Beşiktaş Forum  ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi


Geri git   Beşiktaş Forum ( 1903 - 2013 ) Taraftarın Sesi > Eğitim Öğretim > Dersler - Ödevler - Tezler - Konular > Tarih

Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
Alt 10-02-2007, 11:49   #221
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Olay Bursa'da kabul töreni sırasında geçer:
--Koca bir salona girdik. İçerisi dolu. Atatürk, salonun orta yerinde,
ayakta duruyor. Tabur tabur mektepli çocuklar, kafile kafile gençler, orta
yaşlılar, ihtiyarlar, kadın, erkek, herkes orada... Atatürk'ün önünden
geçiyorlar. Geçerlerken hepsinin elini sıkıyor. Sıra bana gelinceye kadar onu
uzaktan doya doya seyrettim. Mavi gözleri insanı ipnotizma ediyor, derler ya,
hakikaten öyleydi. Mamafih uzaktan bana bir şey yapmadı. Demek ki herkesin
üzerinde tesiri aynı değil, diye düşündüm. Büyük söylemişim. Benim de
bulunduğum saf, ilerleye ilerleye el sıkma sırası bana geldiği zaman bir
acayip şaşkınlığa uğradım. Pot kıracağım diye içime kurtlar girdi. Korktuğum
da başıma geldi. Atatürk elini uzattı. Ben de uzattım. Elimi sıktı. İş bitti
değil mi? Ne gezer.
Atatürk elimi bırakmıyor. Bir daha sıkıyor. Herkesin elini bir defa sıkan
Büyük Adamın benim elimi üst üste iki defa sıkması ne sebep Yarabbi. İçim
gururla doldu. Ayrılacağım sırada Atatürk elimi üçüncü defa, sonra dördüncü
defa sıkmaz mı? Alimallah Mongolfiye balonuna doldurulan gaz, benim içimi
dolduran gurur ve iftihar hissinin hacmi yanında bir nefeslik hava kalırdı.
Başımı kaldırıp Atatürk'ün yüzüne baktım. İnce dudaklarında hafif, bir
tebessüm, mavi gözlerinin içinde istihzaya benzer bir belirti gördüm. Elimi
bir kere daha sıktı. İşte o zaman kafama dank etti. Meğer ben, onun elini
sıkıp ileriye doğru yürüyeceğim yerde, geri gitmeye hazırlanıyormuşum. O da
her seferinde beni elimden çekip doğru yola sevketmek istiyormuş.--
(Banoğlu, 1954-b:92-93).
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:50   #222
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Öykünün --yanılma-- bölümü (ki karizmanın gerçeğe dönüşünü anlatıyor bu bölüm)
bir yana bırakılırsa, --İpnotizma eden gözler-- kavramının, liderdeki karizmayı
vurgulayan bir fizik ve manevi özellik olarak ortaya çıktığı çok açık olarak
görülmektedir.
Şimdi çok daha ilginç bir anıya bakalım. Anlatan, Irak Başbakanı Nuri Sait
Paşa'nın oğlu Sabah Sait'tir. Olayı Burhan Göksel dinlemiş ve Zafer
gazetesinin 10 Kasım 1956'da yayınlanan sayısında yazmıştır
(Arıburnu, 1976:24-417). Anı Dicle Nehri üzerinde bir motorda Irak'ta
anlatılmaktadır:
--Bir vakitler Hava Kuvvetlerimizde genç bir pilot subaydım. Bir gün fena
bir kaza geçirdim. Ayaklarım birkaç yerinden kırılmıştı. Irak'taki tedavi
yeter gelmemişti. Doktorlar, İngiltere'de tedavime lüzum gösterdiler. Sedye
içerisinde gittiğim Londra'dan babam, annem ve nişanlımla beraber ancak
koltuk değnekleriyle dönüyordum.. Dönüşte çoğu defa olduğu gibi yine
İstanbul'a uğramıştık. Bir akşam ailece Taksim'de bir gece kulübüne gitmiştik.
Hazırlanan masada dans edenleri seyrediyorduk. Neşe içerisindeki salonda
birden dans durdu. İçeri Büyük Atatürk girmişti. Herkes gibi biz de sevindik.
Ayağa kalktık, babamla her zamanki gibi dostane selamlaştı. Masamıza oturmak
şerefine eriştirdi. Caz tekrar başladığı zaman Atatürk, nişanlımla dans etmek
arzusunu belirtti. Birkaç tur yaptıktan sonra masaya döndüler. Nişanlım
yerine oturmamıştı. Atatürk bana döndü, sihirli ve kuvvetli gözleriyle
bakıyordu: --Haydi bakalım havacı, nişanlınla dans et!--
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:50   #223
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Şaşırmıştım. Koltuk değneklerim yanımda ve gözükmekteydi. Halimi arzettim.
Henüz yürüyemediğim için emirlerini yerine getiremeyeceğime üzüldüğümü
söyledim. Bu sözleri sanki duymamıştı. --Nişanlını dansa kaldırmanı
istiyorum!-- diye tekrarladı.
Bu sert sözler karşısında ağzımdan bir kelime çıktığını hatırlamıyorum.
Hatırladığım tek şey, yerimden kalktığım ve aylardır taşıdığım ve belki de
yıllardır taşıyacağım koltuk değneklerine el sürmeden nişanlımı aldığım ve
gayet tabii bir yürüyüşle salonun ortasına ilerleyip dans ettiğimdir. İşte o
andan itibaren koltuk değneksiz yürüyorum ve çalışıyorum.--
Öyküyü aktaran Burhan Göksel, anısını şöyle sürdürüyor: --Dinleyicilerden
biri söze karıştı: --Ne kuvvetli bir emir değil mi?-- Çok eski anılara dönen ve
adeta onu tekrar yaşayan Sabah Sait Bey cevap verdi: --Hayır efendim, o emir
değildi. O, Atatürk'ün büyüleme kuvvetiydi.--
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:50   #224
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu öyküde de gözler yine ön plandadır. Üstelik, karizmanın ya da kerametin
doğaüstülüğü, --büyüleme kuvveti-- deyimi ile iyice vurgulanmıştır. Aslında,
Atatürk gibi, Japon Veliahtı ile buluşmadan önce, Japonya'yı inceleyen; Afgan
Kralı ile buluşmadan önce, Bayur'a Afganistan'ı inceletip rapor hazırlatan
bir büyük liderin , Irak'ın önemli bir yöneticisi olan Nuri Sait ile oğlunun
sorununu konuşmamış olması düşünülemez. Çok büyük bir olasılıkla, Sabah
Sait'in artık iyileşmiş olduğu ve yürüyememesinin psikolojik nedenlere bağlı
bulunduğu kendisine anlatılmıştı. O da büyük liderliğini ve etkileyici
kişiliğini bu psikolojik engeli ortadan kaldırmak için kullanmış ve başarıya
ulaşmıştı. Zaten Sabah Sait'in sözleri onun, Atatürk'ün kerametine inandığını
açıkça ortaya koymuyor mu? Bu inancın, psikolojik etkişi hiç kuşkusuz, bir
kişiyi yeniden yaşama kavuşturabilir.
Bu öykünün önemli yanı, liderin karizmasına yaşarken inanılması ve bu
inancın yabancılarca bile paylaşılmış olmasıdır.
Şimdi aynı karizmatik özelliklerin fizik görünümüne ilişkin olanları çok
daha etkili bir biçimde bir ozanın, Ahmet Haşim'in ağzından dinleyelim. 1928
yılında şöyle yazıyor Ahmet Haşim:
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:50   #225
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Fotoğraf adesesine zerre kadar itimadım yoktur. Binaenaleyh, fotoğraf
aletinin keşfiyle portre ressamının vazifesine nihayet bulmuş nazarıyla
bakanlara hak vermek bence müşküldür. Şekil ve madde, ziya'nın inikaslarına
göre anbean tahavvül eder. Bu itibarla hiçbir çehrenin, evsafı muayyen bir
tek tecellisi yoktur. Fırça sanatkarı, tersim edeceği çevre üzerinde uzun
müddet hayatın cezir ve meddini tarassut etmek, onu birçok tahavvüllerinde
zapteylemek suretiyle nihayet hakiki hüviyetinin gizli tatlarını sezmeye ve
görmeye muvaffak olur. Fotoğraf, bu dimağı tahlil ve terkip kudretine malik
değildir. Onun için hassas cam üzerinde teressüm eden şekle bir vesika kıymeti
izafe edilemez.
Gördüğüm fotoğraflara nazaran biraz şişman, biraz yorgun, biraz hututu
kalınlaşmış bir vücutla karşılaşacağımı zannederken, kapıdan bir ziya dalgası
halinde giren mütekasif bir kuvvet ve hayat tecellisi ile birden gözlerim
kamaştı. Hadekaları en garip ve esrarengiz maddelerden masnu bir çift gözün
mavi, sarı, yeşil ışıklarla aydınlatıldığı asabi bir çehre; yüzde, alında,
ellerde bir sıhhat ve bahar rengi... Muntazam taranmış noksansız, sarı genç
saçlar... Bütün zemberekleri çelikten önce, yumuşak, toplu, gerilmiş, terütaze
bir uzviyet. Altıyüz senelik bir devri bir anda ihtiyarlatan adamın çehresi
eski ilahlardaki gibi iğrenç yaşın hiçbir izini taşımıyor. Alevden coşkun bir
nehir halinde, köhne tarihin bütün enkazını süpüren ve yeni bir alemin
tekevvühüne yol açan fikirler kaynağı bir baş, bir yanardağ zirvesi gibi,
taşıdığı ateşe lakayit, mavi sema altında samit ve mütebessim duruyor.--
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:50   #226
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Ahmet Haşim, bu şiirsel, fakat liderin karizmasını açıkça yansıtan
satırlarını şöyle bitiriyor: --Kendi yarattığı şimşekli bulutlardan,
fırtınalardan ve etrafa döktüğü feyizli seylabelerden yegane müteessir
olmayan meğer onun genç başı imiş.-- (Ahmet Haşim, 1966:13-14).
İşte karizma budur: Yalnız yetenekler açısından değil, fizik görünüş
açısından bile insanüstü, doğaüstü nitelikleri kendinde taşıyan bir lider.
10) Kişisel bakımdan son derece dürüsttü. Kendi malvarlığını bile ülkesine
bağışlamış olması, onun kişisel dürüstlüğünün bir simgesi olarak düşünülür.
Örneğin, Atatürk Orman Çiftliği'ni hazineye devrettiği gün Meclis
koridorlarında şu sözler konuşulmaktadır:
--Atatürk, İsmet'in muvaffakiyetini ister. Ona yardım için bunu yapmıştır.--
--Ahlak bakımından emsalsiz verilmiş bir ders karşısında bulunuyoruz.
Hükümete diyor ki, yolunuz budur. Ziraat yoludur. Benim tecrübelerimden
istifade ediniz.--
--Zaten Atatürk'ün çiftlikleri denilen şeyler Türk'ündü. Çünkü Atatürk
Türk'tü. O, bütün varlığını Türklüğe veren eşsiz bir insandı. --
--Atatürk, birçok çorak yerlerde mamureler vücuda getirdi. Kimse evvelden
buna inanmazdı. Bu, Türk'e, senin önünde halledemeyeceğin hiçbir şey yoktur
demek içindi.--
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:50   #227
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

--Büyük taarruz sırasında zaferden sonra yeni mücadele. Türk iktisadını
yükseltme, Türk köylüsünün iktisadiyatını yükseltmeden bahsetmişti. Şimdi
yine aynı işareti veriyor.--
--Ne mutlu ki Türk Milletine ki, kendini kurtaran Ata'sı kendisine sevgisini
bütün varlıklarını vermekle ispat ediyor. İstiklalini veren Atatürk, şimdi
kendi varlıklarını da vererek onun refahını temin etmek istediğini tebarüz
ettiriyor.--
Bütün bu konuşmaları aktaran Us, sözlerine şöyle son veriyor: --Saltanat
hanedanı hala milletten gaspedilmiş malları muhafaza için avukatlar tutarak
mahkemelerde uğraşırken Atatürk'ün bu teberruu ne kadar manalıdır.--
(Us, 1966:145-146).
Mustafa Kemal Atatürk, hem başarıları ile, hem bu başarılara hazırlanışı
ile, hem de bütün bunları toplum içindeki değerlendirişiyle, karizmaya ya da
keramete gerçekten hak kazanmış bir liderdi. Şimdi, bu özelliklerini daha
yakından görelim. O zaman, kendi karizmasını, kendi kerametini nasıl
hazırladığını ve nasıl değerlendirdiğini daha iyi anlayabileceğiz.
:::::::::::::::::::
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:51   #228
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

III-) ATATÜRK'ÜN KENDİ KARİZMASI KARŞISINDAKİ TUTUMU
Gerçek bir lider olmanın birinci koşulu, hiç kuşkusuz, insanın kendi
karizmasına inanmamasıdır. Bunu kendi kültürümüzün deyimiyle söylersek,
--kerametine-- inanılan lider, kendi --kerametine-- kendisi inanmamalıdır.
Aslında, --karizma-- ve --keramet-- terimleri hemen hemen aynı anlama gelir.
Bilindiği gibi, --karizma-- bir insanda var olduğu sanılan insanüstü, doğaüstü
niteliklerdir. --Keramet-- ise, ermişlerin velilerin gerektiği zaman
gösterdikleri olağanüstü yetenekler ya da ermişçesine yapılan iş, yahut
söylenen söz anlamına gelir. Türkçede --Keramet sahibi insan-- ermiş demektir.
Hızır Aleyhisselam'ın kerametlerinden söz edilir. Ya da ikinci anlamında,
dalkavukların bir söz karşısında, --Keramet buyurdunuz efendimiz-- diye yanıt
vermelerinde görüldüğü gibi kullanılır. Hiç kuşkusuz, keramet de, bütün
doğaüstü anlamlı sözcükler gibi dinsel kökenlidir.
İşte bir liderin birinci niteliği gerçekçilik olduğuna göre, gerçekçi bir
kişinin, kendisinin doğaüstü yeteneklere sahip olduğuna inanması beklenmez.
Üstelik, kendisinde insanüstü yeteneklerin ve niteliklerin bulunduğuna inanan
bir insanın uzun süre kendisini ve çevresini buna inandırması olanaksızdır.
Ancak gerçekçi bir liderin, gerçekçi değerlendirmelerinde ve eylemlerinde
görülen isabet, ona, çevresi tarafından --yanılmazlık-- gibi, insanüstü
niteliklerin efsanevi bir biçimde yakıştırılmasına yol açabilir.
Gerçekten de tarihe baktığımızda, deliler ya da sapıklar dışında hiçbir
liderin kendi --keramet--ine ya da kendi --karizma--sına inanmadığını görürüz.
Fakat, büyük liderlik için bu da yeterli değildir. Çünkü, insanın kendi
karizmasına inanmaması, onu bir büyüklük kompleksinden (megalomani)
kurtaramayabilir. Bir liderin açısından düşünüldüğünde büyüklük kompleksi ile
kendi kerametine inanmak arasında, sonuçları bakımından pek de büyük bir fark
yoktur. Her iki nitelik de, insanın kendi gücünü abartmasına ve sonuç olarak
yanılmasına yol açar.
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:51   #229
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Öte yandan, kendi yeteneklerini ve gücünü küçümsemek de bir lider için
bağışlanmaz bir yanlış olarak ortaya çıkar. Bir başka deyişle, büyüklük
kompleksi bir lider için ne denli zararlıysa, dozu kaçırılmış bir tevazu da o
denli engelleyici olur. Çünkü o zaman, yapılabilecek işler başarılamaz,
ulaşılabilecek hedeflere varılamaz.
Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliği, devrim toplumbilimi açısından
değerlendirirken, hiç kuşkusuz, kendisinin bu liderliği nasıl gördüğü, nasıl
ürettiği ve nasıl kullandığı çok önemli ögeler olarak ortaya çıkar. Bir
liderin kendisini nasıl gördüğünü bilmeden, onun liderlik eylemini
değerlendirmek olanaksızdır.
Atatürk'ün yaşamı dikkatle incelendiğinde, liderlikle ilgili tutum ve
davranışları üç ayrı bölümde insanın gözüne çarpar. Birinci bölüm, hazırlık
aşamasıdır. İkinci bölüm, kendisinin kendi bireysel niteliklerini nasıl
gördüğü ve değerlendirdiğidir. Üçüncü bölüm ise, topluma mal etmek, ulusal
niteliğe büründürmek istediği değerlerle ilgili davranışlarıdır.
:::::::::::::::::::
1) Hazırlık Aşaması
Mustafa Kemal Atatürk, her durumda ve her fırsattan yararlanarak, kendisini
liderliğe hazırlamıştır.
Mustafa Kemal'in ilk şansı Selanik'te eski usul mahalle mektebine gitmek
yerine, o zamanki koşullara göre devrimci bir eğitim uygulayan Şemsi
Efendi'nin okuluna gitmesidir. Ezbercilik yerine aktif metodu uygulayan Şemsi
Efendi, okulun bir de kız bölümünü açmış aydın bir eğitimciydi. 1873 yılında
Selanik'te valiliğe başlayan Mithat Paşa, başarılarından dolayı, kendisine
Padişah nişanı bile verdirmişti.
İşte Atatürk'ün 10 Ocak 1922 tarihli Vakit'de yayınlanan kendi anılarına
göre, evde annesiyle babası arasında bir tartışma konusu olan okul seçimi,
sonunda, böyle bir okula gitmesiyle noktalanmıştı (Baydar, 1967:30) .
  Alıntı ile Cevapla
Alt 10-02-2007, 11:51   #230
imparator
Guest
 
imparator - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 

Bu şansını iyi değerlendiren Mustafa Kemal, ilkokuldan sonra, annesinin
karşı koymasına bakmaksızın, kendi girişkenliği ile subay olmaya karar
veriyor. Bu da, subay seven bir çocuğun bilinçsiz bir taklitçiliği sonucudur.
Mustafa Kemal, kendi anlatışına göre, komşusu bir binbaşının Askeri Rüştiye'ye
giden çocuğunun okul elbisesine özendiği için Askeri Rüştiye'ye gider
(Gençosman, Banoğlu 1971:33).
Buraya dek şans ögesinin etkileri görülmüştür. Askeri Rüştiye'den
başlayarak, şansın azaldığını, bilinçli hazırlığın arttığını görüyoruz.
Aslında, Askeri Rüştiye'ye giriş de çok bilinçsiz bir seçim değildir. Hiç
kuşkusuz bu olay, Mustafa Kemal'in kişilik niteliği olarak buyruk vermekten
hoşlanmasının ve buyurma gücünü simgeleyen üniformaya karşı duyduğu arzunun
bir sonucudur. Aslında Mustafa Kemal konusunda psikolojik ve psikiyatrik
ögelere ağırlık veren bir çalışmanın, muhakkak ki Gandi ve Luther gibi
kişiler için yapılmış olan çalışmalar kadar aydınlatıcı ve ilginç sonuçlar
vermesi beklenir. Babasının çocuk yaşta ölmesi, annesinin yeniden evlenmesi ve
Mustafa Kemal'in buna karşı tepkisi, kız, kardeşleriyle ve mahalle
arkadaşlarıyla ilişkileri, hep, onun biçimlenmekte olan kişiliğinin önemli
ipuçlarını veren olaylardır. Biz bu noktaları, başka bir çalışma alanı
oluşturdukları için bir yana bırakarak, onun kendi liderlik rolüne bilinçli
olarak nasıl hazırladığını incelemeyi sürdürelim.
  Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
You may not post new threads
You may not post replies
You may not post attachments
You may not edit your posts

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-KodlarıKapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık




Türkiye`de Saat: 01:30 .

Powered by vBulletin® Copyright ©2000 - 2008, Jelsoft Enterprises Ltd.
SEO by vBSEO 3.3.2

Sitemiz CSS Standartlarına uygundur. Sitemiz XHTML Standartlarına uygundur

Oracle DBA | Kadife | Oracle Danışmanlık



1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320 321 322 323 324 325 326 327 328 329 330 331 332 333 334 335 336 337 338 339 340 341 342 343 344 345 346 347 348 349 350 351 352 353 354 355 356 357 358 359 360 361 362 363 364 365 366 367 368 369 370 371 372 373 374 375 376 377 378 379 380 381 382 383 384 385 386 387 388 389 390 391 392 393 394 395 396 397 398 399 400 401 402 403 404 405 406 407 408 409 410 411 412 413 414 415 416 417 418 419 420 421 422 423 424 425 426 427 428 429 430 431 432 433 434 435 436 437 438 439 440 441 442 443 444 445 446 447 448 449 450 451 452 453 454 455 456 457 458 459 460 461 462 463 464 465 466 467 468 469 470 471 472 473 474 475 476 477 478 479 480 481 482 483 484 485 486 487 488 489 490 491 492 493 494 495 496 497 498 499 500 501 502 503 504 505 506 507 508 509 510 511 512 513 514 515 516 517 518 519 520 521 522 523 524 525 526 527 528 529 530 531 532 533 534 535 536 537 538 539 540 541 542 543 544 545 546 547 548 549 550 551 552 553 554 555 556 557 558 559 560 561 562 563 564 565 566 567 568 569 570 571 572 573 574 575 576 577 578 579 580