![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #261 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --İki Mustafa Kemal vardır. Biri ben; fani Mustafa Kemal. Öteki; milletin daima içinde yaşattığı Mustafa Kemal. Ben onu temsil ediyorum. Herhangi tehlike anında ben zuhur ettimse, beni de bir Türk anası doğurmadı mı? Türk anaları daha Mustafa Kemaller doğurmayacaklar mı? Feyiz milletindir, benim değil.-- (Binyazar, 19?3:129). Bilinçli liderliğini, kendi elleriyle ürettiği liderliğini, yeni kurmakta olduğu toplumun ulusal nitelikleriyle bütünleştirme çabasının bundan daha kesin kanıtı olabilir mi? ::::::::::::::::::: IV-) ATATÜRK'ÜN LİDERLİĞİNİN SOSYAL PSİKOLOJİ AÇISINDAN DEĞERLENDİRİLMESİ Bilindiği gibi, insanların grup içindeki davranışları son yıllarda yeni bir bilimin, sosyal-psikoloji biliminin konusunu oluşturur. Bireyin grup içindeki davranışları, onun yalnız bireysel değil, aynı zamanda toplumsal niteliklerini de sergiler. Ayrıca, her birey, grup içinde, öteki bireylerin varlıklarından ve niteliklerinden de etkilenir. İşte küçük grupların incelenmesi, bireyin gerek bireysel, gerekse toplumsal nitelikleri hakkında çağımızda yeni bilgilerin elde edilmesine yol açan bir bilim dalını oluşturmuştur. Mustafa Kemal Atatürk'ün liderlik özellikleri toplumsal açıdan olduğu kadar, sosyal-psikoloji açısından da son derece ilginç sonuçlar ortaya koymaktadır. Bilindiği gibi gerek insan, gerekse toplum karmaşık varlıklardır. Bu karmaşık varlıkların bir bütün oluşturan özellikleri, birbirlerine bağımlı ve ancak öteki ögelerle birlikte bir anlam taşıyan niteliktedir. Bu nedenle, soyutlama ve tek tek özellikleri ele alma, büyük ölçüde insanı yanılgılara götürebilir. Yine de bilim, gerek insanı, gerekse toplumu, belli soyutlamalar ve alt konular biçiminde parçalara ayırarak inceler. Çünkü, gerek toplum, gerekse insan, tek başına tümüyle ele alındığında, kolay sonuca ulaşmayı engelleyecek ölçüde karmaşık yapı sahibidirler. | ||
![]() |
|
![]() | #262 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte bu gerçekleri akılda tutarak, önce liderlik konusundaki bilimsel tanımlara, sınıflamalara ve özelliklere bakmak, Atatürk'ün liderliğini tam anlamıyla değerlendirebilmek için son derece gereklidir. ::::::::::::::::::: 1) Liderliğin Kaynağına İlişkin Görüşler Lider nereden gelir? Onu yaratan etkenler nelerdir? Bu kişinin liderliği hangi ögeler sonucunda ortaya çıkar? Sosyal-psikoloji bilimi bu soruların yanıtları üzerinde uzun uzun durmuştur. Araştırma ve incelemelerini grup içi liderlik kavramı üzerinde odaklaştıran sosyal-psikolojinin bulguları hiç kuşkusuz toplumsal çaptaki liderlik olayına da ışık tutucu niteliktedir. Sosyal-psikoloji bilimi, liderlik konusunda bize önce iki kaynak gösteriyor. Kağıtçıbaşı bunları kişisel liderlik ve ortamsal liderlik olarak ayırıyor (Kağıtçıbaşı, 1976:229-232). Kişisel Liderlik Modeli Kişisel liderlik modeline göre, liderin nitelikleri, kendi kişiliğinden gelmektedir. Bu niteliklerin bir kısmı doğuştandır. Bir kısmı ise sonradan kazanılmış olabilir. Fakat, kesin olarak, kişisel liderlik modelinde, lider olan bireyin belli nitelikleri öteki insanlardan farklıdır. Daha aşağıda ayrıntılı olarak göreceğimiz bu nitelikleri kısaca --öteki insanları etkileme-- yeteneği diye adlandırabiliriz. | ||
![]() |
![]() | #263 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| İşte, kişisel liderlik modeline göre; ayrıntıları ne olursa olsun, bazı kişisel --liderlik yeteneklerine-- sahiptirler. Bu kişiler, ister grup içinde olsunlar, ister olmasınlar, hep --lider kişiler--dir. Çünkü, özellikleri çevrelerinden değil, kendilerinden gelir. Ortamsal Liderlik Modeli Ortamsal liderlik modeli, kişisel liderlik modelinin karşıtıdır. Bu yaklaşıma göre, lideri yaratan, ortaya çıkaran koşullar, ortamın koşullarıdır. Bir grubun lidere gereksinme duyması, bir kişinin iletişim ve etkileşim kanalları bakımından liderin bulunması gereken yerde olması, yani, bütün kanalların merkezinde yer alması, bu anlayışa göre, lideri yaratan özelliklerdir. Bir başka deyişle, bu modelde, bireyin kişilik nitelikleri önemli değildir. Çevrenin gereksinmeleri ve bireylerin iletişim ve etkileşim kanalları karşısındaki durumları, herhangi bir kişiyi lider yapabilir. Bu görüşü kanıtlayıcı bazı deneyler de vardır. Örneğin, içine kapanık bir kişinin, iletişim ve etkileşim kanallarının ortasına konduğunda dışadönük davranışlar yaptığı saptanmıştır. Görüldüğü gibi, ortamsal model, liderlik konusunda, bireyin niteliklerini bir yana bırakarak, bütün ağırlığı ortama, çevrenin gereksinme ve koşullarına vermektedir. | ||
![]() |
![]() | #264 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Etkileşim Modeli Sosyal-psikoloji bilimi, bize, bu iki modelin arasında yer alan ve gerçeğe daha yakın bir başka model de veriyor: Etkileşim modeli. Etkileşim modeline göre, lideri yaratan ögeler, hem ortamın gereksinme ve koşulları, hem de bireyin özellikleridir. Örneğin, bir işin başarılması gerektiği zaman, o işin başarılmasını sağlayıcı özelliklere sahip olan kişi lider olur. Bu model, gerek ortamı, gerekse bireyi dikkate aldığı ve daha önemlisi, ortam ile bireyin etkileşimine dayalı olduğu için, hiç kuşkusuz, gerçeğe en yakın olan modeldir. ::::::::::::::::::: 2) Atatürk'ün Liderlik Kaynaklarına Göre Değerlendirilmesi Atatürk'ü ve küçük Mustafa'yı Atatürk yapan koşulları yakından incelediğimiz zaman, kişisel, ortamsal ve etkileşim liderlik modellerine göre son derece ilginç sonuçlarla karşılaşıyoruz: Her üç model de Atatürk'ün liderliğinin kaynağını açıklamakta işlevsel olmaktadır. Daha önce, Mustafa Kemal'in gerek kişisel nitelikleri, gerekse, kendisini hazırladığı sıralarda edindiği bilinçli özellikler açısından hemen hemen tümüyle kişisel liderlik modeline tam oturduğunu görmekteyiz. Üstelik, gerek Trablusgarp, gerekse Şam gibi yerlerde, yabancı ve düşman bir ortamda, henüz çok daha gençken, aldığı tutumlar ve yaptığı davranışları tam bir liderin resmini çizmektedir (Özellikle Şam olayları için bkz: Atay, 1955). | ||
![]() |
![]() | #265 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bu niteliklerine bir de kendi liderliğini (kendini bilinçli olarak hazırlamasına ek olarak) bilinçli kullanma ve yaratma konusundaki çabaları eklenirse --kişisel liderlik--, modelinin adeta Mustafa Kemal Atatürk için kurulmuş olduğu izlenimi bile edinebilir insan. Ya da tam tersi, sanki Mustafa Kemal Atatürk, kendi liderliğinin kişisel ögelerini adeta --bilimsel-- bir biçimde üretmiştir denilebilir. --Kişisel liderlik-- modeli ile Mustafa Kemal Atatürk'ün öyküsü tam bir çakışma içindedir. Öte yandan, --ortamsal liderlik-- açısından da Atatürk ile model arasında tam bir uyum görülmektedir. Gerek içinde bulunduğu toplumsal ortam, gerekse kendi grubu içindeki ilişkiler, tam bir lider arayışını simgeler. İmparatorluğun çöküşü sırasında geleneksel liderliği temsil eden Padişah, düşmana teslim olmuştur. Askeri güçle de desteklenen siyasal liderlik ise, İttihat ve Terakki Partisi'nin liderlerinin kişiliklerinde yurt dışına kaçmıştır. Böylece, Padişah'ın Halife kişiliğinin temsil ettiği dinsel liderlik dışında, toplumdaki bütün kurumsal liderlik görevleri boşalmıştır. Zaten Alman komutanların varlığıyla ulusal denetimden çıkmış olan askeri liderlik, Başkomutan Vekili Enver Paşa'nın yurt dışına kaçmasıyla, tümden dağınık bir niteliğe bürünmüş, teslim olan İmparatorluk içinde, işlevsel bir görevi bile kalmamıştı. | ||
![]() |
![]() | #266 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Tarihsel açıdan olaya bakıldığında, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethiyle başlayan Batılılaşma çabaları, Tanzimat ile, Batı denetimine girdikten sonra bile sürmüş, fakat, savaşın yenilgiyle bitmesi sonunda, havada kalmış bir süreç durumuna gelmişti. Böylece, İmparatorluğun ya da onu oluşturan toplum katmanlarının kültürel kimliği de sonu getirilmeyen bir serüven içinde belirsiz kalmıştı. Hiç kuşkusuz, düşmana boyun eğmiş bir Padişah'ın simgelediği İslam bu kimliği sürdürecek güçte değildi. Uluslararası ilişkiler ve dünyadaki güç dengesi bakımından da hem denizleri, hem petrol bölgelerini denetleyen bir Anadolu. Ortadoğu'da sahipsiz ya da yalnız İngiliz ya da Rus (Sovyet) nüfuz bölgesi olarak gelişemezdi. Böylece yalnız Osmanlı'nın iç dinamiği açısından değil, dünyadaki güç dengesinin belirlediği dış dinamik açısından da, çöken İmparatorluğun enkazı üzerinde bir liderlik boşluğu, mutlaka doldurulması gereken bir boşluk ortaya çıkmıştır. Mustafa Kemal'in Grubu Grup içi ilişkilere bakıldığında, bu grup Osmanlı generalleri olarak algılanmak zorundadır. Osmanlı generalleri arasında ise, Enver Paşa'nın otoriter tutumu ve İttihatçıların siyasal baskısı, ordudaki Alman varlığı, çok çeşitli cephelerde savaşılması, bu savaşların genellikle yenilgiyle son bulması, Enver Paşa'nın kaçışıyla simgelenen siyasal ve askeri liderlik boşluğunu tam anlamıyla toplumsal gerçeğin bir parçası durumuna getirmiştir. | ||
![]() |
![]() | #267 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Bir kısım generallerin işgal kuvvetlerince tutuklanması ve Malta'ya sürülmesi de bu gerçeğe daha acıklı bir durum kazandırmıştı. Yenik Osmanlı İmparatorluğu'nun generalleri arasında gerek hiyerarşik açıdan, gerekse doğal açıdan işlevsel olarak --lider boşluğu-- vardı. İşte --Anafartalar Kahramanlığı--nın doğal, --Üçüncü Ordu Müfettişliği--nin ise hiyerarşik açıdan, bir ölçüde de olsa çözdüğü --liderlik-- sorunu, Osmanlı generalleri bir grup olarak düşünüldüğünde, gruba bağlı ortamsal ögelerin gereksinme belirlediği bir durumdaydı. Bütün bu iç toplumsal, siyasal, askeri ve grupsal ögelere ek olarak, dış, uluslararası denge ögeleri de --Anadolu'da bir lider-- arıyordu. Tarihin tüm koşulları, böyle bir liderin yaratılması konusundaki gereksinmeyi en belirgin ve vurucu bir biçimde Anadolu toprağı üzerinde odaklaştırmıştı. Bu ortamsal ögeler o denli güçlüydü ki, Şevket Süreyya Aydemir: Mustafa Kemal olmasaydı, Ali Fuat Paşa (Cebesoy) bir lider olabilirdi, der (Aydemir, 1966:43) . Etkileşim modeli, ortamsal ve kişisel liderlik modellerine göre (niteliği gereği) hem Mustafa Kemal Atatürk olayını en iyi çözümleyen, hem de gerçeği en iyi yansıtan modeldir. Çünkü, hem Mustafa Kemal'in kişisel niteliklerini, hem de onu yaratan toplumsal ve grupsal koşulları, kendi başlarına olduğu kadar birbirleriyle olan etkileşimleri açısından da ele alır. Gerçekten de Mustafa Kemal Atatürk ile çağının dünya ve toplum koşulları mensubu bulunduğu grubun koşullarıyla tam bir çakışma ve uyum içinde görünmektedir. Bu koşullar onun kişisel liderlik niteliklerini verimli bir biçimde ortaya çıkaran ve işlevsel kılan ögelerdir. Bu konudaki en güzel yargılardan biri yine Şevket Süreyya tarafından verilmiştir: --... Mustafa Kemal, hem toplumumuzun ve devrimizin bir eseri'dir, hem kendini yaratan bu toplumun ve çağın hayat ve kaderine tesir ederek onlara yön ve şekil vermiştir.-- (Aydemir, 1963:II). Sonuç olarak, Atatürk gerçeğinin, liderlik konusunda, her üç modele de bütünüyle uyduğunu söyleyebiliriz. Pek doğal olarak, bu modellerden, toplumsal gerçeğe en uygun olan --etkileşim modeli-- Atatürk olayını da daha kapsamlı ve eksiksiz açıklamaktadır. ::::::::::::::::::: | ||
![]() |
![]() | #268 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 3) Liderlik Türleri Bir grubun içindeki liderlik çeşitli ölçütlere göre sınıflandırılmıştır. Gerek karar alma mekanizmaları, gerekse grubun işlevleri, bu sınıflandırmalarda kullanılan ölçütlerdir. Bir grubun içinde kararların nasıl alındığı, grubun niteliklerine bağlı olduğu kadar, liderin kişilik niteliklerini de yansıtan bir olgudur. Grubun nitelikleri ile, liderin kişisel özellikleri birbirleriyle çakıştığı ve uyuştuğu zaman karar alma mekanizması çok daha etkin çalışır. Liderlik de çok daha güçlü olur. Grubun karar mekanizmalarına göre genel olarak üç tür liderlik görülür (Kongar, 1978:90). Otokratik Liderlik Grubun yapısına göre, karar alma mekanizmalarınca belirlenen birinci liderlik tipi --otokratik liderlik--tir. Bu yapı içinde, kararlar, liderin kendisi tarafından alınır. Grubun öteki üyelerine danışma, liderin istek ve hiyetlerine bağlıdır. Bu liderlik türünde, kararların belirleyicisi liderdir. Öteki üyelerin rolü, bu kararlara uymak biçiminde ortaya çıkar. Demokratik Liderlik Kararların grubun kendisi tarafından alındığı yapı içindeki liderlik --demokratik liderlik--tir. Bu tür liderlikte, kararlar, liderle birlikte, grubun bütün öteki üyelerinin de katılmasıyla alınır. Her üyenin karar mekanizmasına katılımı, liderinkine eşittir. --Bırakınız Yapsın!-- Türü Lider Karar mekanizmalarının belirlediği son liderlik türü, --Bırakınız yapsın--cı (Laissez-Faire'ci) liderlik tipidir. Bu yapıda, kararlar, tek tek üyelere bağlıdır. Bir başka deyişle, adeta, ortak bir karar yapısı yoktur bu tür grupların içinde. Böylece liderlik de özellikle karar alma bakımından önemini yitirmiş gözükmektedir. | ||
![]() |
![]() | #269 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Toplumsal-Duygusal Liderlik ve Görev Liderliği Karar mekanizmaları dışında bir başka liderlik türü ölçütü, grubun içindeki rollere ilişkin olarak yapılmıştır. Buna göre, her grup içinde iki tür rol ve dolayısıyla iki tür liderlik vardır: Bunlar, grubun bütünlüğünü ve grup olarak varlığını sürdürmesine yönelik --toplumsal-duygusal-- roller ve grubun bir işi gerçekleştirmesine yönelik olan --görev-- rolleridir. Böylece, her grup içinde biri grubun varlığını korumaya, biri de grubun iş yapmasına yönelik iki ayrı tür rol ve dolayısıyla iki ayrı tür liderlik ortaya çıkmaktadır (Bales,1958). --Birlikte ne güzel çalışıyoruz--, ya da --Bizim gibi anlaşan insanların bir arada bulunması insanı rahatlatıyor.-- gibi yargıların belirlediği toplumsal-duygusal roller, bu rolleri üstlenen kişileri toplumsal-duygusal lider yapar. Buna karşılık, --Hadi arkadaşlar, şu işi de bitiriverelim--, ya da --Çoğu gitti, azı kaldı-- gibi ifadelerin ardındaki roller de, görev liderliğini yaratır. Burada gerek karar mekanizmalarıyla, gerekse roller ile ilgili liderlik tiplerinin her zaman farklı kişilerde odaklaşmak zorunluluğunun bulunmadığını da belirtmeliyim. Kimi zaman, aynı kişi hem toplumsal-duygusal liderliği, hem de görev liderliğini yüklenebileceği gibi, aynı lider, zaman zaman otokratik, zaman zaman da demokratik usullerle karar alabilir. Bilimsel soyut modellerin, karmaşık toplumsal ve insani gerçeği algılamak için soyutlamalara ve sınıflamalara gittiği hiçbir zaman akıldan çıkarılmamalıdır. Bu nedenle de bilimsel modeller çoğu zaman gerçeğin ancak bir bölümünü yansıtır. Bunun sonucu olarak, gerçeğin tümden algılanması kimi zaman birkaç soyut modelin birlikte kullanılmasıyla da gerçekleştirilebilir. Mustafa Kemal Atatürk, genel eyleminin süresi ve çeşitliliği dolayısıyla, liderliğin hemen hemen tüm çeşitlemelerini başarıyla kullanmıştır. Biraz aşağıda göreceğimiz bu durumdan önce, hangi durumlarda hangi tür liderliğin geçerli olduğuna bakalım. | ||
![]() |
![]() | #270 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Grup amacını gerçekleştirmeye yönelik görev rollerine, yani iş yapmaya, grup üyelerinin katılımı yüksek olduğu zaman, toplumsal-duygusal liderliğin büyük ölçüde önemini yitirdiği, yapılan gözlemler arasındadır. Buna karşılık, grubun görevi üyelerce pek benimsenmediği zaman, toplumsal-duygusal roller ve bu konudaki liderlik daha büyük bir önem kazanmaktadır (Burke, 1968). Örneğin, görevlerin meşruluğu tartışmalı olduğunda ya da görev erişilmez, yerine getirilemez bir biçimde algılandığında, grubun devamını sağlayıcı liderlik birdenbire büyük önem kazanmaktadır. (Biraz aşağıda, Atatürk'ün sofrasının, bu işlevi yerine getirmekten kaynaklandığını göreceğiz.) Yalnız burada, toplumsal-duygusal liderlik ile, görev liderliğinin aynı kişide birleşebileceği gerçeği unutulmamalıdır. Atatürk'ün Liderlik Türlerine Göre Değerlendirilmesi Mustafa Kemal Atatürk, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılış dönemindeki ordu komutanlıklarından, Kurtuluş Savaşı'nın ilk yıllarındaki Kongre başkanlıklarına, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı ve Başkomutanlıktan yeni devletin Cumhurbaşkanlığına dek, çeşitli resmi liderlik görevlerinde bulunmuştur. Bu görevlerinin çoğunda kendisine düşen işlevler farklı farklıdır. Kimi zaman meşru otoriteye başkaldıran bir asi komutan durumundadır. Bir başka deyişle, çevresiyle ilişkiler açısından Mustafa Kemal'in durumu farklı zamanlarda farklı nitelikler taşır. Bu nedenle de gerçekleştirmek istediği amaçların, toplumun siyasal ve kültürel yapısı bakımından --meşruluğu-- ve gerçekleştirilebilirliği farklı aşamalarda değişik görünümler kazanır. Örneğin, Samsun'a gittiği sıralarda ve Erzurum Kongresi öncesindeki durumu ile; Sivas Kongresi Heyet-i Temsiliye Başkanı olarak durumu farklıdır. Birinci Büyük Millet Meclisi Başkanı ile, Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurreisi sıfatları arasında bile önemli farklar vardır. Anafartalar Grup Komutanlığından; --Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyari--liğe, Üçüncü Ordu Müfettişliğinden, Türkiye Büyük MilIet Meclisi Ordularının Başkomutanlığına ve Cumhurbaşkanlığına kadar, çevresiyle olan ilişkileri, sürekli bir niteliksel değişim içindedir. Bütün bu ilişkiler içinde Mustafa Kemal Atatürk, grup içindeki otoritesini kimi zaman ödül ve ceza verme gücüne, kimi zaman meşruiyetine, kimi zaman cazibesine, kimi zaman da uzmanlığına dayamıştır. Bilindiği gibi bunlar, sosyal-psikoloji biliminin dört güç kaynağı, yani bir grubun içindeki buyurma erkinin temelleri olarak belirlediği ögelerdir (French ve Raven, 1960). Böylece, değişen durumuna göre, karar alma biçimleri de farklılıklar gösterir. | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |