piyasalardaki enerji ürünlerinin ticaretindeki kararsız fiyat dengesi, piyasalardaki yakıt fiyatlarının artış trendine bağlı olarak daha farklı sorunları da beraberinde getirmektedir. Enerji ihracatçısı ülkeler, birbirleriyle olan jeopolitik anlaşmazlıkları ve çekişmeleri dolayısıyla kasıtlı olarak enerji piyasalarını kötü yönde etkilemektedirler. Ani fiyat artışları ve yaratılan suni enerji krizleri birleşik enerji piyasalarını etkilemekte ve Avrupa Birliği üye ülkelerinin ekonomileri bazı durumlarda bu fiyat artışlarını sönümlemede yetersiz kalabilmektedir. | ||
![]() |
![]() | #16 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Günümüzde, AB üye ülkelerinin enerji ekonomilerinin iyi durumda olmasına rağmen, Avrupa Birliği halen tüm jeopolitik ve spekülatif faktörleri tamamı ile kontrol edememekte ve dünya enerji piyasalarının gelecekteki gidiş hattını büyük ölçüde etkileyecek gücü kendi üzerinde barındıramamaktadır. Enerji kaynaklarının ve ticaretinin geleceğini, jeopolitik düzeyde incelediğimizde ise Orta Doğuda halen yürütülmekte olan barış çalışmaları, İran ve Libya’nın kararsız ve sürekli değişken tutumları ile Irak’a uygulanan ekonomik ambargo, OPEC ülkelerinin enerji faaliyetlerini etkilemektedir. Bu sorunlar çözüme kavuşturulamadıkça enerji politikalarının geleceği için kararsızlık süreci devam edecektir. b.) Yetersiz Önlem Stratejileri: Güvenli enerji temini her zaman Avrupa Birliği üye ülkelerinin enerji politikalarının bir numaralı ve en önemli gündem maddesi konumundadır. Güvenli enerji temini konusu ESCS ve EURATOM antlaşmalarının temel amacını oluşturmakta ve üye ülkelerin uyum süreçleri doğrultusunda Avrupa enerji ekonomisinin esas gayesi olma konumunu korumaktadır. Yaşanılan ilk petrol krizinden bu yana geçen süreçte Avrupa Birliği ithal enerji kaynakları kullanma oranını azaltmaya yönelik bir strateji içine girmiştir. Yapılan çalışmalar doğrultusunda petrol gibi dış kaynaklı yakıtların kullanım oranları düşürülmeye çalışılmış ve elde bulunan yerli kaynakların kullanılmasına ağırlık verilmiştir. Ayrıca enerji kaynaklarını stoklama politikaları uygulanmış ve verimli enerji temini için kullanılan teknolojilerin geliştirilmesine çalışılmıştır. Ancak, yine de bütün bu çalışmalar, yabancı enerji kaynaklarına duyulan bağımlılık trendinin önlenmesini sağlayamamıştır. Kömür Endüstrisi: yukarıda anlatılan durumun açık bir örneğini Avrupa kömür endüstrisi analiz edildiğinde görmek mümkündür. Avrupa kömür endüstrisinin şu anki durumu bizi, uluslararası enerji piyasalarına büyük ölçüde etki eden, verimli kömür elde etme çalışmalarını gözden geçirmekten ve bu konuda verim arttırıcı teknolojileri geliştirme çalışmalarını değerlendirmekten çok içinde bulunduğumuz sosyal ve bölgesel konumu göz önüne alarak, Avrupa kömür endüstrisinin şu anki kötü durumunu en az zararla nasıl düzeltebileceğiz ve kaçınılmaz ithal kömür bağımlılığını nasıl önleyebileceğiz gibi soruların çözümlenmesine yönelik çalışmalara sevk etmektedir. | ||
![]() |
![]() | #17 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Petrol Krizlerinin Karşılanması: Dünya üzerindeki fiziksel petrol rezervleri doğrultusunda, çıkartılan petrol miktarı dengesi, üretici ve transit ülkelerde her an yaşanabilecek politik ve siyasi dalgalanmalar veya savaşlar nedeniyle tehlike altında bulunmaktadır. Bu şartlar altında olası bir kaos ortamında, enerji ürünleri rezerv dengesini korumak, bu kriz ortamından en az zarara uğrayarak çıkabilmeyi başarmak ve krizin daha da büyümesini önlemek amacıyla Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) kurulmuştur. Mevcut enerji temin etme ölçütlerini güçlendirmek amacıyla kurulmuş olan Uluslararası Enerji Ajansı, 70’lerin başında patlak veren petrol krizi nedeniyle ithalatçı ve ihracatçı ülkeler arasındaki antlaşmalar doğrultusunda çalışmalarına başlamıştır. IEA üye ülkelerinin geçmişte karşılaştığı enerji krizlerini önlemek amacıyla, her üye ülkenin enerji temin etme yollarının tıkanması durumunda 90 günlük enerji ihtiyacını karşılayabilecek rezervlerini stoklama kararı IEA toplantıları doğrultusunda alınmıştır. Sonuçta: yabancı kaynaklı risk faktörleri olan yakıt fiyatlarındaki artış, üretici ülkelerdeki jeopolitik ve siyasi kararsızlık, üretim hacmindeki dalgalama gibi unsurlar doğrultusunda Avrupa Birliği üye ülkeleri olarak başvuracağımız en garantili çözüm yolu: kullandığımız enerji kaynaklarını çeşitlendirmek ve özellikle dışa bağımlılığımızı azaltacak olan yenilenebilir enerji kaynaklarına yapılan yatırımları arttırmaktır. Bu çalışmalar meyvelerini vermediği sürece Avrupa Birliğinin enerji bağımlılığının büyümesini önlemek mümkün gözükmemektedir ve AB’nin genişleme politikaları da kullanılan enerji kaynaklarının çeşitliliğini arttırmaktan öteye gitmeyecektir. AB üyesi ülkelerin petrol krizinden bu yana gelişen süreçte verimli ve ucuz enerji üretim oranları 1975-1985 arasında % 24 iken 1985-1999 yılları arasında % 10 azalmıştır. Sonuç olarak, bu durum AB’nin global düzeyde uluslararası enerji piyasalarına hakim bir tüketici olma amacının önemini belirtmektedir. | ||
![]() |
![]() | #18 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 2. BÖLÜM: MÜKEMMEL ENERJİ SEÇENEKLERİNİ ARAYIŞ 2010 yılına gelinmeden birçok AB üyesi ülkenin ve aday ülkelerin önündeki birincil sorun, özellikle elektrik üretiminde kullanılan enerji kaynakları arasındaki en iyi seçimi yapabilmektir. Şu anki enerji kaynaklarını geliştirme teknolojileri, karşımızda duran enerji manzarasını değiştirmekte ve bu doğrultuda yatırım seçeneklerini belirlemektedir. Günümüzde elektrik üretimi için en ekonomik yol mini gaz türbinlerinin kullanılmasıdır. Ancak bu seçenek bile gelecek 30 ile 50 yıl içerisinde kaynakların azalıp yetersiz kalacak olmasıyla sadece geçici bir çözüm yolu olmaktan ileriye gidememektedir. 1970’lerin sonlarında kömür ve nükleer enerji petrole karşılık alternatif olarak öne çıkmışlardı ve Mayıs 1979’da Tokyo’da toplanan G7 ülkeleri kömür ve nükleer enerji üretiminin artırılması ve enerji korunumu konularında mutabakata varmışlardı. 1980 yılında yapılan Avrupa Birliği Enerji Komisyonu toplantılarında elektrik enerjisi üretiminde kömür ve nükleer enerji kullanım oranlarının % 70 ile % 75 seviyesine çıkarılmasını karara bağlanmıştı ancak bu çalışmalar da petrol egemenliğini önlemeyi başaramamıştı. 20. yüzyıl kömür kullanımı sayesinde müthiş sanayi gelişimlerine sahne olmuş ve kömür egemen yakıt konumuna gelmişti. Daha sonra sahneye petrolün çıkmasıyla kömür kullanımı ikinci plana itildi ve yakın geçmişte kömür ve petrol evrelerinden geçen 20. yüzyıl doğalgaz hakimiyetiyle sona ermiş oldu. A. Nükleer Enerji ve Katı Yakıtlar: İstenmeyen Seçenekler Aslında istenmeyen seçenekler olan nükleer enerji ve katı yakıtlar, enerji ürünleri arasında global enerji dengesinin sağlanmasına büyük katkıları olan ve özellikle elektrik enerjisi üretimine % 35 ve % 26 oranlarıyla çok önemli katkıları bulunan kaynaklardır. | ||
![]() |
![]() | #19 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 20. yüzyılın ikinci yarısında nükleer fisyonun sivil alanda kullanılmaya başlanmasıyla nükleer enerji kullanımına karşı olan kesimlere karşı büyük bir zafer kazanılmış ve fisyon alanındaki teknolojik gelişim çalışmaları hızlandırılmıştır. Üye ülkeler sahip oldukları nükleer yakıt oranları ne olursa olsun büyük çaplı nükleer enerji programlarını hayata geçirmişlerdir. Bu doğrultuda nükleer enerji kullanımın artması sonucunda 1968 yılında nükleer atıkların tehlikeli boyutlara ulaşmasını önlemek amacıyla nükleer enerji kullanımını yavaşlatma antlaşmaları hazırlanmış ve 1970 yılında yürürlüğe sokulmuştur. Avrupa ülkeleri bu antlaşmalar çerçevesinde önceden uyguladıkları Euratom antlaşması kuralları ve IAEA kuralları doğrultusunda nükleer enerji kullanma çalışmalarını sürdürmüşlerdir. a.) Euratom Antlaşmasının İçeriği ve Başarıları: 1957 yılında imzalanmış olan Euratom antlaşmasının amacı: Avrupa Birliği üye ülkelerinin nükleer enerji çalışmalarını düzenleyip geliştirerek yerli enerji kaynağı olan nükleer enerjiden maksimum verimle yararlanarak üye ülkelerin Orta Doğu petrollerine artan bağımlılığın önüne geçmek olmuştur. Ayrıca nükleer enerji teknolojilerini düzenlemek ve elde bulunan kaynaklardan mümkün olan en düşük maliyette en yüksek verimi almak da Euratom antlaşması çerçevesinde ortaya konan hedefler arasındadır. Çok erken zamanlarda ortaya çıkan nükleer enerji temin sıkıntıları Euratom antlaşmasının yakaladığı başarıyı ve Avrupa’ya kazandırdığı artıları gölgeleyememiştir. Euratom antlaşmasıyla nükleer enerji teknolojilerinin geliştirilmesi ve yeni keşiflerin yapılması konularında yakalanan dinamizm açıkça görülmektedir. Öyle ki bu başarı tüm AB genelinde nükleer enerji kullanım oranının artmasını sağlamış ve kaynakların en iyi şekilde değerlendirilmesine zemin hazırlamıştır. Euratom antlaşmasının temelleri sayesinde tüm Avrupa’daki fisyon aktiviteleri birleştirilmiş ve bu da Avrupa’nın fisyon teknolojisi alanında lider konuma gelmesinde anahtar rol oynamıştır. Antlaşma çerçevesinde sağlık ve radyasyon korunumu konuları belli standartlara bağlanmış ve tüm üye ülkelerde yasama organlarınca kabul edilmiştir. Ayrıca nükleer endüstri aktiviteleriyle sağlık alanında kullanılan radyoaktif maddeler de standartlaştırılmıştır. | ||
![]() |
![]() | #20 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Euratom’un nükleer atıklardan korunma konusunda aldığı önlemler de AB üyesi ülkelerde, nükleer madde kullanımı yoğunluğu adına yadsınamaz bir güven ortamı sağlamıştır. Avrupa Enerji Temin Ajansının, nükleer kaynak teminini çeşitlendirme hedefinin asıl amacı: Avrupa Birliğinin uranyum ihtiyacını tek bir bölgeden veya yabancı bir ülkeden karşılamasını önlemektir. b.) Nükleer Atıklar: Nükleer enerjinin kullanılmaya başlanmasından bu yana, nükleer güç üretim santrallerinde elektrik üretiminin yanında ortaya çıkan nükleer atıklar, üye ülkeleri, atıkları depolama ve yok etme yolları hakkında çalışmaya yöneltmiş ve bu konuda karmaşık politikalar üretmeye zorlamıştır. Nükleer enerjinin kullanıldığı dünya ülkeleri genelinde bu konunun önem kazanmasının nedeni nükleer atıkların yaydığı ölümcül radyasyondur. Nükleer atıkların insan sağlığını tehdit edici maddeler olmasından dolayı bu atıkların depolanması için çeşitli teknolojiler üretilmiştir. Günümüzde, atıklar tamamı ile depolanmakta ve kullanılan operasyon teknikleri buna olanak vermektedir. Bu alanda en gelişmiş teknolojilere sahip olan ülkeler ABD, İsveç ve Finlandiya’dır. Ancak uzun vadede depolanan atıkların yok edilememesi en büyük problem olarak gözükmektedir. Depolama giderleri ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir fakat genelde 1kWh’lik enerji üretimi baz alındığında atıkların depolama maliyetleri toplam maliyete oranla önemsiz bir bedel teşkil etmektedir. Atık konsantrasyonunun az ya da çok olması diğer enerji kaynaklarının aksine nükleer enerjide atıkların yok edilmesini erteleyerek onları depolamasını sağlamaktadır. Nükleer teknolojilerdeki ilerlemeler, örneğin bölünme-transmutasyonundaki gelişmeler yarı-ömürleri uzun olan elementlerin var olma sürelerini kısaltmayı başarmıştır. Atık depolama çalışmaları devam etmekte ancak kısa vadede depolama karşısında durabilecek alternatif bir çözüm yolu gözükmemektedir. Entegre atık yönetimi programlarının önünde cevaplanması beklenen en önemli sorular ise nükleer atıkların nakliyesindeki güvenlik, nükleer enerjinin kullanılmasının insan sağlığına etkileri, atık maddelerin depolanmasındaki güvenlik kriterleri ve gelecek kuşakların bu atıklardan en az seviyede etkilenerek yeni ve verimli nükleer enerji temin etme yöntemlerinin bulunup bulunamayacağıdır. Nükleer enerji kullanımını denetlemek ve gelişmesine olanak sağlamak için mutlaka AB genelinde oy birliğiyle belli başlı kararların alınması gerekmektedir. Çünkü alınan ortak kararlar doğrultusunda güvenli ve ekonomik enerji temini hedefini gerçekleştirmek çok daha kolay olacaktır. Nükleer enerji teknolojilerinde bulunan yenilikler atık depolama ve yok etme yönetiminden bağımsız olmamalı aksine özellikle büyük bir tehdit oluşturan atıkların yok edilmesini sağlayacak teknolojileri de bünyesinde barındırmalıdır. Sonuç olarak Avrupa Birliği, sivil nükleer teknoloji konusundaki lider konumunu korumalı, fisyon reaktörlerinin daha verimli hale getirilmesini sağlamalı ve özellikle olanaksız görünen nükleer füzyonu kontrol altına alarak bu hayali gerçeğe dönüştürmelidir. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |