20-02-2007, 12:29
|
#1 |
Guest | Rönesans “Yeniden Doğuş”, Avrupa tarihinde,14. yüzyılın sonuyla 15. ve 16. yüzyılları kapsayan ve en belirgin özelliği Eski Yunan ve Roma kültürünün canlandırılması olan dönem. Aynı zamanda bir serüven ve keşifler çağı olan Rönesans boyunca, astronomide Ptolemaios sisteminin yerini Kopernik sistemi almış, kâğıt, matbaa, pusula ve barut gibi yeni ürünler ve teknolojiler yaygın uygulama alanı bulmuştur. “Ortaçağ” kavramını 15. yüzyıl bilginleri, Eski Yunan ve Roma dünyasının yıkılmasıyla bu dünyanın kendi yüzyıllarında yeniden keşfedilmesi arasındaki dönemi belirtmek için ortaya atmışlardı. Ama Rönesans’ın kökleri ortaçağın sonlarında, 12. yüzyılda başlayan bir dizi siyasal, toplumsal ve düşünsel dönüşümde yatıyordu. Bu gelişmelerin başında Rönesans’ın anayurdu sayılan İtalyan kentlerinin gelişmesi geliyordu. Bu kentlerde soylular, tüccarlar, rantiyeler ve zanaatçılar bir arada yaşayıp çalışıyor, aynı milislerde çarpışıyor, evlilik yoluyla ilişki kuruyor, özellikle Kilise’nin otoritesine karşı ortaklaşa direniyorlardı. Ortak bir düşmana karşı siyasal eylem birliği bu kentlerin halklarında bir topluluk bilinci ve yurttaş bağlılığı yaratmaya başlamıştı. Kentsel bütünleşme hem kent toplumu içinde yeni iktidar organlarının oluşmasına, hem de kentler arasında, çevrelerindeki alanlara sahip olma mücadelesinin doğmasına yol açtı. Daha 13. yüzyılda İtalyan kentlerine özgü bir halk egemenliği kavramı gelişti. İvedi kararların gerektiği durumlarda bir parlamento toplantıya çağırılıyordu. Ama 14. yüzyılda bu kentlerden bazıları kent içindeki iktidar kavgaları nedeniyle demokratik yönetim tarzından uzaklaşarak tek adam yönetimine (signoria) yönelmeye başladı; yüzyıl sonuna gelindiğinde signoria yaygın yönetim biçimi olmuştu. Bu nedenle bir yandan feodalizmin kurumsal yapısı yıkılırken, bir yandan da feodalizme özgü değerler yeni biçimler altında canlanıyor, böylece Rönesans Döneminin karakteristik devlet anlayışı ortaya çıkıyordu. Sonunda kent devleti, daha önce tek tek yurttaşların bir araya gelmesiyle sağlanan işlevlerin çoğunu üstlendi; bireyler artık hiçbir aracı olmaksızın doğrudan devletle karşı karşıyaydı. Rönesans insanı hem bir birey olarak kendisinin, hem de yetki alanı içindeki herkes için bir baba, bir anne ve aile olan devletin varlığının bilincindeydi. Öte yandan kent topluluğu içinde okuryazar oranın artması ve bir tür yeni edebiyat beğenisinin gelişmesi daha önce yalnızca din adamlarının elinde olan kültür tekeline son verdi. Yeni meslekler, din adamları olmayanlar arasında okuryazarlığın artmasının ve uzmanlaşmanın bir yansımasıydı. |
| |