![]() | |
Ana Sayfa | Kayıt ol | Yardım | Ortak Alan | Ajanda | Bugünkü Mesajlar | XML | RSS | |
![]() | #321 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Mustafa Kemal'in İttihatçılara Karşı Tutumu Bütün bu örgüt ilişkileri içinde, Mustafa Kemal, sonradan, hep İttihatçılara kuşkuyla bakmayı öğrenmiştir. Bunun dört nedeni vardır: Birinci neden İttihatçıların Mustafa Kemal'i hiçbir zaman benimsememiş olmalarıdır. İkinci neden bir İmparatorluğun batışından sorumlu tutulmalarıdır. Üçüncü neden ise, toplumu İttihatçı-İtilafçı diye bölmüş olduklarından, Bağımsızlık Savaşı sırasında gereksinme duyulan dayanışma ve birliği zedeleyici etki yapabilecekleri kaygısıdır. Dördüncü neden de Mustafa Kemal'in kendisinin denetimi dışına kayabilecek herhangi bir örgütsel ilişkiye izin vermeyecek denli gerçekçi ve devrimci bir lider olmasıdır (Selek, Mustafa Kemal'e karşı olan İttihatçıları iki gruba ayırır: --Bazıları memleket kurtuluncaya kadar Mustafa Kemal Paşa'yı desteklemenin lüzumuna inanıyorlardı. Sonra ilk fırsatta onu devirip İttihatçıları memlekete hakim kılmak niyetindeydiler. Daha aceleci olanları ise memleket dışındaki İttihatçı liderlerle, ezcümle Enver Paşa ile temastaydılar ve bir an önce Enver Paşa'nın memlekete gelerek işin başına geçmesi için gizlice çalışıyorlardı.-- (Selek, 1973:575).). Bütün bu gerçeklere karşın, yine de, ilerde göreceğimiz gibi, Ulusal Kurtuluş Savaşı büyük ölçüde eski İttihatçıların da desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Çünkü, ülkenin özellikle sivil ve aydın kesiminin büyük bir kısmı İttihatçıydı. Düşmana karşı yürütülen savaşta, bu insan gücünden yararlanmamak, (hele Atatürk gibi geniş cepheci bir lider için) düşünülemezdi. ::::::::::::::::::: | ||
![]() |
|
![]() | #322 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| III-) ÜÇÜNCÜ DÖNEM: --REDD-İ İLHAK VE MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETLERİ-- Mustafa Kemal Atatürk'ün en büyük şanslarından biri hiç kuşkusuz, Birinci Dünya Savaşı yenilgisi kadar, ülkenin düşman tarafından işgal edilmesiydi. Bu eylem, ona, kafasındaki bütün planı gerçekleştirmesine yardımcı olacak bir toplum desteği sağlamıştı. İttihatçısıyla, İtilafçısıyla, eşrafı, ayanı ve halkıyla, bütün bir Anadolu, ancak düşman tehdidi karşısında onun liderliği altında birleşebilmiştir. Aslında bu dönemin --örgüt-- sorunu, önceki iki dönemden çok farklıdır. Çünkü, artık temsil ilkesine dayalı bir --üst örgütlenme-- sorunu olarak ele alınmaktadır. Temeldeki --örgütlenme--; düşmanın işgali dolayısıyla kendiliğinden oluşmuştur. Yapılacak iş, bu tepkileri bütünleştirmek ve kendi devrimci eylemine destek olacak toplumsal, siyasal ve hukuksal temellerin oluşturulmasında kullanmaktı. Oysa, daha önce --örgüt-- sorunu, devrimi gerçekleştirecek bir çekirdek oluşturmak ya da böyle bir çekirdeği geliştirerek devleti denetim altına almak biçiminde algılanıyordu. | ||
![]() |
![]() | #323 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kendiliğinden Gelişen Örgütler Birinci Dünya Savaşı'nı noktalayan Mondros'dan sonra, yurt topraklarını savunmak için hemen birtakım örgütler kurulmaya başlanır. Örneğin, Mondros'dan hemen iki gün sonra, 2 Kasım 1918'de Trakya-Paşaeli Müdafaa Heyeti Osmaniyesi adlı bir örgüt kurulmuştu bile (Bu arada Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Sahnenin Dışındakiler adlı yapıtında anlattığı aydınlar da İstanbul'da boş durmuyorlardı. (Tanpınar, 1973).Örneğin, İzmir'in işgali üzerine İstanbul Darülfünun'unda, Fatih'te Üsküdar'da, Sultanahmet Camii'nde, Kadıköy'de, Sultanahmet'te (iki kez) yedi büyük toplantı ve miting yapılmıştı. Bu miting ve toplantılarda, Halide Edip'ten, Rıza Nur'a kadar hemen hemen o dönemin bütün aydınları rol ve söz almışlardı (Arıburnu, 1975).). (Karaçam, 1970:145). Bu örgütün 22 Ocak 1919'da İstanbul'da yapılan toplantısında: 1) Trakyalılara birlik ruhunun, içinde bulunulan durumdan çıkmak için tek yol olduğunu anlatmak, 2) Trakya'nın toprak bütünlüğünü ve nüfusunun yüzde 75 Türk olmasından dolayı, bölgenin Türklere ait olduğunu dünyaya duyurmak, 3) Doğu Trakya'ya (Edirne, Kırklareli, Tekirdağ) gelen Yunan askerinin topraklarımızdan çıkarılması için gerekli girişimlerde bulunmak gibi önemli kararlar alınıyordu. Fakat, yurdun her yerindeki tepkiler aynı değildi. Örneğin, İzmir'deki Redd-i İlhak örgütünün kurucularının aktardıklarına göre, Ege bölgesinin pek çok yerinde, İzmir'in işgalinden sonra bile, düşmana karşı ancak Padişah hükümetinin önlem alabileceği, Redd-i İlhak üyelerinin geldikleri yerlere geri dönmeleri ve milletin başını belaya sokmamaları gerektiği söylenmiştir (Ülkenin pek çok yerindeki durum İzmir'den çok farklı değildi. Örneğin, Kocagöz'ün bir romancı olarak Gerede için çizdiği resim de aynı görüntüyü verir (Kocagöz, 1962:267).) (Aydemir, 1964:146). | ||
![]() |
![]() | #324 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Atatürk, bu girişimleri yakından izliyor ve onları belli bir çerçevede toparlamayı düşünüyordu. Örneğin, yukarıda sözünü ettiğim Trakya-Paşaeli örgütünün ileri gelenleri ile İstanbul'da görüşmüş olduğu anlaşılıyor. Kendi ifadesine göre bunlar, --Osmanlı Devleti'nin izmihlalini çok kuvvetli bir ihtimal dahilinde görüyorlardı. Vatanı Osmani'nin inkısama uğrayacağı tehlikesi karşısında, Trakya'yı, mümkün olursa Garbi Trakya'yı da zaptederek, bir kül olarak İslam ve Türk camiası halinde kurtarmayı düşünüyorlardı. Fakat bu maksadın temini için o zaman varidi hatırları olan yegane çare İngiltere'nin, bu mümkün olmazsa Fransa'nın muavenetini temin etmekti. Bu maksatla bazı ecnebi rical ile temas ve mülakatlar da aramışlardı. Hedeflerinin bir Trakya Cumhuriyeti teşkili olduğu anlaşılıyordu.-- (Atatürk, tarihsiz:3-4). Bu arada, bir üyesine, --geldiği yere dönüp, başlarını belaya sokmamasının söylendiği-- İzmir Redd-i İlhak örgütü de, hemen İzmir'in işgali üzerine kurulmuştu. Atatürk'ün belirttiğine göre, Birinci Dünya Savaşı'nın sonunda, kurulan örgütler arasında genel merkezi İstanbul'da olan --Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti-- de vardı. Ayrıca, Trabzon'da da --Muhafaza-i Hukuk-- adıyla bir örgüt kurulmuş ve İstanbul'da --Trabzon ve Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti-- diye bir başka dernek oluşturulmuştu. | ||
![]() |
![]() | #325 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Örgütsel Yapının Güçlendirilmesi Mustafa Kemal, Anadolu'ya geçer geçmez, ilk iş olarak; halkın kendi içinden geliştirdiği tepki ile kurduğu bu --örgütsel yapı--yı yaygınlaştırmaya ve güçlendirmeye çalışmıştır (Örneğin, Mut Müdafaa-i Hukuk Teşkilatı, 12'nci kolordu topçu komutanı Yarbay İzzet'in girişkenliği ile örgütlenmişti. Bu teşkilatın 2 Ocak 1920'de aldığı bir kararla subaylara ve erlere verilecek maaşları saptadığı anlaşılıyor. İlginç olduğu için belirtiyorum : Bölük komutanı 31.50 lira. takım subayları 30 lira, başçavuş 24 lira, çavuş 21 lira, onbaşı 18 lira, piyade sabit erat 15 lira, piyade seyyar erat ve postalar 25 lira, katip ve veznedarlar 20 lira (Kurtuluş Savaşı'nda İçel Tarihini Yazma Komitesi, 1971:124).). Burada hem taktik, hem stratejik amaç vardır. Taktik olarak, Rumların ve Ermenilerin kurdukları ayrılıkçı örgütlerin dengelenmesi, strateji olarak ise, --ulusal egemenlik-- kavramının geliştirilmesi, bu --örgütçülük--ün ardında yatan nedenlerdir. Mustafa Kemal, Havza'ya gelir gelmez hemen --örgütlenme-- ile uğraşmaya başlar. Hem Havzalılara örgütlenmenin gereğinden söz eder, hem de Diyarbakır, Erzurum, Van, Bitlis, Mamuretülaziz, Sivas Vilayetleri ile Erzincan ve Kayseri Müstakil Mutasarrıflıkları'na şu telgrafı çeker: | ||
![]() |
![]() | #326 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin vilayet merkezleriyle livalarında ve mülhakatında teşkilatı var mıdır? Belli başlı müessis ve mümessilleri kimlerdir? Civar vilayetlerdeki teşkilatı ile haizi irtibat ve muhabere midir? Başka cemiyet var mıdır? Bitahkik iş'arına inayetlerini rica ederim. Mustafa Kemal.-- (Atatürk,tarihsiz: 901) . Görüldüğü gibi, --örgütçü lider-- hemen örgüt durumunu saptamak üzere eyleme geçmiştir. Soruları da oldukça ilginçtir. Hem bütün örgütlenmeyi öğrenmek istemekte, hem örgütün merkezi ile şubeleri arasındaki ilişkiye dikkat etmekte, hem de olayı kişileştirerek, isim sormaktadır. Hiç kuşkusuz, girişeceği ölüm-kalım savaşında, bireylerin kişilikleri de, içinde bulunacakları örgütsel yapı denli önemlidir. Bunu en iyi bilenlerden biri ise, daha öğrencilik yıllarında ihbar edilmiş olmanın acısını yaşayan Mustafa Kemal'dir. Aslında, Anadolu'ya geçer geçmez, İstanbul'da edindiği bilgilere göre örgütlenmeyi yaymak peşinde olan Mustafa Kemal, Trabzon'a da şu telgrafı çeker: | ||
![]() |
![]() | #327 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| 1- Trabzon'da müteşekkil Ademi Merkeziyet Cemiyeti'nin tarihi teesüsü ve programı nedir? Hükümetin müsaadesine mazhar mıdır? Müessisleri kimlerdir? Şimdiye kadar hükümetçe mazbut olan ef'aliyle hattı hareketleri nedir? 2- Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin Trabzon'daki merkez ve mümessilleri kimlerdir? 3- Her iki cemiyetin merkez ve mülhakatı vilayetteki teşkilatı ne derecededir? Bu iki cemiyetten başka cemiyet var mıdır? Müsaraaten inba buyurulmasını rica ederim.-- (Atatürk, tarihsiz: 902). Yanlış Anlaşmalar İşin ilginç yanı, hemen Haziran başında giriştiği bu çabalara son derece duyarlı yanıtlar almış olmasıdır. Aslında, İttihatçıların çoğunlukta olduğu yöneticiler, --örgüt--ün öneminin çok iyi farkındaydılar. Bakın o sırada Bitlis Valisi olan Mazhar Müfit, 44 sayı ve 1 Haziran 1335 tarihini ve --Üçüncü Ordu Müfettişi Fahri Yaver-i Hazret-i Şehriyari Mustafa Kemal-- imzasını taşıyan telgrafı aldıktan sonra nasıl düşünüyor: | ||
![]() |
![]() | #328 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| --Damat Paşa'nın Şark vilayetlerinin Ermenistan'a terki hakkındaki yumuşak ve mütemayil hareket tavrı sezilir sezilmez, teşekkül eden --Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti-- anlaşılan Mustafa Kemal Paşa'nın eli ile tasfiye edilecek. Paşa telgrafında başka cemiyetlerden bahsederken de herhalde --İttihat ve Terakki--yi kastediyor. Anlaşılan, hem Müdafaa-i Hukuk'u, hem de --İttihatçı-- diye hepimizi ortadan yok edecek.-- (Kansu, 1966:12). Görüldüğü gibi Mustafa Kemal'in İttihatçılarla arasının iyi olmadığı bilinen bir gerçektir. Ayrıca liderleri yurt dışına kaçmış olmakla birlikte, İttihat ve Terakki'nin --örgüt-- olarak gücünü hala sürdürdüğü de Mazhar Müfit'in anılarından açıkça anlaşılmaktadır. Mustafa Kemal'in çektiği telgraflara ilginç yanıtlar gelir. Örneğin, Trabzon'dan gelen yanıt oldukça umut vericidir (Erdaha, 1975:179): --Trabzon'da Ademi Merkeziyet Cemiyeti yoktur. Dersaadette müteşekkil Trabzon ve Havalisi Ademi Merkeziyet Cemiyeti tarafından birkaç ay evvel gelip, geçenlerde avdet eden Nazmi Efendi isminde bir murahhasın teşebbüsü üzerine Of kazasıyla Lazistan livası dahilinde Ademi Merkeziyet şubeleri açılmıştır. Trabzon Muhafaza-i Hukuku Milliye Cemiyeti memleketin ileri gelen eşraf ve mütehayyizanı meyanından müntehap ve Murathanzade Ziya ve Nemlizade Sabri ve Çulhazade Kadri ve Hacı Ali, Hafızzade Mehmet Salih ve Kazazzade Hüseyin ve Abanozzade Hüseyin ve Hatipzade Emin Efendilerden mürekkeptir ve bu heyetin ikdamatı, rabıtai Osmaniye'nin muhafazası gibi bir hissi vatanperveraneden mülhemdir. Bu cemiyetin bütün mülhakatta birer şubesi bulunuyor. Bundan maada Trabzon'da bir de İhtiyat Zabitan Cemiyeti olduğunu arzeylerim.-- | ||
![]() |
![]() | #329 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Böyle olumlu telgrafların yanında, Mazhar Müfit'inki gibi ne olduğu belirsiz yanıtlar da vardır. Öyküyü yine bu inanmış İttihatçı'nın (ki sonradan inanmış bir Mustafa Kemalci olmuştur) ağzından dinleyelim: --Tabii her şeyden gafil ve şüphelere boğulu bir halde, kendisine telgrafla cevap verdim ve cemiyetlerden maksadının ne olduğunu, neleri ve kimleri kasdettiğini sordum. Gerçi, Bitlis'teki üçdört yüz nüfus arasında henüz Müdafaa-i Hukuk teşekkül etmemişti ama, memurlar ve halk arasında İttihatçı olanlar vardı ve bunlar İttihat ve Terakki Cemiyeti'ni kendi aralarında hala yaşatıyorlardı. Zannetmiştim ki, Mustafa Kemal Paşa bize: --Bitlis'te İttihat ve Terakki Cemiyeti devam etmektedir-- dedirtmek ve arkasından da hepimizi tevkif ettirmek istiyor. Hem vakit kazanmak, hem tedbir sağlamak bakımından, --Şifreli telgrafınızı halledemedim-- diyen ve izahat isteyen telgrafımı çekerken bilhassa bu noktanın aydınlanmasına büyük bir ehemmiyet veriyor ve Erzurum'daki Müdafaai Hukuk Cemiyeti'nin durumunu da şiddetle merak ediyordum.-- (Kansu, 1966:12-13). | ||
![]() |
![]() | #330 | ||
Guest
Mesajlar: n/a
| Kansu'nun anlattığına göre, Mustafa Kemal bu telgrafı alınca Erkanıharbiye Reisliği'ni yapmakta olan Miralay Kazım'a (Dirik) : --Bu vali galiba bizden değil, yahut da bize itimat etmiyor.-- demiş. Bu zor koşullar altında, Mustafa Kemal bir yandan çevresindeki tüm ordu birlikleriyle temas kuruyor, bilgi alıyor, bir yandan da halk düzeyinde (yani, kamuoyu liderleri düzeyinde) genel bir --örgütlenme--nin çatısını oluşturmaya çalışıyordu. Yine ilk çektiği, örgütler hakkında bilgi isteyen, 44 numaralı şifreye verilen yanıtlardan birinde Diyarbakır'daki durum şöyle anlatılmıştı: --Burada Vilayatı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti teşekkül etmemiştir. Ancak bu yakınlarda Erzurum ve Trabzon'dan vilayet belediyesine keşide olunan Kürdistan hakkındaki heyecanamiz telgrafnamelerden telaşa düşen ahalii Hıristiyaniyenin bu bapta bazı teşebbüsatta bulundukları meşhuttur. Diyarbekir'de bazı... gençlerden teşekkül eden Kürt Cemiyeti, İngiliz himayesinde bir Kürdistan istiklaliyetini takip eden propaganda yapması üzerine buraya gelen Süleymaniye hakimi siyasisi Mister Nowill'in efkarına kapılarak beynelahali bunun şiddetle reddi ve bu teşebbüsatın cemiyetler kanununa ademi mutabakatı hasebiyle mezkur cemiyet sed ve vilayetçe takibatı kanuniye yapılmakta bulunmuştur. Elyevm Diyarbekir'de İtilaf ve Hürriyet Fırkası mevcut olup, bundan başka cemiyet yoktur Efendim.-- (Atatürk, tarihsiz:903-904). | ||
![]() |
![]() |
Bu konuyu arkadaşlarınızla paylaşın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |
![]() | ![]() |