![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #121 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Şevket Süreyya, Türkiye'nin dünya üzerindeki yerini saptarken, ulusal bir şövenizmden ya da gözü kapalı bir spekülasyondan hareket etmiyor. Elinde, Mustafa Kemal Atatürk'ün başarı eylemi o sırada ortaya atılan --devletçilik-- gibi yeni uygulama yöntemleri ve sağlam bir kuram vardır. Şu satırların bugünkü Türkiye bakımından geçerliliği ve --merkez-çevre-- kuramına dayalı --karşı-emperyalist devrim-- modeli açısından doğruluğu şaşırtıcıdır: --Bir zamanlar müstemleke ve yarı-müstemlekelerin sefalet haddini, büyük sanayi memleketlerinde tekniğin terakki derecesi tayin ederdi. Şimdi müstemleke ve yarımüstemlekelerle iktisaden tabi memleketlerde tekniğin terakki derecesi, büyük sanayi memleketlerindeki sanayi dağılışının haddini ve şiddetini tayin edecektir. Metropollerin, yani başka memleketlerden çekilen fazla kıymetler hesabına yaşayan memleketlerin teknik temeli günden güne sarsılıyor. Müstemleke ve yarı-müstemlekelerin istismarına istinat eden rejim, artık tabii ömrünü yaşamıştır. Bize --Buhran-- diye anlatılan şey, hakikatte, eski istismar nizamına göre kurulmuş eski metropol hegemonyasının teknik bazının bir sarsıntısından başka bir şey değildir. | ||
![]() |
|
![]() | #122 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Binaenaleyh buhran, bünyeleri dağılmaya yüz tutan büyük sanayi memleketleri için bir ıztırap, fakat kendi milli iktisat sistemlerini kurabilmeleri, ancak bu müesses sanayi hegemonyasının tasfiyesine bağlı olan bizim gibi memleketler için sadece bir --doğum ağrısı--dır. Siyaseten olduğu kadar iktisaden de müstakil bir Türkiye'nin teessüs edebilmesi için Garpta --buhran-- denilen şeyin biraz daha devamı ve biraz daha derinleşmesi lazımdır. Çünkü, bizim ve benzer memleketlerin iktisadi inkişafı, Garptaki sanayi buhranının baş amillerinden biridir.-- (Aydemir, 1932-b). Açıkça görüldüğü gibi, bu satırlar, --merkez-çevre-- kuramının daha önce aktardığım, --çevre ve yarı-çevre ülkelerinin ancak dünya kapitalizminin bunalım dönemlerinde gelişme olanakları bulması-- tezinin 1930'lardaki ifadesidir. Kadro'cular, edebiyat alanında da etkindirler. Örneğin, Yakup Kadri, Sodom ve Gomore'de, daha 1928 yılında, Yunanlıları, İngilizlerin kışkırttığı ve Anadolu'ya yolladığı gereğini yansıtarak, şöyle yazıyordu: --İstanbul'da işgal kuvvetleri fertlerinin halka reva görmediği cefa ve zulüm kalmamıştır. Bu memleketin aydın ve vatansever sınıfına karşı ise adeta ilk insanların yırtıcı mahluklara ve ilk Amerikan kolonilerinin kırmızı derililere uyguladıkları --kitle halinde yok etme-- sistemini kullanmıştır.-- (Karaosmanoğlu, 1972-b:22). | ||
![]() |
![]() | #123 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşin ilginç yönü, --merkez-çevre kuramına dayalı karşı-emperyalizm-- tezinin, kökeni Marx'a dayalı olmakla birlikte, en sert eleştirileri Ortodoks Marxçılardan almış olmasıdır. Nasıl bugün, Emmanuel ve Wallerstein gibi yazarlara en sert eleştiriler, klasik Marxçılardan geliyorsa, geçmişte de Kadro hareketine ve Şevket Süreyya ile arkadaşlarına eleştiriler aynı çevrelerden gelmişti. Oysa, pek çok kişiye göre --merkez-çevre-- kuramı --neo-Marxist-- bir yaklaşımı içermektedir. Kadro Hareketi, Atatürk'ün Eylemini Evrensel Açıdan Yorumlamaya Çalışıyordu Merkez-çevre kuramı ve buna dayalı olan karşı-emperyalist devrim tezi, hiç kuşkusuz, sömürülen ülkelerin, gittikçe dünya siyaset sahnesinde önem kazanmasından doğmuştur. Dolayısıyla, pek çok düşünür, bu arada Marxçı düşünürler de olayın üzerine eğilmiş ve yeni yorumlar yapmışlardır. Kadro hareketi de bundan başka bir şey değildir. Çoğu eski komünist ve sosyalistlerden oluşan bir yazar ve düşünür kadrosu, Mustafa Kemal Atatürk'ün eyleminin somut başarısını, evrensel açıdan ve dünya kapitalist sistemi çerçevesinde irdelemişlerdir. | ||
![]() |
![]() | #124 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Aşağıdaki satırlar da Şevket Süreyya'ya aittir: --Batı'da makinelerin sanayiye uygulanması makineleri, yani üretim vasıtalarını elinde toplayan sınıfla, bu vasıtalardan yoksun kılınan sınıf arasında ve sanayi yoğunluğunu elinde tutan memleketlere özgü bir çelişme doğurmuştur. Bu çelişme kesinleşmektedir. Fakat aynı suretle, bir kısım memleketlerde gene makinelerin sanayiye uygulanması ve sanayinin dünyanın belirli alanlarında yoğunlaşması, büyük üretim vasıtalarını elinde biriktiren memleketlerle, milli sanayiden mahrum kılınan memleketler arasında diğer bir çelişme doğurmuştur ve bu çelişme gittikçe genişlemekte ve kesinleşmekte bulunmuştur. Bu çelişmeler bu kitapta açık ve sık olarak tekrarlanacaktır. Çünkü aslında inkılabımız, dünya ölçüsünde olan bu çelişmelerin hem mahsulü, hem tasfiyecisidir. Birinci çelişme, tekniğin ileri ve yoğunlaşmış olduğu ülkelerin birbirlerine karşı olan iki sınıfı arasındadır. İkinci çelişme, tekniğin yoğunlaşmış ve sanayinin ilerlemiş olduğu ülkelerle (metropollerle) eski sanayisini kaybeden, fakat onu yeniden ve bugünkü şartlara göre kurmak davasını güden sömürge ve yarı-sömürgeler (yahut ziraatçı memleketler) arasındadır. Bu çelişmelerden birincisi sınıf kavgası, ikincisi Milli Kurtuluş Mücadelesi şeklinde cereyan ediyor.-- (Aydemir, 1968:45-46). | ||
![]() |
![]() | #125 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Şevket Süreyya'nın yine 1932'de yazdığı (1968'de ikinci basımı yapıldı) bu satırlar, konunun; aynen bugün Batı'da olduğu gibi, o gün Türkiye'de de yeni-Marxçı bir yoruma oturtulmak istenildiğini gösteriyor. Daha ilerde göreceğimiz gibi, Kadro; --merkez-çevre kuramına dayalı karşı-emperyalist devrim--in yalnız kuramını yapmakla kalmıyor, onun, devrim sonrası uygulaması için de yol gösteriyordu. Türk Kurtuluş Savaşı'ndan önce Osmanlıların düştüğü sömürge durumu hakkında, yerli ve yabancı çalışmaların da aynı yıllara rastlaması, Kadro hareketinin belli bir ortamın ürünü olduğunu göstermektedir. Yerli araştırmalara Şanda (tarihsiz), yabancı araştırmalara Blaisdell (1979) örnek verilebilir. Kadro'cuların kökenleri için, Aydemir (1967) , Küçük (1979:37-86) , Ergüder (1978) ve Tör (1976)'e bakılabilir. | ||
![]() |
![]() | #126 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Türkiye'de Merkez-Çevre Kuramına İlişkin Çalışmalar Yeni Türk Devleti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün eylemi, gerek dünya, gerekse Türkiye tarihi açısından bir dönüm noktası olduğundan, özellikle Türkiye'de kendinden sonraki tüm eylem ve düşüncelere de damgasını vurdu. Son yıllarda bunun en belirgin örneklerinden biri, Yön-Devrim dergileri çerçevesinde gelişen düşünce eylemi oldu. Özellikle yazar ve düşünür Doğan Avcıoğlu'nun öncülüğünü yaptığı bu akım, Türkiye'yi evrensel kuram açısından --merkez-çevre-- çözümlemesinin içine oturtuyor, kalkınma için de Oscar Lange'den aktardığı --Milli Devrimci Kalkınma Yolu--nu öneriyordu (Avcıoğlu, 1973:670-676). Temelde karşı-emperyalist bir yaklaşıma dayalı olarak önerdiği bu kalkınma yolu, Türk tarihi ve ideolojisi açısından da --neo-Kemalist-- diye nitelenebilecek bir yaklaşımdı. Tek eksiği, iktidarın ele geçirilmesinde sivil-asker bürokratların rolüne fazla ağırlık vermesi olan bu kuram, aslında bir yeni Kadro eylemi olarak da nitelenebilir. Kadro'dan farkı, onun savunduğu ve başta Mustafa Kemal Atatürk oturduğu halde gerçekleştirilemeyen pek çok önlemi, bu kez hemen aynen, üstelik de Mustafa Kemal Atatürk gibi birinin desteğinden yoksun bulunan ve oldukça değişmiş (sınıflaşmış) nitelik taşıyan bir toplumda önermesiydi. Mustafa Kemal Atatürk'ün yokluğundan doğan eksikliği, asker bürokratların desteği ile doldurmayı umut eden bu yaklaşım, gerek iç, gerekse dış konjonktür bakımından bir süre sonra Türkiye'nin gündeminden çıktı ve güncelliğini yitirdi. | ||
![]() |
![]() | #127 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Fakat, bu Kadro ve Yön-Devrim çizgisinin Türkiye'nin siyasal gündeminden çıkması demek değildir. Çünkü, bu yaklaşımın temel belirleyiciliği, askere ya da tek partiye dayalı bir çözüm önermesi değil, --merkez-çevre-- kuramına dayalı bir dünya çözümlemesi üzerine oturtulmuş --karşı-emperyalist bir program-- ortaya koymasıdır. Dünyaya bu konuda öncü olmuş bir ülke olarak, merkez-çevre kuramı ve karşı-emperyalist devrim modeli Türkiye dışında bile olsa, varlığını sürdürdüğü sürece, konunun toplumumuzun gündeminden yok olacağını düşünmek doğru değildir. Nitekim, --merkez-çevre-- kuramına göre, Osmanlı-Türk toplumunun çözümlenmesine ilişkin çalışmaların sayıca küçümsenmeyecek kadar oluşu ve bundan da önemlisi, niteliklerinin yüksekliği, yukarıdaki yargımın doğruluğunu göstermektedir. Bu konudaki çalışmalar iki gruba ayrılabilir. Birinci grup, Osmanlı-Türk siyasal ve toplumsal yapısını --iç dinamik-- çerçevesinde bir --merkez-- ile --çevre--sinin ilişkileri açısından inceleyen çalışmalardır. İkinci grup çalışmalar ise, Türkiye'yi --dış dinamik-- açısından, dünya sistemi içerisinde bir --çevre-- ülkesi olarak ele alan çalışmalardır. | ||
![]() |
![]() | #128 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Birinci tür çalışmalara Şerif Mardin öncülük etmiştir. 1973 yılında yazdığı bir makalede, --merkez-çevre-- kuramının, Türk siyasal çözümlemeleri için bir anahtar olup olmadığını sormuş ve günümüze dek getirdiği bir siyasal çözümleme denemesini Deadalus dergisinde yayımlamıştır (Mardin, 1973). Aynı grup içinde bir başka çalışmayı Metin Heper yapmış ve Kadro'culara sempati besleyen bir dergide, Toplum ve Bilim dergisinde yayımlamıştır. Heper'in başka amaçla yapılmış çalışmalarına bile --Osmanlı Siyasal Hayatında Merkez-Kenar İlişkisi-- adını koyması, bu kuramın Türkiye açısından çekiciliğini belirtir kanısındayım (Heper, 1980). Türkiye'yi dünya sisteminin içinde, dış dinamik açısından bir --kenar-- ya da --çevre-- ülkesi olarak irdeleyen çalışmaları, daha önce belirtmiştim. Özkol'un (1969), Gülalp'ın (1979), Keyder'in (1976-1979) ve Aksoy'un (1975) çalışmaları gerçekten uluslararası standartların üzerinde, Yalçın Doğan'ın çalışması (1980) ayrıca güncellik de taşıyor. Konuyu yine Atatürk'ün Kurtuluş Savaşı'nın en hızlı döneminde, Ekim 1921'de söylediği şu düşüncelerle bağlamak, --merkez-çevre kuramına dayalı karşı-emperyalist devrim-- modeli açısından Türk Devrimi'nin çözümlenmesine tutulacak ışıklardan biri olacaktır: | ||
![]() |
![]() | #129 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Anadolu bu müdafaasıyla yalnız kendi hayatına ait vazifeyi ifa etmiyor, belki bütün Şark'a müteveccih hücumlara bir set çekiyor. Efendiler, bu hücumlar elbette kırılacaktır. Bütün bu tasallutlar mutlaka nihayet bulacaktır. İşte o zaman Garp'ta, bütün cihanda hakiki sükun, hakiki refah ve insaniyet hüküm sürebilecektir.-- (Karal, 1969:17). ::::::::::::::::::: III BİR DEVRİMİN GENEL KOŞULLARI Kaç Türk var şu dünyada, bir o kadar susuz: Hepsinin gönlünde sen, bir pınar bulmak gibi: Ancak senin yolunda sağlıklar, esenlikler: Olmaya devlet cihanda Atatürk'ü duymak gibi. BEHÇET NECATİGİL, --Atatürk'ü Duymak--tan. İnsan ilişkilerindeki temel değişme biçiminde tanımladığımız --devrim-- hiç kuşkusuz siyasal boyutu ağır basan bir olaydır. Bir başka deyişle, siyasal anlamdaki iktidar değişikliği, bir devrimin en belirgin özelliği olmaktadır. Devrimler ne zaman ortaya çıkar? Hangi koşullar bir devrimin oluşmasına uygun bir ortam yaratır? Bu soruların yanıtları hiç kuşkusuz, son derece karmaşık bir ögeler sistemini yansıtacaktır. | ||
![]() |
![]() | #130 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Her şeyden önce, bir devrimi ortaya çıkaran koşulları, tarihten ve toplumdan gelen nesnel koşullar ile, devrime özgü örgüt sel ve bireysel kökenli öznel koşullar oIarak ikiye ayırabiliriz. Bu iki grup koşul hiç kuşkusuz, birbirlerini önemli ölçüde etkiler. Nesnel koşulların varlığı öznel koşulları yaratacağı gibi, salt öznel koşulların varlığı da nesnel koşulların oluşmasını hızlandırabilir. Öznel ve nesnel koşulların bir devrimin ortaya çıkmasındaki göreli rolleri nelerdir? Hangisi daha belirleyicidir? Bu soruların yanıtları, hiç kuşkusuz, nesnel koşullara ağırlık tanıyan bir biçimde verilmek zorundadır. Tarihsel ve toplumsal koşullar, bir devrim için olgunlaşmışsa, lider, örgüt ve ideoloji olarak, öznel koşullar da aynı süreçlerden etkilenerek gelişir. Bir devrimin ortaya çıkması için gerek nesnel, gerek öznel koşulların hangilerinin ne miktarının gerekli olduğu, her devrim olayının kendine özgü ortamı içinde belirlenebilir. Bu açıdan, soyut bir --devrim modelin oluşturmak pek olanaklı değildir. Burada benim giriştiğim çaba, ancak bir --genel durum değerlendirmesi-- açısından belli ipuçlarının aranmasıdır. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |