![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Oyun Alanı | Ajanda | Arama | Bugünkü Mesajlar | Forumları Okundu Kabul Et XML | RSS | |
|
![]() | #1 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Açıkça görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Paşa, yalnız --devrimci bir önder-- değil, aynı zamanda --devrimin önderi--dir. Hukuksal Başkanlık, Gerçek Liderlik Devrimci eylemin uygulamadaki gerçek lideri Mustafa Kemal Paşa, bu rolünü, hukuksal olarak da desteklemek için hiçbir fırsatı kaçırmak niyetinde değildi. Örneğin, Sivas Kongresi'nin açılışında, kendisinin başkan seçilmesini önlemek isteyenlerin öne sürdüğü, Ali Fuat Cebesoy'un babası İsmail Paşa'nın ortaya attığı harf sırasına göre başkanlık yapılması önerisine hemen ve sert bir biçimde, şu sözlerle karşı çıkmış ve oylamayı kazanmıştı: --Paşa Hazretleri şahsiyattan, müsavattan bahsediyorlar. Fakat ne yazık ki, daha dün İstanbul'dan gelen en yakın arkadaşlarım vaziyete gayrı vakıf ve şahıslarına karşı pek ziyade hürmetkar olduğum bir ihtiyarı tavsit ederek (aracı kılarak) bilfiil şahsiyat yapıyorlar.-- (Kansu, 1966:217) . Mustafa Kemal Atatürk, bir yandan tam bir komitacı gibi fiilen duruma egemen oluyor, öte yandan tam bir meşruiyetçi gibi, bütün yasal mekanizmalardan sonuna dek yararlanıyordu. Örneğin, Osmanlı Meclis-i Mebusanı'nın son toplantısında Meclis Reisi seçilmek bile istemişti. Kendisi Anadolu'da bulunduğu halde, Osmanlı Meclis-i Mebusanı'na başkan seçilmek istemesinin gerekçelerini şöyle sıralıyordu: | ||
![]() |
![]() | #2 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Kuvayi Milliye'nin, millet tarafından kabul edildiğini teyid etmek, Meclis fesholunduğu halde riyasete ait vezaifi emniyetle ifa eylemek, hayatımızla gayrikabili telif bir sulh teklifi karşısında kıyamı milli yapılırsa riyaset vaziyetiyle milletin maddi ve manevi kuvvetlerini müdafaaya tevcih etmek mülahazalarıdır.-- (Atatürk,tarihsiz: 374-375) . Görüldüğü gibi, Mustafa Kemal Paşa, ulusal liderliği yürütürken, dış dünya ve Osmanlı yenilgisi hiçbir zaman aklından çıkmıyordu. Zaten Atatürk, toplumsal bir ihtilal ile ulusal bir bağımsızlık savaşını birlikte yürüten ilk liderdi dünyada. Manda Konusunun Tartışılmasındaki Taktikler Sivas Kongresi'nin hukuk açısından en önemli yönü, nasıl, ulusal çapta bir temsil mekanizmasının kabul edilmesi idiyse, siyasal bakımdan da en çarpıcı kararı, manda olayının oldukça kesin bir çözüme bağlanmış bulunmasıdır (Manda olayının temelini oluşturan Wilson'un ünlü ilkeleri için, Berkes bunların komünizmi önlemek amacına yönelik biçimde Osmanlı'nın egemenliğine son verdikleri gibi çok ilginç (ve bence haksız olmayan) bir görüş öne sürüyor (Berkes, 1979). | ||
![]() |
![]() | #3 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Manda konusunun Erzurum Kongresi'nden beri süren bir tartışma olduğu ve Sivas Kongresi sırasında da Mustafa Kemal'in pek çok yakın arkadaşı dahil, güçlü bir yandaş kadrosunca desteklendiği düşünülürse, bağımsızlığa uygun ve çözüm sağlayıcı bir sonucun alınmasının zorluğu ortaya çıkar. Manda konusunun tartışıldığı oturuma da Mustafa Kemal Paşa başkanlık etmektedir. Henüz tartışmalara geçmeden, önemli bir sorun hakkında açıklamalarda bulunacağını belirtir ve şöyle der: --Malumu alileri, bir Mister Bravn'dan bahsedilmektedir. Mister Bravn'ın manda meselesi hakkında temaslar yapmak ve kat'i netice almak üzere Sivas'a kadar geldiği kat'iyet ve ciddiyetle söylenmiş olduğu yüksek heyetinize sunulan muhtırada da Mister Bravn'dan ve 50 bin kişilik bir amele ordusu getireceğinden, bu husustaki resmi ifadelerinden bahsolunmaktadır. Vaki olan müracaat ve talebi üzerine Mister Bravn'ı kabul ettim ve kendisiyle uzun uzun konuştum. Amerikalı bir gazeteci olan Mister Bravn, bana: --Hiçbir resmi sıfat ve memuriyetim yoktur. Tamamiyle hususi ve şahsi mahiyette olarak sizinle görüşüyorum,-- dedi. | ||
![]() |
![]() | #4 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kendisiyle manda mevzuu üzerinde de görüştüm. Mister Bravn, Amerika'nın mandaterlik gibi bir vaziyet ve vasfı asla kabul etmeyeceğini, buna kendisinin de taraftar olmadığını, hürriyet ve demokrasi memleketi olan Amerika'nın bir milleti nasıl esir halinde tutabileceğinin düşünülebildiğini bana esefleriyle nakletti. Hatta şöyle söyledi: --Manda kelimesine Amerikalılar ve Amerika gibi ben dahi tamamiyle yabancıyım. Manda'nın tam bir tarifini dahi yapmaya muktedir olmadığımdan emin olabilirsiniz.-- Arkadaşlarım, vaziyet böyle olduğuna ve muhtırada da Mister Bravn ve mandadan bahsedildiğine göre, hadiseyi etüt etmekliğiniz için celseye on dakikalık bir ara veriyorum.-- (Kansu, 1966:240). Görülüyor ki, Mustafa Kemal Paşa, oturum başkanlığının bütün ayrıcalıklarından, duraksamasız yararlanmaktadır. Tartışmalara bile geçmeden, kendi düşüncelerini, yandaşlarınca açık seçik anlaşılacak biçimde özetlemiştir. | ||
![]() |
![]() | #5 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Ayrıca, burada dikkat edilmesi gereken bir nokta, propagandanın ve karşı propagandanın kullanılış biçimleridir. Bilindiği gibi, çağdaş propaganda tekniğinde, gerçeğe uygun olmayan karşı propagandanın ögeleri abartılır, güçlendirilir, iyice etkili duruma sokulur ve sonra, tam bir darbe ile, gerçeğin karşısında yok edilir. İşte Mr. Bravn'ın durumu ve Amerikan mandası konusunda da Mustafa Kemal öyle yapmıştır. Amerikan mandası ve yardımı konusunda en abartmalı haberleri kabul etmiş, daha sonra, gerçek karşısında bunları yokedivermiştir. Dikkat edilecek bir başka nokta, Mustafa Kemal Paşa'nın kullandığı terimlerdir. --Manda-- teriminin --esaret-- terimiyle yer değiştirmiş olması herhalde bir rastlantı değildir. Hele hele, --Hürriyet ve Demokrasi aşığı bir ülke--nin buna karşı olduğunun söylenmesi hiç rastlantı değildir. Benim, Mustafa Kemal Paşa'nın konuşmasını çağdaş propaganda ilkeleri açısından değerlendirmem, belki pek çok okura, bir abartma olarak görünebilir. --Mustafa Kemal Paşa, o günlerde, bunları ne bilirdi, ne de bunlarla uğraşacak durumu vardı-- diye bir itiraz ileri sürülebilir. Oysa bakın, kendisi oturuma ara verdikten sonra ne diyor? | ||
![]() |
![]() | #6 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Mister Bravn hakkında yapılan propagandanın yanlışlığını tebarüz ettirmek için kongreyi keyfiyetten haberdar ettim. Bu hakikat üzerine manda isteyen muhtıra sahipleri de bir an düşünsünler. On dakikalık ara, bu düşünmeyi temine kafidir.-- (Kansu, 1966:240). 8 Eylül'de başlayıp 10 Eylül günü bir karara bağlanan --manda-- tartışmaları, uzun konuşmalardan sonra, yine bir taktikle son buldu: Rauf Bey'in önerdiği çözüm, Amerikalıların, yardım olanaklarını araştırmak ve yıllardan beri hakkımızda yapılan olumsuz propagandanın doğruluğunu incelemek üzere Anadolu'ya çağrılmasıydı. Mustafa Kemal Atatürk'ün --bu mektubun gönderilip gönderilmediğini çok iyi hatırlamıyorum-- dediğine bakılırsa, konu, onun istediği biçimde, belli bir taktik sonunda, çözüme ulaştırılmıştı (Atatürk, tarihsiz:114) . Bütün bu tartışmalar olagelirken, Amerikalıların tutumu hep Osmanlıların lehine olarak algılanmıştı. Bunun en önemli nedenlerinden biri de Wilson'un, --kendi kendini yönetim-- anlayışını savunduğu ünlü 14 ilkeyi öne sürmüş olmasıydı. Böylece Anadolu halkı da, kendi yazgısını kendisinin belirleme arzusunun A.B.D. tarafından kabul edileceğini sanıyordu. Oysa, A.B.D. çok başka bir görüş sahibiydi. Türkiye'yi denetlemek istiyordu (Duru, 1978:44) . | ||
![]() |
![]() | #7 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Amerika'da egemen propagandanın sürekli olarak Osmanlılar aleyhine yapıldığını belirten Mine Erol, bu gerçeği şu satırlarla belirtiyor: --Wilson, yapılan propagandaların o kadar tesiri altında kalmıştı ki, Türklere karşı olan olumsuz tutumunu, Paris Sulh Konferansı'nda da sürdürdü.-- (Erol, 1976:71.). Nitekim, o dönem A.B.D. kamuoyunun egemen tutumu da bu yargıları desteklemektedir (Ulagay, 1974:16) . Manda Sorunu ile Başkanlık Sorunu Arasındaki İlişkiler Sivas Kongresi'nde olup bitenler için, iki ayrı kaynak vardır: Birinci kaynak, Atatürk'ün Nutuk adlı yapıtıdır. İkinci kaynak ise, olayları onunla birlikte yaşayanların anıları ve yorumlarıdır. Bu ikinci tür kaynaklar da kendi içlerinde ikiye ayrılırlar. Bağımsızlık Savaşı sırasında ve sonra, onunla sürekli düşünce ve eylem birliğinde olanlar (Mazhar Müfit, İsmet İnönü gibi) bir gruptur. İkinci grup ya savaş sırasında, ya da sonra, onunla ters düşenlerdir (Rauf Orbay, Kazım Karabekir ve hatta Ali Fuat Cebesoy gibi) . Bu her üç tür kaynağa da yakından baktığımızda Sivas Kongresi başkanlığı ile mandacılık arasında bazı ilişkiler görüyoruz. | ||
![]() |
![]() | #8 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu ilişkiler; Mustafa Kemal Atatürk'e göre, kendisi mandaya karşı olduğu için, mandacı olanların onun başkan olmasını istememeleri biçimindeydi. Bekir Sami'nin evinde yapılan ünlü toplantıda, kendisinin başkan olmaması yolunda alınan kararı bütünüyle böyle yorumlamaktadır Mustafa Kemal Paşa. Oysa, bütün kaynakların bize öğrettiğine göre, Mustafa Kemal Paşa ile çevresindeki bazı kimselerin sorunu, temeli kişilik çatışmasına kadar inen bir yöntem ve anlayış uzlaşmazlığıydı. Kişisel olarak Mustafa Kemal'in güçlü kişiliğine, yöntemsel olarak da, ödün vermez tepeden inmeci laik devrimciliğine ayak uyduramıyorlardı. Aslında aşağıdaki satırlar, durumu oldukça güzel yansıtır: Atatürk'ün, Söylev'deki anlatışıyla, --Milli Mücadele'ye beraber başlayan yolculardan bazıları... Kendi fikriyat ve ruhiyatının ihatası hududu bittikçe... Mukavemet ve muhalefete geçiyordu.-- Atatürk, o yolcuları, yüreğinde büyük kırgınlık da duymaksızın aşıp veya etkisiz duruma getirip yoluna devam ediyordu. Çünkü, --milletin vicdanında ve istikbalinde-- sezdiği büyük gelişme eğilimini, kendi vicdanında --bir milli sır-- gibi taşıyarak, adım adım gerçekleştirmekle yükümlü sayıyordu kendini.-- (Ecevit, 1977). | ||
![]() |
![]() | #9 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu durumu, Mustafa Kemal Paşa, kişisel gücüyle, düşüncelerini birbirini destekler bir biçimde kullanmak için, kendine göre yorumluyor. Amacı, belli doğrultuda olan düşüncelerini, o güne dek, kazandığı zaferlerle güçlendirdiği kişiliğinin liderlik kuvvetiyle desteklemek. Örneğin, Sivas Kongresi'nin açılışından önce Bekir Sami Bey'in evinde yapılan ve kendisinin Kongre Başkanı seçilmemesi için karar alınan toplantıyı bakın nasıl yorumluyor: --Anlaşılıyor ki, bu arkadaşlar, kendi aralarında --manda-- fikrini kabul etmiş bulunuyorlar. Beni reis seçtirmemeye gayret sarfetmelerinin ve politik taktiklere sapmalarının tek izahı: Kendilerinden bir, reise mandayı el çabukluğuna getirip kongre kararına bağlanmak... arzusundan ibarettir. Ama, hakikaten şayanı hayret ve teessüf bir manevra...-- (Kansu, 1966:233) . Oysa, --bu arkadaşlar-- arasında olan ve onların lideri durumunda bulunan Rauf Bey için, yukarıdaki anıları aktaran Mazhar Müfit, bakın ne diyor: --Hakikat bu ve böyleyken, Rauf Bey'in mandacı olduğunu, manda istediğini nereden çıkardılar ve bu şayiayı nasıl yaydılar?.. Hiç şüphe yok ki, Rauf Bey'e --mandacı--lık izafe edenler, onun gıyabında kendi propagandaları bakımından faydalanmak isteyenler ve Mustafa Kemal'le arasındaki münasebetleri zedelemeye çalışanlardır.-- (Kansu, 1966:250-251). Bütün bu çözümlemelerin ortaya çıkardığı nokta, Mustafa Kemal'in aman bilmez bir taktisyen olduğudur. | ||
![]() |
![]() | #10 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Örgüt ve Genel Strateji Açısından Sivas Kongresi Sivas Kongresi, Bağımsızlık Savaşı içinde belli bir yere sahip olmakla birlikte, asıl anlamını, Mustafa Kemal Atatürk'ün devrim stratejisi içinde kazanır. Bilindiği gibi, bu kongrede ulusun temsil edilme olayı, genişletilmiş, o zamanki dernekler yasasına göre kurulmuş olan derneğin adı --Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti-- olarak saptanmıştır. Böylece artık, Mustafa Kemal Paşa, bu derneğin yürütme kurulu üyesi ve başkanı olarak gerektiğinde tüm ulus adına söz söyleyebilecek ve eylem yapabilecek yetkilere sahip oluyordu. Bir anlamda, Osmanlı Meclis-i Mebusan'ı Başkanlığına seçilememekten dolayı yitirmiş göründüğü olanaklara, bu yolla sahip olmuştu (Vahdettin ile Damat Ferit, Sivas Kongresi'nin toplanmasını önleyemeyince hem Anadolu'ya karşı eylemı şiddetlendirmiş, hem de İngilizlerle İngiliz manda'sını kabul eden bir anlaşma imzalamışlardı (Akşin, tarihsiz:5).). Bu durumun, genel strateji içinde, Padişah'a karşı sürdürülecek olan savaşta Mustafa Kemal'e sağladığı büyük güç açıktır (Birçok yabancı gözlemci de Erzurum ve Sivas Kongrelerini --halk egemenliği-- kavramının temeli sayar. Örneğin, bkz. Wortham, 1930:89-96.-- ). | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
Seçenekler | |
Stil | |
| |
![]() | ![]() |