![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
![]() | #41 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Artık moralin en kötü olduğu devreye gelinmiştir. Batum, Venizelos'un açıklamalarını kınayan protesto telgrafları gönderir ve İstanbul'da bulunan Hrisantos artık yapılacak tek şeyin bütün komiteleri lağvetmek olduğunu söyler. Ancak bu sırada Lloyd George Venizelos'u Türkiye'ye barış anlaşmasını askeri yoldan ona vermek üzere Londra'ya çağırır... Yunan kuvvetlerinin 22 Haziran'da başlattıkları askeri harekat, neredeyse bir yürüyüşmüş gibi ilerler ve 8 Temmuzda Bursa işgal edilir... 11 Ağustos'da yani Sevr Anlaşmasından bir gün sonra Venizelos'la buluşan Aharonian , ona Trabzon üzerindeki iddialarından vazgeçtiklerini bildirir. Karşılığında Yunan başbakanı "Türklerin Ermenistanı tamamen boşaltarak Başkan Wilson tarafından çizilen, sınırların gerisine çekilmelerine kadar, Yunan ordusu, işgali altında bulunan, anlaşmaya uygun olarak işgal ettiklerinin dışındaki bütün topraklarda işgali sürdürecektir." açıklamasını yapar. Bir kaç gün sonra Constantinidis'e Türk hükümetinin anlaşmayı uygulamayı başaramazsa Yunanistan'ın Pontus'u 3 yada 4 birlikle işgal edeceği güvencesini verir... | ||
![]() |
|
![]() | #42 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| PONTUS İSYANINI BASTIRMA HAREKATI Çatışma alanında 1920 yılının tamamı bekleyiş içinde geçer. Rum çeteleri dışardan bir müdehale yapılmasını beklerken civardaki Rum köylerini denetimleri altında tutmaya çalışır. Türk köylülerini silahlandırmaya çalışan Ankara hükümetinin ise eli kolu hem çeşitli ayaklanmalar hem de Yunan ordusunun ilerleyişi nedeniyle bağlıdır. Türk çetelerinin varlıklarını dayatabildikleri tek bölge Topal Osman'ın hüküm sürdüğü Giresun bölgesidir. Topal Osman'ın Türkler üzerinde de terör uygulamayı sürdürerek Rum eşrafını sistemli bir biçimde tasfiye etmeye giriştiği görülmektedir. Yine de Giresun'da uygulanan baskının Topla Osman'ın kişiliğinden mi yoksa, Giresun'un aynı zamanda Rumlar tarafından bir operasyon alanı olarak seçilmiş olması nedeniyle bölgenin özelliklerinden mi kaynaklandığına karar vermek zordur... Ankara hükümetinin Pontus hareketine uyguladığı ilk resmi baskı, 8 Kasım 1920'de 72 Samsunlu Yunan vatandaşı Rum'un tutuklanarak, ertesi gün bir Avusturya gemisiyle sınır dışı edilmesidir. Bu tarihte Ankara kuşkusuz Venizelos'un hazırlıklarından haberdardı ve ona yönelteceği karşı harekatın hazırlıkları içerisindeydi. Bu bakımdan belirleyici olan adım bir ya sonra, 9 Aralık kararnamesiyle Pontus hareketini bastırmak üzere Merkez ordusunun kurulmasıyla atıldı. Ancak başlangıçta 10 bin askeri bulunan ve 1921'in ilk yarısı boyunca Koçgiri Kürt ayaklanmasını bastırmakla, temmuz ve eylül ayları arasında ise Yunan ilerlemesine karşı koymakla meşgul olan bu ordu asıl amacı bakımından etkili olmayaancak 1921 sonbaharında başlayabildi... | ||
![]() |
![]() | #43 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 4 Şubatta Rum eşrafından Samsun'lu 72 ve Bafralı 11 kişi tutuklandı. Zilon piskoposuda tutuklananlar arasındaydı ve piskoposlukta yapılan bir aramada harekete mali katkıda bulunan eşrafın adlarını gösteren bir liste bulunmuştu. 12 Şubat'ta Merzifon Amerikan Kolejinde öğretmen olan bir Türk öldürüldü. 16'sında Kolejde yapılan aramanın ardından dört profesör ve iki Rum öğrenci tutuklandılar. İçişleri Bakanlığından gelen bir emir üzerine Kolej 22 Martta kapatılacak ve iki kişi dışında Amerikalıların hepsi sınır dışı edileceklerdi... 5 Nisanda Merkez ordusu Bafra bölgesindeki Rum çetelerine karşı ilk operasyonlarını başlattı. Türk kaynaklarında bu operasyonlarla ilgili fazla bir bilgiye sahip değiliz; Yunan kaynakları ise operasyonun başarılı olmadığını, Topal Osman'ı kanlı müdehalesine iten nedeninde bu başarısızlık olduğunu yazmaktadırlar. Ancak bu kaynaklarda Topal Osman'ın söz konusu baskıyı uyguladığı dönem nisan ayı olarak belirtilmektedirki- buna olanak yoktur; çünkü aynı tarihte Topal Osman, Ankara Büyyük Millet Meclisi'nin protestosuna yol açacak kadar amansız bir şiddetle Koçgiri Kürt ayaklanmasını bastırmakla meşguldür. Demekki onun devreye girmesi daha geç bir tarihte, muhtemelen mayıs ve temmuz arasında olmuş olmalı. Yunanlıların büyük taarruz hazırlıkları ilerledikçe Rumlar üzerinde uygulanan baskının belirginleşmesi de şaşırtıcı olmazdı. | ||
![]() |
![]() | #44 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Topal Osman köylere doğaldır ki hem çetelerin gerideki güçleriyle bağlantılarını kesmek hem de kendi birliklerinin moralini yükseltmek için saldırıyordu... Aynı dönemde, biraz tereddüt edildikten sonra bölge dışına sürgün etme kararlarıda alınmaya başlar. 22 Mayıs'ta Samsun'da yerleşmiş bulunan Kayseri kökenlilerin doğdukları yerlere gönderilmeleri kararlaştırılır; bu şekilde sürülenler arasında şehrin en zengin aileleride bulunmaktadır. Ancak kadınların vilayet konağı önünde düzenlediği gösteri ve muhtemelen Türk eşrafında araya girmesiyle karar iptal edilir... İki gün sonra Yunan kruvazörü Kilkis Ankara hükümetinin ( Sovyetlerden gelen cephanenin) giriş limanı olan İnebolu'yu bombalar. Bunun üzerine Merkez ordusu komutanı Nurettin Paşa aynı gün Rumların sürülmesini emreder. Ankara'da ayın 12'sinde toplanan Bakanlar kurulu, bir Yunan çıkarmasının an meselesi olduğu sonucuna vererek bütün Karadeniz şeridini savaş bölgesi ilan eder. ... Aynı gün Samsun, Bafra ve Alaçam şehirlerindeki 15 ila 50 yaş arasındaki bütün erkekler tutuklanır. Ertesi gün ilk göçmen kafilesi iç bölgelere gitmek üzere Samsun'dan yola çıkarılır. Yunan kaynaklarının hepsi, kaçanların tanıklıklarına dayanarak, bu ilk kafilenin , ilk durak olan Kavak'ta kafileye eşlik edenlerce kurşun yağmuruna tutulduklarını, kafilenin büyük bölümünün katledildiğini yazmakta ancak ölü sayısı üzerine anlaşılamamaktadır. Pavlidis'e göre 330 olan ölü sayısı Gavrilidis'e göre 701 dir. Türk yetkililere göre Kavak'ta ölüm olaylarının meydana geldiğini kabul etmekte ama bunları Rum çetelerinin saldırısına bağlamaktadır. Ancak bu düşük bir ihtimaldir; her şeyden önce bu sürgün operasyonları sırasında başka bir Rum çetesinin varlığına ratlanmamaktadır; öte yandan böyle bir saldırıda sürgün edilenler arasında bu kadar çok sayıda ölü olması ancak, sürgünlerin, onlara nezaret edenlerce ön saflara itilmeleriyle açıklanabilirki, böyle bir durum olsa, Rum tanıklar bunu belirtmekten kaçınmazlardı. | ||
![]() |
![]() | #45 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İkini, 700 kadar kişiden oluşan kafile Samsun'u ertesi gün, 117 Haziran'da terketti ve salimen Amasya'ya ulaştı. Buna karşılık bin kadar oluşan üçüncü kafile, 20 Haziran'da, Gavrilidis'e göre nezaretçilerin işbirliğinden yararlanan Topal Osman çetelerinin saldırısına uğradı; Samoilidis'e göre bu saldırının amacı, Topal Osman'ın, ona Samsun'a girmeyi yasaklamış olan validen öç almayı istemesiydi ve saldırı sonunda kafilenin büyük bölümü öldürüldü. Aynı gün verdiği bir raporda Türk kumandan olayların doğruluğunu, kim oldukları belirtilmeyen "çetelere" atfederek teyid etmekteydi. Yunan kaynakları, Samsun'dan 25'inde hareket eden dördüncü kafile ile Bafra'dan 17,21 ve24 tarihlerinde hareket eden ve her biri 500-600 kişiden oluşan üç kafile ile Alaçam'dan 18,21 ve 22 sinde yola çıkan üç kafilenin de aynı akibete uğradıklarını yazmaktadırlar. Gavilidis'e göre kafilelerin katledilmesine, Ankaradan 25 Haziranda gönderilen bir emirden sonra son verilecekti.... Yunan kaynakları bu tarihten sonra artık sürgüne giden kafilelerin katlinden söz etmiyorlar. Ancak bundan sonra gündeme bir başka olay giriyor: kadınlar ve çocukların sürülmesi. Bu uygulama Nureddin Paşa'nın 12 Temmuz tarihli bir emriyle başlamıştır, ancak bu karar, böyle bir uygulamaya karşı çıkan Samsun'lu Türk eşrafın protestoları sonunda Ankara tarafından iptal edilmiştir. | ||
![]() |
![]() | #46 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| ... Eskişehir'in Yunanlılarca işgal edilmesinden sonra İstanbul'daki Pontus Komitesi o sırada İzmir'de bulunan Yunan başbakanı Gunaris'i ziyaret ederek, Pontus'a asker çıkarması yolunda bir talepte bulunur. Bu talep, Ankara yönünde ilerlemeyi yeğleyen Yunan Genelkurmayı tarafından reddedilir.Sürgüne gönermeler temmuz ve ağustos aylarında daha yavaş bir tempoyla sürdükten sonra eylülden itibaren yine hızlanacak ve bu kez, yaşlı, kadın, çocuk demeden tüm Rum nüfusu içine alacak şekilde uygulanacaktır. Bunun yanısıra Ankara hükümeti Amasya İstiklal mahkemesinde Pontus ayaklanmasına karş bir dava açarak büyük bir gözdağı vermek istemektedir....21 Eylülde Amasya'da 174'ü Rum 177 kişiye ölüm cezası vererek idam etmiştir; bunlardan74'ü Samsun, 5'i Trabzon, 5'ide Giresun şehirlerinin Rum eşrafındandır. Sonrası, Anadolu kışında Malatya ve Harput yörelerine sürgüne gönderilenlerin kaçınılmaz olarak uğradıkları telefatla sürüp giden sonu gelmeyen sürgünler, düzenli orduların 1923 yılına, yani Yunanlıların Anadolu'yu boşaltmalarından çok sonrasına kadar, dağlara çekilmiş Rum çetelerine karşı yürüttükleri operasyonlara süren bir öyküdür. Türk Genelkurmayı tarafından yayınlanan resmi raporlarda düzenli orduyla yapılan çatışmalarda ölen Rum çetecilerin sayısı 11.118, Rum çetelerince öldürülen Türk köylülerinin sayısı ise 1817 olarak verilmektedir. Fakat sürgüne giderken ölenlerle başıbozuklar tarafından öldürülenlerin sayısını saptamanın olanağı varmıdır. 1914'te Trabzon Vilayetinde yaşayan Rumların nüfusunun 350.000 olduğu tahmin edilmektedir; bunlara Sivas ve Kastamonu vilayetlerindeki Rumlar da eklendiğinde, yaklaşık 450.000 sayısına ulaşılmaktadır. Bunlardan 86 bin kadarı 1. Dünya savaşı sırasında Rusya'ya göç etmiş ve 322.500 kişide nüfus mübadelesi sırasında, 1923'te Yunanistan'a ulaşmıştır. İki sayı arasındaki farkl 65-70 bindir ki bunların üçte biri silahlı erkekler ve üçte ikisi yada eli silah tutmayan insanlardır. | ||
![]() |
![]() | #47 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Pontus meselesi ulusal ilkelerin, çok uluslu bir devlete uygulanmasından kaynaklanan sapıtmaların iyi bir örneğidir. Pontus'un uzun vadede, farklı etnik kökenlerden gelen, Büyük İskenderin imparatorluğu döneminden Komnenoslar İmparatorluğuna kadar gelen dönemde Hristiyanlaşan ve büyük ölçüde Helenleşen, daha sonra Osmanlıların yönetimi altında İslamiyeti benimseyen ve büyük ölçüde Türkleşen ve 19. yüzyılda ulusal ideolojinin etkisiyle dini bölünmeleri etnik bölünmelere dönüştüren halkların tarihidir. Böylece genellikle Laz diye adlandırılan Pontus ahalisi, Atina, İstanbul ve daha sonra Ankara'nın politikalarına boyun eğen Rumlar ve Türkler şeklinde ayrışacaklardır. Bizi ilgilendiren dönemin başından beri bu uayrışma kesin bir biçim almıştır. Daha 1912'de taraflardan her biri uzun vadede, Balkanlarda olup bitenlere benzer ancak diğerini dışalayan bir çözümü hayal edebilir duruma gelmişti. Gerisi bu yazıda aşamalarını ele almaya çalıştığımız bir uluslararası konjonktür ve strateji meselesinden ibarettir. Bu ayrışmayı izleyen savaşta Yunan tarafı kendi hayallerinin, yanılgılarının kurbanı oldu. Bunların başında geniş kitleler tarafından ne ölçüde benimsendikleri ayrıca tartışılması gereken bir dizi değere gönderme yapmanın ulusal bir dinamiği başlatmaya yettiği zehabı yatıyordu. Ne varki, ekonomik bakımdan önemli bir rol oynadıklarından kuşku edilmiyecek, kültürel bakımdan da oldukça etkili oldukları açık olan Pontuslu eşraf, harekete önderliğini kabul ettirmekte ve herkesin saydığı bir otorite ağı oluşturmakta yetersiz kaldı. İkinci hayal barbarlığın ta kendisi olarak tasavvur edilen şeyin karşısında kendisinin doğal olarak uygarlığın ta kendisi olan şeye ait olduğu inancıydı. Bu önce hasımlarını küçümsemeye, sonra da bu hatanın yol açtığı sonuçlara katlanmak zorunda kalınmasına yol açtı. Son yanılgıda Yunan uygarlığıyla hristiyan dininin taşıyıcısı olmanın Batılı güçlerin otomatik olarak onlara arka çıkacakları ve onları koşulsuz olarak destekliyecekleri gafletine düşmelerinden kaynaklanıyordu. Sınırsız bir iyimserlikle, ayakların ancak iş işten geçtikçen sonra suya ermesini bu yanılgı açıklayabilir. | ||
![]() |
![]() | #48 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Karşılarındaki Türk milliyetçiliği ise görünüşte mütevazi bir hedefi, imparatorluktan 1918 mütarekesiyle arta kalan topraklarda bir ulus oluşturma hedefini gerçekleştirmeyi amaçlıyordu. Savaşın galipleri ona karşıydılar ama o, hem imparatorluğun ulusal davayı benimseyen idari ve askeri çarklarında yararlanabildi hem de, Müslüman topluluğunu Türk ulusuyla özdeşleştiren ve farklı olanı dışlayan bir görüşü benimseyerek halkın desteğini kazanmayı başardı. Böyle savaşın tek bir galibinin olması ve her bir topark parçası üzerinde yalnızca bir ulusun yaşaması amacına ulaşmaya çalışan taraflar hasım tarafa yönelttikleri taleplerini karşılıklı olarak gidebileceği son noktaya kadar zorladılar. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |